16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Mart’a Dört kala SAYFA 4 gürer mut Türkiye’nin her yerinde kadınlar 8 Mart’ta meydanları doldurmaya hazırlanıyor Kadınlar geceye ışık tutmak için yürüyor Geçen yıl olduğu gibi bu yılki 8 Mart’ta da çağrısı yapılan Uluslararası Kadın Grevi, dünya genelinde giderek artış gösteren otoriteryanizm ve sağ popülist söylemlerin kıskacına sıkışan toplumsal hareketlere umut aşılıyor. ABD’de Başkan Trump’ın ırk ayrımını öven açıklamalarının ardından, Amerikan kadın hareketinin, “Duvar değil, köprü inşa et!” yürüyüşü ve Hollywood’da yaşanan taciz skandalları sonrası başlayan ‘#Me Too’ hareketi, yıla damgasını vurdu. Avrupa’da siyaseti etkisi altına alan sağpopülist söylemlerin kadın bedenini hedef alan açıklamalarına karşı milyonlarca kadının alanları doldurması, hareket için önemli bir momentin yakalanmasına neden oldu. Türkiye’de ise koyu bir taassup, baskı ve şiddetin pençesinde yaşayan, buna rağmen büyük bir kararlılıkla mücadeleyi sürdüren kadınlar, “Müftülük Yasası”na, “Aile Arabuluculuğu Sistemi”ne ve “Çocuk istismarında 12 Yaş Tasarısı”na karşı yıl boyunca seslerini yükselttiler. Böyle bir atmosferde, 8 Mart meydanlarında olacak kadın hareketinin temsilcileri, “İlerici Kadınlar Meclisi”nden Meltem Kolgazi, “Halkevci Kadınlar”dan Rüya Kurtuluş ve “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”ndan Gülsüm Kav ile bu yılki 8 Mart’ı konuştuk. ? Bu yıl ABD başta olmak üzere Avrupa’nın pek çok yerinde ve ülkemizde gerçekleşen kadın eylemleri, 8 Mart’ı nasıl etkileyecek?  İlerici Kadınlar Meclisi Meltem Kolgazi: Geçen 8 Mart’tan bu yana baktığımızda hem dünyada hem de Türkiye’de kadın hareketinin canlılığını koruduğunu söyleyebilirim. Mesela İrlanda’da kürtaj yasağına karşı çok büyük eylemlerden sonra, 2017 yılının sonunda kürtaj yasası için bir referandum kararı alındı. Arjantin’de kadına yönelik şiddete karşı cezalarla ilgili bir takım gelişmeler yaşandı. Polonya’da geçen ay, kürtaj yasağının ağırlaştırılmasına karşı muazzam bir gösteri yapıldı. ABD’deki ‘#Me Too’ kampanyası, 70’lerin sonlarından itibaren görülmeyen bir kadın örgütlülüğünü yarattı. Bu yıl da, ABD’li kadınlar uluslararası kadın grevi çağrısı yaptı. Ve en önemlisi ABD’de sağ feministler bu sürece müdahale edemediler ve inisiyatif sol kesime geçti. Ayrıca ABD kadın hareketi önemli teorik tartışmalar yapmaya ve bir çok yeni metin kaleme almaya başladı. Türkiye’de ise hareket canlılığını korumaya devam ediyor. AKP’nin çıkartmak istediği ‘Müftülük Yasası’na karşı güçlü eylemler oldu. Akabinde arabuluculuk meselesi ve boşanma komisyonunun korkunç önerisi gündeme getirilmeye çalışıldıysa da, kadınların mücadelesi sonrasında geri adım atmak zorunda kaldılar. Diyanetin çocuk istismarını meşrulaştıran açıklamalarına karşı yine kadınlar sokağa çıkıp cevap verdi. Laik yaşam için alanlara! Halkevci Kadınlar Rüya Kurtuluş: Türkiye’de ve dünyada bu yılki 8 Mart’ta da büyük yürüyüşler olacak. Bugün bütün dünyada, kadınların bedenlerine, kararlarına ve hayatlarına dönük müdahaleler var. Özellikle sağ popülist iktidarların ve din baskısının, kadınların 100 yıl önce kazanmış olduğu hakları bir bir geri almaya çalıştığı erkek egemen düzene karşı mücadele veriyoruz. Türkiye’de bunu son bir yıldır inanılmaz yoğunlukta hissediyoruz. Geçtiğimiz 4 ayda önce müftülük yasasıyla, Diyanetin doğrudan medeni hukuk içerisinde görevlendirilmesi amaçlandı. Sonrasında çocuk istismarı gibi ülkenin en ciddi toplumsal sorunlarından birini bile, zina başlığı altında kadın sorununa bağlayıp, “Zina, şerri bir kavramdır” diyerek, dinsel bir kavramı kadınlarla ilgili düzenlemelerin içerisine sokmaya uğraştılar. Bugün 12 yaş kuralıyla, 12 yaş üstü çocukların çocuk sayılmadığı bir takım düzenlemeler yapılmak isteniyor. Biz 8 Mart’a bu koşullarda gidiyoruz. Durmayacağız ve itaat etmeyeceğiz. İtirazlarımızla, taleplerimizle, laik bir yaşam isteğimizle bu 8 Mart’ta da sokaklarda olacağız. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Gülsüm Kav: Geçtiğimiz yıldan bu yana kadınlar hemen hemen hiç durmadılar. Bu bir yıl içersinde yaz döneminde kıyafetleri nedeniyle saldırıya uğrayan kadınlar için tüm kadınlar bir araya gelerek, “Kıyafetime karışma” eylemleri yaptılar. Türkiye için bu önemli bir deneyimdi. ABD ve Avrupa’daki eylemlerin yanı sıra, İran’lı kadınların özgürlük arayışı için sokakları doldurduğu bir yılı geride bıraktık. Bu süreçlerin 8 Mart alanlarına yansıyacağını düşünüyorum. Dünyadaki kadınların birbirlerine esin kaynağı olmaları, güç ve moral taşımaları önemli. Bu zeminde uluslararası kadın grevi de yeniden örgütleniyor. Platform olarak kadın greviyle dayanışmak için elimizden geleni yapacağız. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Gülsüm Kav ? Kitlesel bir 8 Mart, toplumsal muhalefeti nasıl etkiler? İKM M. K. : Kadın hareketinin yükselişiyle beraber, işçi sınıfı mücadelesinin de yükselişe geçmesi gerekiyor. Muhalif kesimlerde OHAL düzeninin yarattığı aşırı baskı, akademisyenlerin işten atılmaları, örgütlülüğün giderek azalması, işçi sınıfının geriye çekilişi, darbe girişimi sonrası yaratılan baskı ortamı, kadınların tek başına verdiği tepkinin gücünü zayıflatıyor. HK R. K. : Muhakkak ki, 8 Mart’ın güçlü olması muhalefetin tamamına güç ve enerji veriyor. Bugün Türkiye’de bu baskı ortamında, tek adam rejimi altında mücadele veren çok dinamik kesimler var. Susmayan, kendi örgütlenmesini kuran, mücadele eden akademisyenler, gazeteciler, kentekoloji savunucuları ve başta da kadınlar… Çünkü biz gerçekten hayatlarımızla ilgili çok temel haklarımızı kaybetme riskiyle karşı karşıyayız ve o yüzden de duruyoruz. KCDP G.K. : Eskisine göre 8 Mart ortak eylemlerinin yapılma koşulları zorlaşmış durumda ama dikkat ederseniz tüm yıl boyunca OHAL koşullarında yine hareketsiz kalmadı kadınlar. Sessiz kalmamanın bir yolunu buluyoruz. Ayrıca OHAL sürecinde kadınların öldürüldüğü bir atmosfer canlı olduğuna göre, bizim de durmamız mümkün değil. Biliyorsunuz kadın cinayetleri, kadınlara yönelik hak ihlalleri devam ediyor. O açıdan, “kadın mücadelesi OHAL tanımıyor” demek istemiyorum. Çok meşru bir mücadele ve buna göre bütün yetkililerin de kadınların haklı hak arayışlarının önlerini açacaklarını düşünüyorum ben. ? 8 Mart sürecinin öncesi ve sonrası için hazırlıklarınız nelerdi? İKM M. K. : Her yerde mitingleri örgütlemeye ve hemen hepsinde yer almaya çalıyoruz. Ankara ve İstanbul’da düzenlenecek “Gece Yürüyüşü”nün tertip komitesindeyiz. Ayrıca bu süreçte her yerellikte, paneller, film gösterimleri ve sempozyum çalışmaları yaptık. 11 Mart’ta Ankara’da “Şiddet, Emek ve Muhafazakârlık” başlıkları altında büyük bir sempozyum düzenlemeye hazırlanıyoruz. HK R. K. : Şu an bir çok yerde 8 Mart çağrılı bildiri dağıtımları, ve standlar açılıyor. Onun dışında bütün kadın örgütleriyle ortak yaptığımız şeyler var. Ayrıca biz Halkevci kadınlar olarak yoksul mahallelerde toplantılar düzenliyoruz. KCDP G. K. : Hazırlık sürecine dair toplantılarımız devam ediyor. Bir çok üniversitede panellere katılıyoruz. Pek çok kamu ve özel üniversitede 8 Mart için çalışma İlerici Kadınlar Meclisi’nden Meltem Kolgazi Halkevci Kadınlar’dan Rüya Kurtuluş lar yapılıyor. Bu 8 Mart’ta gündemdeki meseleler neyse, onları değerlendirmek için toplantılara devam ediyoruz. Tüm Türkiye'de sokaktayız ? Hangi yerelliklerde sokağa çıkacaksınız? İKM M. K. : Ankara, İstanbul ve İzmir büyük eylemlerin düzenleneceği yerellikler. Muğla, Manisa ve Artvin’de görüşmeler devam ediyor. Eskişehir’de “Emekçi Kadınlar Günü Gece Yürüyüşü” adı altında örgütleniyoruz. KocaeliSakarya’da görüşülüyor ama izin çıkmama ihtimali var. Antalya’da kesin sokağa çıkacağız. HK R. K. : İstanbul, Ankara ve İzmir’deki büyük katılımlı eylemlerin içinde olacağız. Samsun, Antalya, Mersin, Tarsus, Antakya, Kocaeli, Bursa, Çanakkale, Eskişehir, Sivas’ta, Doğu ve Batı Karadeniz’in neredeyse tamamında sokakta olacağız. KCDP G. K. : Büyük illerde ortak eylemlere katılacağız. Daha zor olan küçük yerelliklerde de sokağa çıkmanın, o alanlarda de sessiz kalmayıp kendini ifade etmenin yolunu bulacağız. Kadınlar yaratıcı çözümler geliştirerek bu alanlarda da varlık gösterecek. 4 MART 2018, PAZAR TAYFUN ATAY Prof. Dr. Yakın Ertürk sorularımızı yanıtladı Dalga dalga döner gelir feminizm 8 Mart’a Dört kala Prof. Dr. Yakın Ertürk, Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Şiddet Özel Raportörlüğü görevinde bulunmuş, Türkiye’nin yüz akı bir sosyolog. Kendisini Hacettepe Üniversitesi’nde ilk asistan olduğum günlerden bu yana tanıyorum. Yakın Hoca, Hacettepe’den sonra ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde uzun yıllar çalıştı, aynı zamanda dünyanın pek çok saygın üniversitesinde misafir öğretim üyesi olarak da dersler verdi. Onun 2015’te Türkçe, 2016’da da İngilizce basılmış “Sınır Tanımayan Şiddet: Paradigma, Politika ve Pratikteki Yönleriyle Kadına Şiddet Olgusu” başlıklı kitabı, kadına yönelik şiddetin küresel çerçevede ayrıntılı analizinden kadın hakları hukukuna ve feminist mücadeleye kadar açılan yelpazede temel bir başvuru kaynağı olarak elimizin altında duruyor. Prof Ertürk’le 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne 4 kala, feminizm, kadın hakları ve “8 Mart”ın anlamıönemi üzerine dünyadan Türkiye’ye doğru seyreden bir söyleşi yaptık. ? Feminizm ve kadın hakları söylemini açarak başlayalım mı? Feminizmi ataerkil toplumda eril gücün günlük yaşamda kadın üzerinde iktidar sağlamasına ve kadını her alanda bu güce tabi kılmasına bir tepki ya da başkaldırı olarak görebiliriz. Bu gücün dinamikleri ve değiştirilmesi yönünde farklı feminist akımlar söz konusu olsa da nihai hedef, ataerkil güç yapısını ortadan kaldırmaktır. Yani feminizm sadece bir kuramsal yaklaşım değil aynı zamanda bir değişim projesidir. Böyle anlaşıldığında feminizm ile diğer bazı kadın hakları akımlarına mesafe koymuş oluyorum, yani her kadın hakkı söylemi feminist bir söylem olmayabilir demek istiyorum. Özellikle günümüz neoliberal sağ popülist konjonktürde gerek Türkiye’de gerekse başka ülkelerde bazı kadın grupları feminist gündeme karşı girişilen örgütlü saldırıların  bünyesinde yer almaktalar. Feminist hareket farklı zamanlarda ve coğrafyalarda farklı biçimlerde ortaya çıkmış olsa da genelde Avrupa ve ABD örneklerinden hareketle birinci ve ikinci feminist dalga olarak tanımlanır. Ancak üçüncü ve hatta dördüncü dalga tanımlamaları da bulunmakta. Dünden bugüne feminist hareket ? Şu “dalga”ları bir bir karşılasak?! Batı ülkelerinde “birinci dalga feminist hareket”in 19. yüzyılın ortalarından başlayıp 1920 yılına kadar devam ettiği ve özellikle aydınlanma akımı içerisinde gelişip, olgunlaşan eşitlik ve özgürlük ilkelerinden etkilendiği görüşü kabul edilir. Birinci Dünya Savaşı ile beraber birinci dalga feminizm etkisini kaybetmiştir. “İkinci dalga feminizm”e (19601990) kadar iki feminist akım arasındaki 40 yılı feminizm açısından bir kopuş olarak yorumlamak yanlış olur. Aksine, bu süre içinde yaşanan olaylar kadınlar açısından yeni çelişkiler ve imkânlar doğurmuştur ki bu da feminist vizyonun gelişmesini tetiklemiştir. 1960’lı yıllar, modernizmin sorgulanır hale gelmesi, sömürgecilik sonrası üçüncü dünya radikalizminin güçlenme eğilimi kazanması, ABD’de savaş karşıtı ve sivil haklar hareketleri, feminist hareketin yeni yapılanmasının arka planını oluşturur. İkinci dalga hareket, birinciden farklı olarak temel amacını kadın kimliğine dair yerleşmiş tanımlamaları değiştirmek, kürtaj serbestisi, cinsel özgürlük ve her alanda eşit muamele olarak tanımladı. Kadın hareketinin çeşitlilik kazanması, kendi içindeki çelişkileri de keskinleştirmiş ve “kadınlararası farklılık” önem kazanarak 1990’lar sonrasında “üçüncü dalga feminizm” diye adlandırılan akımın önünü açmıştır . Postmodernist yaklaşımların da etkisiyle kadınların homojen bir kate gori olmadıkları ve daha önce dışlanmış oldukları düşünülen azınlık kadınlar, seks sektöründeki kadınlar, eşcinseller ve diğer kesimleri entegre etme çabası ile sömürgecilikten kurtulmuş ülke feministlerinin Batı feministlerine yönelttikleri eleştiriler, normatif ve evrensellik iddiasında olan pek çok kavramda çözülme ve parçalanmaya yol açtı. Ancak, gerek postfeminizm, gerekse postmodernizm, modernitenin iyi bir eleştirisi olmakla birlikte gerçekliğin inşası ve dönüşüm stratejisi açısından yol gösterici olamadı. Neoliberal kapitalizmin yıkıcı etki si ve sağ popülizmin kuşatması açısından bugün ezilmişlerin, mağdurların bir dönüşüm projesine ihtiyaçları bütün şiddetiyle hissedilmekte. Bu bağlamda “dördüncü feminist dalga”nın habercisi olarak tekrar ezilmişlik ve tahakkümün temelinde yatan, yerel ile küresel arasındaki bağlantıyı kuran güç yapılanmalarına karşı bir direnme evresinde bulunuyoruz. Bu direniş, ikinci dalga feminizmin başarısı nedeniyle ortaya çıkan karşı saldırı (“backlash”) karşısında kaybedebileceğimiz kazanımlarımıza sahip çıkma direnişidir. Kadınlar dünyanın her yerinde bu tehditlere karşı kitle eylemleriyle tekrar sokaklara hâkim olmaya çalışıyor. “Dalga” metaforundan hareket edecek olursak, dalgalar gibi feminist hareket de gerileyip, toparlanıp daha güçlü bir biçimde dönüş yapacak! Cumhuriyet’le gelen haklar ? Türkiye’ye gelelim! Cumhuriyet, kadının bu coğrafyadaki durumunu nereden nereye getirdi? Birinci dalga feminist hareketin temel amacı olan oy kullanma hakkını Türkiye’de kadın çok kolay elde ettiği için kadın hareketinde 1980’lere kadar bir tıkanma yaşandığı dile getirilir. Kuşkusuz, bunun bir doğruluk payı vardır, yani “devlet feminizmi” tabandan gelecek hareketin önünü kesmiş olabilir, ancak, başka dinamiklerin de söz konusu olabileceği göz ardı edilmemeli. Ayrıca, diğer üçüncü dünya ülke örneklerine bakıldığında tepeden inme haklar kadınlara bazen avantaj da sağlayabiliyor. Yakın zamanda sekiz ülkede medeni kanun (aile yasası) reform süreciyle ilgili bir araştırma projesi yönettim ve araştırma sonuçlarını karşılaştıran bir makale yazdım. Sekiz ülke içinde sadece Türkiye ve Brezilya’da ulusdevletin kurulması aşamasında laik medeni kanun kabul edilmiş. Her iki ülkede kadınlara, hayati olan boşanma hakkı, velayet, miras gibi hakların erkence verilmiş olması kadınların ileriki yıllarda mücadelelerini daha yapısal sorunlara yoğunlaştırmalarını mümkün kılmıştır. Oysa, özellikle nüfusu Müslüman çoğunluk olan ülkelerde kadınlar hâlâ temel medeni haklar için uğraşmaktadırlar. Ne yazık ki, son yıllarda güçlenen muhafazakâr, kadın hakları karşıtı siyasi gelişmelerle birlikte Türkiye ve Brezilya’da da kadınların elde ettikleri kazanımlara karsı savaş açılmış durumda. Sonuç itibarıyla söylemek istediğim, Cumhuriyet’in kadın hakları konusundaki yasal düzenlemeleri, özünde eril olan yapıyı eleştirirken, küçümsememek gerekir. Tam tersine, biz orta sınıf, kentli kadınlar bu düzenlemeler sayesinde bulunduğumuz konumlara gelebildik. ? Peki, AKP’nin “Yeni Türkiye”si kadının bu coğrafyadaki konumunu nereden nereye götürdü? Ben doğrusu “Yeni Türkiye” tabirine retorikten öte bir anlam vermenin zor olduğunu düşünüyorum. “Yeni” diye sunulan hedeflerin kaynağı tarihin derinliklerinde olduğu iddia edilen değerler, ya da belli dini yorumlara dayanıyor. Yeni değil “regresif” (ricat) demek daha doğru ki ne kadınlar açısından ne de özgürlükçü bir toplum yaratmak açısından ümit verici bir durum değil. Evet, tesettür yasağı kalktığı için bazı kadınların mağduriyeti giderilmiştir. Ancak, sağ popülizm, pek çok kadını giyim tarzı nedeniyle sokakta hedef almakta ve bu neredeyse yetkililerce teşvik edilmekte. “Yeni Türkiye”nin adım adım totaliter bir sisteme doğru evrildiği endişesini kadınlar kadar erkekler de taşımakta. AKP’nin kadın konusundaki politika ve uygulamaları ilginç çelişkilerle dolu. AKP hükümetleri döneminde mecliste bir taraftan kadınların temsil oranı artar ve kadına yönelik şiddet ile ilgili yasal düzenlemeler yapılırken, diğer taraftan da kadınlar, annelik ve aile içi geleneksel rollere hapsedilip geleneksel ahlakçı bir anlayışla kadınerkek eşitliği reddedilerek feminist ve liberal kadınlar marjinalleştirilip etkisiz hale getirilmek isteniyor. ? Tam da bu bağlamda 8 Mart ne ölçüde önemli kadınlar için Türkiye’de? Sivil toplumun, özellikle kadın hakları savunucuları için hareket alanının daraldığı bir noktada 8 Mart hiç olmadığı kadar önemli. Bu durum Türkiye’deki feministler için özellikle söz konusu, dolayısıyla uluslararası kadın günü onlar için var olduklarını göstermek ve kendi içlerinde güç kazanmak için bir vesile. Zaman zaman olduğu gibi bu yıl da pek çok 8 Mart etkinliğine güvenlik gerekçesiyle izin verilmeyebilir ya da sınırlama getirilebilir. İran’da Humeyni yönetimi ele geçirdiği zaman ilk icraatlarından birisi 8 Mart etkinliklerini iptal etmek olmuştu. 8 Mart, erkeklere kutlu olmasın! ? Dünyanın geleceği parlak görünmüyor. Feminist hareketin geleceği aydınlık mı, karanlık mı? Dünyanın gidişatı ürkütücü ama ben diyalektiğe inanan birisi olarak bunların aşılacağına ve dünya düzeninin insan hakları, eşitlik ve adalete odaklı bir toplumsal sözleşmeyle yeniden kurulacağına inanıyorum. Bu mücadelenin ana aktörlerinden birisi feminist hareket olacaktır, oluyor da zaten. Dünyanın dört bir yanında ezilen kadınlar geriye dönüşü olmayan bir uyanışın ve direnişin içindeler. Ancak, siyaset arenasında yeterince ses çıkartabilmesi ve etkili olabilmesi için feministlerin stratejik ortaklıklar kurmaları, farklı kadın gruplarıyla ve diğer özgürlük hareketleriyle sağlam bir bağ içinde olmaları gerekiyor. Türkiye özelinde, büyük ölçüde üst ve orta sınıf kadınlardan oluşan feminist hareket, şimdiye kadar bir taraftan sadece kadın hakları ihlallerine odaklandı, diğer taraftan da Kürt kadın hareketi gibi siyasi platformda “riskli” bir alan işgal eden hareketlere mesafeli kaldı. Bunun bir istisnası Barış Hareketi. Bu alanda çalışan yeni nesil feministler, kadın olma hallerini etkileyen farklı hiyerarşik yapıların kesişme noktasında başka kadın gruplarıyla da dayanışmaya girebiliyorlar. Bağımsız kadın kimliği, kadın olmaktan kaynaklanan özgül baskı ile her alanda yaşanan baskı, ayrımcılık ve tahakküme karşı duyarlı bir mücadele ile ancak mümkün. Bu durum erkekler için ise patriarkinin (ataerkilliğin) onlara sunduğu kadın ve gençler üzerinde tahakküm kurma imtiyazından vazgeçmelerini gerektirir; zira tahakkümün olduğu bir sistemde hiç kimse özgür olamaz. ? O zaman 8 Mart erkeklere de kutlu olsun mu?! Feminist yanlısı erkeklerin varlığı ümit verici, ancak hem sayısal olarak yeterli değiller hem de varlık gösterdikleri alan itibariyle etkili oldukları söylenemez. Beyaz kurdele gibi popülerleşen bazı erkek hareketleri soruna paradigmatik değil pragmatik açıdan bakıyorlar ve “iyi” erkekler “kötü” olan erkeği rehabilite etmeyi amaçlıyor. Diğer taraftan barış hareketinde erkekler hâlâ oldukça marjinal role sahip. Ayrıca kadın cinayetlerinin, cinsel tacizin, cinsiyete dayalı sömürünün, cinsel köleliğin, çocuk istismarının v.s. bu denli yaygın olduğu memleketimizde ve dünyada 8 Mart erkeklere de kutlu olsun demek mümkün değil!.. Ataerkilliğin ve zulmün mağduru olan erkeklerin kendi mücadelelerini vermeleri gerekiyor, bunun ilk adımı da ataerkilliğin onlara tanıdığı kadına tahakküm etme imtiyazından vazgeçmeleri ve tahakküm kültürüne karşı savaş açmalarıdır. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle