17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 HAZİRAN 2013 / SAYI 1419 3 Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ Tahir Canan’ın eşi Gülnigar Canan: 21 yıllık evliyiz, 20 yıldır ayrıyız Tahir Canan ve ailesi “özgür” bir hayatın, “hep beraber” bir aile olarak yaşamanın acemisi. Tahir Canan, cezaevinde geçen 32 yıldan sonra dışarıdaki TÜREY hayata uyum sağlamaya KÖSE çalışıyor. “Cezaevinde gözün kapalı gidip gelirsin, burada ise öyle değil. Çok dikkatli olmaya çalışıyorum, kimseye çarpmamak için” diyor ama politik insanların uyumlu insanlar olduğuna dikkat çekerek kısa sürede uyum sağlayacağına olan inancını da vurguluyor. T ahir Canan, “Türkiye’de en uzun süre insanlardır, uyum sağlarız. Ben daha önce cezaevinde yatan kişi” ünvanına sahip. terzilik yapıyordum. Şimdi bir iş yapmak Bu acı rekortmenlikten kurtulmak için zorundayız. Yaşam sürdüreceksek asalak yıllarca içeriden mücadele yürüttü, dışarıya yaşamak olmaz.” kelimelerini yolladı. “İçeriden” bize de hukuki Peki “özgürlük” ne anlama geliyor Tahir durumunu anlatan mektuplar gönderdi, kartlar Canan için? yazdı, hatta bir keresinde postadan bir “Cezaevinde sabah kalkıyorsun, sayım var, armağan çıktı. Kendi elleriyle ördüğü bir şal. kim erken kalkarsa çay koyar, kahvaltı yaparız, Son yargı paketinden sonra da “bizzat” kendisi sonra kitap mı okursun, volta mı atarsın, yazı geldi. Eşi Gülnigar, oğulları İmran ve İlhan mı yazarsın. Haftada iki gün spor var, birer Canan’la birlikte gazetemizin Ankara bürosuna saatlik. Özgürlük ne demek? Sabah kapını “teşekkür” ziyaretine geldiler. açan kimse yoktur, ‘sayım’ diye bağıran Tahir Canan ve ailesi “özgür” bir hayatın, kimse yoktur. Sabah kalkıp gökyüzüne “hep beraber” bir aile olarak yaşamanın bakabiliyorsun doya doya. Şu masadaki acemisi. Oğullarından İlhan 34 yaşında, diğer oğlu İmran 21 yaşında. Tahir Canan, “görülmüştür” damgalı bir mektupta torununa “Kocaman bir yaşamda yan yana olamadık. Belki yakında birlikte oluruz. Sizlerle gezer dolaşırız. Büyük bir aile olarak yaşarız. Siz bana bilgisayar kullanmayı öğretirsiniz, ben de size satranç oynamayı...” diyordu. Şimdi o günler başlıyor. Cezaevinde geçen 32 yıldan sonra dışarıdaki hayata uyum sağlama, katılma günleri. Tahir Canan’a Tahir Canan’ın ilk özgür günü. “Dışarıda en çok neleri yadırgadınız, nerelerde sıkıntı çekiyorsunuz” diye soruyoruz. Şu yanıtı veriyor: menekşe içeride yok. Çiçek ayrıcalıktır. “Dışarıya alıştığımı söyleyemem. Dışarıdaki insanın çok sıradan gördüğü şey Çocuklarıma, eşime sarılırken bile kime içeride ayrıcalıktır. Torunu sabah kaldırıp sarıldığımın farkında değilim. Çok insanla okula göndermek bile benim için ayrıcalık karşılaşıyorsunuz, buna alışkın değilim şimdi. Deniz, gökyüzü... Dışarıdaki her şey tabii. Kalabalıkta bir çarpma durumu var. özgürlüğü çağrıştırır. İnsan ilişkileri, insan Cezaevinde önünde dümdüz, sürekli gidip yaşamı, sokaktaki kalabalık. Siz kalabalıktan geldiğin bir yer var. Gözün kapalı gidip şikâyet ediyorsunuz, biz tek kalmaktan şikâyet gelirsin, burada ise öyle değil. Çok dikkatli ediyorduk. Çünkü içeride en önemli şey olmaya çalışıyorum kimseye çarpmamak için. insansal temas. ” Teknik olaylarda çok zorluk çekeceğiz, cep Ya gelecek? Tahir Canan “Geleceği telefonu, bilgisiyar bilmiyorum. Gençlerden, kaybetmişiz. 60 yaşına gelmişiz. Ömrümün torunlarımdan öğreneceğim. Artık torunlarım yarısından fazlası cezaevinde geçti. Böyle bana bilgisayar öğretir, ben de onlara satranç bir dünyada yaşarken yine de umutları öğretirim. Ayrıca, politik insanlar uyumlu kaybetmiyoruz. Umut geleceğe dair bir tasarıdır. Tasarısız bir insan olmaz. Ölünceye kadar umudunu yitirmez” diyor. Cezaevi koşullarında dönemsel değişiklikler olup olmadığını soruyoruz. “Değişmeyen tek şey baskının biçimleri. 12 Eylül döneminde kaba işkence vardı, şimdi de psikolojik işkence var” diyor ve ekliyor: “İnsanlar işkence gördü, öldüler, biz bugün yaşıyorsak, kaybedilmediysek bir şanstır. 17 bin tane faili meçhul var. Bugün insanlar hâlâ aynı mantıkla tutuklanıyor. Ergenekon, diyorlar, bunu geçmişe yönelik eylemlerin faili olarak gösteriyorlar. Ama bir tanesi faili meçhulden yargılanmıyor. Demek ki burada esas olarak Ergenekon formatı da doğru bir mantıkla ele alınmıyor. Onun için gazeteciler tutuklanıyor. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ne yapmıştır? Götürmüş Veli Küçük’le aynı dosyaya koymuşlar. Kim inanır? Kimsenin inanmayacağı bir mantık silsilesi var. Daha önce Ahmet Şık, Nedim Şener alındı. Hepsini yan yana getirdiğinde hiçbir hukuksal değeri yoktur. Ama politik bir yaklaşımla alındıkları çok açık.” Tahir Canan, özgür yaşamının ilk gününde Gebze’de 1 Mayıs kutlamalarına katıldı. “Politik kimliğim için yatıyordum, bu devam ediyor, politik kimliğimi atıp çıkmadım” diyor. Şimdi özgür ama gözü arkada kalmış: “Biz ne kadar tahliye olmuş olsak da içeride çok fazla insan var. Hedefimiz içeride kalanların tahliye olması. 1991’deki içtihat kararını ben yeni öğrendim. İçtihat kararına göre, son 20 yıl boşu boşuna yatmışım, 20 yılımı çaldılar. Eğer içtihat kararı uygulansaydı ne yasal düzenlemeye ihtiyaç vardı ne de başka bir şeye. İhtiyacımız yasaların uygulanması. Yasa çıkmadan önce beni tahliye edebilirlerdi. İnatla yasanın çıkmasını beklediler. Yargı çalışmadığı için parlamento yargının görevini üstleniyor. Sen özgürlüğünden oluyorsun.” l “Baba” sahibi olmak! T ahir Canan’ın çocuklarıyla “dışarıda” anıları, fotoğrafları yok. İlk evliliğinden 3, ikinci evliliğinden bir çocuğu var. 1991 yılında şartlı salıverilme yasasıyla bırakılmış, sonra tekrar tutuklanmış. Oğlu İmran, bu arada doğmuş. İmran bugün 21 yaşında ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde öğrenci. İmran, babasını ilk kez dışarıda, gökyüzü altında görüyor. “Anılar hiç yok değil tabii ama işte cezaevinde olduğu kadar, cezaevinin şekillendirdiği anılar var. Cezaevi avlusunda pinpon oynarken fotoğrafımız var, ranzada var” diyor. Şimdi bol bol fotoğraf çektiriyorlar dışarıda. İlhan Canan 34 yaşında. O da cezaevi kapılarında, görüş günlerinde büyümüş. “Babasız” günlerini şöyle anlatıyor: “Babam 36 yıla hüküm giyince, dedem karşıt görüşlü, annemi ikna ediyorlar, ayrılıyor. Biz üç çocuk babannemde kalıyoruz, bizi babannem büyüttü. Babannem eli öpülesi kadındı. 1991 yılında şartlı salıverilme yasası çıktığı zaman Gaziantep’teydik, 1213 yaşlarındaydım o zaman. Üç gün babamı cezaevi önünde bekledim. Evden yürüyerek gidiyorduk. Son gün bizi eve yolladılar, bir şeyler var, bir koşu gidin alın, diye, gittik sonra cezaevinin önüne geldik, bir baktık babam çıkmış. Bir anda baba sahibi olduk. Bir babamız oldu. Sonra babam İstanbul’a taşınma kararı aldı, benimle gelir misiniz, diye bize sordu. Biz özlemini çekmişiz, 3 kardeş hepimiz babamla birlikte Gebze’ye geldik. Orada bir gecekondumuz vardı, bekâr evi oldu. Sonra babam evlendi. Tekrar bir çekirdek aile olma durumuz oldu. Ama bu da çok kısa sürdü. Sonra tekrar ayrılık. Ama 30 nisan 2013’te bu sefer babamın çıkışını kaçırmadık, kapının önünde bekledik.” İlhan Canan, “Baba figürü çok yabancı bir figür. Önümde bir baba figürü yok. Benim iki çocuğum var, acaba iyi bir baba mıyım, bilmiyorum. Şimdi tadını çıkarıyoruz baba sahibi olmanın, baba oğul pinpon oynuyoruz, tavla oynuyoruz, rakı içiyoruz. Hem baba oğul, hem arkadaş olmaya çalışıyoruz” diyor. Gülnigar Canan, evlilik hayatını “21 yıllık evliyiz, 20 yıldır ayrıyız” diye özetliyor. Eşinin tutukluluk süresini de net olarak söylüyor: “31 yıl 11.5 ay”. Sevinçli ama vakur, onun da aklı içeride kalanlarda. “Tutsaklığı bitirdik, ama özgür değiliz. Bizden sonraki hukuksuzlukları da çözmek için çaba sarf ediyoruz” diyor. Bir çırpıda içeride kalanların adlarını sayıyor. Halil Gündoğan, Osman Evcenli, Mehmet Aytunç, Tuncay Kurtbaş, Cemil Erdem, Ahmet Kaya. Biz sohbet ederken Hasan Gülbahar’ın tahliye haberi geliyor, yüzü gülüyor. “İlk gece ne yemek pişti” diye soruyoruz. “Ben hiç yemek yapmadım. Akşam ne yedik hatırlamıyorum. 2011 Roboski’den beri ya yediğimi çıkarıyorum ya da yiyemiyorum. Son günlerde çekirdek ailemizin dışında olanların çoğuna dikkat etmiyorum. Bir aradaydık, onun dışındakileri pek hatırlamıyorum” diyor. Foto muhabirimiz Necati Savaş, fotoğraf çekerken eşinin arkasında ayakta durmasını isteyince itiraz ediyor. “Cezaevindeki fotoğraflarda hep arkada ayaktayım, artık yanında olmak istiyorum”... l SELÇUK EREZ Arap sana ne dediydi? Bugün sana neler anlattı Arap? Fanfin fon! Zavallı kocacım, çok sıkılmışsındır... Doğru! Adamın ne dediğini ağzından laf çıkar çıkmaz anlayamadığım için tercümanın çevirisini beklemek zorunda kaldım. O bir şeyler söylüyor uzun, uzun. Çevirmesi zaman alıyor. Bu süre içinde ben nefesini tutmuş, penaltı atılmasını bekleyen kaleci gibi topun nerden geleceğini anlamaya çalışıyorum: Kalbim hızla çarpıyor, sinirleniyorum, terlemeye başlıyorum...  Aslında durumum, penaltıda açık vermemeye çalışan kalecininkinden de beter: Çünkü topa çoktan vurulmuş; orada bulunanlar topun, hangi köşeye doğru gittiğini görüyorlar ama ben sanki gözü beş yüz numara miyop bir kaleci gibiyim, göremiyorum! Gözlüğüm nerede? Gözlüğüm, o mendebur tercüman! O söyleyecek ki ben kendimi sağa mı yoksa sola mı atacağımı bileyim. Sonra konuşurken üç kelimede bir “emmmmm”, “emmm” diyor.    Herhalde “eminim”in kısaltılmışıdır: Dediklerini doğru buluyor, destekliyor demek... Ben de “Emine”nin Amerikancası sanmıştım.. Sorsaydın ya! Sorsam İngilizce bilmediğimi anlarlar... Sormadım. Bir saat boyunca önce Arabı, sonra çevirmeni dinledikçe aklım karıştıkça karıştı. Söylediği hemen benim anlayacağım şekilde çevrilmeli ki keyifli mi, sinirli mi olduğunu anlayayım da herif bana az sonra sopa gösterecekse ben de gardımı alabileyim. Acaba adamın dediklerini doğru çevirmiş midir? Valla  yeminli tercümanmış: Mühürlü, damgalı belgesi var; eskiden Onbeşinci Noterde çalışmış. Bir tek o mu çevirdi söylenenleri? Yok! Arada sırada ben tercümansız konuştum. Aferin! Ne dedin? “Van minüt!” dedim. Sonra bir sorduğunu anlamamıştım; bu sefer de zaman kazanmak için “two minüt!” dedim, sonra “tri minüt” bile dedim. Sen bayağı açılmışsın. Arap da öyle dedi! Nasıl söyledi? “Magnifisınt” dedi. Çevirmen söyledi, “Muhteşem” demekmiş. “Sen Kanuni gibisin!” demek istiyor. Ya.. Bu laf hoşuma gitti. “Darısı başına!” diye yanıtladım. Tercüman, “darı”nın Amerikancasını hatırlayamadı. Sonra Allahtan toparladı da “Your head nut!” dedi, idare etti. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle