Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 22 ARALIK 2013 / SAYI 1448 Küçük ve cesur kulüp “Verilecek bir ceza toplumu kutuplaştırır.” Bunu söyleyen, ne Gezi Parkı davalarına ne de başka bir siyasi hukuk mücadelesine gönderme yapıyordu. Söyleyen Spor Bakanı Suat Kılıç, konu ise “YÜCE ATATÜRK” yazısıyla sahaya çıkan Fethiyespor’du. Futbol, siyasilere ağız değiştirtecek kadar önemliydi de, peki PTT 1. Lig’in bu mütevazı takımının nasıl bir mazisi vardı? K upa mücadeleleri hemen her ülkede ilginç hikâyeler yaratmalarıyla ilgi toplarlar. Türkiye’de son birkaç yıla kadar, Süper Lig takımlarının hegomanyası altında kalan kupa mücadelesinin liglerdeki takımlara açılması da benzer hikâyeleri beraberinde getiriyor. Futbolun belki de bu kadar çekici olmasının altında yatan en önemli sebep olan güçsüz görünenin de kazanma olasılığı ya da bir anlamda Davut’la Golyat’ın mücadelesi, kupanın tek maçlı eleme sistemi söz konusu olunca, mantık sınırlarını zorlayan yansımalarla karşımıza çıkıyor. Fethiyespor’unki de böyle bir hikâyeydi işte. Gaziantep BŞB’nin Galatasaray’a kök söktürdüğü, Bucaspor’un Beşiktaş’ı Balıkesirspor’un Trabzonspor’u elediği haftanın yıldızı onlardı. Dile kolay, Fenerbahçe’yi, hem de Kadıköy’de yenerek elemişlerdi. Anca galibiyetin önüne geçen tarafları da vardı bu peri masalının... Sahaya “YÜCE ATATÜRK” yazısını formalarının içine yazarak çıkmıştı Fethiyespor takımı, bu yaptıkları da PFDK’nin disiplin talimatlarına aykırıydı. Maçtan sonra Fethiyesporlu yöneticiler, “zaten izin verilmeyeceğini biliyorduk bu yüzden izin almadan yaptık” diyecek kadar açık sözlüydü üstelik. Sonrasında, iş bir futbol hadisesi olmaktan çıkıp, Türkiye’deki siyasi kutuplaşmaların ve tartışmaların eksenine oturacaktı. Böylesi bir mesajın PFDK’lik hata, mahkemelik olması, ki mahkeme açıklamasında ‘izin almadan yapılan bu eylemin, Atatürk DENİZ yazısının suç teşkil ettiği intibası oluşturduğu’ ÜLKÜTEKİN gerekçesi vardı. Tıpkı Denizli’de arabasının üzerine Atatürk çıkartması yapıştıran vatandaşın, rutin trafik kurallarını ihlal ederken, aslında bir sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirmesi gibi bir eyleme dönüşmüştü. Fethiyespor’un yaptığının ceza gerektiren bir eylem olup olmaması tartışması sürerken Fenerbahçe camiasından birtakım insanlar “cezayı biz ödeyelim” çıkışı yapmıştı.Muğla’nın bu sevimli takımının gösterdiği cesaretin sebeplerine bir göz atalım. Maçtan sonra, Spor Bakanı Suat Kılıç ve hükümet kanadındaki siyasi kanada bile Atatürk’ün siyaset üstü bir mesaj olmadığının altını çizdirme gereği duyduran Fethiyespor, bunu ilk defa yapıyor değildi, daha kısa süre önce Öğretmenler Günü’nde sahaya “BAŞÖĞRETMEN” yazısıyla çıkan bir takımdı. İşin ilginç tarafı Fethiyespor’un yükselişe geçen pek çok Anadolu takımının aksine farklı yönlerinin bulunması. Genelde, Türk futbolunda üst liglerde daimi olarak yer alan takımların ikiye ayrıldığını görürüz. Birincisi, Bursaspor, Eskişehirspor gibi yerel kent desteğini güçlü bir biçimde arkasında tutan takımlar, bir ikincisi de Sivasspor ve Kayserispor gibi yurt çapına yayılmış, geniş göç ağından beslenerek, güçlü kalmak için maddi ve manevi destek sağlayan takımlar. Trabzonspor’u da her ikisine örnek gösterebiliriz. Fethiye gibi yaz ayları dışında oldukça sakin olan bir beldenin takımı içinse her ikisinin de yoksunluğu söz konusu. Ancak bu durum belli dezavantajların yanında, bazı avantajları da beraberinde getiriyor. Türkiye’de her daim siyasetle içiçe olan futbolda, futbol kulüpleri içindeki siyasi yapılanmalar da, elbette önemli roller oynuyor. Bu yüzden hemen her üst düzey takım, siyasi ve sosyal olaylar söz konusu olduğunda, kendince bir denge siyaseti izleyerek kafasını kuma gömebiliyor. Hatta bu yaklaşım, kulüp gibi resmi bir ağız olmayan taraftar söylemlerine kadar bile indirgenebiliyor. Henüz kısa süre öncesine kadar profesyonel liglerde bile görmeye alışmadığımız, kendisiyle benzer kaderi paylaşan Bodrumspor, Muğla Amatör Ligi’nde kendi halinde kavrulurken, Gümüşlükspor’sa Nejat İşler’in taraftarlığı olmasa belki ismini hiç duymayacağımız bir takımken Fethiyespor’un geniş bir sevgi çemberiyle kucaklanmadan, dahası, kentteki siyasi gelenekler nedeniyle hükümet çevrelerince de kollanmadan gösterdiği başarı da, herhangi bir minnet ve denge gözetmeden kendi mesajlarını camianın beklentileri doğrultusunda verebilmesini sağlıyor. Fethiyespor Teknik Direktörü ve eski milli kaleci Engin İpekoğlu, Kadıköy’deki maçtan sonra, ceza söylentilerine karşı “bırakın da biz de Atatürk’ü arada sırada analım” diyerek, belki de kulübün söylemlerine kesin ve net bir nokta koyuyordu. Pekçok büyük şehir takımında göremediğimiz bu netlik, aynı zamanda bir sportif başarının da eseriydi. Tıpkı bir başka ilçe takımı olan Akhisar Belediye Gençlik Spor’un gösterdiği başarının hem söylem hem de eylem anlamında küçük dağları ben yarattım havası getirmemesi gibi. Başta da dediğimiz gibi kupa maçları ilginç öykülerle dolu, bu öyküler kimi zaman, “futbol asla sadece futbol değildir” lafına cuk oturacak nitelikte. Kimbilir, belki bu hikâyeler futbolun ve sporun geleceğine de ışık tutuyordur. Bakarsınız, ülke futbolunun kurtuluşu, hem şanlı mazileriyle övünen, ama bu övünç kaynaklarının altını doldurmakta zorlanan “büyük takımlarımızda” değil de, yeni bir yükseliş dalgasının eşinde olduğu görülen, küçük ilçelerimizin mütevazı ve bir o akadar da cesur kulüplerindedir. l denizulk@gmail.com C M Y B