Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
24 N SAN 2011 / SAYI 1309 5 Yoklama kaçağı değil vicdani redci ATAOL BEHRAMOĞLU Sunay’ın oyuncakları Şiir eninde sonunda sözcüklerle oynanan bir oyundur. Ya da tanımlarından birinin “sözcüklerle oynamak” olduğu söylenebilir... Bunu kendimden biliyorum... Şiire nasıl, ne zaman başladınız diye sorulduğunda; çocukluğumda ve sözcüklerle oynayarak diye yanıtlarım... lk oyuncaklarım belki de bu sözcüklerdi... Gerçi herkesin, bütün bebeklerin ve çocukların bildiği bir oyundur bu. Fakat Sunay Akın şair olarak da bunu en iyi yapanlardan biridir. Onun şiirlerinde çocuksu bir sevinç duyumsanır. Sözcüklerle oynamanın; onlarla şaşırtıcı, beklenmedik dünyalar kurmanın sevincidir bu... şte bu Sunay Akın, 23 Nisan 2005’te, demek ki altı yıl önce kurduğu, yarattığı, kurguladığı “ stanbul Oyuncak Müzesi”yle, bu sevinci daha da somutluyor ve çocuklarımızın dünyasına taşıyor. Sadece çocukların değil, büyüklerin de... 12 Nisan gecesi düzenlediği müze gezisinin görüntüleri gözlerimde hep kalacak... O gece Sunay, dostlarını, zaman tünelinde çocukluklarına götürmüş bir zaman ötesi sihirbazı gibiydi... *** Sunay’ın sağ kolu, pilot ve bence gizli şair Gürol Kutlu’nun hazırladığı tanıtım kitapçığından müzenin öyküsünü okurken, giriş yazısında bazı sözcüklerin ve kavramların altını çizdim. Bunlardan biri “düş kurmanın tarihi” kavramıdır. Şair başka ülkelerdeki oyuncak müzelerini gezerken şöyle düşünüyor: “Hayal etmenin ve düş kurmanın tarihi var. Bu tarih bu müzelerde yaşatılıyor. Türkiye’de de böyle bir müze olmalı ve düşler korunmalıdır...” Böylece, “düş kurmanın tarihi “kavramının yanı sıra, yepyeni bir başka kavramla daha karşılaşmış oluyoruz: “Düşleri korumak...” Bizler, savaşların ve sonrasında da ekonomik sıkıntıların sonucundaki iç ve dış göçlerle altüst olmuş, günümüzde de altüst olmakta devam eden bir toplumun çocuklarıyız... Çoğumuzun çocukluğunun, ilkgençlik yıllarının yaşanmış olduğu evlerin yerinde, şimdi yeller esiyor. Uzağa gitmeye gerek yok. stanbul Oyuncak Müzesi’nin bulunduğu Göztepe Mahallesi Doktor Zeki Zeren Sokağı’nın hemen yakınında, Taşmektep Sokağı’ndaki annebaba ocağımızın yerinde, öncekinin iki kat boyunda bir apartman yükseliyor. Ziraat mühendisi babamızın kendi ellerinin özeniyle dikip büyüttüğü güller, annemizin demlediği çayların ve o güllerden yaptığı reçellerle kendi ellerinin ürünü kurabiyeler eşliğinde balkon sohbetlerimiz de şimdi sadece ve çok uzak bir düş... *** Yine giriş kitapçığından, dünyanın ilk çocuk (oyuncak) müzesinin 1899’da ABD’de açılan Brooklyn Çocuk Müzesi olduğunu ve bugün bu ülkede 250’nin üzerinde çocuk müzesi bulunduğunu öğreniyoruz. Basımevinin ülkemize girişi Batı’da bulunuşundan yaklaşık üç yüz yıl sonra olduğuna göre, sevgili Sunay oyuncak müzesi konusunda ve sadece kendi olağanüstü çabasıyla bu açığın yaklaşık iki yüzyılını bir solukta kapatmış oluyor... Bu yazıyı yazmakta olduğum sırada ülkemizde tek olan stanbul Oyuncak Müzesi’nin, siz onu okurken Antalyalı bir kardeşi doğmuş olacak... 23 Nisan Cumartesi günü Sunay AkınAntalya Belediyesi işbirliği ile Antalya’da açılacak oyuncak müzesinden ediyorum... *** 12 Nisan gecesi gezdiğimiz stanbul Oyuncak Müzesi’nde, Sunay Akın’ın yirmi yıl süresince büyük emekler ve maddi özverilerle çeşitli ülkelerden toplayıp getirdiği, yerleşim tasarımını sahne tasarımcısı Ayhan Doğan’ın yaptığı binlerce çok nadir ve değerli oyuncak arasında beni bir tanesi özellikle etkiledi... Bu Kastamonu’da (Tosya’da) 1940’lı yıllardaki bir depremde, sahibi küçük kızla birlikte enkaz altında kalmış ve ezilip kırılan kolu plastik bantla sargılanmış oyuncak bir kız bebekti... Enkazdan bebeği ile birlikte kurtarılan küçük kız, çok yıllar sonra, bir öğretmen emeklisi olarak, bugüne kadar bandajlı kolu ile koruduğu bebeğini stanbul Oyuncak Müzesi’ne armağan etmiş... Ben o bebekte Türkiye’nin yaşama direncini, sadeliğini, hayata bağlılığını, saflığını, iyiliğini gördüm... Beni etkileyen bir başka şey de; gezi sonrasında, dostlar sofrasındaki bir kaç cümlelik konuşmamda söylediğim gibi, aynı özelliklere ve erdemlere sahip Sunay Akın’ın kendisiydi... Böyle erdemlere ve insanlara sahip bir ülke yıkılmaz... G ataolb@cumhuriyet.com.tr / www.ataolbehramoglu.com.tr 1993’te stanbul’da açıkladığı red gerekçesinde tarih boyunca tüm orduların en önemli eli kanlı suç örgütleri olduğunu söylüyordu. Sertaç Girgin de 2003’te yine stanbul’daki konuşmasında askerliği ürkiye'deki vicdani redcilerin hikâyesi 20 yıldan devlet otoritesinin güçlendirilmesi, sınırların fazladır devam ediyor. Propoganda Yayınları genişletilmesi ya da ekonomik amaçlarla yapılacak tarafından yayımlanan Vicdani Red Almanağı katliamlarla ilişkilendiriyor ve bunun bir parçası olmak bugüne kadar vicdani reddini açıklayan insanların istemediği için reddini açıklıyordu. açıklamalarına yer veriyor. Elbette açıklamasına Vicdani red için şiddet tek gerekçe değil. Otoriter ulaşılamayan birçok isim de var. Ancak önemli olan ve hiyerarşik bir yapıda yer almayı “altı ay sabret de vicdani red meselesinin bir kahramanlık ya da cesaret kurtul” telkinleriyle geçiştirmek gösterisinden çok politik bir yerine bu yapıya kökten karşı davranış olduğunun altının çıkmak da vicdani red için başlı çizilmesi. Tahmin edebileceğiniz Vicdani Red başına bir sebep. Emir Üner’in gibi Türkiye gibi pek çok ülkede 2003 tarihli açıklaması, “her türlü alınan cezalar, kötü muamele hatta Almanağı otoriteye, tahakküm ilişkisine, emir toplumun bakışı bile insan hayatını dünden bugüne alıp vermeye ve şiddete karşı derinden etkileyen sorunlar olarak olduğum için bunların kurumlaştığı redcilerin karşısına çıkıyor. Yine de ulaşabildiği bir yapı içinde bulunmayı bu almanak bunun bir cesaret bütün vicdani reddediyorum.” Elbette bir şeye gösterisinden öte hiyeraşik düzen karşı çıkmak için onun doğrudan redcilerin ve şiddet amaçlı herhangi bir kurbanı olmak gerekmiyor. nci organizasyonla bağlantılı olmamak açıklamalarını Ağlagül vicdani reddini açıklayan adına yapılan bir eylem olduğunun bir kitapta kadınlar arasında, “askerliğin ve altını çiziyor. Almanakta yer alan askeri anlayışın yaşamımın her insanların başka bir ülkede olsalar topluyor. noktasında herhangi bir yüzünü yine aynı eylemi sergileyeceklerinin göstermesine katlanamıyorum” de. diyor. Can Başkent editörlüğünde Türkiye’de vicdani reddini açıklamak politik bir hazırlanan almanak şiddet karşıtı bir manifesto olarak tavırdan cesaret gösterisine dönüşüyor. Osman Murat da okunabilir. 1989'dan bugüne vicdani reddini Ülke de 1995’te vicdani reddini açıklarken başına açıklayan hemen herkes kendi ifadeleriyle bu noktaya gelenlerin farkındaydı, “elbette götürüleceğimin vurgu yapmış. 2003’te Mersin’de vicdani redci farkındayım ama götürülene kadar, kaç gün sürerse, olduğunu açıklayan Mehmet Bal şu ifadeleri yaşantımın akışında hiçbir değişiklik olmayacak. Beni kullanmış: “Militarizm özü itibarıyla yok etmeyi bir zorla götürmek amacıyla burada bulabilirler. Ancak sorun çözme yöntemi olarak kabul eder. Kendisini kışlada sonuna kadar direneceğimi ve hiçbir şekilde haklı çıkarabileceği nedenler öne sürerek sonuçlarını askerlik yapmayacağımın altını tekrar çiziyorum.” G da meşrulaştırmak için yasalar yapar.” Yavuz Atan’sa DEN Z ÜLKÜTEK N T Chevy 100 yaşında! K lasik araba sevdalıları için Chevrolet’ler birer efsane. Özellikle 1960’tan sonra üretilen onlarca model pek çoğu için ateşi sönmeyen bir tutku. Zaten şu an bu markaların yeni ve en son teknoloji ürünleri değil klasikleri daha değerli. Bense bir Ford Mustang hastasıyım, yani Chevy’nin en büyük rakibinin. şte gerçekten bir “Amerikan rüyası” varsa sanırım o da 1964 model Mustang veya 1969 model bir Chevrolet Camaro’dur. Ama Chevy’nin mpala, Malibu, Bel Air, Corvette, Chevelle modellerinin de dünyadaki otomobil algısını baştan yarattığına şüphe yok. Şimdi de Chevrolet yüzüncü yaşını kutluyor. Bu efsaneye ismini veren Louis Chevrolet, 1878 sviçre, La ChauxdeFonds doğumlu. Tanınmış bir saat ustasının oğlu ve mekanik tutkusu da mirası. Hız tutkusu ise henüz 11 yaşında bir bisiklet tamircisinde çalışmaya başladığında başlamış. Derdi, “daha hızlı nasıl gidebilirim?” olmuş. Kendi yaptığı bisikletlerle yarışmalara katılıp, ödüller alması da bu yüzden. Şansının döndüğü gün Amerikalı emlak devi Vanderbilt’in motosikletini tamir ettirmek için Louis’in dükkânına gelmesi. Bu para taciri, zekâsına ve çalışkanlığına hayran kalınca, onu harekete geçmesi için tahrik etmiş. Louis de hayalini gerçekleştirmek için Paris’e gidip, şoför ve makinist eğitimi almış. Sonra da ver elini New York. Dönemin en büyük otomobil üreticisi DionBouton için çalışmaya başlaması ise yükselişinin başlangıcı. lk kırılma noktası 1905 yılındaki bir yarışta bir mili 52.8 saniyede kat etmesi. Aynı yıl dünya sahnesinde tanınmasını sağlayacak Amerikan yarışlarına da katılmış Louis Chevrolet. Chevy efsanesinin doğuşu 1911 yılında, General Company of New Jersey’nin sahibi Bill Durant’ın ortaklığıyla kendi otomobil üretim şirketini kurma kararı almasıyla başlamış. 3 Kasım 1911’de Chevrolet Motor Car Company’nin üretime geçtiği tarih. Gel zaman git zaman Chevrolet, Ford’un T modelini en çok satan otomobiller listesinin birinci sırasından indirerek büyük bir başarıya imza attı. Chevrolet’nin bir asırlık serüveninde otomobil dünyasına kazandırdığı onlarca yenilik var. Mesela ilk otomatik şanzımanlı otomobil bunların başında geliyor. Ayrıca günümüzde çok popüler SUV’ler, 1936 yılında Chevrolet Suburban Carryall üretimiyle başladı. Corvette geniş kitleler tarafından kullanılabilen ilk spor otomobil unvanını aldı. Chevrolet 1979 yılında 100 milyonuncu, 2005 yılında da 180 milyonuncu otomobilini üreterek ulaşılması zor bir başarıya imza attı. Günümüzde de her yıl dört buçuk milyon kişi Chevrolet alıyor. Chevrolet’nin getirdiği yeniliklere dönersek; 1924’te opsiyonlu ekipman olarak sunulan ilk otomobil radyosu, 1930’da otomobilin daha iyi durmasını sağlamak için mafsallı fren pabuçları, 1954’te güç takviyeli frenler, elektrikli camlar ve elektrikli ayarlanabilir koltukların bir opsiyon olarak seri üretime dahil edilmesi, 1959’da tamamen bağımsız süspansiyon, 1957’de Ramjet Yakıt püskürtme sisteminin kullanılması, 1972’de birinci nesil sürücü hava yastığı seçeneğinin sunulması var. 2012 yılının sonlarında piyasaya sürülecek Chevrolet Volt ise yeni nesil bir araç. EREV (Uzun Menzilli Elektrikli Araç) Volt dünyayı büyük bir değişimin içerisine sokma iddiasıyla gün sayıyor. Yeni Chevrolet’ler hakkında ne söylemeli bilemem ama mpala, Malibu, Bel Air, Corvette, Chevelle ve Camaro’nun 70’li yıllardaki modellerinin motor sesini duymak bile ayrı bir keyif. G C M Y B C MY B