Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MAYIS 2011 / SAYI 1314 9 CUMHUR YET PAZAR Ç N YAZDI stanbulTarihi Yarımada’da tasarlamak U zun yıllar kuyumculuk sektöründe tasarımcı olarak çalıştım. Ya da şöyle demek daha doğru olur: Tasarım yapmak ve firmaların farklı bir bakış açısı yakalamalarını sağlamak için çabaladım, uğraştım. Takipçisi olduğumuz talyan firmalarına ait ürünleri taklit etmek yerine, kendimize ait tasarımlar ve ürünler nasıl ortaya çıkarabiliriz diye sorgulamaya çalıştım. Çalıştığım firmalara bir şey katamadığımı anladığım vakit 2003 yılında kendi yolumda ilerlemek üzere kolları sıvadım. Bu işe başladığımda bunun hiç kolay bir yol olmadığının farkında değildim açıkçası. Uzun yıllar ustaçırak ilişkisi, aile şirketleri ve kemikleşmiş dar görüşlü bir sektörde okullu bir ‘’tasarımcı’’ olarak, ayakta durmaya çalışarak çok şey öğrendim. Ama bakış açımı daralttıklarını fark edip, enerjimi ve yapacaklarımı tutamadığımı gördüğümde, kendi firmamı açtım. Aynı anda, sudan çıkmış balık misaliydim. Ne yapacağımı bilemediğim zamanları hatırlıyorum. Daha yeni yeni ne yöne yürümek istediğimi görüyorum... Heyecan verici… Yarımadadaki hikâyeme geçmeden önce “tasarım’’, “mücevher tasarımı’’ ve “ stanbul’da tasarımcı olmak’’ üzerine eklemek istediğim kısa kısa başlıklar var. Tasarım için yapılmış en iyi tanım olarak aklımda kalan Roger Martin’in bir sözünü paylaşmak istiyorum: “Tasarım, hedeflere ulaşmak için kol gücü yerine yeni akılcı yollar denemektir.’’ Yaratıcılık, çevremizde gözlemlediğimiz problemlere farklı bir gözle bakmakla başlıyor. Gelişen teknolojik fırsatları takip edip algılayarak yeni fikirler üretmek, bu fikirleri uygulamaya geçirmek önemli. Meraklı olup, çok okumak ve çalışmak gerekiyor. Dünyada olan biteni iyi takip etmek, aynı zamanda gözlemlemeyi de iyi yapmak şart. Mücevher ve kuyum sektörü “tasarım” kelimesini çok kullanmaya başladı ki bu iyi bir gelişme. Uzun bir yol ve zorlu bir süreç bekliyor firmaları. Bakış açılarını değiştirmeleri, “tasarıma” sadece ürün merkezli olarak bakmayıp firma politikası, ürün paketlemesi, sunumu ve pazarlama stratejilerini bir bütün olarak algılamaları gerekiyor. En önemlisi ise tasarımcı ile çalışmayı öğrenmeleri ve tasarımı firma stratejileri arasına sokmaları gerekiyor. Sektörde firmaları doğru yönlendirecek, eğitimli tasarımcıya çok ihtiyaç var. stanbul’da tasarımcı olmaya gelince; çok şanslı olduğumuzu görüyorum. Nüfusun her gün hızla arttığı kaotik bir şehir stanbul. Zengin bir tarihin üzerinde, genç ve enerjik beğeniler, ne yapmak istediklerini daha net görmeye başladı. Farklı kültürler içindeki çeşitliliği ve zenginliği özümsedikçe olgunlaşıyoruz. Bunların hepsi tasarımın aradığı özellikler… Tekrar tarihi yarımadaya döndüğümde; bağımsız çalışan bir tasarımcı olarak, ne kadar şanslı olduğumu Avrupa’yı, fuarları gezip gördükçe çok daha iyi fark ettim. Avrupa’da şehir merkezlerinde üretim bitmiş durumda. Tasarımcıların işleri çok zor; ya büyük firmalarda çalışmak zorundalar, ya da zar zor kendi imkânları ile yaptıkları prototipleri üretecek firma bulmalılar. stanbul, merkez küçük üretim anlamında bir cennet. Bunu çok iyi kullanmamız ve yönlendirmemiz gerekiyor. Ve aynı zamanda da sahip çıkmamız gereken bir kültür mirası olarak bakmayı bilmemiz lazım. Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş el işçiliği ile üretim yapan zanaatkâr ve atölyeler ile yapacağımız iş birlikleri… Aynı zamanda Sultanahmet müzeleri, tarihi doku ve Kapalıçarşı Hanlar bu konuda çok zengin... Yüzyıllardır bölgede var olan küçük atölye ve zanaatkârların enerjik ruhu, tasarımcı olarak beni besliyor, heyecanlandırıyor, kızdırıyor ve canlı tutuyor. Vücut süsleri ve obje tasarlayan bir tasarımcı olarak genelde günlük hayat, atölyeler arasında bazen “küçük bir zincir parçasına olmayacak bir malzemeyi nasıl ekleyebilirim”in peşinde koşturarak geçiyor. Her gün kazandığım yeni bir tecrübe ile öğrenmeye devam ediyorum. Atölyeler arasında tasarladıklarımı görünür hale dönüştürme ve koleksiyonları hazırlama süreci çok hızlı... Bu tip küçük üretim olanakları içinde çok büyük paralar harcamadan, tasarımlarımı gerçekleştirerek her gün yeni kapılar açıyorum. Bu bölgede çalışmam tasarımlarımda ister istemez bir ifade dili oluşturuyor. Üretim olanaklarını ne kadar zorlasam da, el işçiliği ve geleneksel malzemeler içinde çok hızlı hareket ediyorum. Her seferinde bölgedeki üretimin dışında farklı bir malzeme ve üretim peşine düşmek macerası da heyecanlı... Bunları bir arada kullanmayı becerebilmek ayrı bir çaba gerektiriyor. lk üretimler her zaman heyecan ve enerji dolu oluyor. Prototip aşamasını geçip, seri (butik seri diyelim buna ) üretime geçtiğimizde ise ayrı bir macera yaşamaya başlıyoruz. Çalıştığımız atölyeler ve zanaatkârlar ile düzenli olarak, aynı kalitede üretim yapmayı sürdürmek kolay değil. Her seferinde kontrolü sağlayıp, diyalog halinde çalışmayı başarabilmek önemli. Yeni bir koleksiyona başlamak her zaman farklı olabiliyor. Günlük hayatta okuduğum kitaplar, yediğim yemekler ve yaşadığım şehir içindeki yeni keşifler, şaşırtmacalar, keyifler bir araya geliyor. stanbul'da yaşamayı seviyorum, harika bir şehir. Seyahat etmek de güzel ama her seferinde stanbul’a dönüyor olmanın sıcaklığı bambaşka. Bu şehrin kaotik karmaşası içinde yakalanan enerjik dengeler hep ilgimi çekiyor ve bu şehir, karmaşık ruhu ile her zaman beni heyecanlandırıyor. Vücut süslerinde, objelerde; kısacası tüm tasarımlarımda, hepsi bir iletişim dili haline geliyor... Konuyu seçip araştırmamı yaptıktan sonra, eskizlere başlıyorum. Kağıt üzerinde kalemle dans etmek harika, istediğiniz kadar özgür olabiliyorsunuz. Malzeme seçimi, kalıplama ve ilk üretimlerde bu özgürlük zaman zaman kısıtlanabiliyor. Üretim olanakları, malzemenin doğası, fonksiyonellik gibi ayrıntılara dikkat etmek gerekiyor. Dünyadaki ve ülkemizdeki trendleri takip ediyorum, bu benim işimin bir parçası fakat ''Özlem Tuna'' koleksiyonları için trendlere uymak gibi bir çabam yok, hatta bazen moda olmayan bir yarı değerli taşı ya da malzemeyi tasarımlarımın içine katmayı seviyorum. ''Özlem Tuna'' markası altında tasarladığım vücut süsleri, trendlerin takipçisi değiller. Her zaman farklı ve olmayacak malzemeleri bir arada kullanmak, gerektiğinde mücevherin fonksiyonelliği içinde zorlayarak gezinmek, farklı çıkış noktaları bulmak, denemeler yapmak… Benim için vücut süsleri; her seferinde farklı hikayelerin peşine düşüp, okumak ve öğrenmek… Malzeme ve üretimin peşinde koştuğum formlar ve seçtiğim konu, içindeki hikayelerde gezindikçe öğrendiklerimden oluşuyor.G ÖZLEM TUNA armara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, “Seramik” bölümünden 1993 yılında mezun oldu. Aynı üniversitede sanat öğretimini devam ettirdi. Grafik tasarımı bölümünde Özgün Baskı Çalışmaları üzerine yüksek lisansını tamamladı. 1996 yılında mücevher tasarımı ve üretimi üzerin yoğunlaşan Özlem Tuna, bu alandaki ilk kariyer adımını Urart Firması ile başlattı. 2003 Nisan ayında Özlem Tuna Tasarım Atölyesi ve Ofisi’ni kurdu. Özlem Tuna markası altında mücevher tasarımları ve obje tasarımlarını gerçekleştirdi. Modelleme ve tasarım üzerine danışmanlık hizmetlerini de vermekte olan Özlem Tuna, 2007 Mayıs ayında Nuruosmaniye’deki Design Zone isimli mücevher ve obje galerisini açtı. Farklı Türk tasarımcıların ürünlerine de ev sahipliği yapan galeri, hizmetlerine halen devam etmekte. Özlem Tuna ürünleri geleneksel objelerden esinlenerek onları modernle buluşturan bir çizgide konumlanmakta. Eski ve yeni tekniklerin beraber kullanılabildiği sıra dışı ürünleri özgün yapan faktörler ise, her ürünün kendi hikâyesine sahip olması ve sanatsal kimliğinin yanında fonksiyonel kullanımının bulunmasıdır. Özlem Tuna’ya ait koleksiyonların bazı üretimleri, kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel el işçiliğinin tek tük kalan usta zanaatkârlarının ellerinde gerçekleştirilmektedir.G info@ozlemtuna.com www.ozlemtuna.com M Uçan yelkenliler Haliç’te Ç ĞDEM DEDEOĞLU ünyanın en ünlü yelkencilerinin yarıştığı denizlerin Formula 1’i Haliç’ten fırtına gibi geçti. 9 ülkede 3 kıtada yıl boyu gerçekleştirilen Extreme Sailing Series’in 3. Etabı, Umman ve Çin’de kıran kırana geçen mücadelelerin ardından stanbul’a taşındı. lk 2 gün yapılan yarışların ardından bugün son kez kozlarını paylaşacak olan usta yelkenciler, 4. etabı Boston’da yapılacak yarışa puan avantajı ile gitmeyi hedefliyor. stanbul’da ilk defa gerçekleştirilmesine rağmen büyük ilgiyle karşılaşan takımlar, Haliç’in büyülü atmosferinde yarışmaktan büyük keyif aldıklarını belirtti. Yarışların en büyük sürprizi ise, birbirinden ünlü yelkenciler ile aynı takımda yarışma fırsatı yakalayan şanslı ve cesur “5. kişiler” oldu. 4 kişilik ana ekibe dahil olan şanslı 5. kişi yarışın bütün heyecanını, stresini ve coşkusunu ekiple birlikte yaşadı. Son turların atılacağı bugünkü yarışlar 15.00’te başlayacak ve 19.30’a kadar devam edecek. Ardından yapılacak ödül töreni ve stanbul’un fetih kutlamalarıyla organizasyon sona erecek. Yerel organizasyonunu EuroasiaSports’un düzenlediği yarışalar önümüzdeki 3 yıl boyunca ülkemizde gerçekleştirilecek. TAKIMLARI TANIYALIM 32. Amerika’s Cup şampiyonu Alinghi takımı, deneyimli Extreme 40 taktikçisi Tanguy Cariou ile yarışlara katılırken Paul Cayard’ın takımı Artemis Racing, MedCup ve altı dünya şampiyonluğu bulunan Amerikalı Terry Hutchinson liderliğinde yarışacak. Yarışlara yeni giren Luna Rossa geçen yılın şampiyonu dümenci Paul CampbellJames ve Amerika Cup şampiyonu skipper Max Sirena ile yarışlarda yer almaktadır. Oman Air Masirah takımı Volvo Ocean Race’de yarışan deneyimli skipper Sidney Gavignet ile yarışlara katılırken, olimpiyatlarda altın madalya kazanan Roman Hagara, ikinci sezonuna Red Bull Extreme Sailing takımı ile başlayacak. Team GAC Pindar takımı, iki yıl üst üste Dünya Match Race şampiyonluğuna sahip olan ngiliz Ian Williams ile şampiyonluğu kovalayacak. Tamamı talyan yelkencilerden oluşan Nice For You takımı ise Alberto Barovier liderliğinde mücadele edecek. Geçen yılın şampiyonu olan The Wave, Muscat takımı, eski match race şampiyonlarından yükselen yıldız Torvar Mirsky ile bu yıl da aynı başarıyı yakalamak için yarışacak. 2011’de ilk kez yarışacak olan Emirates Team New Zealand takımı, Kiwi Amerikan Cup şampiyonu ve iki yıl üst üste MedCup’ı açık ara kazanan deneyimli Extreme 40 yelkencisi Dean Barker ile yarışlarda yer alacak. Yarışlara Roland Gaebler skiper’lığında katılan Team Extreme birçok uluslararası başarıya sahip yelkenciden oluşuyor.G D C MY B C MY B