Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 14 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1325 Kekeme olmasaydım Müzeyyen Senar olamazdım Sahnelere solist olarak çıkan ilk sanatçı Müzeyyen Senar. Sesi muhteşem, yorumu dillere destan... Atatürk’ün huzurunda sahne alan da, çok sayıda sanatçı yetiştiren de o. Oysa hakkında bilmediklerimiz, bildiklerimizden çok daha fazla. ayatında önemli olan her şeyi saklamış Müzeyyen Senar. Sahne elbiseleri, Meyanına gelince durdu. “Unuttum” dedi. Müzeyyen Hanım oradan müdahale edip yazılar, fotoğraflar, aldığı notlar, repertuvarları, plakları... Hayatının dönüm meyanı söyleyince hepimiz şaşırdık. Çünkü uzun aylardır, şarkıları dinliyor, zaman noktalarının hepsi bu arşivde var. Radi Dikici, tüm bu arşivle 1918 yılında zaman muhtemelen içinden onlara refakat ediyordu ama, seslendirmiyordu. O her doğumundan 2010 yılına kadar tüm hikâyesini anlatıyor Cumhuriyet’in zaman keyif veren bir insandı. Hâlâ o niteliğini muhafaza ediyor” diyor. “Divası Müzeyyen Senar” kitabında. Bu yalnızca bir anı kitabı da değil, Evet, Senar’ın kitabının hikâyesi böyle. Peki ya hayat hikâyesinin biyografi ve belgelerle Türk musikisinin 80 yıllık dönemine de ışık tutan bilinmeyenleri mi? Bir yazıda anlatmak zor ama yine de en ilgi çeken bir çalışma. “Hiçbir zaman ve hiçbir şekilde bilemeyeceklerimi ondan bölümlerini derledik. öğrendim. Onu o kadar yakından tanıma fırsatını buldum ki, bugün benim bildiklerimi belki evlatları bile bilmemektedir” diyor. Dikici’nin bu ANNES N N SES D LLERE DESTAN kitabı, ikinci ve genişletilmiş hali. lk baskısından farklı olarak bu kitapta aynı dönemi onunla birlikte yaşayan ve yolları kesişen birçok kişiyle Müzeyyen Senar, 1918 Bursa doğumlu. Annesi Zehra Hanım’ın sesi yapılan görüşmeler de var. Senar’ın filmografisi ile iki yüz elli sekiz taş de dillere destan. Hatta küçük kızı Müzeyyen’i şarkılarla uyutur. Müzeyyen plak şarkısı da makamlarına ayrılarak kitapta yer alıyor. Ayrıca kitapla üç yaşına geldiğinde artık onu şarkı söylemeden uyutamadığını, üstelik ZUHAL birlikte on beş taş plak şarkısını kapsayan bir CD de veriliyor. Özellikle, bu yarım yamalak da olsa Müzeyyen’in de şarkıya eşlik etmeye çalıştığını fark AYTOLUN CD’de dördüncü sırada yer alan “Girdim yarin bahçesine üç işler” şarkısı eder. O yüzden zaten Müzeyyen Senar, “Kulağımda hep annemin sesi ilk defa çalınıyor. vardı. Onu taklit ederek şarkı söylemeye başlamıştım. Galiba ilk hocam da Senar’ın sağlık durumu mu? Dikici ile röportaj yaparken haliyle sağlığını da annem olmuştu” der. Zehra Hanım, bir gün kızı Müzeyyen’i elinden tutup şenliklere soruyoruz, anlatıyor: “16 Temmuz günü 93. yaş gününü kutladık. Sağlığı gayet iyi. götürür. Törenlerdeki coşkunun nedenini, annesi, “Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet’i Ancak 2006 yılında sol tarafında olan rahatsızlığı belirli ölçüde devam ediyor. Dışarı kurdu” diye açıklar ama o bundan bir şey anlamaz. Tabii on dört yıl sonra Mustafa çıkmayı ve gezmeyi hâlâ çok seviyor. En son ziyaretimde yine çok sevdiği kişilerden Kemal’in huzurunda şarkı söyleyeceğini nereden bilebilirdi ki küçük Müzeyyen. biri olan Arif Tombul, Müzeyyen Senar’ın sık söylediği şarkılardan birini okuyordu. Altı yaşına geldiğinde Müzeyyen, artık türkülerinin önemli bir kısmını öğrenmiştir. Hatta düğünde, hamamda, tüm şenliklerde annesiyle birlikte şarkı, türkü söyler. Günler böyle geçerken Müzeyyen’in hayatını değiştirecek bir olay olur. Gittikleri bir düğünde bu sefer anne Zehra Hanım geri durur, Müzeyyen bülbül gibi şakır ve herkesi kendine hayran bırakır. Annesi nazar değmesin diye dualar eder. Ki ertesi gün korktuğu başına gelir. Müzeyyen ertesi sabah uyandığında konuşamaz. Kekeme olmuştur. Çok uğraşırlar iyileşmesi için ama ne çare. Sonra bir şeyi fark ederler. Derdini anlatamıyordur ama şarkı söylerken hiçbir problem yaşamaz. şte bu hikâye bir mucizenin de göstergesi. Müzeyyen Senar’ın anlattıkları o yüzden dikkat çekici: “Bugün düşündüğümde sanki Tanrı bana bir şey vermek için kekeme olmamı istemişti. Yeni bir usul geliştirmiştim. Artık anlatmak istediklerimi şarkı söyleyerek ifade etmeye başlamıştım. yi tarafından bakarsak, kekeme olmasaydım, belki bugünkü Müzeyyen Senar olamazdım.” H BEN BABAMA GÖTÜRMEY N Müzeyyen henüz çok küçükken, babası tarafından aldatılan annesi, ayrılmak ister. Müzeyyen, babası ve babaannesi ile kalır. Babaannesinde kadınlarla beraber tütün dizmeye gider. Bir gün onun dışında herkes beyaz gömlek giydiği için kıskanır. Babaannesinin sandığından bulduğu beyaz patiskayı keser, kendine bir gömlek yapar. Ancak babaannesi bunu görünce çıldırır. Çünkü bilmeden onun kefen bezini alıp kullanmıştır. Yaş 12 olunca, anne hasreti de büyür içinde. Atlar peşinden stanbul’a gelir. Sadece annesinin adını ve Üsküdar’ı biliyordur ya, yetmez. Bir kadınla karşılaşır, kadın da onu Üsküdar’a götürür. Tesadüf ya teyzesini ve kardeşlerini görür iskelede. Annesine kavuşur. Kekelemeden söylediği bir söz vardır: “Beni babama Radi Dikici, Senar’la birlikte. götürmeyin.” Okula kaydolur, teneffüste arkadaşlarına “Gidelim Göksu’ya bir alemi ab eyleyelim”i söylerken okul müdürü tarafından keşfedilir. Müsamerelerden sonra Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne kaydolur. Zaman içinde usul ve nota öğrenmeye, makamların özelliklerini kavramaya başlar. Sonra da hocaları onu alıp radyoevine götürür. Müzeyyen 14 yaşındadır ve gönlünü çoktan Türk musikisine vermiştir bile. Programa çıkar radyoda, sonra arkası gelir... Küçük Müzeyyen, Müzeyyen Senar olmuştur artık. Yaşı 18’e yükseltilir, Belvu Gazinosu’na çıkmaya başlar. Hatta, sahneye ilk adımını atacak olan Senar, solistlik müessesini de yaratır. Gazinolar peşini bırakmaz, hayranları gün geçtikçe artar, sesi ve yorumu dillere destan olur. ATATÜRK’ÜN HUZURUNDA Yıl 1936. Nubar Tekyay gelir ve saraya gideceklerini söyler. “Doğrusu o sıralar çok ünlü bir sanatçı olduğumu düşünmediğim için şaşırmıştım. Sarayda bir yaver bizi aldı ve büyük salona götürdü. Atatürk orada oturuyordu” diyor Senar. Sonra hazırlanır ve Atatürk’ün huzurunda şarkı söylemeye başlar. Masadakiler büyük keyif alır, herkes coşar. Atatürk’ün huzurunda beş defa daha şarkı söyler sonra da. Gerçi ilk gece onunla birlikte saraya giden eşi Ali Senar pek memnun kalmaz geceden. Eve dönerken yüzünü asar, tek kelime etmez. “Atatürk’le tanışmanın onu fazla etkilememiş olmasına şaşırmıştım” diyor o yüzden. “Eve döndüğümüzde üzerime yürüyerek, dövmeye yeltendi. Ben de elime geçen her şeyi ona fırlatmaya başladım.” Çok yeni olmasına rağmen evlilik bitmeye başlamıştı. Tanıştıktan çok kısa bir süre sonra evlenmişlerdi Ali Senar’la. Senar Gelinlik bile giymez hatta. Neden sonra diğer evliliklerinde de gelinlik giymek nasip olmaz. Ercüment Işıl da ikinci eşidir Senar’ın. “Ercüment’le evlenmeye karar verdiğimde henüz 22 yaşındaydım. Belki bu yirmi iki yıl içinde, bir kadının kırk yıl içinde yaşayabileceklerini yaşamıştım” diyor. Sonra da Tevfik Hamza Bey’e âşık olur. Yaşamındaki bir diğer aşk da budur. Kah mutlu kah mutsuz geçer evlilikleri. Anlatmakla bitmez ama, kitapta yer alan 1978 yılında 7 Gün Gazetesi’ne verdiği röportaj güzel özetliyor aşk hayatını: “Bana nasip olanlar, kimseye olmamıştır. Sevildiğimi ta içimde hissediyorum. Ben on bin kadının yaşamını kendi yaşamıma sığdırmış bir kadınım. Dopdolu harika bir hayat benimkisi.” G ZEK MÜREN’LE SAHNEDE C MY B C MY B üzeyyen Senar, 1948 yılında tek bir konser için Bursa’ya gittiğinde tanışır Zeki Müren’le. Konser sonrası otele döndüğünde bir masaya davet edildiğini öğrenir. Aralarında stanbul’dan tanıdığı tek kişi tütüncü hsan Doruk’tur. Senar, “Masanın köşesinde gözlüklü, çok genç bir delikanlı oturuyordu. Kendisini Hayri Terzioğlu olarak tanıtan bir bey ‘bu delikanlı, yeğenim Zeki Müren’ dedi. Lütfederseniz size onu dinletmek istiyoruz. Kulaklarıma inanamamıştım. O yaşta harika bir ses ve yorum. 1950 baharından sonra Zeki Müren bize gelmeye başlamıştı. Şarkıların üzerinden geçiyorduk. Yıl 1963 olduğunda da Zeki Müren artık kendi yolunu bulmuştu.” Zeki Müren 78 yılında verdiği röportajda, özetle şöyle der. “Ben Müzeyyen Senar hanımefendinin plaklarıyla yetişmiş bir sanatçıyım. Evdeki yüz plaktan doksan sekizi Müzeyyen hanımefendiye aitti. Onlar olmasaydı, belki bugün Türk sahnelerinde bir Zeki Müren olmazdı.” G M