Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 “Muhtıra”dan Ece Ajandası’na 104 yıl 21 ARALIK 2014 / SAYI 1500 Milli Reasürans Sanat Galerisi, 104 yıllık bir tarihe ev sahipliği yapıyor. Kâğıtçı Ailesi’nin hayat akışını ve Ece Ajandası’nın bir asırlık yolculuğunu anlatan “Bir Defterin Arkasındaki Büyük Aile/ ‘Muhtıra’dan ‘Ece Ajandası’na” sergisine, ünlü isimlerin hatırasını barındıran ajandalar da renk katıyor. ESRA AÇIKGÖZ B ir imparatorluğun çöküşünden Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna, iki büyük paylaşım savaşına, darbelere, Türkiye’de sanat ve kültür hayatının kuruluşuna; kısacası bir asırdan dört yıl fazlasına tanık olmuş bir şirket düşünün. Üstelik bu şirketin işi bir de insanların “not düşmesine” yardımcı olmaksa, varın bu geçmişin önemini siz kavrayın. Ajandalarla arası iyi olanlar muhtemelen çoktan anladı, ama tahmin edemeyenler için söyleyeyim, Ece Ajandası’ndan bahsediyoruz. Çünkü bu 104 yıllık tarih, “Bir Defterin Arkasındaki Büyük Aile / ‘Muhtıra’dan ‘Ece Ajandası’na” sergisiyle Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde seyircilerini bekliyor. Kâğıtçı Ailesi’nin hayat akışından kronolojik kesitlerin sunulduğu sergiyi 31 Ocak 2015’e kadar gezebilirsiniz. Sergideki Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Füsun Erbulak gibi ünlü isimlerin hatırasını barındıran ajandaları da incelemeyi unutmayın. Yıl, 1862. Dağılma sürecindeki bir imparatorlukta yaşam savaşı veren insanlardan biridir Hacı Kasım Efendi. İşte bu yılda Beyazıt’ta bir dükkân kiralar ve Şark Kütüphanesi’ni kurar. Henüz çocuklarının, ilerleyen yıllarda hayatımızda yeri hâlâ olan iki ürüne imza atacağını bilmiyordur. Oysa yıllar sonra büyük oğlu Naci Kasım, Saatli Maarif Takvimi’ni çıkarır. Keskin zekâsı ve sivri diliyle tanınan kızı Talat Hanım’sa, henüz 14 yaşında gördüğü bir rüya üzerine İstanbul’a gelip, 1892’de matbua ve kırtasiyenin kalbinin attığı Beyazıt’ta AFİTAP’ı açan Mehmet Sadık Efendi’yle evlenecek, Ece Ajandası’nın kuruluşu böylece gerçekleşecektir. Mehmet Sadık Efendi’nin o devirde Avrupa ve Amerika ile yaptığı ticaret, ECE ve Farsça’da “güneş kadar aydınlık, güzel yüz demek” olan AFİTAP’ın bugünkü sağlam temellerini oluşturur. “Muhtıra” yani “hatırlatmak ve hatırlamak için yazılan” anlamına gelen ajandaları 1910 yılında piyasaya çıktığında büyük ilgi görür. Balkan Harbi, I. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı’nın zorlu süreçlerine rağmen ajandalar basılmaya devam eder. Kurulan yeni ülkenin, gerçekleştirilen değişimler, dönüşümler arasında “hatırlatmaya ve hatırlamaya” daha çok ihtiyacı vardır kuşkusuz. Kanun çıktığında Mehmet Sadık Efendi’nin hak ettiği soyadı çoktan bellidir: Kâğıtçı. İnkılaplar öncesi OsmanlıcaFransızca basılan ajanda, Hacı Kasım (ortada), Maarif Takvimi’nin kurucusu, oğlu Naci Kasım (sağda), Ece Ajandası’nın kurucusu, damadı Mehmet Sadık Kâğıtçı (solunda) ve torunlarıyla... Füsun ve Altan Erbulak her yıl Ece Ajandası’nın ilk sayfasına temennilerini yazarmış (sol üstte). Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun ajandası (solda). Cumhuriyet döneminde Latin alfabesiyle Türkçe basılmaya başlanıyor. Hafızalarımızda Türkiye’nin karanlık tarihi yüzünden farklı kazınmış “Muhtıra” ismi, 1932’de Ece’ye dönüştürülür. Bunda, Atatürk’ün, 1932’de Türkiye’nin ilk güzellik kraliçesi seçilen Keriman Halis’e Ece lakabını takmasından ilham aldığı söylenedursun, yıllar sonra bunun altından başka bir hikâye çıkar: “Ece ismi, bizim için gizli kalmış bir yara gibidir. Dedenin üçü kız olmak üzere beş tane çocuğu var. erkek çocuklardan en büyüğü, yani Ahmet dayı, pilot olmayı çok istiyor ve pilot olmak için Romanya’ya gidiyor. Ece isminde güzel bir kıza âşık oluyor. Ama o kızla birlikte olamıyor, ayrı düşüyorlar. Ahmet dayı bu aşkından dolayı İran’a gidiyor ve kayboluyor. Kendisinden bir daha haber alınamıyor. ‘Ece’ ismi de oradan geliyor; bizim ‘Ece’miz Ahmet dayının aşkıdır. Bu hikâye gizli kalmıştır. Hatta bunu kamufle etmek için, Atatürk’ün ilk dünya güzellik kraliçemiz Keriman Halis’e verdiği ‘Ece’ unvanından dolayı bu ismin konulduğu söylenmiş hep. Bu hatırayı kendi içimizde daha fazla saklamanın artık bir anlamı olmadığını düşündük. Bu yüzden de bu defterlere ‘aşkın defterleri’ diyoruz”. Ahmet Kâğıtçı’nın akıbeti mi? 21 yaşında Afganistan’da intihar eder. Hermes daktilolardan, Mont Blanc, Sheaffer ve Parker dolmakalemlere, Pelican mürekkepten, Edison ampullere Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde birçok kırtasiye ürün ithalatında ilklere imzasını atan AFİTAP aynı zamanda Kars otobüs biletlerinden, İş Bankası senetlerinin basılmasına kadar pek çok önemli işe imza atar. Mehmet Sadık, II. Dünya Savaşı’nın yokluk döneminde ayakta kalıp, Ece ve AFİTAP’ı oğlu Mürteza Sadık Kâğıtçı’ya devreder. O da şirkete yenilikler katar. Şimdi Ece’de beşinci kuşak iş başında. Sedef Günşiray, işte bu kuşaktan bir yönetici. Serginin sadece Ece’nin hikâyesinden ibaret olmadığını söylüyor, “Bu, dönemin sosyolojik ve demografik yapısını insanlara gösterebilecek bir sergi. Gelenler o dönemde insanlar nasıl yaşamışlar, kaç para maaş almışlar, nereye ve hangi sinemaya gitmişler, ne yemişler, hayatları nasıl geçmiş, nasıl evlenmişler; bütün bunları görecek. Türkiye tarihini, dönemin tarihini anlatan ve insanların şahsi yaşantılarını ortaya koyan bir sergi oldu” diyor. Çünkü altın yazmalı, kara kaplı defter Osmanlı sultanlarından, Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’ye; siyasetçilerden yazarlara, tüccarlardan sanatçılara herkesin hayatının bir parçası oldu, oluyor da. l ATAOL BEHRAMOĞLU 1500. sayı K imi rakamlar övünç nedenimizken kimileri can sıkıntımıza ya da utancımıza yol başlıklı ilkinden on yıl sonra, haftada iki yazı yazmam söz konusu olduğunda, dergide açarlar. Birkaç gün önce gazeteye yazmamı İlhan Ağabey önermişti… uğradığımda dergiden Aynur Çolak Haftada bir yazıyla başlayıp sürdürdüğüm arkadaşımız bu yazımın yayımlanacağı Pazar Dergisi yazarlığım sayfa azlığı nedeniyle tarihteki Cumhuriyet Pazar Dergisi’nin 1500. bir zaman sonra iki haftada bire düşürüldüyse sayımız olduğunu söylediğinde, aklımdan de, başlangıç tarihinden bugünlere hemen birdenbire, her halde sayı benzerliğinden hemen kesintisiz sürmekte… olmalı, 1150 rakamı geçti… Birler, beşler ve “Cumartesi Yazıları”mda esas olarak siyaset sıfırlardan oluşan iki rakam… Biri dergimizin başta olmak üzere toplumsal sorunlara, ulaştığı sayı, öteki şimdilerde çok sözü edilen “Pazartesi Söyleşileri”nde ise daha rahat ve bir saray özentisinin oda sayısı… İlki hiç geniş bir alanın konularına değindiğimi her iki kuşkusuz bizler ve bütün Cumhuriyet okurları sütunun yazılarını da izleyen okurlarım bilirler... için övünç nedenidir. İkincisiyle da başka Doğrusunu isterseniz böyle de olmasını, birileri övünebilir ama ben onlar adına bile hem Cumartesi hem Pazar yazılarımın aynı utanç duymaktan kendimi alamıyorum… oranlarda izlenmesini isterim… İnsanlarının belki yarısından çoğunun Cumartesi yazılarım, söz ettiğim sorunlar karnı yeterince doymadan sofradan kalkmak bakımından, ister istemez kılı kırk yaran bir zorunda olduğu, milyonlarcasının tek ya da titizliğin ürünleridir… en çok çift odalı evlerde çoluk çocuk üst Buna karşılık Pazar Söyleşilerimde, kendimi üste yaşadığı, cezaevlerinde beş on kişiye daha çok şair hissettiğim, yine dikkatli okurun tek yatağın düştüğü, milyonlarca insanımızın gözünden kaçmamış olmalı… işsiz aşsız sokaklarda dolaştığı; bin bir *** adaletsizliğin, hukuksuzluğun, eşitsizliğin, “Yeni saraylı”lar hiçbir estetik değer vicdansızlığın hüküm sürdüğü bir ülkede, taşımayan, görgüsüzlük, çirkinlik, açgözlülük adamın birinin çıkıp da sarayımdaki odaların anıtı “barınak”larının bini aşkın odasıyla övüne sayısı şu kadar değil bu kadardır diyerek daha dursun, biz öfkemizin yanı sıra onlar adına da da yüksek bir sayı vermesi karşısında onlar utanç duymayı sürdürerek Pazar Dergimizin adına bile utanç duymayıp da ne yaparsınız… ulaştığı 1500. sayıyla, onun yaklaşık otuz yılı Belki bu açıdan baktığımızda, bulan yayın yaşamıyla övünüyoruz… yaşamlarımızdaki bazı sayılar bu Fakat bu kendimizi eleştirmekten geri yaşamlarımızın, kişiliklerimizin aynasıdır bile kaldığımız anlamına da gelmemeli… diyebiliriz… 1500 ve 1150 sayılarını, bugün İkinci 1500’e adım atarken, daha kapsamlı, yaşamakta olduklarımızın birer simgesi olarak daha albenili, daha çok okunur ve aranır bir böylece not etmiş olalım… Pazar Dergisi’ne ulaşmak umuduyla… *** Bir de, İstanbul dışında seyrek de olsa 1500 sayı 1500 hafta demektir. 1500 kimi kez bulunamayan ve bu arada Atatürk hafta ise yaklaşık otuz yıl ediyor… Pazar Hava Limanı Dış Ülkeler bölümünde THY Dergisi’ndeki ilk yazım, “Müzakereler Başladı”, yolcularına ücretsiz verilen Cumhuriyet’lerin 16 Ekim 2005 tarihini taşıyor... Demek ki içinde nedense zaten hiç bulunmayan benim “Pazar Söyleşileri” de onuncu yılının Pazar Dergimizin bu dağıtım sorununun da 4748 5300 0000 0000 MERİÇ ÜNER 11/18 içinde… “Cumartesi Yazıları”mın 4 Mart giderilmesi konusunda özel dileğimle… l 1995’te yayımlanan “İsmail Beşikçi’yi Ziyaret” ataolb@yahoo.com C MY B