22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1325 7 Bizim işimiz yanlış anlaşılma üzerine kurulu Berna Laçin, son günlerde Yerden Göğe programıyla adından söz ettiriyor. Zaten 20 yıldır televizyonculuk sektöründe ve yaptığı her iş takip ediliyor, seviliyor. O ise bunun sırrının farklılık arayışı olduğunu söylüyor. Aynıyı tekrarlamaktansa yeni ve farklı işler yapmanın peşine düşüyor. Bunu yaparken gerekirse uzun aralar bile veriyor. Ancak bu kez yeni sezona hızlı giriyor. Geçen haftaki yayında Sibel Üresin’le tartışmanız da oldukça konuşuldu. Katlanamadığınız düşüncelerde ne oluyor tepkiniz? Fena bir huyum var, karşımdakini ikna edene kadar anlatırım. Boşversene diyemiyorum. Yapım korkusuzdur biraz. Hesapçılığı da sevmem ekran önünde. Ama Sibel Üresin konusu farklıydı. Ben bir şey söylüyorum, kabul et ya da etme. O çengeli takmak gerek insanların aklına. Zaten o programdaki tartışmanın nedeni de oydu. Ben kimseye sen Kürtsün, muhafazakârsın, dindarsın demiyorum, sen de bana diyemezsin. “Sen Müslüman mısın?” diyerek üzerime geliyor. Kime ne benim ne olduğumdan, “Sizi ilgilendirmez” dedim. Sorgulanmak, yaftalanmak istemiyorsan, sen de etiketleme karşındakini. Ben bu eşitlikçilik meselesine takılıyorum. Hayattaki en temel duygum adalettir. ADNAN B NYAZAR Türkçeyi Varsıl Kılmak ki yüz yılı aşkın bir süredir Türkçeyi öz değerlerine kavuşturarak varsıllaştırma savaşımı sürdürülüyor. Bu savaşımla nerdeyse kusursuz bir şiir, roman, öykü, deneme, bilim, felsefe, iletişim dili yaratıldı. Dilimizin aydınlanma yoluna girdiği cumhuriyetin ilk yıllarında Türkçeyi varsıllığına ulaştırma bilinci eylemsel, üretimsel bir nitelik kazandı. Leibniz’in, dil dernekleriyle Almancaya gelişim yollarını açtığı gibi, Atatürk’ün Türk Dil Kurumu da Türkçeye varsıllaşmanın kapılarını aralamıştır. Atatürk döneminde dil, ulusal politikanın bir parçası idi. 1950’den sonra gelen hükümetler, dilsel gelişmeyi destekleme bir yana, kösteklemek için ellerinden geleni yapmıştır. Kurum’un 12 Eylül askeri cuntasınca devlet organı haline getirilip özerkliği ortadan kaldırılınca Türkçe, şairin deyimiyle, “taş atılmış kuşlar gibi perişan” olmuştur. Atatürk’ün dil bağımsızlığını ülke bağımsızlığıyla eş tutan düşüncesini kavrayacak yetenekten yoksun kesimler, dil gelişiminin önünü kesmek için her yola başvurdular. Ondan sonra dilimiz Amerikan ngilizcesinin saldırısına uğradı, caddelerimiz Amerikan adı taşıyan satış yerleriyle doldu. Dili varsıllaştırma bilincinden yoksun, adlarının başında bilimsel unvanlar da bulunan kimi dar kafalılar, “yaşayan dil”le yetinilmesini savunacak kadar bilimdışı düşünerek, Türkçe düşmanlığını saplantı haline getirmişlerdir. Toplumları kültür emperyalizminin kıskaçları arasında inleten bu anlayıştır. Yaşayan dille yetinmek, dil gelişimini geldiği yerde dondurmaktır. Oysa dil, kendi içinde gelişirken türetme yoluyla da yeni kavramlar edinir. Kimileri de dili kendi yolunca gelişmeye bırakmayı savunuyor. Gelecek bilimciler ise, ikiüç onyıl sonra dünyada su savaşlarının başlayacağını ileri sürerek uluslara sularını denetim altında tutmasını öneriyor. Maddi bir varlık olan su denetim altına alınırken düşüncenin toprağını besleyen dil hiç kendi akarına bırakılır mı?.. Ancak durağan toplumlarda geçerli olabilir böyle bir durum. Dilin gelişim tarihi, Luther’in ncil’i Latinceden Almancaya çevirme girişiminde olduğu gibi, dilin hiçbir çağda kendi akışına bırakılmadığını, türetmelerle varsıllaştırıldığını gösteriyor. “ stenir, aranırsa her terimin Türkçesi bulunabilir,” diyen Emin Özdemir, Türetme yoluyla Türkçenin nasıl varsıllaştırıldığını deneyimlerinden ilginç örneklerle açıklıyor: “Türk Dil Kurumu’nda çalıştığım yıllardaydı. Prof. Dr. Samim Sinanoğlu ‘alternatif’ sözüne Türkçe bir karşılık yaratalım önerisinde bulundu. Latinceden çıkıp değişik dillere uğrayarak Türkçeye geçiş serüvenini anlattı. Anlatılanları göz önünde tutarak daha önce türetilmiş ‘ekenek, ödenek, kesenek’ sözcüklerini örnekseyerek ‘seçenek’ sözcüğünü türettim.” (...) “ÖSYM’de dil danışmanlığını sürdürdüğüm günlerde arkadaşlarım Prof. Dr. Fethi Toker’le Prof. Dr. Durmuş Ali Özçelik bana geldiler. ‘Sayısal’ gibi, öğrencilerin Türkçeyi kullanma becerilerini ölçmeye dönük, o yönde çağrışımı olan bir sözcük arıyoruz; “sözlü” diyemiyoruz, o ‘şifahi’ anlamına geliyor. Acaba ne diyebiliriz? dediler. Birkaç gün düşünmüş, ‘güzel’ sözcüğünün kimi yörelerde kullanılan ‘göze seslenen, göze değgin’ anlamını içeren ‘gözel’ sözcüğünü örnekseyerek ‘sözel’i önerdim.” şte, her gün binlerce öğrencinin dilinden düşmeyen “seçenek”le “sözel”in türetiliş öyküsü... Dil denen o ulu ırmak yaratıcı beyinlere akıtılmasaydı, bu gün bizde bir edebiyat, felsefe, bilim dilinden söz edilebilir miydi?.. G Fotoğraf: UĞUR DEM R ARTIK ÖNCEL KLER M FARKLI Çok konuşkan, hareketli ve enerjiksiniz. Peki sakinliğiniz nasıldır? Sessizliğinizden korkmak mı gerek? Ağır bir sessizliğim vardır, severim de. Zaten tek çocuğum, yalnızlığa alışkınım. Bazen an gelir hiç konuşmam bütün gün. Ama korkulmaz sessizliğimden. Susacağım zaman susar, söyleyeceğim zaman söylerim. Sunucu olarak beğeniliyor ve seviliyorsunuz. Ancak yola çıkışınız oyunculuk. Sunuculuk onun önüne mi geçti? Doyum açısından geçmesi mümkün değil. Ama son yıllarda, evet, oyunculuk yapmadım. Çünkü dizi süreleri çok uzun, bütün hayatımı istiyorlar. Yapamıyorum. Zaten büyük hırslarım yok. Her işte yer alayım, çok para kazanayım diye düşünmem. Kaç dünya şehri gördüm çetelesini kariyer olarak görürüm. Hayatımda neler yaptım, kendimi nasıl geliştirdim gibi önceliklerim var. Mimarlık okurken ayrılıp, konservatuvara girdiniz. Bu nasıl bir kavşaktı? Aslında okumadım, sadece kayıt yaptırdım. zmir’den stanbul’a gelebilmek için bir yoldu bu. Sonra da hemen dümen kırıp konservatuvara girdim. En çok istediğim şeydi çünkü oyunculuk. Şimdi de iyi bir oyunda yer almak istiyorum yeni sezonda. Mimarlık bir araçtı ama yine de içinizde kaldı mı? Olmaz mı, çok severim mimarlığı. Bütün dekorasyon dergilerini alır incelerim, mimari yapıları takip ederim. Ama mimar olamazdım. Zevkim iyidir, ancak gözüm o kadar da iyi değil. Yeni bir proje, farklı bir iş yapmayı düşünüyor musunuz? Bir dizi projesi geliştirdim, Ümmü Burhan’la çalıştık. Bir senaryo grubu kurarak onlara teslim edeceğiz senaryoyu. Bu sezona bir tür romantik komedi yapma planımız var. B erna Laçin, farklı bir formatla karşımızda bu kez. Rasim Ozan Kütahyalı ve Funda Özkalyoncuoğlu ile Yerden Göğe adında bir tartışma programı yapıyor. Bu üç isim, canlı yayında belirledikleri konu üzerine konuşuyor, tartışıyorlar. Konuk da katılınca, seyreyleyin gümbürtüyü. Programın çatışması da eğlencesi de fazla. Çünkü seven de izliyor, nefret eden de. Ancak Laçin formattan çok memnun. Hayatında ve mesleğinde yeni şeyler üretmek, farklı şeyler yapmak istediğini söylüyor. O yüzden de aynılıklardan uzak kalmayı tercih ediyor. 20 yıldır bu sektörde ve artık durulmuş: “30 yaşıma kadar çok çalıştım ve fark ettim ki o kadarına da gerek yokmuş. Hayatı kaçırmamak adına büyük hırsların peşinde değilim artık. Benim kariyerim, ne kadar dünya şehri gördüğüm, sevdiklerimle ne kadar ZUHAL ilgilendiğim, kendimi nasıl geliştirdiğimle AYTOLUN belirleniyor” diyor. şte Laçin’le yeni programından yaşamına dek yaptığımız sohbet... Yerden Göğe programı gece kuşağında. Daha önce yaptığınız programlardan farklı bir yerde sanırım. Özellikle mi tercih ettiniz? Aslında ben bir ömür tam da prime time programları yaptım. Bu kadar geç saatte hiç yapmamıştım, bir bu kalmıştı. Programların profilleri üzerine çok düşünürüm. Hiçbiri tesadüfen olmuyor. Bu kez de böylesini tercih ettim. Saati dışında programın kariyerinizde farklı bir yeri var mı? Hiçbir yeri yok. Yalnızca yaptığım formatların aynısını HAF F DEL Y M tekrarlamaktan hoşlanmıyorum. Evet, bizdeki televizyonculuk anlayışında tutan formatların devamı istenir her zaman. Ancak Önünüzde nasıl bir hayat görüyorsunuz? leride bir ben bunu kabul etmiyorum. Bana program teklifi geldiğinde gün işlerden çekilmek gibi bir niyetiniz var mı? özellikle gece saati ve tartışma programı istiyorum dedim, öyle Çok durgunum zaten. Yoğunluğumun tek sebebi, de oldu. Bu açıdan bakıldığında, canım istedi diyebiliriz. seyahat planlarım. Asla çalışarak kendimi sıkmam. 30 yaşıma Tartışmak istedim. Halim selim, ailemizin kızı olarak tanınırım. kadar çok sıktım, sonra bıraktım. Kendimi de bin kere tebrik Bu yolla farklı bir tarafımı da gösterme fırsatı buldum. ediyorum. Nerenize hayransınız deseniz, işte bu düşünceme Programın adı neden Yerden Göğe? derim. En azından son 10 yılımı kaçırmadığım için çok mutluyum. Ali Taran’ın bulduğu bir isim bu. Yani ya yerde, ya gökte 30’unuzda ne dediniz kendinize? bu tartışma. Arası yok. Bir de Rasim’le çok çok farklıyız, rijit bir Sağlıklı ve mutlu, canımın istediği gibi yaşayacağım kaç tartışma programı olarak bilerek tasarlandı. Zaten vay efendim yazım var diye düşündüm ve durdum. Hatta bunu unutmamak Rasim’le nasıl program yaparsın diyen de çok oldu. şte tam için koluma da güneş dövmesi yaptırdım. lk yaptırdığım dövme da bu sebepten yapmak istedim. budur. Çünkü ben, 18 ile 30 yaş arasını hiç hatırlamıyorum. O Rasim Ozan Kütahyalı’nın nefret edeni de çok. Siz kadar çok çalıştım ki... Konservatuvarda okuyordum, üç ayrı tedirginlik yaşamadınız mı başlarken? oyunda başrol oynayıp, dizi çekiyor ve Öncesinde var mıydı tanışıklık? haftada bir program yapıyordum. Bir de Tanışmıyorduk, zaten tanışsaydık 20 yıldır bu sektörün içindesiniz. Var mı bir sır? sevgilim vardı, şimdi kocam oldu. Onunla böyle bir formatı yapamazdık. Mantığı Beni televizyonda izleyen biri asla tanıyamaz, bunu itiraf da ilgilenmeye çalışıyordum. Dedim ki karşı cephe gibi. ki uyuşan insan olsaydık, edebilirim. Her halimde televizyonda falan değilim, zaten buna da nereye kadar böyle sürecek. böylesi hırçın bir sohbet çıkmazdı. Bizim çok karşıyım. Bin tane ben var ve bunun sadece bir bölümü Bunu yapabildiğiniz için şanslısınız istediğimiz ayrıksı bir şey, işin doğrusu bu. görünüyor ekranda. Ben o kat kat pencerelerden yalnızca birini da. Herkes duramayabilir istediği zaman. Uzlaşmak zorunda değilsiniz belki açıyorum. Aksi halde ne oyuncu ne de sunucu olarak inandırıcı Evet, insanlar tuzu kuru diyebilir. ama çok da çatışıyor musunuz? olmam. Örnekse, şuradan eşim geçse tanımazsınız. Elbette herkes çalışacak. Ama hayatı Çalışması zor bir insan değil Rasim, Valla tanımam. Kimdir, hiç bilmiyorum. kaçırmamak da gerek. Bir arkadaşımla uyumlu. Zaten televizyon önü ile arkası Çünkü bu çok özel bir durum. Evet, sır değil. Ancak bilinmesi kahve içerken, bana dedi ki “Acaba işe farklı. Bana göre bu, Rasim’in televizyon gerektiği kadarının bilinmesi yeter. Ötesine gerek yok. mi gitseydim, iki işi bitirirdim bu sürede”. önünde seçtiği bir tarz. Hatta onu en çok Özel hayat konusu sektörde çok konuşulur her zaman. Peki Bu kadarı bana fazla geliyor. Hayatta seyredenler de sevmeyenleri. O yüzden mahremi korumak zor değil mi? bildiğimiz tek gerçek bilgi, ölüm. Gerisi kendi bildiğini yapmak istiyor. Ben böyle bir zorluk yaşamadım. Bu konuda saygı da değişken. Tek gerçek bilgim buyken, Sizin önyargınız var mıydı? gösterildi. Arsızca şeylerle hiç karşılaşmadım. Belki ben, bildikleri daha fazlası daha fazlası diye hırslanıp Önyargım yoktu, dolayısıyla kırılma da bir hikayeyim. Seyircinin yaşantısından farklı bir hayatım da yok. O çırpınmaya ne gerek var?.. olmadı. Tam da tahmin ettiğim gibi biri yüzden yakından bakma ihtiyacı duyulmamıştır. Hayatı akışına bırakabiliyorsunuz o çıktı. Nereye çekerseniz artık. Zaten bana Temkinli davranıyorsunuzdur ama? zaman? da fazlasıyla kibar. Deli deliyi görünce Tabii, ama bundan şikâyetçi değilim. şin bazı gereklilikleri var. Hem planlıyımdır hem de gelişine çomağını saklar derler ya, biraz da öyle. Nerede görünmek istiyorsam, orada oluyorum. Bu da zor değil. vurmayı severim. Bir şeyi planlarken, Hem sadece tartışmıyoruz programda. Sohbetimiz boyunca, “Yanlış anlaşılmasın, şunu demek onun bozulabileceğini de bilirim. Bozulsa Eğlenceli yayınlar da yapıyoruz. istiyorum” dediniz. Çok mu yanlış anlaşıldınız? da kalan kadarı benim bir yerlere O halde kalıplarının dışına da Hem de çok. Bizim işimiz yanlış anlaşılma üzerine kurulu. tutunmamı sağlar. Bazen bir şeyi kırıp, çıkabiliyor program. Doğru anlaşılma ihtimali yok, daha az yanlış anlaşılayım diyorum. döküp, eski malzemesinden yeni bir şey Sanılıyor ki televizyonda sansasyonel üretebilirsiniz. Daha güzeli olabilir de, bir şey yaparsan, büyük laflar edersen olmayabilir de. Yapabilme ihtimali bile program seyredilir, manşetlere çıkarsın ertesi gün. Biz gazeteci değiliz ve ben bunu benim için yeterli. kollamam. Manşetlere çıkarsın belki ertesi gün ama bu program içeriğine bir şey Düşmek ya da başarısız olmak korkutmuyor mu sizi? katmaz. Ben bu moda anlayışa inanmıyorum. Gerek yok korkmaya. O yüzden durup, yok olabiliyorum kimi zaman. Bu düşüncenizden hiç mi taviz vermediniz? Ömrümün sonuna kadar çok seyredilen programlarla garantili bir şekilde 20 yıldır, canıma yarar programlar tercih ettim. Belli kalıplarım var, Türkan Şoray gidebilirim. Ama aynı şeyleri yapmak istemiyorum. Farklı bir şey arıyorum. Onun prensipleri gibi. Ama bu kez biraz serbest bıraktım kendimi. Gerçi an geliyor, hayali bile mutlu ediyor beni. duramıyorum, masayı kafasına geçirmek istiyorum karşımdakinin. Ev sahibisin, Mutlu bir kadın mısınız? sakin olmalısın diyorlar ama hayır canım, nasıl durayım. Neysem oyum işte. Hem de çok. Doğuştan mutlulardanım ben. O yüzden hafif deliyim. G binyazar@gmail.com K TAP YAZMAK ST YORUM Çok çalışan, üretmeden duramam diyenlerden misiniz? Yok, kesinlikle öyle değilim. Çok da güzel dururum hem de. Bundan da korkmam. Öylesi üretim bana göre değil. Ara vermedikçe aynıyı tekrar etmeye devam eder insan. O da seri üretime girer. Oysa hayata bakmak ve akışına bırakmak da lazım ki yeni şeylerle beslenebilesin. Kaldı ki hayatta pek çok üretim var. Örnekse benim bir şeylere takma huyum vardır. Üç yıl Mevleviliğe taktım, onunla ilgili çok şey okudum, ara verdim araştırmama. Bu kıştan beri de Doğu sanat tarihi ve bizdeki minyatüre odaklandım. Hatta dersler de alıyorum. Tüm bunlar kafamdaki başka odakları da açıyor. Meraklı bir yapınız mı var? Kızınız da size benziyor mu? Bir şeyi derinlemesine anlayana kadar araştırırım. Kızım da bana benzemiş biraz. Çok meraklı, her şeyi sorar, konuşuruz. Hatta bazen üzerine çalışıp, öyle yanıt veririm. En son hormonları merak ediyordu, sağolsun bezdirene kadar sordu, konuştuk. Kızınızla ilişkiniz nasıl? Üretim dedik ya, bunun için çalışmaya gerek yok. Çocuk büyütmek bile bir üretimdir bana göre. Çok özen gösteririm kızıma. Hatta biraz ilgilenemediysem, isterseniz Oscar versinler bana, depresyon ilaçları alırım, mahvolurum. Bir de Anneler ve Kızları başlıklı bir kitap projeniz vardı. O hangi aşamada? Kafamda pek çok şey dönüyor bu projeyle ilgili. Ancak bir türlü cesaret edip başlayamadım. Anne ve kız ilişkisi çok özel bir durum. Güzel ama hem zor acıklı hem de hastalıklı bir ilişki. Aşk da var nefret de. Bunun üzerine çok kafa yoruyorum. Hikâye türünde bir kitap yazmak istiyorum o yüzden. G HER HAL MLE EKRANDA DEĞ L M C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle