Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 MAYIS 2011 / SAYI 1314 3 Belki dünya üzerindeki insan hakları ihlalleri hâlâ sürüyor, ama Uluslararası Af Örgütü konuşmacısı Widney Brown, örgütün ellinci yaşını kutladığı günlerde büyük aşama kaydedildiğinin farkında. Bu bilinç gelecek için ona daha çok umut veriyor. Çalışma sisteminizden bahsedebilir misiniz? Biliyoruz ki insan hakları ihlalleriyle ilgili kampanyalarda başarılı olmak her insana adaletli ve tarafsız yaklaşmakla mümkün. Uluslararası sekreterliğimizde dünyanın farklı ülkelerinden birçok insan çalışıyor. Bazı durumlarda genellikle güvenlikle ilgili o ülkeden insanlar görev alabiliyor. Ancak bu da çok nadiren tarafsızlığın kaybolmasına yol açıyor. Çünkü ihlallerin tanımlarıyla ilgili çok açık araştırma ve belgelere sahibiz. Uluslararası Af Örgütü’nün hikâyesi nasıl başladı? Peter Benenson adında bir ngiliz avukat 50 yıl önce özgürlük adına kadeh kaldırmaya yeltendikleri için hapis cezasına çarptırılan iki Portekizli öğrenci hakkındaki iddianameyi okudu ve sıradan insanların da dünyayı değiştirmek adına inisiyatif alabileceği, bir araya gelebileceği bir örgüt kurma amacıyla harekete geçti. Uluslararası Af Örgütü böyle doğdu. Örgütün ilk çalışması ifade özgürlüğü için çalışırken hapse düşen insanların davalarını üstlenmekti. Üyeler davacı hükümetlere mahkumların serbest bırakılması için mektuplar yazacaktı. Tüm dünyadaki insanların onlar hakkında neler olup bittiğini bildiğini göstermek için mahkumlara da yazacaklardı. Bu mahkumlar vicdani suçlular olarak adlandırıldı. Bunun sonucunda ne kadar çok insanın işkence ya da kötü muameleye maruz kaldığını gördük ve örgüt işkencenin sona erdirilmesi için kampanya düzenlemeye başladı. Bunu idam cezaları gibi diğer şiddet içerikli eylemler izledi. Böylece yarım asırda tek bir konudan başlayıp hükümetler ya da kişiler tarafından uygulanan tüm insan hakları ihlalleriyle ilgilenir hale geldik. 50 yılda mücadele ettiğiniz konularda nasıl bir değişim yaşandı? Zaman içinde yerel, ulusal ve uluslararası adalet standartlarının ateşkesi bir yıl uzatmasına karşın oluşturulmasında yer silah bırakmaması, birçok gazeteci almaya başladık. Böylece ve yazarın ifade özgürlüğünün terörle çok sayıda kurban, mücadele kapsamında sınırlanması, adalet kurumuna hapis cezası almaları ve KCK başvurup çözüm davalarına yönelik eleştiriler üretebilir hale geldi. getirilirken Abdullah Öcalan’la devlet Uluslararası Af Örgütü bazında yapılan görüşmeler insan hakları olduğuna yönelik haberler umut standartlarının verici gelişmeler olarak aktarılıyor. oluşmasında ve yine şin bir başka boyutuysa devletin insan haklarına saygı kendilerini ziyaret eden insan hakları konusunda dünya heyetlerine verdiği sözleri tutmaması çapında harekete ve azınlık haklarıyla, Türk Ceza geçebilecek bir kültürün Kanunu’nda ifade özgürlüğüne oluşmasında önemli rol yönelik maddelerin kaldırılmaması. oynadı. nsan için harcanan yarım asır U luslararası Af Örgütü bu yıl 50. yaşını kutluyor. Yarım asırlık insan hakları mücadelesinin başaktörlerinden olan örgüt, dünya çapındaki üyeleriyle her an yaşanan ihlallere karşı harekete geçebilecek bir potansiyele ulaştı. Oysa bu mücadele bir ngiliz avukatın hapse giren iki Portekizli öğrencinin iddianamesini okumasıyla başlamıştı. Uluslararası Af Örgütü 2011 Raporu’nun yayımlandığı günlerde örgütün hukuk ve politika alanındaki önemli konuşmacılarından Widney Brown’la birlikte hem insan hakları mücadelesinin tarihine bir yolculuk yaptık hem de güncel konulara değindik. Uluslararası Af Örgütü raporları yayımlanmaya başladığından beri insan hakları en çok hangi ülkelerde ihlal edildi? Bu tip bir sıralama yapmıyoruz. Çünkü kendi insanlarına insanca davranan pek çok ülke yabancı ülkelerden gelenlere çok farklı muamele edebiliyor. Ancak belli ki Kuzey Afrika ve Ortadoğu insan hakları açısından bir hayli problemli. Orta Asya da büyük problemlerin olduğu bir başka bölge. Hâlâ yapacak çok işimiz DEN Z olsa da yine de son 50 yılda insan hakları açısından pozitif bir yükseliş olduğunu ÜLKÜTEK N söyleyebiliriz. nsan hakları açısından örgütün rapor ettiği ya da sizin hatırladığınız en üzücü ve utanç verici olaylar hangileriydi? Elbette her birimiz ifade özgürlüğü veya kendi kişisel hakları için mücadele ederken hapse düşen insanlar için belli olaylar üzerinde çalışıyoruz. Yine de işkencenin dünya çapında hâlâ ne Uluslararası Af Örgütü’nün 2011 kadar yaygın raporunda Türkiye inişli çıkışlı bir olduğunu görmek durumda gösteriliyor. Anayasada endişe verici. Bu süre yapılan değişiklikler atılan olumlu içinde çoğu ülke adımlar olarak gösterilse de örgüt, idam cezasını kaldırdı tavsiye edilen bağımsız insan hakları ama ran ve Çin adil komisyonunun kurulmamasından olmayan davalar şikâyetçi. Güvenlik kuvvetlerine sonucunda bir sürü yapılan soruşturmaların yetersizliği ve insanı idam etmeyi LGBTT haklarıyla mültecilerin sürdürüyor. yasalarla güvence altına alınmaması Tarafsızlığın eleştiriliyor. Rapor ayrıca kadına korunması adına yönelik şiddet konusunda atılan örgütte kimsenin adımları da göstermelik ve yetersiz kendi ülkesi buluyor. hakkında gözlem Arka planda ise ordunun PKK’nin yapmadığını duyduk. ATAOL BEHRAMOĞLU Anıtlaşan Nâzım Hikmet Nâzım Hikmet heykel sever miydi? Bundan kuşku duymak için neden yok. Resim sanatını tutkuyla seven, kendisi de aynı zamanda ressam olan büyük bir edebiyat adamının heykel sanatını da tutkuyla sevmesi doğaldır. Fakat acaba günün birinde kendi heykelinin yapılacağını aklından geçirmiş midir? Kendi heykeli, heykelleri konusunda ne düşünürdü? Bence onları kendi heykelleri olarak değil, birer sanat yapıtı olarak değerlendirir, haklarındaki hükmü öyle verirdi… Fikri Sağlar’ın Kültür Bakanlığı sırasında Azeri heykeltıraş Sait Rüstem’e yaptırılan Nâzım Hikmet heykeli Ankara Güzel Sanatlar Müzesi bahçesindeki yerinde durmakta mı, bilmiyorum… Umarım öyledir… Kültür Bakanı Günay’ın bu heykeli vermek için stanbul’da bir belediye aradığını bir yerde okumuştum... Öyleyse ya oradan kaldırıldı ya da kaldırılmak isteniyor. Sait Rüstem’in yaptığı bu heykeli Nâzım Hikmet görse beğenir miydi, ayrı konu... Çünkü internetten de görülebileceği gibi epeyce kısa boylu bir Nâzım bu… Yine de ilk Nâzım Hikmet heykeli olarak kuşkusuz ki anlamlı ve değerlidir… Oradan kaldırıldıysa akıbetinin ne olduğunu ve aynı yerdeki Mehmet Akif heykelinin de ne durumda bulunduğunu doğrusu merak ederim… 2002’de Tankut Öktem ürünü olarak zmir Kültür Parkı Sanat Evi bahçesine dikilen Nâzım Hikmet heykelini şimdi gözlerimin önünde tam olarak canlandırmasam da büyük şairimize anlam olarak da boyut olarak da yaraşan bir anıt olduğunu anımsıyorum. Az önce internette bakarken de aynı şeyi düşündüm. 2010 yılı Haziranı’nda bu anıtın çevresinde düzenlenen bir törenle bana verilen “Nâzım Hikmet, Barış, Sevgi ve Dostluk Ödülü”, yaşamım boyunca aldığım en anlamlı ödüllerdendir… Nâzım Hikmet heykellerinin izini sürmeye devam edelim… Esenyurt’un CHP’li belediyesince yaptırılan Nâzım Hikmet heykeli 2004 yılında belediye AKP’ye geçince yerinden kaldırılmış, sonra da kayıplara karışmıştı… Şimdi nerede, ne durumdadır, bilmiyorum… Kumburgaz Barış Parkı’ndaki Nâzım Hikmet heykelinin öyküsü de bundan farksız… CHP’li belediyece yaptırılan heykel “daha iyi bir yere konulmak üzere” (aynı yerdeki Mehmet Akif heykeliyle birlikte) yine bir CHP’li belediye başkanınca kaldırılmıştı.. Bu heykeller söylenildiği gibi daha iyi bir yere konuldular mı, ya da ne durumdadırlar, bilmiyorum. lgili belediyeden bir açıklama gelirse okurlarımla paylaşırım .. 15 Ocak 2010’da, buz gibi soğuk bir kış akşamı ve kar altında, Cadde Bostan Kültür Merkezi önünde açılışı yapılan (Ferit Özşen ürünü) Nâzım Hikmet anıtı, Yıldız Sertel’in vasiyetinin yerine getirilmesi ve Kadıköy Belediyesi’nin büyük şairimize armağanıdır... Fakat doğrusunu söylemek gerekirse bu heykel de benim gönlümdeki Nâzım Hikmet imajıyla pek örtüşmüyor. Aynı yılın haziran ayında da Antalya’da Mehmet Aksoy’un yaptığı Nâzım Hikmet Heykeli’nin açılışı yapıldı… Henüz görmediğim için yorum yapma şansım yok… 21 Mayıs Cumartesi günü zmirKarabağlar Belediyesi’nce, yine büyük şairimizin adını taşıyan parkta açılışı gerçekleştirilen Nâzım Hikmet heykelinin ise gördüklerimin en anlamlı ve başarılısı olduğunu söyleyebilirm… Zafer Dağdeviren, Ali Yaltır ve Derya Ulusoy’un ortak ürünü olan bu anıt, Nâzım Hikmet’i bütünüyle (anlam, hareket ve boyut olarak) yansıtıyor… Açılış töreninin yapıldığı gün, anıtın yakınındaki açık hava tiyatrosunda şiirlerimi okurken parkın bitişiğindeki evlerden birinin ön cephesini boydan boya kaplayan (bez üzerinde) dev bir Atatürk portresi rüzgârda dalgalanıyor, ben bulunduğum yerden anıtı ve portreyi aynı açı içinde görüyordum… ki “anıt Türk” birbirine ve Türkiye’ye çok yakışıyordu... Fakat ne yazık ki günümüz Türkiyesi onlardan uzaklara ve ters bir yöne doğru hızla sürükleniyordu... ataolb@cumhuriyet.com.tr MISIR VE TUNUS ÖRNEK OLDU Uluslararası Af Örgütü 2011 Raporu’nun kısa bir özetini yapabilir misiniz? Tunus ve Mısır’daki insan hakları devrimleri önemli gelişmelerdi. Ancak tüm bu çaba geçici hükümetler kalıcı bir demokrasi temelini kurma konusunda kararlı davranmazsa boşa gidebilir. Bunun için geçmişteki şiddet olaylarının suçluları adalet önüne getirilmeli ve siviller üzerindeki askeri davalar durdurulmalı. Bu iki ülkede binden fazla sivilin üzerinde askeri suç tehditi var. Bu, ayrıca hükümet bazında kadın hakları gibiciddi insan hakları prensipleri oluşturulması anlamına geliyor. Elbette sonrasında Libya ve Suriye’de gördüğümüz gibi Mısır ve Tunus’ta yaşananlar bölgedeki kitleleri hükümetlerini sorgulama konusunda ciddi şekilde etkiledi. Azerbaycan’dan Zimbabve’ye kadar bütün Ortadoğu’da aktivistler insanları örgütlemek için sosyal ağlara başvuruyor. Tüm bunlar hükümetlerin, insanların kendini ifade özgürlüğüne ve insan haklarına ne kadar önem vermesi gerektiğini gösteriyor. Ortadoğudaki isyanlar insan hakları açısından ne derece etkiliydi? Gerçek anlamda insanların sivil, kültürel, ekonomik, politik ve sosyal hakları için mücadele ediyorlardı. Polis şiddetini, işkenceyi protesto ediyorlardı ama aynı zamanda ekonomik fırsat eşitliği için de haykırıyorlardı. Ortadoğu’daki gösterilerde kadınların da yer alması bir başka önemli noktaydı. Dünya üzerindeki göçmen sorunu hakkında ne söyleyebilirsiniz? Göçmenlere yapılan saldırılar dünya çapında büyük bir problem olmaya devam ediyor. Asya’daki göçmen işçiler özelinde ciddi bir yabancı düşmanlığı olduğunu notlarımıza ekledik. Bu durum Avrupa, Güney Afrika ve ABD için de geçerli. Ayrıca Avrupa’da zulüm gören ve yerlerinden edilen çingeneler için de endişelerimiz büyüyor. RAPORDA TÜRK YE C MY B C MY B