26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Laf lafı açınca... ... aklıma Refi Cevad Ulunay merhum geldi, ne de olsa onun köşe yazılarını okumuş nesildeniz. Üstada mutlu musunuz diye sormuşlar, hayır İstanbulluyum diye cevap vermiş. Güzelim lisanımızla oynayanlarla ince ince alay etmiş. Osmanlıca bilmeyen, mezartaşı okuyamayan bir nesil bize yabancıdır. Bunları tedris etmedikten sonra mekteplerin ne işe yaradığını sual etmek lazım gelir. Milli ve manevi kıymetlere sahip nesillerin talim ve terbiyesi için mekteplerin hizaya getirilmesi şart. Lisanımızı en güzel yazan Ahmed Mithad Efendi, Abdülhak Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem gibi üstadlar gençlere rehber olmalıdır. Hatırlıyorum da, mazide bizim okuduğumuz mutena eserler ne kadar şayanı takdir bir lisanla kaleme alınmıştı. Hatıralar mühimdir. Şahsen benim kütüphanemde iki bin civarında hatıra kitabı var. Henüz sınıflamadım ama; «kendilerini» anlatanlar, «ailelerini» anlatanlar, «devirlerini» anlatanlar, bir de «mekânları» tasvir edenler diye tasnif etmek mümkün. (Misalleri yakın zamanlardan intihab ettim.) Ailelerini anlatanlar içinde son tedkik ettiğim kitap S. Antikacıoğlu’nun Geçmişimden Sesler ve Renkler’i (İletişim, 2018). Aynı istikamette S. Derviş’in Anılar Paramparça (İthaki, 2017), L. B. Pekcan’ın Annem Masume Hanım (Pan, 2015), Ç. Kağıtçıbaşı’nın Lüla ve Ben (Doğan, 2015) kitaplarını da gösterebilirim. Çiğdem Hoca kıymetli bir ilim insanı ve §muhabbetli bir dost olarak ta asistanlık senelerimden itibaren hayatımda hep var oldu, huzur içinde yatsın! Hatıra kitapları ünsiyetiniz olan insanlardan gelince daha fazla mana ve ehemmiyet kesbediyor. Mekânları anlatanlar içinde, ismi üstünde Y. Ç. Özservet’in Çocukluk Mekânlarımız (Çizgi, 2015) kitabı, A. Ayyıldız’ın Biz O Zamanlar Baaçede Oynardık (Doğan, 2016), A. A. Uğur’un Anne Ben Leylek Mi Oldum? (İnkılap, 2017) kitapları calibi dikkat. Uğur’un kitabı Ankara’da Cebeci Konservatuvarı’nı anlatması zaviyesinden benim için fevkalade mühim. Sonradan ruhuna kastedilen o canım binanın arkasındaki talebe yurdunda tam beş yıl ikamet ettim. Diğer arkadaşlarım caddenin karşısındaki Ankara Hastanesi’nin hemşirelerini tavlamaya çalışırken ben konservatuvarın güzide kızlarıyla arkadaşlık etme hayalleri kurardım ama muvaffak olduğumu söyleyemem. Efendim, arz ettiğim tasnif benim şahsi ve zati mütalaam, binaenaleyh kat’i ve tebeddülden masun değil. Elbette birden fazla sınıfa giren kitaplar da olacaktır. Kitaptaki hakim temayüle göre birine ya da diğerine koyabilirsiniz. Filiz Ali’nin Yok Bi’şey Acımadı ki... (YKY, 2017) kitabı hem kendini hem devrini anlatıyor mesela. Bu mevzuda müdebbir ve müdekkik olmakta ilmen zaruret var. Hatıra kitaplarının ekserisinde tesbit ettiğim bir husus da, müelliflerin hafıza, hatırlama gibi mevzularda tefsir yapmaları, fikir beyan etmeleri. Zamanımızın süratle tekamül eden sinir ilimleri tetkikatı muvacehesinde bu izah manzumesinin hükmü ne olur bilemem. Lakin her fikre hürmet etmek fıtratımızda olmalı. Nitekim Luis Bunuel’in Son Nefesim (İmge, 2005) isimli eserinin mukaddimesinin İhafızaı serlevhasını taşıması dikkatimi celbetmiş, müellifin bu mevzudaki fikirlerinin ruhiyat ve hayatiyyat ilimleriyle ne kadar muvafık olduğunu ulemaya sual etmiştim. Takdir edersiniz ki, tetkik ve tetebbunun sonu gelmez, meğer ki siz merak buyurun! Esas teessüf edilecek husus memleketimizde