22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 TEMMUZ 2011 / SAYI 1322 3 Modern zaman efsaneleri de değiştirdi Kent efsaneleri, çoğu insan için gizemli ve eğlencelidir. Peki, bu efsanelerin bireysel ve toplumsal arka planını hiç düşündünüz mü? Kent Efsaneleri kitabının yazarı Özgür Taburoğlu, efsanelerin geçmişi aratmayacak yoğunlukta batıllık ve takıntı biçimlerini barındırdığını söylüyor. Güvenli sitelerin ardında yaşamayı tercih etmenizin altında çeşitli ZUHAL AYTOLUN yıkanmak, önlem almak, telaşlanmak, paranoyaya kapılmak gibi sonuçlara neden olur. Batıl inançlar karmaşayı yok eden, sadeleştiren bir rahatlık da yaratıyor. Takıntılarsa mevcut rahatımızı anlaşılmaz şekilde elimizden alıyor ve anlamadığımız bir şeylere kefaret ederken buluyoruz kendimizi.” Bir ayrımları olduğu kesin, ancak Taburoğlu, aynı zamanda batıllıklarla takıntıların günümüzde iç içe girdiklerini de vurguluyor: “Yani batıl yollardan sıvamak istediğimiz korkular, bir başka takıntıyla tekrar açık veriyor, sızdırıyoruz kapadığımız yerlerden. Batıllık eskiden olduğu gibi topluca ve benzer yollardan deneyimlenmediğinden, korkularımızı almaya, görünmez kılmaya yetmiyorlar. Bir yandan da her şeyi kendimiz çözmeye çalışıyoruz. Kendimize yettiğimizi sanıyoruz ama sayısız batıl inanç ve takıntı, başkalarına nasıl karmaşık şekillerde bağlandığımızı ve tarihte görülmüş en bağımlı insanlar olduğumuzu kanıtlıyor.” Dışarıdan içeriye kitap köprüsü... dalet Bakanlığı’nın Ocak 2011 verilerine göre, Türkiye cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerin toplam sayısı, 122 bin 404 ve her gün daha çok “düşman” yaratmak üzerine kurulu sistem sayesinde bu sayı giderek artıyor. En büyük düşmansa tabii ki siyasiler. Ücretsiz eğitim mi istedin, doğru hapse. Türkiye sorunları üzerine kafa mı yoruyorsun, gel bakalım. Üstelik davalar da hemen sonuçlanmadığından, insanlar aylarca hatta yıllarca tutuklu yargılanıyor. çerinin şartları da ağır; F tiplerine yönelik iyileştirme yapma sözü veren devletin tutuklulara yönelik izolasyon, baskı, yasakları devam ediyor... Ne kitap sokmanız ne gazete okumanıza izin veriliyor. Şartlardan yakınacak olsanız görüş ve telefon izinleriniz iptal ediliyor. şte Dışarıda Deli Dalgalar nisiyatifi, bu ağır şartları, yalnızlığı biraz da olsa azaltmak için bir kampanya düzenliyor; “dışarıdan içeriye kitap köprüsü kuruyor”. “Ülkemiz hapishanelerindeki sayıları on bine varan siyasi tutuklu ve hükümlüye çat kapı kitaplarla gidiyoruz” diyor inisiyatif sözcüleri, “Kitaplardaki sözleri ucu yanık mektup yapıp, akordeonlu bir şenlik alayı olup hücrelerine, koğuşlarına, sofralarına gidiyoruz. Adımız Dışarıda Deli Dalgalar… Üç yıl beş aydır bu 'deliliği' iş edinmişiz, yetmezi yetirip, eldekini çoğaltıp, elde olmayanı da deliliğe vurup 'yok' saymayarak, onlarlayız zaten epey bir zamandır. Ama 'daha büyük dalgalarla dövmeli kıyılarını' dedik. Onlar zaten isterler bunu. Ekmek, su değil ama kitap isterler”… nisiyatife göre, içeridekiler de kendilerinden farklı değil; “deli”. Neden mi? “Bize öyle geliyor ki, sistem içimizde ne kadar çılgın, ne kadar sürprizli insan varsa, soğuk ve işbirlikçi aklının çarkları arasında öğütemeyeceğini düşündüğü ne kadar 'deli' varsa, birer birer alıyor, kapatarak ıslah etmeye, yola getirmeye, us’landırmaya çalışıyor. Oysa çok eskilerde söylemişiz; 'Usludan yeğdir delimiz' diye. Yerin altına da gömseler, fezaya da fırlatsalar, denizin ortasında ya da dağın başında da tutsalar, henüz insan aklını hapsetmenin bir yolu bulunamadı. nsan aklı kırk kilit altında da tutulsa, özgürlüğü hayal edebiliyor. Ve özgürlük hayali bir kez düşmeye görsün yüreğe, o yüreği hizaya sokmak mümkün olmuyor. Bütün o 'kutsal', bütün o 'ebedi ve ezeli', bütün o baki sayılan koca koca düzenleri korkutan da, bu 'hizaya sokulamama' mıdır acaba? Korktukları 'insan' mıdır? Düşünceleri, hayalleri, umutları ve özlemleriyle insan! Ve sözleriyle”… Onlar da bu sözler bitmesin istiyor. nisiyatif, “Dışarıdan içeriye sözlerden bir köprü kurmak için” herkesi 1 Kasım'a kadar en az bir kitap vermeye, kütüphanesinde “seyreltme” çalışması yapmaya, arkadaşlarından kitap (ç)almaya, kısacası kitap toplamaya çağırıyor. Hedef; on bin kitap! Bu “deliliğe” katılmak isteyenlerin yapması gereken, kitaplarını Taksim'deki Filistin Halkıyla Dayanışma Derneği ile stanbul Ermeni Kültür Derneği'ne, Kadıköy'deki Promethe Kafe'ye, Kartal'daki Sokak Bistro ile Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Kartal Şubesi'ne ya da Eğitim Sen stanbul 4 No’lu Şubeye yollamak. G www.delidalgalar.com Birol: 0533 961 77 00 Tanju: 0507 317 64 27 A kent efsaneleri yatıyor olmasın sakın! TAKINTILAR B Z YÖNLEND R YOR Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr C MY B C MY B Gündelik hayatta kullandığımız pek çok argüman dikkat etmesek de birtakım fikirlere tutunma ihtiyacımızın bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Her New York kentinin kanalizasyonlarında biri de bir yaşam biçimine dönüşüyor. “Kulağımıza timsahların dolaştığı rivayet ediliyor. (üstte) Diğer çalınan, düşünmeden öğrendiklerimiz, bilgi parçaları bir söylence de organ mafyasının icraatları. (altta) takıntı yaratan şeyler halini alabiliyorlar. Tıpkı batıl inançlardaki gibi. Bilgiyi dağıtan ağlar da, biz ona kısaca medya diyelim, tüketmeye dönük saplantılar, batıllıklar yaratarak var oluyorlar. Düşünerek, ihtiyaçlarımıza göre tüketseydik kapitalizmin sonu da çoktan gelmiş olurdu” diyor Taburoğlu. Yaşam biçimi demişken, Taburoğlu, yaşam biçimi geliştirmenin esas olarak bu türden fobiler ve hobiler geliştirmekle ilgili olduğunu söylüyor: “Bir çoğu görünmez olan ve belki de hiç açığa çıkmayacak olan bu fobiler sayesinde birey, farklı bağımlılık türleri, hesap vereceği daha büyük fantezi varlıklar yaratabilir. Yetilerini, güzellik algısını ne kadar geliştirirse, o kadar şeyi de dışarıda bırakır; daha fazla ruhsal ve bedensel artıklar üretmeye başlar. Birçok nesne onda fazlalık, gereksizlik duyusu yaratabilir. Dağınıklık yarattığı düşüncesiyle sürekli etrafını toparlar, düzeltir, titizlenir.” Spor, eğlence ve oyun dünyası da aslında pek çok takıntının birbiriyle nasıl iç içe geçtiğine güzel bir örnek. “Oyun, kişinin kendisinden büyük bir şeylere katılma, seslenme yolu olur” diyor Taburoğlu, KENTL NSANIN KORKULARI “Örneğin, sporcunun tüm gücüyle vurduğu top, bir adak olur. Böyle tanımlandığında, “eğlencesine”, “spor Dünyevi ve Kutsal adlı kitabıyla “modernlerin maneviyat olsun diye” yapılan işlerin taşıdığı ciddiyet trajik boyutta arayışları”nı aktaran Özgür Taburoğlu, bu kez kent efsanelerini araştırırken kaynağını ortaya çıkar. Oyun, başkaca sorumlulukların, kendini adamanın, törensel karşılaşmaların batıl inançların dinamiğinden alıyor. Komplo teorileri, kişisel gelişim öğretileri, yaşam yerini doldurur.” Eğlence dünyasında da benzer bir hal söz konusu. Yaptığı işte oyuncul biçimleri, doğal yaşam arayışları, yeni ve ilginç olana dönük ilgi, hız tutkusu, moda, aşırı bir taraf barındırmayanın şöhret olamayacağını söylüyor Taburoğlu. “Şöhretli kişi, oyun sporlar, eğlence, değişen şiddet türleri, fanatizm, kariyer, türlü fobiler, bulmacalar... oynamasını iyi bilendir. Eğlendirir, kendisini başkası gibi sunar, taklitçidir ve belli sporları Taburoğlu, her biri çok farklı temalar olsalar da birer kent efsanesi olarak iyi yapar. Aynı zamanda eskimemek için sürekli yeni oyunlar üretmek zorunda kalırlar.” algılanabileceğini söylüyor. Ancak öncelikle batıl inanç, takıntı ve yaşam biçimleri Bunun karşılığı ne mi dersiniz? Örnekse anoreksiya. “Bedeni gençleştirmek, geliştirmek, arasındaki ayrımı iyi yapmak gerek. Anlatıyor: büzmek, daraltmak ya da olduğundan çok farklı şekillere sokabilmek için fazlaca “Batıl inançlar, ruhsal bir telafi, yanlış anlama gibi tarif edilebilse de, takıntıların farkı, kozmetik ekler kullanmanın, bedenle fazla meşgul olmanın fenomenlerinden biri bu. şte kent sakinlerinin kapatmak, dışarıdakilerden yalıtmak istedikleri ruhlarını yırtan, başka bu da, batıl sınırsızlığın kusursuz bir karşılığıdır.” bir yere, nesneye, varlığa saplıyor olmasıdır. Batıl düşünce, anlaşılmazlığa bir koruma “Şükür ki, bu anlatılanların benimle fazla ilgisi yok” demeyin. Keza anlattıklarımız bu sağlarken, takıntılarda dışarıda kalması gereken canlı ya da cansız varlık bizlere uğrar. örneklerden en ilgi çekenleri. Oysa gündelik yaşamda bu takıntılara denk düşen çok Kirlenmiş gibi, bir şeyleri eksik bırakmış gibi bir duyu bırakır bizlerde; durmadan örneği yaşam biçimi haline getirmiş durumdayız. Taburoğlu'nun kendisinden yola çıkarak örneklemesini istiyoruz. Anlatıyor. “Çevreyle dost yaşama takıntım var sanırım. Ama ekolojik ürün tüketmeden bunu yapmaya çalışıyorum sanki. Katkı maddeli yiyecek tüketmenin, bu kadar üst üste yaşayan ve sorumsuzca çoğalan bir kalabalığın diyeti gibi anlıyorum. Yıkanmak zorunda olduğumuzdan, en az suyla yıkanma deneyleri yapıyorum, eğer işyerimde o sıralar bir çay kupam yoksa, kâğıt bardakları günlerce Çok iyi bilinen kent efsanelerinden biri, hatırlanmayan gecenin sabahında kullanıyorum, giysilerimin yırtıldıklarını görmemeye çalışıyorum, okuduğum kitapları kendini küvette buzların içinde bulmak. Sırtında bir dikiş izi; organları çalınmıştır. yeniden okumaya başladım.” Taburoğlu'nun verdiği bu örnekler ne kadar da tanıdık Bu söylence, her yönüyle tekinsiz sayılan kent yaşamına güvensizliği ele verir. değil mi? Sağlıklı yaşam takıntımız nedeniyle daha fazla organik ürün “Sıfır beden”le anoreksiya arasındaki belirsiz sınır. Güzellik arayışıyla, ölümün, tüketmeye, ruh sağlığımız için daha fazla kişisel gelişim çirkinleşmenin birbirine dolanması. öğretilerine yöneliyoruz. Daha zayıf olmaya, daha fazla organik Yeni ve eski biriktirme korkusu üzerine. Her eline geçeni biriktiren, atamayan ürün tüketmeye, stresten arınmanın yollarını aramaya kişi, tüm nesnelerde bir canlılık, kullanım değerini, işlevini çalışıyoruz. Bunları, farkında olmadan yaşamımıza adapte aşan bir hayatiyet bulur. Çöp ev sakinlerinin durumu, ettiğimiz gibi, farkında olduklarımızın da üzerine pek biriktirme korkusunu ele verir. düşünmüyoruz. Değişen doğa kavrayışları: Kentliler, daha önce Taburoğlu da, tüm bunları iyidir ya da dışarıda bıraktıkları doğayı ve doğallığı tekrar içeri alma, kötüdür diye ayırmıyor, ancak ekliyor: ona dahil olma sürecinde takıntılı davranışlar sergiliyor. “Büyük bir şehirde, kalabalıklar arasında Meslek, kariyer, uzmanlık. Neredeyse tek tip bir yaşamak için batıllıklar geliştirmek şart gibi. başarı tarifi vardır burada: Mesleki başarı. Tüm diğer şte o yüzden, zamanımızda bireyleri ve başarıların yerini dolduran türde bir başarı, iyi bir toplumu, cılız yollardan kariyer. Ne gerekliyse yapılmalı! da olsa bir araya Yaşam biçimleri: Kişi, başkalarından bağımsız getiren yine kent saydığı kendi zorunluluk, kaçınılmazlık alanını kurar. efsaneleri Başkası için keyfi, sıradan olan, onun için kaçınılmaz, oluyor.” G takıntılı bir sorumluluğun kaynağı olabilir. Anoreksia, gençlik Moda: Marka giyinmekle, bir fetişi üzerinde taşımak benzerlik taşır. Neticede ve güzellik modacıların tasarladığı herhangi bir elbiseyi giyinmek, ürünü evinin bir köşesine takıntısının bir yerleştirmek, seçkinliğe doğrudan bir geçiş gibi algılanmıyor mu? karşılığı... Kutsallığın kaynağı dışarıda değil, içinde: Kişisel gelişim öğretileri, artık iç dünyayı aydınlatmak üzere çok kişinin başvurduğu bir yol. Gösteri mantığıyla birleşen oyun alanları, çocuklar ve yetişkinler için bir eğlence olmanın ötesine geçerek, onlara meydan okuyan, daha hızlı olmaya, daha yükseklere çıkmaya, kendisiyle ve başkalarıyla yarışmaya çağıran yerler halini almış durumda. G atıl inanç deyince, herkesin aklına yaklaşık aynı şeyler gelir. Çok eski zamanlarda ve uzak yerlerde yaşayan insanların “yanlış anlamaları” der, geçeriz. Özgür Taburoğlu'nun yazdığı Kent Efsaneleri kitabı, bu varsayımı tekrar tartışmaya açıyor. Fazla bilgi ve bilinmezliğin iç içe geçtiği kent efsanelerinin, geçmişi aratmayacak yoğunlukta batıllık ve takıntı biçimlerini barındırdığını söyleyen Taburoğlu, gündelik ilişkiler ağında bunun hiç de farkında olmadığımızı hatırlatıyor. Neler mi var örnekse? Çok iyi bilinen bir kent efsanesine göre, farkına varmadıkları bir zamanda ve yerde kaçırılanlar, organları çalınmış halde ve buzla dolu bir küvet içinde uyanırlar. Bu söylence, her yönüyle tekinsiz sayılan kent yaşamına güvensizliği ele verir. Diğer yandan, New York kentinin kanalizasyonlarında timsahların yaşadığına dair anlatılanlar da yine çok konuşulanlar arasında. Doğruluğu yanlışlığı bir yana, bu söylencenin de kent efsanesi özelliklerini taşıdığı bir gerçek. Kentli bir yaşamın ötesi, başkası olarak hayvan, karmaşık olanı tehdit eden bir yalınlık barbarlık... Taburoğlu, tüm bu efsanelere bakıldığında farklı kılıklara girmiş batıl inançlara, takıntılara, saplantılara rastlanıldığını söylüyor. O yüzden zaten tüm bu efsaneleri anlatırken, günümüz takıntılarından besleniyor. B Günümüzün takıntıları hangi efsaneleri yarattı dersiniz? mtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: brahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase lknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ dare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / stanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / stanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle