26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 29 HAZİRAN 2014 / SAYI 1475 Hindistan’da tecavüze karşı savaş Gördüğünüz fotoğraf Hindistan’da bir ilkokuldan. Küçük kızlar kendilerini koruma eğitimi alıyorlar. Bunun sebebi ülkede son günlerde gittikçe artan ve şiddetlenen tecavüz vakalarının onları da tehdit ediyor olması. Yaşanan trajedilere son vermek isteyen Alaphia Zoyab ise siyasilerin duyarsızlığından şikâyetçi, ama bunu kadınlar için bir savaş olarak görüyor. DENİZ ÜLKÜTEKİN Ben de cinsel saldırı mağduruyum Siz de cinsel saldırı kurbanlarından birisiniz. Bu kampanyanın temelinde de yaşadığınız olayın izleri mi var? Bir polis memurunun gözü önünde cinsel saldırıya uğradım ve suçluları adalet önüne getirmek için hiçbir şey yapılmadı. Aslında polisler, olayı örtbas etmek için çalıştı. Ağaçlara asılan kızlarda olduğu gibi zaten polisler sık sık bu vahşi olayların içinde yer alıyorlar. Bu yüzden ülkedeki tecavüz mağdurları için yaptığımız mücadelenin her bir adımı bir savaş niteliğinde. Fakat içinde olmak istediğimiz bir savaş... Çünkü Hindistan’daki tüm kadınlar günlük hayatlarında adaletsizlik ve büyük tehditlerle karşılaşabilir. Benzer kampanyalarınızın Hindistan’daki bazı şehirlerde engellendiğini duyduk... Geçen yıl Batı Bengal eyaletinde bir kampanya yürütüyorduk. Okuldan eve dönen bir kıza toplu tecavüz edilmiş ve cesedi çöpte bulunmuştu. Eyalet Başkanı ise tecavüz salgınıyla uğraşmak yerine göstericilere saldırmayı tercih etmişti. Yaşananarı reklam yoluyla insanlara anlatmak istediğimizdeyse, kapısını çaldığımız her reklamcı bizi reddetti. Bu da aktivist ve tecavüz kurbanlarının mücadele ettiği korkunun düzeyini gösteriyor. Ancak vazgeçecek değiliz. Tüm Hindistan’da protestocular, hükümetin dikkatini çekmek için çalışmaya devam ediyor ve biz de, hükümet seslerini duyana kadar onları desteklemeye devam edeceğiz. l H indistan ve tecavüz kelimelerini aynı haber içinde sıkça duymaya başladık son zamanlarda. Bu ülkenin belki yüzyıllardır kanayan yarası, tüm dünyanın dikkatini çekmeye başladı. Öte yandan, kadınlara yönelik şiddet sırf tecavüzle kalmıyor ve kan donduracak yöntemlerle ölüme kadar gidiyor. Ülkede tüm bu yaşananlara dur demek isteyen biri var: Alaphia Zoyab. Kendisi uzun süredir, ülkede kadına yönelik şiddetin durdurulması için çalışıyor. Bunun için de İktidar partisi dışındaki tüm partilerin kabul ettiği, bir “Womanifesto”nun hazırlanmasına öncülük etmiş. Şimdiki hedefiyse, altı aşamada kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesini öngören bu tasarıyı Başkan Modi’nin kabul etmesini sağlamak. İsterseniz, Hindistan’daki tecavüz sorununu boyutlarını onan dinleyelim. Hindistan toplumunda tecavüzün nasıl bir algısı var? Toplumun tecavüz vakalarına karşı tepkisi nasıl? Otoritereler neden gerekli önlemleri almıyor? Pek çok kişi toplumu kuşatan tecavüz salgını karşısında dehşete düşmüş durumda. 2012’de Yeni Delhi’de genç bir öğrencinin Tüm engellemelere karşın ülkede tecavüz karşıtı öfke giderek büyüyor... toplu tecavüze uğramasının ardından, sokaklarda giderek büyüyen bir öfke ortaya çıktı ve medyanın büyük bölümü de buna destek verdi. Ancak tüm bu güçlerin bir araya gelmesine karşın, Hindisan’da sorunla ciddi şekilde mücadele edecek politikacıların eksikliği hissediliyor. Politikacılar hâlâ “erkek erkektir”, “tecavüz bazen mazur görülebilir” gibi söylemlere devam ediyor. Onlar gibi polis de tecavüz ve cinsel saldırı suçlarını görmezden geliyor. Tam bu yüzden yaşadığımız son trajedide, ağaçtan asılı halde ölü bulunan kızların aileleri, polisler gelmeden cesetleri almayı reddetti. İnsanların sabrı artık taşmak üzere. Acilen sıfır tolerans içeren bir yasaya ihtiyacımız var. Sırf Hindistan’da değil, dünya çapında 1.8 milyon insan, Modi’nin kabul etmesini istediği “Womanifesto” isimli Avaaz kampanyasına destek verdi. Son aylarda Hindistan’da çok sayıda tecavüz haberi geliyor. Bunun sebebi olayların artması mı, yoksa basının bu konuya daha çok ilgi göstermesi mi? Aslında her ikisi de. Artık daha çok basın çalışanı tecavüz haberi yapmaya olay yerine gidiyor. Öte yandan istatistikler de Geçen ay tecavüz edilip asılı halde ölü bulunan üç kızın anneleri basına açıklama yaparken... tecavüz ve cinsel suçların Hindistan’da en yüksek hızla artan suç olduğunu söylüyor. Tecavüz kayıtları tutulmaya başladığından beri neredeyse, yüzde 800’lük bir artış gözlenmiş. Ancak rapor edilen suçların, buzdağının sadece görünen yüzü olduğunu unutmamalıyız. Hâlâ saldırıya uğrayan çok sayıda kadın sessizlik içinde acı çekiyor. Kadına karşı şiddetin daha önce olmadığı kadar medya ilgisine yol açtığı doğru, Ancak saldırıların sayısı ve şiddetleri de aynı oranda artıyor. Üzerinize yapışan lekeyi çıkarmak zordur ve Hindistan dünya çapında giderek daha fazla insan tarafından bu tip olaylarla anıldığının farkına varmalı. “Womanifesto”nun amacı da tam olarak politikacıların bakış açısının değişmesine yönelik sanırım. Hindistan’ın kürsel imajı fazlaca zedeleniyor. Her ne kadar politikacılar ahlaki değerleri gözetmeseler de, bunu önemsediklerini biliyoruz. Bu yüzden “Womanisfesto”, iktidardaki Başbakan Modi’nin partisi BJP dışında tüm siyasi partilerden kabul gördü. Bu kampanyanın amacı da Modi’yi Womanifesto’yu desteklemeye ikna etmek. Böylece tecavüz salgınıyla etkili bir şekilde savaşmaya başayabiliriz. Womanifesto metni, Hindistan’ın dört bir yanından, hukuk, ekonomik, kimlik konuları ve politik uzmanlarının katılımıyla yazıldı. Modi’nin danışmanlarının bazılarının Womanifesto’nun ana maddelerini destekldiğini biliyoruz. Bu yüzden hükümetin bu konuyla ilgili adım atacağı düşüncesindeyiz. l Çaylar şirketten ama şirketlerin olmasın ESRA AÇIKGÖZ “Çaylar Şirketten”, avukat, yazar, belgeselci Remzi Kazmaz’ın son kitabının adı. Bir roman ancak kahramanı gerçek insanlar, Karadeniz’de ekmeğini çaydan çıkaran emekçileri ve çayın özelleştirilmesi için oynanan oyunları anlatıyor kitap. Kendisi de bir çay emekçisinin çocuğu Kazmaz, bölgedeki hemen herkes gibi onun da yolu çay fabrikasından geçmiş. Bırakalım gerisini o anlatsın... “Çaylar Şirketten” kitabının çıkış hikâyesi nedir? Mart 2009’da Rize Belediye Başkan adayıyken sorulan sorular belliydi: “Çayımızın geleceği ne olacak?”, “Çayımız özelleşecek mi?” “Çay Kanunu’nu kim hazırlıyor?”... Öncelik çay olunca seçmenlere bu konuyla ilgili çalışacağımı söyledim. Seçmenler bana oy vermedi ama seçimlerden sonra hâlâ beni ararlar. Hatta Rize’ye her gittiğimde “Başkan, çayla ilgili çalışmaların nasıl gidiyor? Bize sözün var Başkanım, bu çayı yaban ellere vermeyelim…” diye konuşmalarımız oluyor. Nitekim kendime bu konuda görev verdim. Birçok köşe yazısı ve makale yazdım. Sonra bu konuyla ilgili kitap çıktı ortaya. “Çaylar Şirketten” otobüs yolculuğu yapmış her insanın zihninde yer etmiş bir kelimedir. Kitap da zaten çayın hikâyesini anlayıp yazmak için yola çıkan bir gazetecinin otobüs yolculuğuyla başlıyor... “Çaylar Şirketten” isminin tek anlattığı bu değil aslında. Çayın özelleştirilmesi Rize’de hep konuşulur, bir şirketten bahsedilir: Lipton. Evet, dünya devi Lipton şirketinin bu konuyla ilgili çalışması var. Ülker ve bir Alman firmasının adı da basında çıktı. Yani çaylar şirketlere devredilecek. Anlayacağınız buna “dur!” demezsek, bundan sonra “Çaylar Şirketten”. Bizim keyifle içtiğimiz, sohbetlerimizin eksik olmayan içeceği çay, babası çay fabrikasında işçi olan sizin için çok daha başka anlamlarla eşdeğer olmalı. Çay sizin için ne ifade ediyor? Çay benim için kutsal bir geçim kaynağı. 60 yaşındayım, kahvaltısız ve çaysız tek bir günüm olmamıştır. Geçen yıl Malezya’da bir yıl kaldım. Yanıma ilk aldığım ÇayKur çayı ve zeytin, peynirdi. Çünkü, Malezya, Sri Lanka çayın ülkesi olarak bilinmesine rağmen, ben, Rize çayının damak tadını onlarda bulamadım. Sadece babam değil, ben de liseden sonra uzun süre fabrikada işçi olarak çalıştım. Rizelilerin çoğu benim gibi Rize’de çay fabrikalarında çalışmıştır. Yani biz ailece çayla bütünleşmişiz, çay bizim hayat kaynağımız olmuş. O yüzden çay denince aklımıza ilk gelen; ekmek kapısı olduğudur. Kitabı çay emekçisi kadınlarla, Şimşirli’li HES direnişçisi kadınlara ithaf etmişsiniz... Bu kitap; elleri nasırlı, ayakları romatizmalı, dört çocuğunu çay parasıyla yetiştiren canım anneme; namuslu, dürüst, sözünün eri, fabrika işçisi babama; çayda sömürüye hayır diyen, HES’lere karşı mücadele eden Karadeniz’in yiğit kadınlarına armağan. Ayrıca Rize’de imza günümde, İkizdere Şimşirli’de, HES nöbeti tutan kadınlara Jandarma saldırdı. İmza günüme gelecek bu kişilerin başına üzücü bir olay geldiği için, yaptığım basın toplantısında, kitabımı, hem çay emekçisi, hem de çaylarını koruyan iyi bir çevreci ve HES karşıtı olan bu kişiler için yazdığımı söyledim. Evet, kitabımda onların hikâyesi var. Çay ile HES arasında sıkı bir bağ var. HES’lerle derelerdeki sular, boru ve kanalların içine alındığı için su ile havanın teması kesiliyor, havada nem ve çiğ olmuyor haliyle. Çay rutubetli ve yağışlı havayı sever, kuraklık demek çayın ölümü demektir. HES’ler sebebiyle bölgede yaşanan iklim değişikliği önümüzdeki yıllarda kendini daha çok hissettirecek. HES çalışmaları durdurulmalı. Çaydan başka devlet destekli alternatif bir geçim kaynağı olmadığı için Rizeli’nin çaya muhtaç durumu sürüyor. Ve her halükarda çayı korumak onların görevi. Kitapta da belirttiğiniz gibi Türkiye dünyada en çok çay tüketen ikinci ülke. Bir milyonu aşkın insanın alternatifsiz tek geçim kaynağı çay. Ancak şimdi Çay Kanunu üzerinden konuşulmaya başlandı. Neler getiriyor, götürüyor bu kanun? Mustafa Kemal ve arkadaşları, Kurtuluş Savaşı’ndan yorgun ve aç çıkan Rize ve civarı için Çay Kanunu’nu yaparak bu kişilerin geçim kaynağına ilk kez yasal boyut kazandırdı. Ardından İsmet İnönü ve arkadaşları yeni yasal düzenlemelerle çay üreticileri ve işçilerinin haklarını pekiştirdi. Bundan sonra gelenler, bu yasayı tam 17 kez değiştirdi ve yasada özelleştirmenin kapısını açtı. Tam bir yamalı Çay Karadeniz’in en önemli geçim kaynağı. Hatta kültürel bir değer. Avukat, yazar, belgeselci Remzi Kazmaz da bu kültürün içinde büyümüş. Babası bir çay işçisi. Kendisi de çay fabrikasında çalışmış. “Çaylar Şirketten” romanında ekmeğini çaydan çıkaranları ve çayın özelleştirilmesi için oynanan oyunları anlatıyor. bohça olan bu yasa, Çay Borsası, MÜSİAD ve Ticaret Odası’nın kapalı kapılar arkasındaki çalışmalarıyla yeniden düzenlenmesi için TBMM alt komisyonunda bekletiliyor. Neden bu yasa üreticiden kaçırıldı, neden yasayı kimseye sormadan yapıyorsunuz? Yasayı yapanların başındaki adam, kaçak çaydan dolayı yargılanan ve ceza alan AKP milletvekili Ali Bayramoğlu değil midir? Bu yasa topal bir yasadır ve gayrimeşrudur. Bu yasa çayın gerçek sahiplerine sorulmadan çıkarsa, bu çay üreticilerinin değil ancak ve ancak “Çaylar Şirketten”e sahip olacak şirketlerin işine gelecek. Yani, iki başbakanın bir türlü cesaret edemediği çayın özelleştirilmesi, en sonunda Çay Kanunu çıkartılarak yapılmaya çalışılıyor. Bir de kaçak çay sorunu var. Parlamentoda özellikle aşiret milletvekillerinin kontrolündeki kaçak çay bilinmesine rağmen hiç kimse bir şey yapamıyor. Kaçak çayın özellikle Doğu ve Güneydoğu’da 200’ün üzerinde çalışan tesisi var. Çayın kalitesini de düşüren bu durum, Türk çayının dünya pazarına girmesinin önünde en büyük engel. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle