Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 10 N SAN 2011 / SAYI 1307 Aile büyükleri yük olarak görünüyor Handan pekçi bu kez kamerasını evlerimize çeviriyor, günümüz aile ilişkilerine odaklanıyor. Amacı yazıp yönettiği Çınar Ağacı filmiyle büyüğünden küçüğüne, aile fertlerinin paylaşımları üzerinden yaşamlara bir ayna tutabilmek. pekçi, “Aile kavramını önemsiyorum. Sevgiyi paylaşmak gerek” diyor. ZUHAL AYTOLUN erkesin aile büyükleriyle ilişkisi farklıdır ama en çok da çocukların. Çocuk yaşta en çok bağlanılan kişilerdir anneanneler, babaanneler, dedeler... Üzülmelerini istemezsiniz, uzak kalmayı da. Aile büyükleri için de durum farklı değildir. Emekli öğretmen Adviye Hanım'ın hikâyesi de biraz böyle. Dört çocuk, torunlar, tam da yaşlılık döneminde yaşamayı arzu ettiği bir hayat. Ama bazen insanın hiç de hayal ettiği gibi olmuyor. Handan pekçi'nin yazıp yönettiği Çınar Ağacı da tam böyle bir hikâye. Hangi karar doğru tartışılır ama Adviye Hanım bir süre sonra kendini huzurevinde bulur. Herkesin hayatından bir kesit bulabileceği, belki yaşamında bazı şeylerle yüzleşebileceği bir ayna gibi film. pekçi de “Amacım günümüz orta sınıf, şehirli aile yapısına bir ayna tutmak ve kaçırdıklarımızı hatırlatmak” diyor. Onun da çocukluğuna dair anıları var zihninde. Ancak film daha çok kurgu ve gözleme dayanıyor. Zaten istediği de herkesin aile ilişkilerini kendince bir daha gözden geçirmesi. Anlatıyor: Neydi sizi bu filmi çekmeye iten hikâye? Nasıl oluştu film? En az 15 yıldır yapmayı istediğim ve hep ertelediğim bir film var, Rüya Sineması. Bu süreçte araya Saklı Yüzler ve Büyük Adam Küçük Aşk girdi. Şimdi de Rüya Sineması öncesi, sıcak, samimi ve seyirciye dokunan bir film yapmak üzere yola çıktım. Seyirciyi derinden yakalayabilen bir iş bu, bir aile öyküsü. Herkesin kendini bulabileceği, günümüz orta sınıf, şehirli aile yapısını anlatıyor. Aile büyüklerinizle ilgili neler hatırlıyorsunuz? Nasıl anılar var hafızanızda? Dedemi çok severdim. Annemle babam Trabzon’un aynı köyünden. Her yaz, izin döneminde oraya giderdik. Onlarla çok fazla anım var, hepsi de zaman zaman gözümün önüne gelir. Peki günümüzde, özellikle büyük şehirlerde nasıl paylaşımlar yaşanıyor aile içinde? Anneannemle dedem, dayımda kalırlardı. Bir iş bölümü vardı aile arasında. Bu herkesin ortak tercihiydi. Ama günümüzde durumun böyle olmadığını görüyoruz. Tek bir çocuğun yüklenmesinin ağır geleceği, kardeşler arasında dönüşümlü bakımın üstlenilmesi gerektiği düşünülüyor. Aile büyüklerinin yük olarak algılandığı bir zamanda yaşıyoruz. Aslında bu film de duruma ayna tutmak amacında. Nasıl bir araştırma yaptınız film öncesi? Huzurevlerini ziyaret ettiniz mi? Huzurevlerine gitmedim ancak zaten aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Ama şunu görmek gerek: Özellikle metropol şehirlerinde insanların birbirine ulaşımı bile çok zorken, çocukların o yaşam şartlarıyla mücadelesi sürerken, aile büyüklerini yük olarak görme durumu daha bariz bir şekilde ortaya çıkıyor. Kapitalist toplumun, insanları ne kadar birbirine yabancılaştırdığı da bilinen bir gerçek. Filmdeki Sonay karakteri de öyle bir metropol kadını. Üç dil biliyor, başarı hırsı, arabası, evi var. Annesinin de huzurevine gitmesini çok normal karşılıyor. çten içe ezikliğini duyuyor ama kendini bir şekilde ikna etmiş. Siz kendi içinizde nasıl bir çıkış görüyorsunuz? Eğer insanlar anne babalarıyla birlikte yaşayabilecek olanaklara sahipse, onlarla sevgiyi paylaşmak çok güzel. Çünkü yarın ne olacağını bilmiyoruz. Ben bu yaşta hâlâ anne babamın sevgisine muhtacım, onların da benim ilgime ihtiyacı olduğunun farkındayım. Bunlar güzel paylaşımlardır. Ancak hayat tercihlerle dolu. Kimseyi yargılayamayız. Kişiye, bakış açısına, imkânlara göre değişebilir. Huzurevinde yaşamayı tercih edip çok sosyal ve çok mutlu insanlar da var. Yalnız yaşayanlar da. Tek bir doğrudan söz edilemez. Sizce bu filmi en çok kimler izlemeli? Film yıllardır sinemaya gitmeyen orta yaş ve üstünü sinemaya çekti. Ama ben gençlerin de izlemesini isterim. G H Ana Cecilia Gonzales Vigil’den. nsan “esnek” bir yaratık 40 isim seçildi ve onların arasından 10 sanatçıyı da Esneklik’e katılmaları için seçtim. Bu seçimi yaparken çalışmalarının niteliği üzerinde ir insan nelere dayanabilir? Hastalıklara, durdum, çünkü tam da sergiyi gerçekleştirmeyi kayıplara, işkencelere, doğal felaketlere, düşündüğüm konseptin içeriğine uygun açlığa, yoksulluğa... nsan şaşırtıcı bir çalışmalar ortaya çıkarmışlardı. yaratık. şte Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki nsan, hayatın kendine getirdikleri, dayattıkları “Esneklik / Resiliencia” sergisi Latin Amerika karşısındaki uyumuyla gerçekten şaşırtıcı bir üzerinden bunları anlatıyor. Tam bir Türkçe varlık. “Her şey”e alışıyor bir şekilde... karşılığı yok aslında “Resiliencia”nın, en yakın Bu konuda yorum yapacak uygun adam anlamı, insanın değişen şartlar karşısında değilim bence ama yine de şüphesiz ki, kolektif davranışlarını değiştirerek gösterdiği uyum, olarak bir araya geldiğimizde aşabileceğimiz direnç olarak buluyor. Ana Cecilia şeyleri ve onları aşabilme Gonzales Vigil, Livia Corona, kapasitemizi görmek, her Ramiro Chaves, Tomas Munita, seferinde beni daha da şaşırtıyor Mark Powell, Oscar Fernando diyebilirim. Şu son günlerde Gomez Rodriguez, Morfi Japonya ve oradan bize ulaşan Jimenez, Nicola Okin Frioli, Dante son haberler hakkında Busquets ve Pavka Segura’nın düşünüyorum. Bir deprem, bir işleri yer alıyor sergide. Kimi tsunami yaşadıktan ve bunun zaman depremin ortasında travmasını halen atlatamamışken hayatını sürdüren insanların şimdi de daha önce görülmemiş yüzleri düşüyor objektiflere, kimi bir nükleer krizin içine girdiler. zaman kalabalık bir ailenin Japon toplumu bu problemin fertlerinin... nsanın nelere üzerinden gelebilmek için elinden dayanabildiğini görmek için Milli gelen her şeyi yapıyor. Ne kadar Reasürans Sanat Galerisi’ndeki başarılı olacakları bilinmez ama sergiyi 30 Nisan’a kadar ziyaret yine de bu, çok duygulandırıcı ve edebilirsiniz. Ancak gitmeden hayranlık uyandırıcı bir duruş önce ipuçlarını, serginin küratörü bence. Claudi Carreras Guillen veriyor. Peki sergideki eserler Esneklik sergisinin çıkış arasında sizi en çok şaşırtan, hikâyesi nedir? Nereden aklınıza esneklik kavramını en iyi yansıtan geldi insanın, toplumun şartlar işler neler? karşısındaki uyumu, direnci Sergide yer alan her eser, Livia Corona (üstte) ve Morfi Jiménez Mercado’dan (altta). üzerine bir sergi düzenleme fikri? mevcut duruma başka bir Uzun yıllardır Latin Amerika’da perspektifte bakıyor. Örneğin çalışıyorum ve ilgimi en çok çeken şeylerden biri, Siz esnekliği nasıl tanımlıyorsunuz? Livia Corona’nın “Meksika için iki milyon ev” burada yaşayan toplumların kendilerini yeniden Fiziksel terim olarak baktığınızda esneklik, isimli eseri, devasa ve arkadaş canlısı olmayan oluşturabilme yetenekleri ve gerek ekonomik, vücudun aldığı darbe sonrasında kırılmadan eski bir ortamı, ailelerin kendi kimliklerini gerekse toplumsal dalgalanmaların yoğunluğu haline dönebilme kapasitesidir. Psikolojide ve değiştirerek, yeni ortamlarına ayak uydurmaya oldu. Latin Amerika’daki ülkelerden birçoğu, benim bakışımla oluşturduğum serginin çalışmalarını anlatıyor. Ana Cecilia Gonzales iklim yapısı olarak kuruluşunda ise bir problem ve bir çıkmazın Vigil ise Peru’daki deprem felaketini, trajediden doğal afetlere maruz üstesinden gelebilmek için bir kolektif bir sene sonrasını fotoğraflayarak anlatıyor. Her kalabilecek bir oluşturabilme kapasitesi esneklik. şey halen yıkık dökük, fakat insanlar buna da coğrafyada Sanatçıları neye göre belirlediniz? alışmış... Son tahlilde, her sanatçının kendi bulunuyor, bunları spanya’nın en önemli fotoğrafçılık festivali bakış açısı var. Bence her biri, serginin tanımına ekonomik olan PhotoEspaña’da 2009 senesinde, Latin oturan işler. krizler ve Bu sergiden çıktıklarında insanlarda ne kalsın Amerikalı fotoğrafçılar çalışmalarını toplumsal istiyorsunuz? paylaşabilmek için, festival kapsamında davet Sergiye gelenlerin, sergiyi gezdikten sonra edildi. Davet çok büyük ilgi gördü ve birçok fotoğrafçının katılımıyla sonuçlandı. Söz konusu düşünmeye koyulmalarını isterdim. Türkiyeliler sanatçılarla tanışabilmek ve Amerikan toplumları arasında ortak bir köprü ve önerilerini oluşturabilmek, toplumlarımız arasındaki görebilmek için benzerlik ve farklılıkları analiz edebilmek, her Meksika ve şeyden önemlisi, sanatçıların projelerinde Lima’ya gittim. yansıttıkları gerçeklikleri tanıtabilmek ve Sonunda festivale insanların bu konular hakkında fikir sahibi katılmaları için olmalarını dilerim. G ESRA AÇIKGÖZ B adaletsizlikler takip ediyor. Buna rağmen, ilerleyebilmek için bir ihtiyaç duyuyor ve potansiyel gösteriyorlar. Son yıllarda Brezilya ve daha küçük oranda da olsa Peru gibi ülkelerde ekonominin nasıl geliştiğine ve bu ülkelerin devamlı kalkınma ile fakirlik oranlarını yüzde 30’a varan yüzdelerde aşağıya çektiklerine şahit olduk. Olumlu bir bakış açısı, folklorizmden uzaklaşarak, geleceğe dönük bir bakış, beni Esneklik Sergisi’ne yönlendirdi. Bu sergi zorlukları göz ardı etmeden, ileriye doğru bakanların sergisi. Türk sinemasında sağlıklı eleştiri yok Çınar Ağacı’nda, diğer filmlerinizden farklı olarak ünlü oyuncuları görüyoruz. Bu sizin için nasıl bir tercih oldu? Filmde çok doğru bir oyuncu seçimi olduğunu düşünüyorum. Evet, bu filmde ünlü oyuncularla çalışılıyor, deniyor. Ancak iki ana rolüm de bu tanıma uymuyor. Celile Toyon, başrol oyuncularımdan biri, 30 yıldır sinema ya da dizi yapmıyor. Ama bu filmde başrol oyuncusu. Diğer önemli karakterim Deniz Deha Lostar, çocuk oyuncum. Onun da ilk filmi. Nurgül Yeşilçay ve diğer tanınmış oyuncular da filmdeki karakterler için çok uygun. Diğer yandan eleştirileri de haksız buluyorum. Evet, tanınmış oyuncular var filmde ama milyonları vuran bir seyirci kitlesi yok. Zaten Türkiye’de eleştiri kurumunun sağlıklı çalışmadığını düşünüyorum. Özellikle sinemada durum bu. Bir tarafgirlik ve objektif olamama hali var. Önümüzdeki dönemde nasıl bir hikâyeyi beyazperdeye taşımayı planlıyorsunuz? Rüya Sineması projesi hâlâ gündemimde. Günümüz kadınının trajikomik bir hikâyesini anlatacağım. Aslında pek çok hikâye dönüyor kafamda. Çünkü ben sadece sinema yapmak ve sinemayla var olmak istiyorum. Hangisi öne geçer, bilemiyorum. G Esneklik, insanın değişen şartlar karşısında davranışlarını değiştirerek gösterdiği uyum ve direnci anlatan bir serginin adı. On fotoğraf sanatçısının işlerinden oluşuyor. Milli Reasürans Sanat Galerisi’ndeki sergi, 30 Nisan’a kadar açık. nsan üzerine düşünmek isteyenleri bekliyor. C M Y B C MY B