14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 N SAN 2011 / SAYI 1307 9 nternet fazlasıyla çekici bir fenomen. Hemen her ihtiyacınız ve lüksünüz için bir alternatifi var. Hatta siz düşünmeden bile önünüze cazip seçenekler getiriyor. Ancak bu cazip dünyada ekranın gerisinde olabilecekler fazlasıyla endişeye açık. Geçen hafta Google arama motoruna yazılan bir komut tüm bu endişeleri su yüzüne çıkardı. ADNAN B NYAZAR Yaratıcı emeğin kutsallığı B ir toplumun beyni ve beğenisel değerleri çürüme belirtileri gösterdi mi, o toplumun kendini bulması çağlar alır. Bu süreçte kültürel varlıkların başka kültürlerin egemenliği altında eriyip gitmesi daha büyük olasılıktır... Tarih kitaplarının sayfalarını çevirirken, çağların dünden bu güne değiştiği; ortaçağdan aydınlanma düşüncesine birden geçildiği sanılır. Oysa ancak “zaman”ın miyarına vurulunca, çağ değişmesinde, nice düşünürün, varoluşlarının yaratıcı emeklerini canları pahasına da olsa vermeden ileri aşamalara gelinmediği anlaşılıyor. lerici düşünceleri belleklere kazınan Hallacı Mansur, Seyyid Nesimi, Bruno, Thomas More gibi ileriyi gören kişilerin, üzerinden yüzyıllar geçse de kanlarının kurumayışının nedeni budur. Yaratıcı emeğin kutsallığı da buradan geliyor. Bu savaşımı vermeyen toplumlar önce dillerinden, düşüncelerinden oluyorlar; giderek kimlik yitimine uğrayarak egemen kültürlerin kölesi durumuna düşüyorlar. Atatürkçü düşünce böyle bir tükenişin önünü kesme savaşımıdır. William Faulkner’ın bundan 61 yıl önce Stockholm’de yaptığı Nobel konuşmasını günümüz koşullarında yeniden okuyunca, bu ödülün, adaptasyon eserlere, toplumları birbirine düşürecek kışkırtmalara değil; beynin derinliğine işleyen yaratılara verilmesi gerektiğini düşündüm. Yazarlık sorumluluğunu nesnel verilerle algılayıp okuyanı düşünmeye yönelten Faulkner, özellikle, günümüzde yazmanın çürümeye yüz tutan tehlikeleri üzerinde de durarak, bugün, ülkemizde piyasaya sürülen yabancı ya da yerli eserlere aydınlık bir mantıkla bakılması yolunda genç yazarları uyarıyor. Bu konuşmanın kimi bölümlerini onarıp yalınlaştırarak buraya aktarmak sanırım yararlı olacak: DEN Z ÜLKÜTEK N Modeminizin sakladığı sırlar eknoloji gündeminde geçen haftayı işgal eden haberlerden birisi Google’da yazılan bir komutun maharetleriydi; “inurl:/view/index/shtml” komutunu Google'ın arama bölümüne yazın, karşınıza birçok farklı ülkeden birçok farklı güvenlik kamerasının görüntüsü çıkacak. Bunlardan herhangi birini açıp dünyanın farklı ülkelerinden meydanları, sokakları hatta yakınlaştırma ve yönlendirme özelliği olan kameralar sayesinde evlerin içlerini bile izlemeniz mümkün. Elbette bu özelliğin ortaya çıkışı birçok endişeyi de beraberinde getiriyor. Özel hayat mahremiyeti hem güvenlik kameraları hem de internetin nimetleri açısından sorgulanabilir, yine özel kamera güvenliği ve erişilebilirlik sınırları akla gelebilir. Sorulması gereken asıl soruysa internetin daha ne kadar sırrı olduğu. Aslında biraz hafızanızı zorladığınızda internetin yol açtığı benzer vakaları siz de hatırlayabilirsiniz. Google Earth yazılımıyla Google zaten bu konuda olağan şüpheli sayılabilir. Belli koordinatlarla arama yaparsanız pek çok ilginç bilgiye ulaşabilirsiniz. 30 30’38.82”S 115 22’56.14“E” koordinatıyla siyah üçgen UFO benzeri bir cism görebilirsiniz. Gamalı haç şeklinde inşa edilmiş bir bina mı görmek istiyorsunuz? Arama motoruna 32°40’34.19”N 117° 9’27.58”W yazmanız yeterli. Bunun dışında yayımladığı güncellemelerle ordularının yerlerini belli ederek ABD’nin Afganistan’da yapmaya hazırlandığı gizli harekâtları mahvetmekle ya da tarlalarda şu hep uzaylıların mı yaptığı merak edilen devasa şekilleri göz önüne sererek NASA'yı uzaylıların var T lığının kanıtlanmadığı konusunda ikide bir açıklama yapmak zorunda bırakmakla suçlanmıştı. Ancak Google'ın da başı zaman zaman benzer sırlarla derde giriyor. Hatta öyle ki 2009 yılı sonunda emekli bir doktor yüzünden şirket batma tehlikesiyle bile karşı karşıya kalmıştı. Hikâyemizin kahramanı doktorumuz birçok internet üzerinden reklam yapan kullanıcı kendisini hayırlı doktor olarak anıyor bulduğu bir kod sayesinde Google’ın kardeş şirketi ADSENSE üzerinden yapılan ve genelde sitenin sağında solunda karşınıza çıktığında fark etmediğiniz ama bilinç altınıza kolaylıkla işleyebilen reklamları ücret ödemeden kullanmanın bir yolunu bulmuştu. Ve bunu yaklaşık 10 yıl boyunca kullanarak şirketine önemli bir ciro kazandırmıştı. Sır kod on yıl sonra ortaya çıktığında birçok büyük internet şirketi de aynı yolu kullanmaya başlamış, neyse ki Google yöneticileri olayları çabuk fark etmiş de Google en büyük gelir kalemlerinden birini koruma altına almıştı. Elbette bu tip durumlarda şehir efsaneleri de kendini üretir. Özellikle MSN ve ICQ çılgınlığının yeni yaşanmaya başladığı dönemlerin favorisi telefon numarasıyla internet üzerinde arama yapıldığında adres bulunabildiği efsanesiydi. Tahmin edersiniz ki boş çıktı. Ancak başka bir şeyin de altını çiziyordu bu tür hikâyeler: nternet başkaları hakkında pek çok sır saklıyor olabilirdi. Bu tip konularda Google kadar dertli bir başka şirket de Microsoft. Her zaman güvenlik şikâyetleriyle gündeme gelen Bill Gates hanedanlığı bir keresinde kendisine 2 trilyon dolara mal olabilecek bir hataya imza attı. Pakistanlı MSN kullanıcısı Muhammed Faysal Rauf Danka hesabının neden sürekli hacklendiğini araştırırken birden kendini Microsoft’un şifreleme merkezindeki bilgilere ulaşmış halde buldu. Dediğine göre yaptığı işlem o kadar kolaydı ki bunu o güne kadar bir hacker’ın keşfetmemiş olması inanılmazdı. Bir web adresine “emailpwdreset”, komutu eklediğinizde sayfadaki şifre sıfırlanıyordu ve herhangi birinin şifreyi değiştirip hesabı kullanmasına imkân veriyordu. Sonrasında şirket Federal Ticaret Komisyonu’yla masaya oturarak benzeri her şifre sıfırlanmasında şahıslara 11 bin dolar ödeyeceğini tahahüt eden bir anlaşmaya imza atmak zorunda kaldı. Peki eposta adresiniz gerçekten size mi özel? “Evet” demeden önce bir kez daha düşünün. Şimdi eposta mesajlarınızın başka biri tarafından nasıl okunabileceğine bir bakalım. Yazdığınız bir mesaj bilgisayarınızın bir yerlerine kaydolur. Herhangi bir insan bilgisayarınızı karıştırırken bu mesajı rahatlıkla okuyabilir. Eğer Hotmail gibi web tabanlı eposta yazılımları kullanıyorsanız işiniz daha da zor. Çünkü bu tip durumlarda dosyalar geçici internet dosyalarında saklanır ve istenildiğinde kolayca geri yüklenebilir. Bunlar gibi daha bir sürü örnek gösterebiliriz. Aslı demek istediğimizse internetin daha birçok sırrı olduğu ve içlerinden bazılarının bilgisayar uzmanlarınca bile fark edilemeyecek türden olduğu. Belki de kişisel bilgilerimizi bilgisayarda saklamak bizim için kişisel bir felakete yol açabilir. G Bizim bu günkü trajedimiz korkudur. Çok uzun zamandır bu korkuyla yaşadığımızdan ona katlanabiliyoruz. Artık ruhun sorunları diye bir şey yok. Yalnızca şu soru var: Ne zaman patlayıp havaya uçacağım? Böyle olduğu içindir ki, zamanımızın genç erkek ve kadın yazarları kendileriyle çatışma içinde bulunan insancıl kalplerinin sorunlarını unuttular. Genç yazar, en adi şeyin korku olduğunu öğrenmelidir. Bunu kendisine öğretirken, onun, korkuyu tümüyle unutması; çalışma odasında kalbin aşk ve onur, şefkat ve gurur, acıma duygusu ve özveri gibi eski gerçek doğruluklarından başka bir şeye yer bırakmaması gerekir. Çünkü bu evrensel gerçeklerden yoksun bir hikâye gelip geçici olmaya ve unutulmaya mahkumdur. Bunu yapmadıkça yalnızca bir lanetin etkisi altında çalışır, o zaman aşktan değil şehvetten, hiç kimsenin değerli bir şeyini kaybetmediği yenilgilerden, umut yaratmayan zaferlerden söz eder. En kötüsü ise eserini şefkat ve acıma duygusu nedir bilmeden yazar. Ben insanoğlunun, öbür yaratıklar arasında yalnızca onun tükenmeyen bir sese sahip olduğu için değil; acıma duygusu, özveri ve dayanma gücünün ne olduğunu bilen bir ruhu, bir maneviyatı bulunduğu için de ölümsüzlüğüne inanıyorum. Şu iyi bilinmelidir ki, insanların kalplerini yücelterek mazinin ihtişamı olan cesaret ve onuru, umut ve gururu, şefkat, acıma duygusu ve özveriyi beyinlere sokarak toplumu bu duygularla beslemek ayrıcalığı yalnızca şair ve yazara bağışlanmıştır. Faulkner’ın bu sözleri; düşüncesini onun bunun çanağını yalayacak kadar soysuzlaştıranlarla, gerçeği göz önüne serme cesaretini gösteren yazarlar arasında nasıl bir erdem düzeyi olduğunu göstermeye yetecektir! G [email protected] Çocuğunuza “hayır” demeyi öğretin Çocuklara yönelik cinsel istismar, taciz ve tecavüz olaylarını giderek daha çok duyuyoruz. Çok üzülüyor, öfkeleniyor, kendi çocuklarımız da böyle bir tehditle karşılaşacak diye korkuyoruz. ABD’de cinsel taciz ve tecavüze uğrayan çocukların aile yapılarıyla ilgili olarak yapılan bir araştırmaya göre, bu çocukların baskıcı bir eğitimle büyüdükleri saptanmış. Sistem Yayıncılık’ın Cinsel Eğitim Dizisi’nin editörü Psikolog Birsen Özkan, bu konuda anababalara şu önerilerde bulundu: “Öncelikle aileler çocukları ile iletişimlerinde onlara söz hakkı vermeli, ‘hayır’larını duymalı ki, çocuklar büyüklere ‘hayır’ denilebileceğini öğrensinler. Aileler çocukların cinsel eğitimine önem vermeli. Çocuklarına okula başlamadan önce verecekleri eğitimde tacizden ve tecavüzden korunabilmesi için bedeninin ona ait olduğuna ve istemeden kimsenin bedenine, özellikle cinsel bölgelerine değmemesine özen göstermesi gerektiğine önemle yer vermelidir. Ana baba temizlik dışında çocuğun cinsel bölgelerine değmemeye de özen göstermeli, ‘Göster amcaya pipini, ne kadar büyüdüğünü görsün’ gibi şakalar yapılmamalı, ana baba da kendi bedenlerinin özel bölgelerinin mahremiyetine önem vermelidir. Çocuk anlatılanları anlayacak yaşa geldiğinde (34 yaş) ‘Eğer tanıdığın ya da tanımadığın bir büyük F GEN sana dokunmak, seni öpmek isterse hemen hayır de, devam ederse seni babama / anneme ATALAY söylerim, diyerek hemen yanından uzaklaş’ Okullarda cinsel eğitim P sikolog Özkan, okullarda cinsel eğitimin, ön ergenlik çağına gelen her çocuğun okuyacağı bir gelişim konusu olarak müfredatta yerini alması gerektiğini de söyledi. Sistem Yayıncılık tarafından annebabalar için çocukları cinsel tacizden koruma rehberleri ve çocuklar için cinsel eğitim dizisi hazırlandı. G Annebabalar için... Çocuğun cinsel eğitimi ve tacizden korunma rehberi Çocuğuma dokunma Ana babaların korkulu rüyasıçocuklara yönelik taciz G Çocuklar için... Cinsellikle ilgili merak ettikleriniz Ben nereden geldim? Bana neler oluyor? Rengârenk atölyeler çocukları bekliyor FaberCastell atölyeleri, bugün Akmerkez ve City’s’de çocuklarla buluşuyor. Akmerkez’de, 14.0016.00 saatleri arasında yapılacak olan “Beni Sen Yarattın” adlı kukla atölyesi, 514 yaş grubuna yönelik. Yine aynı yaş grubu çocuklar için düzenlenen “Baharın Sevimli Habercileri” adlı boyama atölyesi ise saat 14.00’te City’s’de başlayacak. G denebilir. ‘Eğer başına böyle bir şey gelirse, o kişi kim olursa olsun, sana ne söylemiş olursa olsun, hemen koşup bize gel ve anlat, sakın korkma’ diyerek yüreklendirilebilir. Çocuğa bu konuşma yapılırken tüm büyükleri ‘öcü’ gibi görmesini engelleyecek biçimde, yumuşak bir ses tonuyla konuşmalı, çocukta korku yaratılmamalı. Ancak ana babalar ve çocuğa bakan her büyük korkmalı, hem de çok korkmalı. Çocuğu yanımızdan değil, gözümüzün önünden ayırmamalıyız.” G [email protected] C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle