Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 HAZİRAN 2014 / SAYI 1475 7 Bir lokma ekmek A sonlanıyor. Buğdayın tarladan nadolu’da İslam değirmene, değirmenden inanışını ilk yayan fırına, fırından sofraya dervişler maddiyat gelene kadar nasıl bir emek yerine maneviyat felsefesini ürünü olduğunu bilmek ve benimsemişti. Bir lokma ve bir hatırlamak bile ekmeğe saygı hırka ile yetinmek açgözlülüğü duymak için yeterli. Ancak ne yenmek için elzem bir hasletti. yazık ki AVM merkezli çılgın Malum, şimdilerin moda tüketim dünyasında bunları deyişiyle insanoğlunun fıtratına AYLİN düşünmek kimsenin işine sadece açgözlülük değil, ÖNEY TAN gelmiyor. arsızlık, hayasızlık, yolsuzluk, Tarih boyunca bütün yalan dolan, çalma çırpma, kültürlerde bayat ekmeği değerlendiren öfke, nefret, haset, hırs gibi nice kötülük hatta ziyafet haline getiren türlü türlü var. Bu kötülüklerden arınmış, iyi bir insan yemek icat edilmiş. Ekmek artığı yerine olmanın yollarını tanımlamak tüm dinlerin göre ıslatılmış tarator olmuş, Çerkes ortak amacı. Günah kavramı bu yüzden tavuğu olmuş, köfte harcına katılmış. Kimi var. Bunun için öncelikle bir lokmanın zaman lokma lokma doğranmış, çorbaya kıymetini bilmek gerekiyor. Oruç tutmak katık olmuş, kebaba altlık da öncelikle bu kıymetin değerini olmuş. Kimi zaman dilim anlamak için farz kılınan bir ibadet. dilim yumurtaya Ekmek yemeklerin en kutsalı kabul bulanmış edilir. Ekmek ziyan etmek bütün kızartılmış, dinlerde en büyük günah sayılır. kâh Hıristiyanlarda ekmek kilisede takdis edilir, Yahudilerin mayalı yiyecekler yenmeyen Hamursuz bayramı boyunca bir lokma ekmeğin kadri daha da iyi anlaşılır. Eskiden mutlak bir alışkanlık vardı, ekmek asla atılmazdı, mutfakta bayat ekmekle yapılan nice güzel lezzetler vardı. Kazara atılmış bir ekmek lokması hemen öpüp başına konarak yüksekçe bir yere usulca bırakılır, kuşlara yem kahvaltılık olmuş, kâh olurdu. Ekmeğin çöp gibi yerlerde şerbetlenip âlâ tatlı olmuş. Bayat ekmeğin sürünmesine asla izin verilmezdi. Oysa kadrini bilen en eski kadim tariflerinden şimdi kentlerimizde onca yoksul, yarı biri ise Hz. Muhammet’in en sevdiği aç insan varken tonlarca ekmek ziyan yemek olarak bilinen tirit olmuş. Bir lokma olup gidiyor. Dinde imanda yarışa bayat ekmek onun kadrini bilenin elinde gelince ecdadımız Osmanlı döneminde lezzet kazanmış. Ekmeğin kırıntısı bile görülmemiş bir ihtişam söz konusu oluyor kıymetli kabul edilmiş, ziyan edilmemiş. ancak şatafatlı din iman kuvvetinin altını İşte size kırıntının bile değerlenebileceği kazıyınca içi boş bir gösteriş kendini ele iki bir tarif. Kırıntının dahi kadrini bilen, veriyor. Ekmekler daha bozulmadan damağını şatafattan uzak mütevazı küflenmeden sadece azıcık bayatladığı malzemelerle şenlendirmeyi bilenler için için hoyratça düşüncesizce atılıyor. bayat ekmekten dahi sultan sofralarına Sadece İstanbul’da günde 1,52 milyon yaraşır tatlar yaratılabilir. Böylesi tatlar adet ekmek ziyan oluyor. İftar çadırlarında fıtratında iyilik olanlar için… l ziyan olan ekmeğin hesabı tutulmuş mu bilinmez ama üretilen yaklaşık 20 aylinoneytan@yahoo.com milyon somun ekmeğin yüzde onu çöpte Sanatçıların altın günü DENİZ ÜLKÜTEKİN G Maydanozlu tarator Ekmek kırıntısının kadrini bilmek için dindar olmaya gerek yok. Bu tarif ekmeğe ve emeğe saygıyı meze sofrasında değerlendirmeyi tercih edenlere göre. Kalamar, midye tava gibi mezelere eşlik etmek için bire bir. Yaz günlerinde ifrata kaçmayan iftar sofralarında sebzelerle salata gibi harika olur. Haşlanmış taze börülce, yeşil fasulye, körpe kabak, deniz börülcesi veya taze taze pirpirim veya semizotu ile karıştırabilirsiniz. Afiyet ola! 1 bayat ekmek 1 demet maydanoz 4 diş sarımsak ½ yarım bardak elma sirkesi ½ bardak zeytinyağı 2 çay kaşığı tuz Ekmeğin içini iyice elinizle kazıyarak boşaltın. Ekmek kabuğunu bir kenara ayırın, sonra lokma lokma doğrayıp kızartırsınız. Ekmek içini iki eliniz arasında ovalayarak iyice ufalayın. Maydanozu çok ince kıyın. Sarımsağı 1 çay kaşığı tuzla havanda iyice ezin. Ezilmiş sarmısak, sirke ve zeytinyağını tercihen bir kavanozda kıvamlı bir sos olana kadar çalkalayarak karıştırın. Büyükçe bir kâseye ufalanmış ekmek içini ve incecik kıyılmış maydanozu koyun, iyice alt üst edin. Ekmek kırıntıları böylece maydanozun tadını emecektir. Kıvamlı bir sos haline gelmiş olan sarımsaklı sirkezeytinyağı karışımını üstüne dökün. Bir kaşıkla iyice hemhal ederek karıştırın. Tadına ve kıvamına bakarak sirkesini veya zeytinyağını artırabilir ya da biraz su ile sulandırabilirsiniz. Midye, kalamar sosu olarak kullanacaksanız biraz su ile sulandırmanız, haşlanmış sebze ile karıştıracaksanız biraz kuruca bırakmanız tavsiye edilir. l ezi’yle birlikte hayatımıza giren park buluşmaları bir grup sanatçının girişimiyle farklı bir biçimde devam ediyor. Her pazar Maçka Parkı’nda buluşan sanatçılar, parkta bulunan insanlarla birlikte kent, emek ve bunun üzerine kurulan sanat pratikleri hakında söyleşiler gerçekleştiriyor. Oluşumun fikir babası Burak Delier bize nasıl parkta bir araya geldiklerinin hikâyesini anlattı. Öncelikle bu fikir nereden çıktı? Neden bu bir sunum değil? İnsanlarla aranıza mesafe koymamak için mi? Ekonomi ve para üzerine çalışıyorum ve bir okul projesi gerçekleştirme fikrim vardı. Neden okulun kendisi aynı zamanda bir ekonomik öneri olmasın dedim. Bu yüzden sunum serisinin adı “Bu Bir Sunum Değildir.” Elbette sunumlar gerçekleşiyor fakat ortaya konulan şey sadece bir sunum değil, aynı zamanda yatay, aracısız işleyen mikro ekonomik bir dayanışma modeli. Para genelde yabancılaşmanın temel göstergesi olarak düşünülür. Kontrolü bizde olmayan, hepimizin peşinden koştuğu, karşılığında emeğini sattığı soyut bir baskı ve kontrol aracıdır. Oysa para aynı zamanda az ya da çok hepimizin elindedir ve dolaşır. Bizim yaptığımız parayı başka bir şekilde dolaştırarak yabancılaşma aracını, güçlenme ve dayanışma aracı haline getirmek. Parktayız ve sunumlar enformel bir biçimde gerçekleşiyor yani zaten insanlarla aramızda bir mesafe yok, herkes rahatça katılıyor ve çoğu zaman sunumlar giderek forum biçimini alıyor. Tam olarak sistem nasıl işliyor? Önerdiğimiz mikro ekonomik model çoğunlukla kadınların örgütlediği “Altın Günü” modeli. Sadece, biz birbirimize altın değil para, yemek değil sunum alıpveriyoruz. Yedi kişiyiz, Ezgi Bakçay, Elmas Deniz, Elif Demirkaya, Süreyyya Evren, İnci Furni, İskender Özturanlı ve ben. Her hafta sırayla sunum yapıyoruz ve sunum yapan grubun, diğer üyelerinden 100’er lira alıyor. Sunuma dışarıdan katılanlar da isterlerse destek olabiliyorlar. Günün hasılatı tümüyle sunum yapana kalıyor. Hem emek, prekarite, kapitalizm ve sanat ilişkilerini tartışıyoruz hem de böyle bir ekonomik model aracılığı ile dayanışıyoruz. Gezi’yle birlikte belki de parklarımızı yeniden hatırladık. sizin de bu projeniz, sanat söylemlerini kamusal alana indirmek açısından önemli görünüyor. Bu projenin kamusal alanla ve kullanıcılarıyla nasıl bir ilişkisi var? seçtiği kitaba bağlı kalarak sunumunu gerçekleştiriyor, isteyen yine kitabı temel alarak kendi fikirlerini geliştirerek araştırmasını sunuyor. Şimdiye kadar Gregory Shollette’in “Karanlık Madde”si, David Harvey’nin “Asi Şehirler” kitabı, Richard Sennett’in “Karakter Aşınması” ve “Yeni Kapitalizmin Kültürü” ve Franco Berardi’nin “Ruh İşbaşında”sı anlatıldı. 15 Haziran’da Süreyyya Evren “Oyuncu Olarak Beden: Porno Filmler: Rol mü, Gerçek mi? (Ovidie ile söyleşi Michael Marzano)” adlı kitabı, konu hakkında yaptığı geniş araştırmanın çıktılarıyla beraber sundu. Geçen hafta, Elif Demirkaya, “Kültür Üretimi Bir pazar günü parkta otururken aynı zamanda yaşadığınız kent hakkında yaratıcı fikirler paylaşmak ve dinlemek ister misiniz? O zaman “Bu Bir Sunum Değildir” buluşmalarına davetlisiniz. Herhangi bir şeyi parka indirmiyoruz. Sanat tartışmıyoruz zaten, konularımız emek, kapitalizm, kent ve bu bağlamda sanat, yaratıcılık ve prekarite. Amacımız parktaki insanlara sanat anlatmak değil. Parktaki insanlar da biziz zaten... Parkı açık, enformel ilişkilerin yeşerebileceği ve akademik olmayan farklı bir tartışma biçiminin ortaya çıkabileceği bir mekân olarak kullanıyoruz. Sohbet içerikleri nasıl belirleniyor. Bu zamana kadar neler konuşuldu ve konuşulacak? Bir okuma listesi yaptık. Son zamanlarda emek ve prekarite konularında birçok kitap Türkçeye çevrildi. Bu liste üzerinden sunulacak kitapları seçtik. İsteyen ve Kırılganlığın Dağılımı” ve bu pazar da Ezgi Bakçay “Güvencesizlerin Esersiz Cemaati” adlı sunumları gerçekleştirecekler. İnsanların katılımı nasıl? Dinlemekle mi yetiniyorlar yoksa katılan da oluyor mu? Son derece enformel bir ortamımız var, herkes katılıyor, katılabiliyor. Bazen başka alanlar ve yaşam tecrübelerinden son derece besleyici ve önemli katkılar geliyor. Konular da insanların ve bizim hayatlarımıza dokunan son derece canlı ve kritik meseleler. Gündemi tartışarak başlıyoruz, sonra sunum gerçekleşiyor ve açık tartışmaya geçerek bitiriyoruz. Sanırım Gezi’den sonra herkes daha tecrübeli ve istekli, üstelik dinleme ve konuşma ritimleri de dengeli. l SELÇUK EREZ Hırsız başkan olur mu? Olur! Açıklayalım: 1978’de Romanya’nın Cumhurbaşkanı Çavuşesku ve eşi Elena, Londra’yı ziyaret etmiş, Buckingham Sarayı’nda ağırlanmışlardı. 29 Eylül 2011 tarihli Daily Mail gazetesinde yer almış bir yazıya göre Kraliçe II’nci Elizabeth, bu ziyaret sırasında misafirlerini elden geldiğince az görebilmek için çabalamış, mesela, sarayın bahçesinde köpeklerini gezdirirken Çavuşeskuların oralarda olduğunu görünce çalıların arkasına saklanmış. Gazete, bu bilgiyi R. Hardman’ın “Our Queen” başlıklı kitabından aktarmıştı. Kraliçe’nin, Çavuşesku’yu sevmemesinin önemli bir nedeni vardı: Bunu, Los Angeles Times’da 13 Mayıs 1991’de yayınlanmış olan bir yazıdan öğreniyoruz: Çavuşeskular, bir süre önce Paris’i ziyaret etmişlerdi. Cumhurbaşkanı ile eşinin, Paris’te misafir edildikleri daireden ayrıldıklarında, burada bulunan değerli lambaları, antika vazoları vb. alıp beraberlerinde götürdükleri anlaşılmıştı. O tarihte Fransa’nın Cumhurbaşkanı olan Valery Giscard D’Estaing, Çavuşeskuların İngiltere’ye gideceklerini öğrendiğinde Kraliçe’ye telefon etmiş ve olup bitenleri anlatmıştı. Kraliçe, bunları öğrenince saray muhafızlarına, Çavuşesku çiftini sürekli olarak gözetlemelerini emretmiş ve söylentiye göre kalacakları odadan yükte hafif ve pahada ağır ne varsa kaldırtmıştı. Bu bilgilere ulaştığımda araştırdım ve Çavuşeskuların Giscard D’Estaing zamanında Paris’i resmi olarak 1980’de ziyaret ettiklerini öğrendim. Tarihler arasında bir uyuşmazlık var. Onların Paris’e yaptıkları resmi olmayan geziler konusunda bilgilere ulaşamadım. Belki de hırsızlık, daha önceki bir gezi sırasında gerçekleşmiş olabilir. Kraliçenin almış olduğu önlemlere rağmen Çavuşeskuların ziyaretinden sonra Buckingham Sarayından bazı şeylerin kaybolduğunu da biliyoruz: 22 Kasım 1998 tarihli Sunday gazetesinde yer alan Adam LeBor imzalı bir yazıda, Çavuşeskular’ın kurşuna dizildikten sonra saraylarında bulunmuş olan bir çok eşyanın haraç mezat satılacağı ve satılacaklar arasında Buckingham’dan eksilmiş olanların da bulunabileceği belirtilmekteydi. Mesele Çavuşeskulardan ibaret değildir. Wikipedia Ansiklopedisi’nin “Kleptokrasi” bahsinde bazı cumhurbaşkanlarının çaldıkları, dolar cinsinden belirtilmektedir: 1. Endonezya’nın Cumhurbaşkanı Suharto (1535 milyar) 2. Filipin’in Cumhurbaşkanı Markos (510 milyar) 3. Kongo’nun Cumhurbaşkanı Mobutu (5 milyar) Görüyoruz ki “cumhurbaşkanlarının hırsız olmaması gerekir” diye bir kural yoktur. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr @cumdergi C M Y B