hatırat tetkikinin hâlâ kifayetli olmaması. Bu mevzuu devamlı mülahaza ve mütalaa etmekte fayda var. Gençlere ecdad yadigarı lisanımızı öğretmek şart azizim. Bugün nisanın kaçıydı sahi? 1 Nİsan 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Hayatında anlamlar yarat, değerler ekseninde yaşa, ona uygun hareket et!.. Mutluluk algoritması Mutluluk yanıltıcı ve bulanık bir mefhum. Anlık duygu yükselişleri mi? Haz mı? Havalara zıplatacak coşkun bir şey mi? Sakin bir huzur mu? Son ses müzikte eller havaya bir hal mi? Yoksa biriyle ağlarken hissedilen doygunluk duygusu mu?.. Buralarda bile net değiliz belki daha... Herkes mutlu olmanın peşinde. Herkesin formülü farklı. Doğadaki işleyişin aksine nedensonuç ilişkisi pek yok. Determinist bir yapı, şu olursa bu olur gibi mutlak eşitlemeler sunmuyor bize. Tersine son tahlilde bazen A aracılığıyla Ayşe mutlu olurken Ahmet mutsuz olabiliyor. Mutluluk gezegeni, genel fizik kurallarının aksine biraz kaotik ve iç içe geçmiş bir dolu değişkenle örülü. Hepimizin kafasında örtük de olsa mutluluk formülleri var. Eğer şuna sahip olursam mutlu olacağım ya da buna sahip olmazsam mutlu olacağım gibi. Sahip olma halleri üzerinden dolayısıyla da çoğunlukla dışarıdan gelen bir duygu gibi algılanıyor mutluluk. Mutluluğu sahip olma üzerinden tanımlamak sakıncalı ve yanılsamalı bir durum tabii. Bir şeye sahip olmak ile ulaşılan mutluluk, o anda kendini bir adım sonrasına çeken bir serap; ona eriştiğiniz anda kendini öteye çeken, yaklaştığınız anda uzaklaşan... Neye sahip olursanız hep bir doz fazlasını “aşereceğiniz” bir koşuşturmaca. Piyango bileti, daha mutsuz eder Dolayısıyla bu serabın peşinde koşarken mutluluk ile aranızdaki mesafe hiç değişmiyor. Ne arama haliniz bitiyor, ne açlığınız gidiyor, ne de o eksiklik duygusu diniyor. Aradaki gediği hiç kapatamıyor insan, tam da bu sefer kapattım derken... Alışkanlık, her şeyi ve herkesi eşitleyici güce sahip. Alışkanlık, alıştığınız şeyin varlığını silikleştiriyor. Ne kadar sevindirici şeylere sahip olursak olalım alışmak, varlığı fark edilmez hale getiriyor. Bizim gözlerimiz suyun içinde suyu, altının içinde altını göremeyecek şekilde yapılanmış. Bu yüzden varlık mesafe istiyor. Aşırı doygunluk, doyduğunuz şeyi imha ediyor. Piyango biletini kazananlar üzerinde yapılmış bir araştırma var. Yüklü miktarda para kazanıp hayatı değişmiş bireyler takip ediliyor. Elde edilen so nuç: Bir sene sonra çoğunun eskisinden daha mutsuz olduğu. Aynı derecede mutlu değil üstelik, “daha mutsuz”!.. Bir şeylere sahip olmak üzerinden mutlu olmanın matematiği, “bir bölü iki” (1/2) . İnsanın mutluluk oranı hep 1/2'de kalıyor. Paydaya sahip olduklarınızı koyun. Paya sahip olmak istediklerinizi. Ne zaman 2 ile çarpsanız paydayı, pay da aynı oranda ikiye katlanıyor. 1/2 , 2/4, 4/8... Huzur, ‘tokluk’, mutluluk Yani anlayacağınız mutluluk oranınız hiçbir zaman değişmiyor. Neye sahip olsanız aynı derecede standartlarınız yükselip, aynı derecede beklentileriniz artıp, açlığınız ve açıklarınız aynı yerde sayıyor. İyi haber, sahip olamadıklarınız mutsuz etmiyor. Kötü haber, sahip olduklarınız da mutlu etmiyor. İşte hayatın nadir adaletlerinden biri; içsel huzur duygusu. İçsel tatmin, anlamlı bir yaşam hissi, huzur ve “tokluk”... Bunların hiçbiri, sahip olarak elde edebileceğimiz haller değil. Ancak ve ancak “olma halleri” üzerinden erişebilirsiniz onlara. Hayatınızda anlamlar yaratıp, değerler ekseninde yaşar, o değerlere uygun hareket edebilirseniz... Kanaatkâr “olma”yı, “memnun olma”yı, “meraklı olma”yı, anda “olma”yı, seviyor “olma”yı başarabilirseniz eğer... İçsel tatmin ve huzur duygusu sizin olabilir. Kaldırın paravanları! Hayat, sahip olduklarımızı eşit dağıtmıyor, evet. Ama içsel tatmin duygusunda görece bir adalet gözetiyor. Mesela nice zenginlik ve konforun içinde huzursuz ve “aç”, nice fakirlik ve zorluk içinde tatminkâr ve “tok” insanlar bulabilirsiniz. Çok zengin bir adamın eğlencesinde mutsuzluk, çok fakir bir kadının acısında ise bir huzur kokusu alabilirsiniz. Mutlu olmak, özetle “memnun olmak”tır aslında. Memnun olmak da “memnun olma”yı bilen bir karaktere sahip olmaktan geçiyor. Eğer memnuniyetsiz bir yapınız varsa zaten neyiniz olursa memnun olmayacaksınız. Eğer teşekkür etmeyi bilen bir tabiatınız varsa zaten neyiniz olsa memnun olacak bir parçasını göreceksiniz. Size istediğiniz hissi verecek olan şey, dışarıdan gelen değil, sizde titreştirdiği parçanız. Aslında bir şeye sahip olduğumuzda ona sahip olduğumuzdaki “hissi” istiyoruz. Derdimiz sadece bir hisse(!) erişmek. Peki neden o halde aracıyı kaldırıp ona direkt erişmiyoruz? Neden o harika arabayı alacağım andaki müteşekkir olma duygusuna şimdi ve burada sahip olduğum onca şey içinde erişmeyeyim? Kaldırın aradan paravanları!.. Sahip olmak istediğiniz her şey sadece birer araç, iç tatmini için... Ve bu duygu için daha kestirme, daha kalıcı yollar var. Üstelik bedava. [email protected]; www.hilalbebek.com.tr Müjde Yazıcı Ergİn Yarışmalarda daima jüri kazanır. Popstar yarışmalarında birinci olan veya yarışma uğruna yıpranan hatırlanmaz, kalıcı olmaz çünkü orada da gerçek aktörler jüri üyeleridir. Ve evet hiç kimse Popstar’dan çıkan isimleri hatırlamaz, bilmez. Buna bir istisna, 2003’teki ilk Popstar’da Deniz Seki’nin yarışmacı Bayhan’ı (Gürhan) fazla kriminal bulduğu için birinci yapmak istemeyişi ve canlı yayında jüri üyeliğini terk edişidir. Henüz günümüz internet çağına ulaşmamış olan Türkiye’nin gündeminde uzun süre kalmıştı bu... Deniz Seki’nin hayatında müzik yarışmaları en başından beri var. Show TV’nin düzenlediği Pop Show yarışmasında birinci olan Deniz Seki, ödülünü Ajda Pekkan’ın elinden aldı (1995). Yarışmanın jüri üyeleri arasında Sezen Aksu ve Tarkan vardı. Seki, kendi besteleri veya sözü müziği Yıl Deniz Seki’nin kariyerinin en ironik şarkısı ‘Adaletsiz Seçim’! Müzik dız Tilbe’ye ait olan “Kim Bu Gözlerindeki Yabancı” gibi şarkılarla 90’larda kendine has bir dokunuş yaratacağa benziyordu. Bir süre öyle de oldu. Kendisinin birinci olduğu yarışmadan 8 yıl sonra ise Popstar’ın jüri koltuğunda oturuyor ve Bayhan polemiğiyle kariyerinde sonu gelmeyecek bir haber malzemesine dönüşüyor o. Sonra Popstar’dan gelen popülaritesini yanına alıp kızıl saçları ve kalbi kırık kadın şarkılarıyla Türk tipi Tori Amos olacakken, boş yolda hızla giderken önüne Hüsnü Şenlendirici çıkıyor. Bugün yine jüri koltuğunu kimseye kaptırmasa da gönlünü ve hapiste geçen 3 buçuk yılını esasen Şenlendirici’ye kaptırıyor. Narkotik baskını, firar edişi, hapse girişi, çıkışı, Faruk Salman, ayrıldı, ayrılmadı sonrası bugün yine Popstar yarışması, zayıflaması, tüp mide ameliyatı haberleriyle gündemde Deniz Seki... Bardakta mısır satan adamın çadırdan bozma dükkânına bile kaçak kat çıkma peşinde olduğu bir ülkede Deniz Seki sanki biraz fazla bedel ödedi. Kadın olduğu için toplum karşısında daha da suçlu algılanmasının yanı sıra magazin medyası güçlü erkek ünlülerin ahlâklarını, itibarlarını her durumda korurken Deniz Seki’yi kadın olduğu için korumadı. Deniz Seki, şu sıralar yeniden dönüşünü yaşayan Popstar yarışmasının jüri koltuğunda. Her geçen gün bir “Botero figürü” olmaktan uzaklaşıyor. Yaşadıklarını şarkılarıyla anlattığını söyleyen Deniz Seki’nin çıkaracağı yeni albümde neler olur bilinmez fakat şu ana kadar kariyerinin en ironik şarkısını Hüsnü Şenlendirici ile yapmış olmalı: “Adaletsiz Seçim.” 1 NİSAN 2018 SAYI: 13 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Yurttan Sesler Erzurum’da 4 aylıkken yaralanmalı trafik kazasına neden olan ve savcılık talimatıyla aylardır gözetim altında tutulan 2 yaşındaki buzağı, bir milletvekilinin devreye girmesiyle özgürlüğüne kavuştu. Şimdi, bu bildiğiniz şaman ritüeli kardeşim desem, belki Erzurumlular kızar. Lakin kurban edilen köpekler, kadeh yapılan kafatasları, kirpiye, saksağana, güzel ağaçlara tapan, hayvanlara insan muamelesi çeken şaman geleneğinin düpedüz devamı bu... Aylarca süren esaretten sonra özgürlüğüne kavuşan buzağı gibi, kısmet başta Akın Atalay olmak üzere diğer aydın ve gazetecilerin başına! Biz de bunun için ağaçlara çaput mu bağlasak acaba?! Samsun’da yol kenarlarına konulan maket trafik polis araçlarının tepe lambalarını çaldıkları iddia edilen (burada sıkı durun lütfen!) bir mi, üç mü, beş mi, hayır efendim, tam 6 kişi, polisin takibi sonucu yakalandı. “Çakar” diye tabir edilen tepe lambalarını otomobillerine ve motosikletlerine takmak için çalan bu adamlardan daha tuhaf bir hırsızlık olur mu diye sorabilirsiniz, ama bu sorunun ceva bını biliyoruz artık değil mi? Önümüzdeki haftalarda başka absürt bir hırsızlık vakası ile karşılaşacağız ve biz “Çakarseviciler meğerse hikâyeymiş yahuu” diyeceğiz; bu döngü sürüp gidecek. Trabzon Sümela Manastırı’nda “çile odaları” bulunmuş. Demek ki neymiş, bu topraklarda her zaman çile varmış, o zaman enseyi de karartmamak lazımmış. “Issız yuvanda tektin, çekilmez çile çektin, kim derdi gülecektin, çile bülbülüm çile, ALLLAHH” diye boşuna bağırmıyormuşuz, bu içgüdüsel ritüelimizin bayağı tarihsel bir arka planı varmış meğer!.. Bir tür kolektif bellek örneği... Tekirdağ’da Trakya’nın en büyük alışveriş merkezinde çocuklar için “Mini Tarım Müzesi” etkinliği düzenlendi ve çocuklar buğdayı “tanıdı”. Onlarca yıl buğday ve tarım ülkesi olarak anıl, sonra da tarım ürünlerini çocuklara kapalı, havasız beton yığını AVM’lerde tanıt!.. Christopher Nolan’ın “Interstellar” film setinde gibiyiz sanki. Filmde de küf adı verilen ve tarımı öldüren bir salgın sebebiyle kıtlık yaşanması konu alınır. AVM’de tohum in Azmi Karaveli celemek distopik bir Türkiye kâbusu açısından hakikaten çok erken. Zira “Bu durumda 10 yıl sonra ne yapacağız peki” sorusuna insan yanıt bulamıyor. Niğde Aladağlar’da Milli Parklar Şube Müdürlüğü, boynuz uzunluğu 110 santim olan görkem li bir yaban keçisini para karşılığı Macar bir turiste vurdurtmuş. Yetkililer, “Avcılığın hem devlete hem de köy bütçelerine katkı sağladığını” belirtmişler. “Para için yapılmadık daha ne kaldı acaba” desek, mesela bu gazeteyi okuyan binlerce kişi hep birlikte düşünsek, tartışsak, anketler yapsak, 10 bin öneri gelse bile, “Devasa boynuzlu yaban keçisi vurdurtalım, iyi para kaldırırız” gelmez aklımıza!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle