Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 AĞUSTOS 2011 / SAYI 1325 11 sonucu bakanlık bu alanın kapatılmasına karar verdi. 2000: MVUlla gemisi Türkiye’ye geldi, gizlice içindeki toksik külleri boşaltmaya çalıştı, Greenpeace eylemi ile yakalandı ve mühürlendi. 2004 yılında ise skenderun körfezinde ihmalden dolayı içindeki atıklarla birlikte battı. 2002: Greenpeace, Aliağa’daki tesislerdeki çevre ve insan sağlığına elverişsiz ortam ve teknolojide yürütülen gemi sökümü faaliyetlerine karşı yıllarca kampanya yürüttü. Ve 2002’de Fransa’dan gelen Sea Beirut gemisinin sökümü engellendi. 2007: Tuzla’da gömülü endüstriyel kimyasal atık varilleri bulundu. 2010: Macaristan’daki bir alüminyum tesisinin atık barajı duvarlarından birinin Denizler de çökmesi sonucu meydana gelen çevre tehlike felaketi. Tuna nehri boyunca taşınan altında... atıklar Karadeniz’e ulaştı ama akıbeti ne oldu, etkisi ne oldu hiçbir araştırma veya takip yapılmadı. Türk Çevre Bakanlığı ise olayın vahametini küçümseyerek hiçbir etkisi olmayacağını iddia etti! 2011: Kütahya’daki Eti Gümüş tesislerinde atık havuzundaki barajlardan biri çöktü. G TÜRK YE’N N K MYASAL ÇÖPLÜK TAR HINDEN NOTLAR 1987– 2006: talya’daki bazı sanayi tesislerine ait kimyasal atıklar bertaraf edilmek üzere gemilerle Romanya’ya gönderilirken, Romanya’da çıkan bir anlaşmazlık üzerine gemiler Karadeniz’e açılarak binlerce varili denize boşalttı. Karadeniz kıyılarına vuran variller önce halk ve jandarma tarafından toplandı, kullanıldı, bazen yakıldı, gömüldü. talyan hükümeti sorumluluk almayı reddederken Türk hükümeti ise talya ile diplomatik ilişkilerini bozmamak adına olayı sessizce halletmeye çalıştı. talya’nın desteği ile olduğu iddia edilen iki atık deposu Samsun ve Sinop’ta dağlık bölgeye yapıldı ve bulunan variller gizlice bu depolara taşındı. Greenpeace yıllar boyu bu vaka ile uğraştı. Depolarda çürüyen varillerden akan atıklardan ve depo civarından örnekler alarak analiz yaptı, bölgenin zehirlenmeye başladığını ispat etti. 2006 yılında söz konusu iki depo bir anda alınan karar ile kapatıldı, variller daha güvenli depolanabilecekleri bir tesise taşındı ve her iki depo da yıktırıldı. Ancak ne atıklar talyaya gönderildi ne de söz konusu depoların etrafındaki alan uygun yöntemlerle toksik maddelerden arındırıldı. 1998: Aliağa Petkim petrokimya tesislerinde yasadışı atık alanı Greenpeace tarafından ortaya çıkarıldı. Kampanya ve raporlar SELÇUK EREZ Dr. Kevorkian Ölmedi! Dr. Jack Kevorkian, ölmeyi yeğleyen hastalara yardım ettiğinden ünlenmiş bir hekimdi. 1987'de gazetelere “Ölmek isteyen ağır hastalara danışmanlık yapacağını” belirten ilanlar vermiş, sonra da başvuran 130 hastaya, yaşamlarına son verebilmeleri için zehir içeren serumlar takmıştı. Dr. Kevorkian, serumu taktıktan sonra düğmeyi hastaya veriyor, son adımın onun tarafından atılmasını sağlıyor, böylece “katil” olarak damgalanamayacağını düşünüyordu. Bir hastanın ölümüne yol açan işlemde düğmeye kendisinin bastığını gösteren bir video filminin televizyonda gösterilmesinin ardından açılan davada hapse mahkum edilmiş, uzun bir süre yattıktan sonra kanser tanısı nedeniyle serbest bırakılmıştı. Bu tarihten sonra yaşamını konu edinen bir film çevrildi, Al Pacino, Kevorkian rolünü oynadı, TV kanallarında bol bol konuştu, onun tıp tarihinde yer alacak önemli bir kimse olduğunu ileri sürenler bile çıktı. Dr. Kevorkian’ı bu yıl Mayıs’ın 18'inde kaybettik. Geriye dönüp yaptıkları konusunda düşündüğümüzde eylemlerindeki bazı özellikler dikkatimizi çekiyor: 1. Hastalarının çoğunun yaşamlarının son evresinde olmadıkları anlaşılmıştır. Sorgulandığında “Önemli olan hastalığın son evresinde bulunmak değil, ölmek istemektir” demişti. 2. Bu kimselerin çoğunun psikolojik değerlendirilmeyle gerçekten intihar etmek isteyip istemedikleri incelenmemişti. 3. Bir hastasının öldükten sonra hastalığıyla ilgili tanının yanlış olduğu anlaşılmıştı vb. nsana sevginin, saygının geçerli olduğu evrensel yasaların yerine kendi çıkarları doğrultusunda ürettiği kuralları koyan ve savunan, bunlara göre davranarak insanları felaketlere sürükleyen ne ilk ne de son insandı Dr. Kevorkian. Bütün bu olumsuz niteliklerine rağmen –her bozuk tip gibi kendisini alkışlayanlar, filmini çevirenler, tıp tarihindeki seçkin yerinden bahsedenler çıkmıştı. Dr. Kevorkianların –biri yitse de birçoğunun aramızda dolaşmayı sürdürmeleri, daha çok zavallı insanların saflığından mı, yoksa şakşakçıların bolluğundan mı kaynaklanmaktadır? Bu konu dikkatle irdelenmelidir.. G selcukerez@gmail.com Kimyasal atıklarınız itinayla alınır Türkiye kimya sal çöplük pazarının yük selen yıldızı. Ç ünkü çevre ve sağlı k standartların ın güvenceye alı ndığı ülkeler sıralamasında en geride. ş gücünün ucuz , bilinçlenmen in ve örgütlenme nin zayıf olduğ u ülkeler bu paz arın gözdeleri . Son gelişme d e sessiz seda sız Yalova’nın Ta şköprü ilçesin de Hollanda köke nli Royal Vopa k isimli firmanın kurmak istediği kimya sal atık depolama tesisi. K imyasal çöplük pazarı Hindistan, Çin, Pakistan, Bangladeş ve Türkiye’ye kaydı. Çünkü çevre ve sağlık standartlarının üst düzey güvenceye alındığı ülkelerde bunların yapılması neredeyse imkânsız. O yüzden de işgücünün ucuz, bilinçlenmenin ve örgütlenmenin zayıf olduğu ülkeler bu pazarın gözdeleri. Yalova’nın Taşköprü ilçesinde de Hollanda kökenli Royal Vopak isimli firma, 2008’den beri kimyasal atık depolama tesisi kurmak istiyor. Burası Türkiye, her türlü çıkış var! Hatta işin tuhaf yanı Marmara ayağında büyük deprem beklenen Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) üzerinde zehirli kimyasal atık tesisi kurmak isteyen şirkete kolaylıklar bile gösteriliyor. Yalovalılar endişeli. Çevre gönüllüleri, Kuzey Anadolu Fayı’nın en aktif olduğu bölgeler arasında yer alan Yalova’da, 17 Ağustos depreminde sanayi AL DEN Z tesislerinde yaşanan USLU kimyasal sızıntıları hatırlatıyor. AKSA’ya ait benzer bir depolama alanında meydana gelen kazada insanlar dağlık alanlara kaçmış, tarım arazileri de zarar görmüştü. Şimdi kurulması planlanan tesis 1999’da meydana gelen kazadaki depolama alanından en az 50 kat daha büyük. Riski hesaplamak için matematik profesörü olmaya gerek yok! şte hükümetin gündemiyle meşgul medyanın satır aralarında kaybolan bu tehlikeden bizim sayfalarımıza düşenler. lk söz Yalova Çevre Platformu’nun (YAÇEP), Basın Sözcüsü Kemal Bayrı’nın. Bu proje sessiz sedasız nasıl şekillendi ve bu günlere geldi? Kemal Bayrı: VOPAK firması 2008’de bu araziyi satın aldı. 2010’da Yalova’daki çevreciler AKSA’nın termik santralıyla, imar planlarıyla, ruhsatı, davaları vs ilgilenirken, VOPAK’ın ÇED başvurusu yaptığını öğrendik. ÇED toplantısına Kent Konseyi, Yalova Çevre Platformu (YAÇEP) gönüllüleri, TEMA üyeleri kalabalık bir topluluk katıldı. Orada YAÇEP üyeleri ve Yalovalılar olarak protesto eyleminde bulunduk, bölgenin risklerini ve Yalova’da böyle bir yatırım istemediğimizi anlattık. Bu tepki ajanslara da yansıdı. Nitekim ÇED toplantısı ve Ankara’da yapılan ÇED format toplantısından, aradan geçen 10 ayda hâlâ bir sonuç çıkmadı. Nedir tehlikenin boyutu? 1999’da sadece sekiz kimyasal depolama tankı olan AKSA’da yaşanan kimyasal sızıntı nedeniyle sekiz km. çevresindeki insanlar tahliye edilmişti. Sızıntı yaşanan miktar 6500 ton akrilonitrildi. Şimdi bu sızan kimyasalın 100 katı kadar bir depolamayı, 250 metre yanına yapmak istiyorlar. Yaşanacak bir felaket, Yalova’yı olduğu kadar, karşı kıyıları, stanbul’u da etkileyecektir. Projenin yapılmak istendiği yer, AKSA Akrilik AŞ’nin 250 metre doğusu. Çevresinde 3 bin 500 nüfuslu bir belde, askeri bir havaalanı ve tarım yapılan araziler var. Yalova merkezine uzaklığı 10 km. Dünyanın her yerinde bu tür tesislerin hava, kara ve suya olan etkileri açısından insansız bölgelere, yerleşim alanlarının dışına kurulması tercih edilir. Oysa depremde 6500 ton kimyasal sızıntının yaşandığı bir yere, 710 bin metreküp (yani 710 bin ton) kimyasal, petrol türevi ve bitkisel yağ depolanmak isteniyor. AKSA ve VOPAK’ın altından tali faylar geçiyor. Bu bilimsel HEM YASALARA AYKIRI HEM DE ET K DEĞ L ugüne dek Türkiye’de yaşanan çevre felaketlerinde dönemin hükümetlerinin yapmış olduğu vurdumduymaz, küçümser ve kamuoyunu bilgilendirmekten uzak açıklamalar, bu felaketlere nasıl davetiye çıkarıldığının bir göstergesi. Ancak çevrenin bir detay değil, yaşamsal bir hak olduğunu kabul eden ve buna dayalı çevre politikaları üretildiğinde bu tür felaketlerin yaşanmaması için anlamlı ve yeterli önlemler alınmış olunacak. Ne yazık ki Türkiye’de hâlâ Banu Dökmecibaşı gelişme, kayıtsız şartsız endüstrileşme ve bu uğurda her tür bedeli ödemeye hazır olmak şeklinde algılanmakta. Oysa devlet politikası “sürdürülebilir yaşam” ilkesine dayanmadığı sürece geri dönüşü olmayan bedeller ödenmek durumunda kalınır. Başka ülkelerin atıklarının kabul edilmesi ise hem uluslararası anlaşmaları aykırıdır, hem de etik olarak kabul edilemez. G B raporlarla sabit. Dolayısıyla olası depremde yaşanacak sızıntı, Hindistan’da 1984’te yaşanan Bhopal felaketini aratmayacak. Medya büyük oranda bu işten uzak duruyor gibi. Çünkü, bu delta üzerinde sadece VOPAK’ın yapmak istediği yatırım yok. Hemen yanında kimyasal hammaddelerle çalışan ve Kemal Bayrı yapmak istediği termik santrali birbuçuk yıldır tepkilere neden olan AKSA fabrikası var. AKSA bu bölgede 40 yıldır var ve 1999’da yaşanan ve ucuz atlatılan felakete rağmen, sınırlı alanında büyümeyi sürdürüyor. VOPAK’ın bölgede istenmemesiyle ilgili tüm çevresel kaygılar, AKSA için de geçerli. Ama VOPAK’ı istemeyenler, söz AKSA’ya gelince suskun kalmayı tercih ediyor. Dışarıdan bakılınca bu tutarsız tavır karşısında ulusal medyanın da belki uzak durması anlaşılır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı proje sürecinin devam ettiğini ve zehirli kimyasal atık depolanmasının söz konusu olmadığını söylüyor. Nedir işin aslı? Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, açıklamasında sadece görmek istediklerini dile getiriyor. Aslında, depolanacak kimyasallar ‘atık’ olmadan da zehirli. ÇED Başvuru Dosyasında, “inşaat ve işletme aşamalarında yürütülecek olağan faaliyetlere bağlı olarak oluşacak atık suların yanı sıra, olası kazalar sonucunda deniz ortamına ya da toprağa dökülebilecek ya da sızabilecek tehlikeli maddeler, deniz suyu, toprak ve yer altı suyu kalitesi üzerine olumsuz etkiler yaratabilecektir” ibaresi de açıkça belirtiliyor. Dolayısıyla Bakanlığın açıklaması gayet havada ve yüzeysel. Asıl ilgilenilmesi gereken konu, bu tür ağır sanayiler için yer seçiminin, öncelikle insan hayatı ve çevresel etkiler gözetilerek yapılması gerekliliği. Fay Yasası’nın ciddi olarak meclis gündemine getirilmesi gerektiğini savunuyoruz. ÇED raporu sonuçlanmadı. Belki de proje durdurulacak. ÇED raporunun sonuçlandırılmaması, bu tip projeler için bir engel değil. Daha sağlam bir ÇED dosyası ile bir kez daha onaylanana kadar da başvurabilirler. Araziyi satın aldıkları düşünülürse, böyle de olacaktır. Aslında AKSA ve VOPAK’ın yer aldığı Laledere deltasının zemininin sıvılaşmaya müsait, faylarının diri, çevresinin kalabalık, bulunduğu bölgenin bir iç deniz olduğu gözetilirse, projenin hiç var olmaması da gerekirdi. G Göksentır Misafir şair Değişerek dinlenirse ateş Ner'de külleri değişmenin? Yanmış kovanların yaktığı ağıt olmasın Gökyüzünden damlayan mavi bal? Yok mu yağmur ormanlarında bir liman Yelken açmış şu akasyaya? Dili tutulup Güneş'in Yer'in çözülünce mi Ölmüş Can Yücel? Erdal Alova (Sfenks'in Doksan Dokuz Sorusu) Utandırma Servisi Onlar aslında dönmediler, değişmediler, dün de çıkarlarının ardından gittiler, bugün de... Kemal Ateş Petşop Diyojen Tatilde Yalvarıyor ben biraz gölge, istemez ihsan!.. Neden İsot Fabrikası'nın durumu, içler acısı müdüüüür!.. Eeee bu musluk damlayıp durdukça, ben zıVANA'dan çıkmaz mıyım? İbrahim Ormancı Misafir çizer: Akdağ Saydut Sahibinin Sesi Hiçbir zaman okulumun eğitimimi engellemesine izin vermedim. Moda... Moda... Denedim, kısa kollu gömlek bana gitmiyo!.. Ahtapot C MY B C MY B