16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 2 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Yerli eğitimin çekiciliği Yerli eğitim, yerli malı eğitim demek değildir. Yerli eğitim; yerel ortamlarda doğan, yerel koşullara bağlı, farklı ihtiyaçları karşılayan eğitimdir. Genellikle yaşam koşullarının elverişsiz, resmî okullaşmanın düşük, okul başarısının zayıf olduğu topluluklarda başvurulan bir çözüm yoludur. İlk başta olumsuz gibi görünse de, bu tür topluluklarda insanlar doğal dünya ile yakın ilişki içinde yaşar, birbirine ve doğaya karşı saygı ve sorumluluk duyarlar. Yüzyıllardan süzülüp gelen bir birikim söz konusudur. Yerli halklar bilgiyi doğal dünyayla etkileşim aracılığıyla kendileri üretirler. Aslolan soyutlama değil deneyimdir. Önemli olan duyulara dayanan deneyimsel öğrenmedir. Biliş ile duygu arasında denge vardır. Bireysel değil ortak çalışma asıldır. Böyle topluluklarda okul da, egemen kültürü aktaran değil, farklı kültürlere (değerlere, inançlara, dünya görüşlerine) dayanan bir eğitim anlayışıyla çalışır. Yertemelli eğitim Avustralya ya da Kanada yerli halkları için geçerli olan bu yaklaşımın Batılı yaşam tarzına sahip toplumlar için de yararlı doğurguları vardır: Doğayla barışık olmayı öğrenmek, bir bütünün parçası olduğunun farkına varmak, gerçek bilginin doğayla ve diğer insanlarla ilişki içinde kazanılabileceğini kabul etmek vb... Bu noktada yeni bir kavrama ulaşırız: “Yertemelli” (yereduyarlı) eğitim. Yer kavramı, insanlar ile doğaları ve kültürleri arasındaki dinamik etkileşimi ifade eder. Bir yerde doğarız, büyürüz, ölürüz. Bir yerde okula gideriz, işe başlarız, işten atılırız. Yer, fiziksel olduğu kadar (“babamın gömülü olduğu yer”), kültürel (“evlendiğim yer”) ve ekonomik (“batıda sanayi, doğuda tarım”) özellikleri de içerir. Yaşam tarzım (“Ankara’da başka, Çanakkale’de başka”), sağlığım bile (“kentte başka, kırda başka”) yerden etkilenir. JeanSimeon Chardin, Genç öğretmen ve öğrencisi, Fransa, 1735. Her şey gibi eğitim de yerel koşullara bağlıdır. Yertemelli eğitim aynı zamanda topluluktemelli eğitimdir. Yer ve topluluk temelli eğitim, okuldaki deneyimleri daha anlamlı kılar, öğrencinin öğrenme güdüsünü artırır. Burada artık yaşayarak öğrenme, deneyimsel öğrenme söz konusudur. İçinde yaşadığınız yer ve topluluk, eğitimi de belirler (Örneklerini yerel çevreden, çocuğun her gün önünden geçtiği, içinde yaşadığı yerlerden seçersiniz). Böylece bütüncül bir dünya görüşü kazanmak; doğal, toplumsal, kültürel bütün çevreyi değerlendirmek söz konusu olur. Belki inanmayacaksınız ama yertemelli eğitim çevre eğitiminin, fen eğitiminin, sosyal bilgiler eğitiminin, yurttaşlık eğitiminin de temelidir. Ve ‘yerebatasıca’ eğitim! Yerel olmadan evrensel olunmaz saptaması son derece doğrudur, ama yerel olmayı doğru anlamak koşuluyla. Burada okulun çocuklar için dış dünyaya uzatılmış bir köprü olması beklenir. Okulda ezbere bir dünya turu atmak yerine önce yakın çevreyi bütün duyularıyla tanımalarını yeğ tutmak gerekir. Kısacası, eğitimin evrensel ilkelerini yerel koşullara uyarlamak söz konusudur. Bu yerel koşulları (hem fiziksel hem toplumsal anlamda) dikkate almayan eğitim, yaşamdan kopuk (“hayata yabancı”) sayılır. Böyle bir eğitim sisteminde çocuk için görmediği, yaşamadığı şeyleri anlamadan ezberlemekten başka yol yoktur. Zaten eğitimin tepesinde kendine yer edinmiş büyüklerimiz de “Ezbercilik bizim geleneğimizde var” demiyorlar mı? Buna da “Yerebatasıca eğitim” dendiğine bir yerlerde rastladım gibi geliyor bana!.. 4 MART 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Acının yaşanma, karşılanma, yoğrulma biçimi şekil verir ruhsal haritamıza Yanacak mısın, pişecek misin kederinle? Kim kedere hoş geldin der ki? Hangimiz için kabul edilebilir acı çekmek? “Mutluluk, rutinimiz ve olağan duygumuz olmalı” değil midir en iddialı “mit”lerimizden biri?.. Olağan insanlık halimizin neşe, hüznün ise olağanüstü bir durum olduğunu vaaz eder sistem bize. Arabeske bağlayalım demiyorum ama mutlak mutluluk talepkârlığı da başa bela. Sorunumuz acının çokluğu değil. İnsanı hasta eden de acının şiddeti değil zaten. Acının yaşanma, karşılanma ve yoğrulma biçimidir ruhsal haritamıza şekil verecek olan... Ruhsal bağışıklığımız yoğun acıları metabolize edebilecek, şiddetli travmaları onarabilecek yapıda. “Kocaman” acıları göğüslerken kimilerimiz, “ufacık” şeylerde neden yeniliyor o halde diğerleri?.. Ruh halimizi ufak şeyler karşısında dahi dayanıksız kılan, “ufaklık” ya da “kocamanlık” ile ilgili bir durum değil. Acı ile kurduğumuz ilişkidir onun işlevini tayin edecek şey: Yakacak mı pişirecek mi, olduracak mı öldürecek mi?! Nedir kederin yönünü tayin eden? Kazalar, belalar, ayrılıklar, kayıplar, hayal kırıklıkları... Tüm olumsuz deneyimlerin içerisinde yaşadığımız ve tek kelime ile özetlediğimiz duygudur, keder. Keder deyip geçmeyin! Kelimeler, bozar kederin ince ve engin tabiatını. Yekpare ve tek bir düzlük muamelesi yaparız ona. Oysa katman katman, ve çok boyutludur keder. Yeri gelince kömür yeri gelince elmas kesilir. Kederi yaşama biçimimiz, kaderimizi etkiler, bilmeyiz... Kaza olur, bela olur, kayıp olur... Keder gelir, onu çeker, büyür, olgunlaşırız... Ya da kaza olur, bela olur, kayıp olur... Keder gelir, biz çöker, geriler, hastalanırız... Kimimiz tecrübe ve bilgelikle çıkar keder harabelerinin altından, kimi altında ezilir sakatlanır. Kimi çok şey yaşamış, feleğin çemberinden geçmiş ve bir kahramanlık hikâyesi anlatmaktadır. Kimi ise bir kaşık suda boğulmuş. Nedir bu kederin yönünü tayin eden şey?.. Ne zaman güçlü binalar inşa ediyor içimize ya da nedir onu enkaza dönüştüren? Nedir acıları elmas yerine kömüre çeviren?.. Çoğu zaman içeri buyur etmek istemeyiz hüznü. “Her zaman mutlu olmalıyım” tonunda mutlak bir talepkârlık, “dayanamam” şeklinde bir dayatma ve acıya “tu kaka” deyip ötelemek isteyen bir zorbalık eşlik eder çoğu zaman üzüntülerimize. Hırs eşlik ettikçe acı katmerlenir Organik acılar, toksiklenmeye başlar böylece. Acımız hakkında acı, hüznümüzle ilgili keder, endişemiz hakkında endişe duyar ve yara mız üzerine yara kazırız. Kapı dışarı atmaya çalıştığımız her duygu, ötekileşen herkesherşey gibi kalmaya, var olmaya ve kendini hayata kazımaya çalışır. İşte bu yüzden tutuşan keder kıvılcımları, yakar yakar, ancak pişirmez.. Kederi kovma, yası tutmama, hüznü kabul etmeme, duygulara alan açmama ve mutlak bir mutluluk talebi, şehvetli bir haz arayışı acılarımızın boşa gitmesine neden olur. Kederlerimiz heba olur hemhal olmasını bilmeyince. Çiğnemek istemeyiz çünkü acı lokmaları. Ya kusar ya da hazmedemeyiz olumsuz duyguları. Vitaminini alamaz, posasıyla kalırız bu yüzden. Çiğnenmemiş, hazmedilmemiş, metabolize edilmemiş her besin gibi midemize vurduğu ile kalır. Ne de olsa şekerleme duygularımız vardır ucuza satın aldığımız... Hayat artık yapay tatlılarla doldurmaya müsaittir midemizi. Kolay aşklar, hızlı arkadaşlıklar, kısa yoldan satın alınan imajlar. Midemizi besin değeri olmayan duygulara alıştırır ve kapasitesini daraltırız. Kederin ise midede yeri yoktur. Tabii o yine de gelir. Sadece istenmeyen misafirdir. Ve üvey evlat muamelesi görür. Kederi reddetme ve kovma çabası, onu elmas tan kömüre sevk eder. Çözme çabası demiyorum yalnız!.. Kovma çabası bahsettiğim... İsyan, red ve hırs eşlik ettikçe acıya, acı katmerlenir. Ve acı, pişirecekken ruhumuzu kısık ateşte sabırla, altımız yanar. Sitem ile misafirperverlik Toksik katmanlarından arınmış acı, organik yani arı bir keder... İçinde reddi, hırsı ve omuz silken bir tavrı barındırmaz. Onu içeri kabul ederek eritir, çiğneyerek tüketir, misafir ederek yolcular. Kabul ederek değiştirmeye, şikâyet etmeksizin çözmeye, yok etmeye değil dönüştürmeye çalışır. Arı bir kederin içinde değişim isteği ile birlikte kabul, acı ile birlikte gönüllüllük, sitem ile birlikte misafirperverlik ve merak vardır. Ve arı keder, pişirir, diğeri ise yakar... Ey insan, yanacak mısın yoksa pişecek misin kederinle?! [email protected]; www.hilalbebek.com.tr Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi 4 MART 2018 SAYI: 9 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle