Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1326 7 ki zıt dünyanın karışımıyım Çokkültürlü bir kökenin insan üzerinde ne kadar önemli etkisi olduğunu görmek istiyorsanız Melissa Papel’in yaşamına göz atmanız yeterli. “Elveda Rumeli” ve “Off Karadeniz”in dikkat çeken oyuncusunun farklı kültürlerle iç içe geçmiş hayatı oyunculuğuna da başarılı ESRA AÇIKGÖZ şekilde yansıyor. am anlamıyla çokkültürlü bir isim Melissa Papel. O kadar çokkültürlü ki yaşamına gazetecilik yapan annesine Nikaragua’da eşlik ederek başlamış. Aynı zamanda oyunculuk alanında çok başarılı bir isim. Elveda Rumeli’den hatırlayabilirsiniz. Gülsüm karakteriyle dizinin başarısında önemli rol oynamıştı. Sonra AzeriGürcüRus ortak yapımı Saha filmiyle yabancı filmler kategorisinde Oscar adaylığı ve 2010’da da Off Karadeniz filminde laz bir gence âşık olan zmirli kız rolü geldi. Gördünüz ya çokkültürlülük Papel’in hayatının her yerinde karşımıza çıkıyor. Fransız mühendis bir babayla, Türkiyeli gazeteci bir annenin kızısınız. Sizin üzerinizde nasıl bir etkisi oldu ailenizin? Çok mutlu bir çocukluğum oldu. Babam her şeyi ince ince planlayan, ayakları yere basan ve düşünerek hareket eden biri. Ayrıca her zaman sakin ve hoşgörülü. Annem ise anında kanatlanıp, uçmaya hazır bir kadın. 18 yaşında otostopla tek başına bütün Avrupa’yı dolaşmış mesela. Ayrıca gazeteciliğinin verdiği alışkanlıkla da herhalde her şeyi devamlı eleştiren, her gün dünyayı değiştirmeye çalışan biri. Ben bu iki kültürün ve iki zıt dünyanın karışımıyım. Ama zıtlık bizim yaşamımızı zorlaştırmıyor, aksine zenginleştiriyor. Farklı kültürleri tanıma isteği, meraklı olma, dışa açıklık, üç kişilik ailemizin ortak noktasıydı. Bu çokkültürlülük nasıl besledi sizi? Yaşamımız boyunca dünyayı gezdik biz. Hem de turistlerin pek gitmediği, bilmediği yerlerde maceralı bir şekilde dolaşarak. Çin, Afrika, Rusya, Hindistan, Japonya ve Küba gibi farklı dünyaları gördüm. Yaz tatilimde denize gitmek yerine annem beni kimsenin giremediği, abluka altındaki Abhazya’ya götürdü mesela. Paris’teki evimize de annemle babamın dünyanın dört yanından tanıdıkları gelip konuk oluyordu. Bu kadar farklı kültürlerin arasında büyümek doğal olarak dünyaya bakışımı genişletti ve beni olgunlaştırdı. Maddi şeylere fazla bağlanmamayı öğrendim. O yüzden rahatlıkla bütün gelirimizi seyahat için harcadık diyebilirim. Böylece özgürlük kelimesini de anladım ve sevdim. 15 yaşımda özgürlüğümün sınırlarını daha da genişletip, annemlerin desteğiyle ama yalnız başıma ve kimseyi tanımadığım Avustralya’ya gidip yerleştim. Sidney’de lise 1 okudum. O zamandan beri de değişik ülkelerde yaşamaya devam ediyorum. En büyük avantajım bu. Fransa’da, Kanada’da, Avustralya’da tiyatro eğitimi aldınız. Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz peki? Evet, Avustralya’da ve Fransa’da tiyatro, Kanada’da ise sinema okulunda oyunculuk bölümünü bitirdim. Oyunculuk çok özel bir meslek. Bir hayatta bin hayat yaşamak gibi bir şey. O kadar hoşuma gidiyor ki... Gerçekten bir tutku. Biraz klişe olsa da, her zaman oyuncu olmak istedim diyebilirim. Para için değil, meşhur olmak için değil ama gerçekten sevdiğim için. Bu kadar çok sevdiğim bir şey mesleğim olabilirse dünyanın en mutlu insanı olacağım diye düşünmüşümdür hep. Ayrıca sinema aracılığıyla bir hikâye anlatıp başlı başına bir dünya yaratmak olağanüstü bir başarı, bir mucize gibi... Peki oyunculuk adına hayatınızda ne gibi dönüm Fotoğraf: VEDAT ARIK noktaları yaşadınız? Sizi etkileyen kavşaklar oldu mu? En önemli dönüm noktası başrolü oynadığım “Saha” adlı filmin Oscar’a katılması. Bir RusAzeriGürcü ortak yapımı olan bu film “en iyi yabancı film’’ kategorisinde ülkesini temsil ediyordu. Çok büyük bir şey benim için bu, çünkü Hollywood’da çok önemli insanlar başrolü oynadığım filmi izlemişler anlamına geliyor. Film başka festivallerde de birkaç ödül kazandı. Önümüzdeki aylarda Vladivostok, Singapur ve Antalya film festivallerine katılacak. Bir diğer dönüm noktası da Serdar Akar’ın yönettiği ‘’Elveda Rumeli’’ oldu. Türkiye’de çok sevilen bir diziydi. Yaklaşık 35 bölüm oynadım ve çekimler Makedonya’da olsa da benim için Türk sinemacılarıyla, Türk seyircisiyle ve dizi dünyasıyla ilk tanışma oldu bu. Bunun dışında pek çok kısa filmde oynadım. Bunlardan biriyle Cannes festivaline de seçildik. Aslında filmim olsa da olmasa da her yıl dünyanın çeşitli yerlerindeki değişik festivallere gitmeye çalışıyorum. Dünya sinemasının ufukları çok geniş ve yığınla birbirinden ilginç sinema diliyle, bakışıyla tanışıyorum. Oynadığınız bir kısa filmle ve RusAzeriGürcü ortak yapımı “Saha” filmiyle Cannes’a bile katıldınız. Ancak Türkiye’de şimdilik bir sinema filmi ve bir dizide rol alabildiniz. Neden sizce? Haklısınız. Sanırım bunun nedeni devamlı Türkiye’de olmayışımın, çalışmalara engel olacağı düşüncesi. Bana ulaşamayacaklarını, gelemeyeceğimi sanıyor olabilirler. Ancak Paris stanbul sadece üç saat ve benim için hiçbir yer fazla uzak değil. Peki Türkiye’deki sinema sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sineması dışarıda gittikçe tanınmaya başladı. Çok başarılı filmler yapılıyor. Öte yandan yine de hâlâ çalışma koşulları konusunda bir gelişme yok. Burada sistem çok farklı. Fransa’da figüranlar bile tek bir gün dahi çalışsalar hemen iş sözleşmesi yapılıyor ve sosyal sigorta primi yatırılıyor. Oysa burada başrol oyuncularının bile sosyal güvencesi yok. Bir hareket olması, sistemin oturması gerek! Şu an değerlendirdiğiniz, yakın zamanda sizi göreceğimiz bir proje var mı? Birçok senaryo geliyor, aralarında çok enteresan bulduğum, beğendiğim projeler var. Onları değerlendiriyorum. Dışarıda ise Brezilya, sviçre, Makedonya’da çekilecek filmler var. Onlar uzun vadeli programım dahilinde ama büyük bir heyecanla çekimlere başlamayı bekliyorum. Ayrıca yeni sezon için dizi görüşmelerim var. G T YAŞASIN B S KLET SPORU! TRT Spor’da “Bisiklet Dünyası” adlı bir program yapıyorsunuz. Peki nereden çıktı bisiklet üzerine bir program yapma fikri? Bebekliğimden beri bisiklet üzerinde büyüdüm diyebilirim aslında. Annem her yere bisikletin arkasında götürüyordu beni. Sonrasında benim de çok sevdiğim bir spor oldu bu. Türkiye’ye bir filmde oynamak için çağrılmıştım, çekim bir türlü başlayamadı. Tam Paris’e dönecekken Bisiklet Dünyası’nı sunma teklifi geldi. şte bu sayede hem programa dahil oldum hem de Türkiye’de kaldım, iyi ki de öyle yapmışım. Neredeyse her gün farklı bir şehirdeyim. Dünyanın değişik yerlerinden gelen bisikletçiler ve takım antrenörleriyle tanışıyor, röportajlar yapıyorum. Bu işi büyük bir keyifle yapıyorum. Aynı zamanda bunu oyunculuk olarak da görüyorum. Keşke farklı saatlerde yayınlansa da herkes izleyebilse! Papel Ne yazık ki Türkiye’de bisiklet kültürü gelişmiş Bisiklet değil. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu Dünyası” durumu? programı için Bu, bence de üzücü. Oysa doğayla iç içe, şehir şehir formda kalmanıza yardımcı olan, özgürlük duygusu geziyor. veren ve havayı kirletmeyen bir spor ve onun da ötesinde bir ulaşım aracı bisiklet. Ne yazık ki Türkiye’de yeterince bisiklet yolu yok. nsanlar da haklı olarak trafikte bisiklet kullanmaya korkuyor. Yine de genele bakarsak, giderek yayılıyor bisiklet sevgisi. Örneğin, bir çok kentte perşembe akşamı bisikletçileri var. Birçok gezi organize ediyorlar. Hatta bazı kentlerde oldukça popüler olmuş durumda. Yaşasın bisiklet sporu! G Ruhum kadın sığınma evi gibi üzerinden şekilleniyor. Birçok arkadaşım galalara gitmemle ilgili beni eleştiriyor. şte, hayat öyle acımasız bir noktaya geldi ki kendi mesleğine sahip çıkmanın, onu ciddiye almanın ve bunu paylaşmanın altında insanlar bir şey arar oldu. Bense sadece arasındaki ayrıma inanmayan oyunculardan. Bu görüşü arkadaşlarımı desteklemek için oradayım. nsanlar sadece bireysel kurtuluşlarıyla nedeniyle eleştirilse de, popülerlikten korkmamak ilgileniyor. Kimse önünde gidenin ya da arkasından gelenin sorumluluğunu taşımıyor. Siz nasıl bir sorumluluk hissediyorsunuz üzerinizde? gerektiğini söylüyor. O yüzden cezaevinde yapılan bir nsanların en çok unuttuğu ve birbirlerine haksızlık yaptığı şey, başarıyı paylaşmak. Önünden geleceklere yol göstermek, arkadan gelenlerin değerlerini paylaşmak tiyatro oyununa, magazin gazetecilerini davet ederek, önemli. Genel bir paylaşım çok daha mutlu ediyor beni. tüm magazin programlarında yer almasını sağlamış. Peki siz böyle bir tavır belirlerken, bunların arkasında aranan ne oluyor? Oyunculuk, bu ülkede kaba çizgilerle ikiye ayrıldı. Magazinde olan oyuncular ile olmayanlar. Benimse en temel derdim kaliteli şeyin popülerleşmesi. Örnekse eşim Ceren Bozoğlu, son dönemde Canım Babam’la ekranlardaydı, dizi final cezaevinde yapılan bir tiyatro oyununa, magazincileri davet ettim. O hafta magazin yaptı. Ancak önümüzdeki sezon iki bağımsız sinema filmi ve bir de tiyatro oyunu programlarında yer aldı o oyun. Başka türlü nasıl medyada yer bulabilirdi sizce? olacak. Belli ki önümüzdeki günlerde adından oldukça söz ettirecek. Zaten onu Yurtdışında örnekleri var ama Türkiye’de olunca hemen konuşulur ya, bir rol için da besleyen, yaptığı işler. O yüzden “Çalışarak dinlenenlerdenim” diyor. “Böyle gelmiş kilo almak ya da kendinle ilgili büyük bir değişiklik yapma durumu söz konusudur. böyle gider”cilik de hiç ona göre değil. Bu konuda inatçı: “Sanatla ilgili bir devrim Sizde de böyle bir durum vardı sanırım? istiyorsanız, önce siz devrimin kendisine dönüşmelisiniz. Bu da meşakkatli Doktorlar dizisindeki Gestapo rolü için oldukça kilo almıştım. Son bir yol. Kendimle ilgili başarırım ya da başaramam, bilmiyorum. Ama çektiğim film için de 8 kilo daha aldım. Yapacak bir şey yok. Başka bir ruh belirlediğim yolda yürümesini bilirim, vazgeçmem” diyor. Renkli ve ve insan oluyorsanız, başka bir fiziğe ve kimyaya bürünmek zorundasınız. hareketli bir kadın Bozoğlu. Enerjisini de yine oyunculuğa aktarıyor. En Tercihim her seferinde bambaşka bir kadın yaratmak üzerine. büyük hayali ise bir tiyatro okulu açabilmek. Başkalarının “yapamazsın, çok Yeditepe stanbul, Doktorlar, Geniş Aile, Canım Babam... Her birinde zor” demesi ise onu sadece tahrik ediyor, hedefine daha sıkı sarılmasına farklı bir kadın var, evet. Fakat özünde nasıl bir kadındır Yeşim? neden oluyor. Tıpkı yaptığı diğer işlerdeki gibi... Anlatıyor... Nasıl anlatsam, ruhumun içi önce haremdi, şimdi kadın sığınma evi Okullu bir oyuncusunuz. Oyunculuk kitabı çıkardınız, koçluk yaptınız. gibi. Ne kadar acı çeken kadın varsa toplanmış içeride. Hangi rol gelirse Hem sektörün içindesiniz, hem de genç oyuncuları yetiştirmeye devam ZUHAL de kafalarını çıkarıp gösteriyorlar. Oyunculuk bana göre çok mahrem bir ediyorsunuz. Önce sormak isterim, oyunculuk nasıl girdi kanınıza? şey, ruhunuzu soyuyorsunuz. Ben de onu yapabilmek için çabalıyorum. Benim için olmazsa olmaz bir durumdu. Çünkü çok dominant ve renkli AYTOLUN Bir de yürüttüğünüz bir kitap toplama kampanyanız var. karakterlerin olduğu şahane bir aileye doğdum. Orada büyürken de aşırı şte popülerlikten beslenmekten bahsettiğim nokta tam da bu. Sıfır derecede utangaçlıkla varolabilmek için bir şeyler yapmam gerekiyordu. milyona kitap kampanyası başlattık Facebook’ta. ki ayda 20 bin kişiye ulaştık, kitap Tek yöntemim de taklit yapıp ilgi çekmekti. Öyle başladı macera aslında. Sonrasında topladık. Böylece birçok köy okuluna kütüphane yapıldı. Bunu önemsiyorum çünkü da beş yaşından bugüne oyunculukla ilgili fikrim çok değişti. yakaladığınız popülariteyi bu benzeri işlerde kullanırsanız ve samimiyseniz birilerine Nasıl bir değişim bu? katkısı olur. Örnekse, çoğu meslektaşım Adana, Antalya film festivallerine gidiyor. Bir süre sonra kendi adıma utangaçlığımı aşmanın ve duygularımı ifade etmenin Bense son 34 yıldır Konya’ya, Malatya’ya, Mardin’e gidiyorum. en iyi yönteminin önüne maske koymak olduğunu gördüm. O maskenin arkasında Önümüzdeki sezon iki bağımsız sinema filminiz vizyona girecek. Nedir hikâyeleri? sonsuz dürüst olabiliyordum. Çünkü gerçek hayat yalan dolan ve acımasızlık Ateşin Düştüğü Yer, bir töre hikâyesi. Altı çocuk doğurmuş Elazığlı bir köy kadınını üzerinden gittiği için, bir rolü oynarken ölüme karşı bir şey de yapmış hissediyorum canlandırıyorum. Zaten o rol için kilo aldım, gerçek bir hikâyeyi anlatıyor. Diğeri de kendimi. O yüzden oyunculuk benim tali yolum değil, ana yolum. BelçikaHollandaTürkiye ortak yapımı Gizli Yüzler adında psikolojik gerilim türünde bir Peki bahsettiğiniz o maske gündelik hayatınızda nasıl bir karşılık buluyor? film. Kısa filmlere desteğim sürüyor. Yeni sezona tiyatro oyunu da düşünüyorum. Gündelik hayatta pratiklerimi de oyunculuk belirliyor. Kilomdan performansıma, Çalışmak dert değil, ben çalışarak dinlenenlerdenim zaten. G okuduğum kitaptan gittiğim filmlere, galalara kadar. Her şey o ana arterin gereklilikleri Yeşim Ceren Bozoğlu, popüler olmakla olmamak Y C MY B C MY B