Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1326 5 ATAOL BEHRAMOĞLU Dağlarca’dan Savcıya Büyük ozanımız Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı 15 Ekim 2008’de yitirmişiz. Ölümünden bir iki gün öncesine kadar sık sık başucundaydım. Ekimin eli kulağında… Yaz bir kez daha geçmek üzere… Bu yazıyı yazmakta olduğum 15 Ağustos gününden iki ay sonra, onu üçüncü ölüm yılında anacağız. Ben onu bu yıldönümün daha öncesinde, günlerdir zihnimde dolanan “Savcıya” adlı şiiriyle anmak istedim… Dağlarca 1960’lı yıllarda Aksaray’da “Kitap” adını verdiği bir kitabevi açmıştı. Bu kitabevinin vitrinine, yanlış anımsamıyorsam haftada bir kez yeni bir şiirini koyuyordu. Bunlar güncel konularda şiirlerdi. “Savcıya” onlardan biri midir, anımsamıyorum. Sanki daha sonraların ürünüdür. Fakat ne yazık ki, şimdi günümüzde olduğu gibi, bizim yaşamlarımızda güncelliğini hiç yitirmeyen ve bu gidişle de yitirmeyecek olan bir şiir… Silivri’deki sözüm ona duruşmaların çoktandır zulme dönüştüğü, yine çoktandır “tutsak” denilmesi gereken tutuklukların yargılama makamına hukuk dersleri verdiği, bu yargı makamı ile izleyiciler arasında neredeyse kapışmaların yaşandığı, hukuk görünümü arkasında adaletsizlik ve rezaletin sözcüğün gerçek anlamı ve vurgusuyla ayyuka çıktığı günümüzde, sevgili ozanımızın dizeleri bir kez daha yakıcı güncellik kazanıyor “Savcıya” başlığını taşıyan şiiri birlikte okuyalım: Savcı, nedir düşündün mü, Dağları sorguçlu kılan? Onlar susmaz, gece gündüz, onlar haykırır yüceden. Gelmiş dağlardan yalnayak, durmuş kapına bir ıssız, Seni bile içli kılan. Savcı, nedir düşündün mü, Bıçakları uçlu kılan? Bir eski hak alınmamış, bir dere kan sorulmamış, Şunun bunun alın teri, Alınları taçlı kılan. Savcı, nedir düşündün mü? Yazıları suçlu kılan? Usla, yürekle büyümüş, gündüzler geceye karşı, Ama nedir çağlar üzre, Beni senden güçlü kılan. Daha önceki birkaç yazımda da değinmiştim. 12 Eylül 1980 darbesinin, kürsülerde kurum kurum kurumlanan savcıları, yargıçları şimdi neredeler? Daha öncekiler, 12 Mart sonrasının cellatlarından hayatta kalanlar neredeler şimdi? Ölenler vicdanları rahat olarak mı öldüler? Kalanlar çocuklarının, yakınlarının yüzüne utançsız bakabiliyorlar mı? nsanlar geçmişte yaşanmış olanlardan neden ders çıkarmazlar? Dağlarca’nın şiirindeki tek bir dizeye, “seni bile içli kılan”a katılmıyorum… çlenmek adalet duygusuyla ilgilidir… Adaleti, hukuku göz göre göre ayaklar altına alanlar ne diye içlensinler… Ben günümüzdeki kimi savcıların, yargıçların yerinde olsam, Türkçenin büyük ustasının bu dizelerini evimdeki aynanın yakınına asar, yüzüme bakarken ara sıra bu dizelere de göz atardım… Hatta ayna yerine bu dizelere bakmaları kendileri bakımından belki daha yararlı ve öğretici olurdu… ataolb@cumhuriyet.com.tr www.ataolbehramoglu.com.tr Huzur değil konukevi Rüya Rezidans Huzurevi, bakıma muhtaç yaşlılara beş yıldızlı otel konforu sağlayan bir oluşum. Beykoz, Mahmut Şevket Paşa köyünde hizmete giren huzurevi bildiğimiz “huzurevi” kavramlarından çok uzak, daha çok bir turistik tesis ve inziva için ideal bir mabet. Tek sorun şu; burada kalabilmek için 55 yaşını geçmiş olmak gerekiyor. Tabii bir de iyi bir gelirinizin olması. DEVR M EGE yola koyulmuş. Ona ailesi de destek vermiş. Güven,“Huzurevleri hakkında güzel haber bir duymak istiyordum. nsanlar buradan korkuyor. Elbette haksız yere de olmuyor bu haberler. Yaşlılar burada ölümü beklemiyor, ben buna inanmadığım için kendim yola çıktım. Yaptığım tesiste kendilerini evde gibi hissedip tüm bakımlarının sağlanması ve sağlıklarının en iyi şekilde korunmasıydı benim derdim. şin aslı ben, annemi babamı gönderebileceğim bir yer hayal ettim” diyor. BURASI SON DEĞ L, B R BAŞLANGIÇ lk önce huzurevine uygun bir mekân arayışına girmiş Güven ve sonunda Beykoz, Mahmut Şevket Paşa’daki bu konağı bulmuş. Altı ay içerisinde yarım milyon lira harcayıp içerisini bugünkü haline getirmiş. Evet burası bir huzurevi ama o daha çok “konukevi” denmesini tercih ediyor. 18 odalı yapıda yok yok. Her şey düşünülmüş. Güven anlatıyor, “Organik mutfaktan özel sağlık ekibine, hobi bahçelerinden hayvan besleyebilme olanaklarına, kişiye özel yaşam tarzından özel organizasyonlara, Türkiye’nin en büyük sağlık kuruluşları ile yapılan ortak çalışmalardan kent gezilerine kadar birçok yeni hizmeti sunuyoruz. Riva’ya ve Polonezköy’e birkaç kilometre, Kavacık ve kinci Boğaz Köprüsü’ne ise yaklaşık 10 kilometre mesafedeyiz.” Odaların tasarımını da yaşlıların ruh haline göre yaptığını söylüyor Güven, “Bazı üyelerimiz kedilerini, köpeklerini getiriyor. Zaten insanlar yaşlanınca eşyalarını seviyor, alıştığını yanında istiyor. Masası, sandalyesi de buna dahil. Ben de o yüzden odalara çok eşya koymadım. Kaliteli ve sağlıklı eşyalar yerleştirip onların eşyalarına alan sağladım. Burası bir son değil, hatta bir başlangıç. Burası huzurevi de değil, herkesin evi. Misafir odalarımız da var. Ayrıca günlük bakım da yapıyoruz. Mesela yurtdışına gidiyor aileler. Anne ve babalarını bize emanet ediyorlar. Burada kimsenin gözünün arkada kalmasını istemiyoruz.” Kimsenin gözü arkada kalmasa da toplumda huzurevlerine karşı haklı önyargılar var. Sistemin eksikliklikleri, bürokrasinin sıkıcı sorunları bir yana huzurevi kavramı halen insanların uzak durduğu bir yerde duruyor. Tabii bu toprağın insanı psikoloğa gitmeyi de benzer sebeplerden istemez, duyduğunda da heyecanla karşılamaz. Sonuçta huzurevi her nerede, ne şekilde ve nasıl olursa olsun utanılacak bir yer değil. Tüm bunları konuştuktan sonra iş en önemli kısma geliyor elbette. Güven’e göre bu hizmet orta kısma hitap ediyor ve mümkün olan en uygun fiyatları kullanıyorlar. Günlük, gecelik, haftalık ve aylık ödemeler söz konusu. Geceliği 150 liradan başlayan fiyatlar orta halin üstünde de olsa hizmet içeriği ve anlamı açısından özel. Güven, ticaret yapmadıklarını özellikle söylüyor. Bir de hayali var, o da; Rüya Huzur Köyü’nü kurmak. çinde büyük bir hastane de olacak bu köy için şimdiden çalışmaya başlamış bile. eykoz, Mahmut Şevket Paşa köyünde yeşilin en koyusunun olduğu bir ormanın içerisinde hizmete giren Rüya Rezidans, bakıma muhtaç yaşlılara beş yıldızlı otel konforu sağlıyor. Türkiye’den müşterilerin yanı sıra Alman, Rus ve ran’dan gelen konuklar da bu huzurevinde ağırlanıyor. Talep yoğun, ilgi fazla zira burası bildiğimiz “huzurevi” kavramlarından çok uzak, daha çok bir turistik tesis ve inziva için ideal bir mabet. Tek sorun şu; burada kalabilmek için 55 yaşını geçmiş olmak gerekiyor. Tabii bir de iyi bir B KIZIM DA GELECEK AMA YAŞI TUTMUYOR Beykoz, Mahmut Şevket Paşa’daki akla zarar manzarasıyla bu keyifli huzurevi ya da onların deyişiyle “konukevi”nden ayrılırken emekli matematik öğretmeni Macide Kaptanoğlu ile ayaküstü konuşuyoruz. Keyfi yerinde ve halinden çok memnun bir şekilde başlıyor söze; “Yalnızlık çok zor, tarifi yok. Evimde yalnızdım, bakıcım vardı ama konuşmuyordu bile benimle. Ters ters bakıyordu, düşman gibi... Ama kızım beni buraya getirdi ve bir daha dönmek istemedim. Evim boğazı görüyordu ama burada insanları görüyorum. Param bitinceye kadar kalacağım burada. Kızım doktor, o da yanıma gelmek istiyor ama henüz yaşı tutmuyor. Yoksa burada da beraber olurduk.” G http://www.ruyarezidans.com/ Bulfinch'ten Eski Yunan ve Roma mitleri homas Bulfinch, 1855 yılında popüler Eski Yunan ve Roma mitlerini anlatan bir eser hazırladı. Eserin yakaladığı başarının ardından Kral Arthur ve Şövalyeleri, skandinav ve Doğu mitleriyle Charlemagne efsanelerini içeren iki kitap daha kaleme aldı. Yayımlandığı günden itibaren başucu kitabı niteliğini kazanan bu üç yapıt, çeşitli editörlerin birtakım eklemeleriyle birlikte XX. yüzyılın başından itibaren genellikle bir arada basılmaya başlandı ve zamanla Bulfinch Mitolojileri adını alarak ünlendi. Günümüz Batı yazarları arasında Bulfinch’in eserinde yer verdiği mitolojik hikâyeleri kullanmayan isim bulmak zor. Hatta bazı çağdaş eserler tamamen mitolojik öğelerle bezenmiştir; örneğin XX. yüzyılın en önemli edebiyat eserlerinden biri sayılan James Joyce’un Ulysses’si, Homeros’un Odysseia’sına göbek bağıyla bağlı. J. R. R. Tolkien’in Hobbit ve Yüzüklerin Efendisi serisi ise Tolkien’in kendini araştırmaya adadığı Kelt ve Germen mitolojilerine çok şey borçlu. Popüler kültüre baktığımızda, George Lucas’ın ünlü Yıldız Savaşları serisinin Charlemagne ve etrafındaki şövalyelerin efsanelerinden esinlendiğini, J. K. Rowling’in Harry Potter serisinde Eski Yunan mitolojisinin ve genel olarak ortaçağ efsanelerinin izlerini görürüz. Bu eserleri, beslendikleri arka plana hâkim olarak okumanın kişinin dimağında ayrı bir tat bırakacağı kuşkusuz. Bu kitap sırf bu niteliğiyle bile okumaya değer olmakla birlikte, alanında uzmanlaşmak isteyen kimseler için mitoloji dünyasına açılan bir de kapı. Eserlerinin asıl amacı Bulfinch’in kendi ifadesiyle “mitolojik öyküleri bir eğlence kaynağına dönüştürerek anlatmak” ve bu sayede edebiyat, müzik, resim gibi sanat dallarının içine işlemiş birtakım mitleri açıklayarak bunları sıradan okuyucuya aşina kılmak. Gerçekten de bu yapıt Hawthorne, Whitman, Lord Byron, Marlowe, Goethe ya da Milton gibi klasik şair ve yazarların veya Handel ve Vivaldi gibi bestecilerin eserlerini mitolojik arka plana hâkimiyetsizlikten dolayı tam olarak anlayamayan okuyucu ve dinleyicilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak kaleme alınmış. G T Birgül Güven geliriniz. Bu yaşlı konukevi özellikle stanbul’dan yoğun talep alıyor. Yeni konukevleri de talep doğrultusunda yolda. Beş yıldızlı bir otel konforundaki Rüya Rezidans Huzurevi, konforuna ek olarak konuklarının sağlığını ve beslenme koşullarını onların güveni ve huzuru kadar önemsiyor. Organik ürünlerle hazırlanan yemekler hijyen ve sağlık kurallarına uygun koşullarda itinayla hazırlanıp adabı muaşeret kurallarına uygun olarak servis edilirken, konukların huzurevi bünyesinde yer alan sauna, spor salonu ve orijinal Türk Hamamı’ndan doktorlar gözetiminde yararlanabilmeleri mümkün. Biz de Rüya Rezidans Huzurevi Yönetim Kurulu Başkanı Birgül Güven ile bu lüks huzurevinde buluştuk ve hikâyesini dinledik. Birgül Güven uzun yıllar ngiltere’de Macide Kaptanoğlu hemşirelik yapmış. stanbul’a emekli bir matematik döndükten sonra da Darüşşafaka öğretmeni. Şimdi Huzurevi’nde çalışmaya başlamış. kendini huzurlu ve Zaten huzurevi yapmak fikri de orada mutlu hissediyor. doğmuş. Sistemin eksikliklerini tecrübe etmenin verdiği huzursuzlukla kendi imkânları birleştirmeye karar verince de Fotoğraf: VEDAT ARIK C MY B C MY B