15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 ARALIK 2014 / SAYI 1500 1500. SAYIMIZI KUTLUYORUZ TURHAN GÜNAY (Başlangıç: 16 Şubat 1986) C umhuriyet Dergi yine Cumhuriyet Gazetesi’nin Seçim ve Siyaset eklerinin devamı olarak 1986 yılında yayımlanmaya başladı. Önceki iki ekten farklı olarak Pazar Dergi çok geniş bir alanda ve okurun pazar günlerini keyifle geçirmesini sağlamak için yayın yaşamına katılıyordu. Hem Türkiye’den hem de dünyadan ilgi çekici haberlerin yanı sıra görülmesi gereken yerler derginin ilgi alanlarına giriyordu. Sevgili Hasan Cemal ve Sevgili Okay Gönensin’in dergiye olan ilgilerini anmadan geçmek olmaz. Neredeyse her konu, sözcük, resim, çizim onların sıkı kontrolünden geçerek dergide yerlerini alırdı. İlk sayımızın kapağı dönemin en önemli siyasetçilerinden İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ı ağırlamıştı. İlginç konuları ve ilginç yazıları ile çok ilgi çeken bir ek oluvermişti Cumhuriyet Pazar Dergi. 1986 yılının başından 1989 yılının sonuna kadar yer aldım Cumhuriyet Pazar Dergi’nin ekibi içinde. Bu süre içinde Derginin en ilgi çekici kapağı benim için Mevlana ile ilgili olan kapağımızdı. Sevgili Refik Durbaş’la birlikte o dönem Galata Mevlevihanesi’nin postnişini olan Ahmet Bican Kasapaoğlu’nu ziyaret etmiş ve bir söyleşi gerçekleştirmiştik. Ahmet Bican Efendi’nin yardımcısı Nail Kesova da bize eşlik etmişti. Derginin o pazar çıkan sayısı sanırım Cumhuriyet gazetesi tarihinin en yüksek tirajını sağlamıştı. Yanlış anımsamıyorsam 186 bin adet satmıştı o pazar Cumhuriyet gazetesi. Dergide o dönem birlikte çalıştığım arkadaşlarım Lütfü Tınç, Cumhur Canbazoğlu, Aynur Çolak ve İnci Batuk’u sevgiyle, artık aramızda olmayan Ahmet Bican Efendi’yi de saygıyla anıyorum. l TUĞRUL ERYILMAZ (Başlangıç: 15 Aralık 1991) C umhuriyet Dergi’de yaklaşık bir yıl çalıştım. O bir yıl Hasan Cemaller gidecek İlhan Selçuklar gelecek mi hay huyu içinde geçti ama ben size bunu anlatmayacağım. Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasının alt katındayız ve ben kendi aklımca Dergi’de biraz farklı şeyler yapıp gazetenin “muhafazakâr” yüzünü azıcık renklendireceğim. Tabii bazı meslektaşlardan destek alıyorum (eskiden böyle şeyler vardı). Bunlardan biri de Kadınca’ya feminizmi sokmayı becermiş efsanevi Duygu Asena. “Çıplak bir erkek bas. Cumhuriyetçiler çok şaşırır” diyor. İşte “sansürlenen” Homo Esteticus kapağı böyle doğuyor (sağ altta). Dergi’nin kapağına bazı yerlerine farklı bir mankenin montaj edildiği çıplak Apollon heykelini koyuyoruz. Derdimiz daha 1990 başlarında metroseksüel sözcüğü ufukta görünmeden erkeklerin de estetiğe merak sardığını anlatmak. Apollon’un penisi hafiften tahrip olmuş ünlü heykelini hatırlarsınız. Ama o ne? Yazıişleri katı bunu bile rahatsız edici bulmuş. Halbuki o dönemde penis ve vajina sözcüklerine daha yasak gelmemişti. Ne yapalım zaman da dar. Mecburen çıplak Apollon penis üzerine bir incir yaprağı konduruverdik. Yukarının sansürüne incir yaprağının boyuyla cevap vermeye çalıştık. Eğer Görsel yönetmenimiz Aynur Çolak o kapağı kullanırsa intikamımız büyük mü küçük mü kalmış siz karar verirsiniz. Uzun ömürler Cumhuriyet Dergi. Kemalist olsan da olmasan da sen hâlâ en iyilerden biri belki birincisisin. l 5 İlk kapağı LALE TAYLA (Başlangıç: 12 Temmuz 1992) B ütün dünya değişirken değişmeyen bir şeyler vardır. Telefondaki Aynur’un sesi de bu “değişmeyen şeyler”in simgesi gibi geldi bana. Ve benim gibi değişimi DNA’sında taşıyan biri için bile, bir huzur yumağına dönüştü. Cumhuriyet Dergi’nin yıldönümü için bir şeyler yazar mıydım? Tabii yazardım. Peki, o evlenmiş miydi, çoluk çocuk… Eh o kadar da değişmemiş değildi tabii. Ama ben yıllar içinde bir işten diğerine geçerken, o, Dergi’yi korumuş, İlk kapağı kollamıştı. Onun sesiyle Cumhuriyet’te çalıştığım yıllara geri döndüm.Cumhuriyet’e girdiğimde Osman Ulagay’ın tarihe not düştüğü biçimiyle, “vazo kırılmıştı”. Bunun, Türiye’nin de kırılması olduğunu zaman hepimize gösterecekti. Bir ekip gitmiş, bir ekip kalmıştı. Sonra giden ekip geri geldi, kalan ekip gitti. Ve dramalar, tarihi anekdot oluşturacak olaylar, ağlayanlar, kriz geçirenler, sevinenler… Dışımızdaki dünya gergindi. Gazeteyle birlikte Türkiye de savrulmalar yaşıyordu. Üst katlara çıktığımızda kişisel ve toplumsal Aklında kalan kapak dedikodularla heyecan dozu artıyordu. Ama dergimize indiğimizde huzur geri geliyordu; her nasılsa kendimize ait bir dünya kurmayı başarmıştık. Küçücük bir mekânda, Cumhur Canbazoğlu, Aynur Çolak ve ben tıkış tepiş nefes almadan çalışıyorduk . Ama o minicik yer bir sosyal merkez olmuştu adeta. Yazı vermeye gelenler, akşamüstü kahvesine gelen Erdal Atabek, bazı akşamüstleri, Kamil Masaracı ve Semih Poroy’un başı çektiği bir ekiple, bira ve çiğ köfteden oluşan garip bir mönüyle ve aslında yarım saatten fazla da sürmeyen yorgunluk atma partisi… Hiç de fena bir dergi çıkarmıyorduk. Eleman az, para daha da azdı. Ama o azıcık paraya rağmen dışardan kaliteli yazılar gelirdi. Cumhur ve ben kalan sayfaları doldururken, Aynur karşımızdaki masada sayfaları çizerek dergiye hayat verirdi. Daha sonraları çok daha geniş ve konforlu mekânlarda çok sayıda gazeteciyle çalışma şansına sahip olmama rağmen, Cumhuriyet Dergi’nin o ufacık mekânının bende bıraktığı sıcak duyguyu hiç unutmadım. l C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle