26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 7 ŞUBAT 2010 / SAYI 1246 Kendinize ait bir oda kurun ESRA AÇIKGÖZ Outlet / İhraç Fazlası Sanat’taki “Kendine Ait Bir Oda” sergisiyle sekiz kadın sanatçı, dünyalarını açıyor bize. Günlük hayatın sıradanlığını gösterirken onu dönüştürüyor, yeniden yorumlayıp yorumlatıyor. Sergiyle paralel olarak gösterilen Atılkunst’un “Ajanda 2009”uyla bir bellek tazelemesi yapmaya da hazır olun... 1 4 5 P ara kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!.. Kadınların arasından neden bir Shakespeare çıkmadığını soran erkeklerin söylemlerine karşı kadınlara işte böyle sesleniyordu Virginia Woolf. Yıllarca pek çok kadın ona kulak verdi, kendi odasını yarattı. Bugünlerde, Türkiye’den sekiz kadın sanatçı, farklı malzemelerden ürettikleri eserleriyle yarattıkları odalarını ziyaretçilere açıyorlar. Outlet/İhraç Fazlası Sanat’taki “Kendine Ait Bir Oda” sergisi 20 Şubat’a kadar sürecek. İlk kuşak feminist hareketin başucu kitabını kendine temel alan sergiye paralel olarak Outlet Proje Alanı’nda da Atılkunst’un “Ajanda 2009” sergisi yer alıyor. Başak Özkutlu, en yakınındakileri döküyor sergideki işine, babasını, kendisini, sokağındaki evsiz çocuğu… Onları en mutlu oldukları, “kurtarılmış anlar”ında yakalıyor ve bize de öyle sunuyor. Bu bir “aile albümü” aslında. Bir yandan kendinin en “özgür hali”ni dökerler tuvale, bir yandan da şehirden uzak bir mekânda uçurtma uçuran babasını resmediyor. “Babam ve benim yaptığım uçurtma arasındaki ipin gerilimi, huzur verici bir orman görüntüsü, soluk alma isteği gerektirir. Yine bir kaçış alanı, dinlenme yeri, doğayla buluşmanın dışında ‘ben kimim’ sorusuna cevap verir. Figür yalın haliyle, tüm gerçekliğiyle oradadır” diyor. Özkutlu’ya göre her oda bir insanı yansıtıyor ve her insan da bir dünya. “Farklı dünyaları ziyaret etmek” diyor Özkutlu, “kendin olabilmeyi, ‘insan olabilmeyi’ güçlendirmek için çok büyük bir fırsat”! Gökçe Erhan da çalışmalarıyla hayatın sıradanlıklarına bakıyor; bir google arama sayfası, faturalar, seçim otobüsü… Üstelik bütün bunları, geri dönüşüme soktuğu naylon poşetlerle hayata dökmesi de cabası. “Arama motoru” diyor, “ekonomik, sosyal, politik ve psikolojik karmaşanın görsel bir dosyası. Gülünç tarafından yakalanan bu tablo doğada çözülemeyen bir malzemeyle daha da somutlaşarak sanal dünyasından çıkartılıp naylon bir tabloyla sanat dünyasının içine giriyor”. Gülcan Şenyuvalı kendi odasını kurmanın yolunu, kumaş, iplik, boncuk gibi tekstil materyallerinde buluyor, günlük hayatın içinde yaşayan bu materyalleri plastik bir yüzeyle buluşturuyor. “Bunlar” diyor, “Beden, iktidar, moda, histeri, popikon, güzellik gibi kavramları sorgulayan imgelerin yansımaları”. 2 3 İrem Tok’un odası kocaman kitaplardan oluşuyor, yer yer uçurumun kenarından yürüyen bir adam ilişiyor gözünüze, yer yer Kurban Bayramı’nda kesilen hayvanlar, her şey sizin nereye baktığınız, ne kadar ayrıntıya inebildiğinizle ilgili… Necla Rüzgâr’sa bir hikâye anlatıyor bize. Derdi, insanların cinsiyetlerinin getirdiği, kadın ya da erkek olmanın sıkıntısından çok, ilkeli olup olmamaları ya da davranışlarının altındaki ilkeler. “Evinde, annesineeşine ‘eşit’ davranmayan bir adamın, çıkıp eşitlikemekdemokrasi gibi ilkelerden bahsetmesinin bir değeri ve anlamı yoktur bana göre. Burada benim gördüğüm şey, kadınlıkerkeklik meselesi değil, adamın ikiyüzlü, durumlara göre farklı davranışlar sergileyen ve ilkesiz bir ‘insan’ olduğu. Aynı tanımlama kadınlar için de geçerli” diyor. Sanat yapıtlarında geniş bir okumadan yana Rüzgâr, bir yapıttaki kadının sadece ve ısrarla “kadınlık” meselesi olarak okunmamasını istiyor. “Çünkü” diyor, “bu okumayla asıl mesele gözden kaçıyor ve ortaya ne olduğu kimse tarafından tam olarak tanımlanamayan bir ‘kadınlık’ meselesi çıkıyor. Oysa davranışlarımızı sınıfsal farklılıklar, bilinç düzeylerimiz ve ahlak anlayışlarımız belirliyor. Sanat anlayışımızı belirleyen de bu”. Sergiyle paralel olarak Outlet Proje Alanı’nda açılan Atılkunst’un “Ajanda 2009” sergisi ise bize küçük bir gündem hatırlatması yapıyor. Atılkunst, 2006’dan beri üç sanatçı, Gülçin Aksoy, Gözde İlkin ve Yasemin Nur Toksoy tarafından yürütülüyor. Gündem üzerine düşünen ve üreten bir grup Atılkunst. Kişisel bellek üzerinden hareket ederek toplumsal olayları ve gündemi yorumluyor. Çalışmalarını, karşılıklı iletişimden, karşılaştırmalardan, mekânın ve bireylerin oluşturduğu ilişkilerden kurarak, tekrar kullanıma sunuyor. “Ajanda 2009”da da, iki yıldır her hafta sonu “Gündem Fazlası” başlığıyla gündemdeki konuları yorumladıkları sanal çıkartmalarından bir bölüm sergileniyor. Gerisini Atılkunst anlatıyor: “Outlet’teki düzenleme, Berlin’de gerçekleşen ‘Ayaklarımın altında cenneti değil dünyayı istiyorum’ sloganıyla İstanbul Next Wave sergisinde sunduğumuz; şimdiye kadar biriken tüm Gündem Fazlaları’nın gösterildiği serginin küçük versiyonu. Berlin’deki sergide ilk defa sanal değil gerçek bir mekanda sunmuştuk işlerimizi. Outlet’te ise sadece 2009 Gündem Fazlaları’nı sergiliyoruz”. Uzun lafın kısası, Outlet/İhraç Fazlası Sanat’taki sergiler size kendi odanızı kurmak için bir fırsat yaratacağı gibi, bir bellek tazelemesi de sağlayacak.G 1. İrem Tok’un “Neredesin” adlı çalışması. 2. Gülcan Şenyuvalı’nın çalışması. 3. Atılkunst’un “Beyaz Eşya” eseri. 4. Gökçe Erhan’ın “Arama Motoru” adlı çalışması. 5. Necla Rüzgâr’ın “Toplarken” eseri. Ressam Güzhan Müstecaplıoğlu, 2010 yılında üç sergi birden açıyor... Resim varoluşla yüzleşme cesaretidir HAKAN BAYHAN “Yaşamıma giren tarih ve geçmişin günümüzdeki kalıntılarıyla ilgiliyim. Resmim kalbimin ışığını yansıtır…” diyen çağdaş Türk resim sanatının önemli temsilcilerinden biri olarak anılan Güzhan Müstecaplıoğlu 2010 yılına üç sergiyle merhaba diyor. İlk olarak “Seyrü Sefer” adını taşıyan sergisi 222 Şubat tarihleri arasında Ankara Erenus Sanat Galerisi’nde izleyiciyle buluşuyor. Sergilenecek eserlerin arasında iki adet 15 metrelik büyük boyutlu tuval üzerine yaptığı çalışma bulunuyor. Müstecaplıoğlu bu çalışmasına “Cennet Cehennem” adını vermiş. Hemen ardından Hollanda’nın Rotterdam kentinde ‘Yaşam Ölüm ve Mistizm’ adını taşıyan sergisi ise 1 Nisan21 Nisan tarihleri arasında yapılacak. Üçüncü sergisi ise Dubai’de 14 Mayıs30 Mayıs tarihleri arasında izleyiciyle buluşuyor. Sergi, “Dünyada Bir Ben Varım / Bende Bir Dünya Var / Ne Dünya Var, Ne Ben Varım” adını taşıyor. Ayrıca sanatçı, haziran ayı itibarıyla Bodrum Dibekli Han Sanat Köyü’nde yaz boyunca sürecek atölye ve açık atölye çalışmalarına, kişisel ve karma sergilere katılacak. Güzhan Müstecaplıoğlu, modernist toplumsal yapıyı hicvederken bir heccav (hiciv şairi) kıvraklığıyla kullanır fırçasını. Resim yapmak bir eseri meydana getirmek tam da böyle bir şey değil midir? “Resimlerimde betimlemeler yapmam nüfuz ederim tuvale, kavrarım resmi ve kendimce bir ‘giz’e erişirim” diye anlatıyor resimle olan ilişkisini Müstecaplıoğlu. Sanatçı resimlerini “işlerken” tuvali tek bir motif olarak ele alır. Aynı motife dönme isteği, geri dönme isteği vardır onun fırça darbelerinde. Sanatçının resmi oluştururken hiçlikten korkmaması gereğine inanır. Onun resimlerini biraz dikkatle incelersek eğer, aslında hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir ressamla karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bir diğer önemli yanı ise Ömer Hayyam’ın şiirleriyle beslemesidir resmini. Güzhan Müstecaplıoğlu için “Hep yenilenip duran ‘şimdi’de ölmekte olandır ‘insan’. Ne olduğunun önemi yoktur, yerin ve durumunda bir önemi yoktur. Ve her zaman ötesinde ‘kurtuluş’ diye bir şey yoktur onun için. Varoluş acısı yaşar yalnızca.” Onun için resim varoluşumuzla yüzleşme cesareti göstermektir… Sanatçının tek çaresinin üretmek olduğunu ifade eden Müstecaplıoğlu, sanatını dünya ile özdeşleştirip “dünya, uyuyanın rüyası gibidir” diye anlatıyor. Eserlerindeki mutlak sessizliğin hâkimiyetine, devinimsiz mutlak sessizlik gözüyle bakar. Onun için hep bir iç zorunluluk duygusu uyandırır izleyende. Bir zanatkârın özverisiyle işler motiflerini, bir renk ancak yanında başka bir renk olunca bir işlev kazanır onun resimlerinde. Güzhan Müstecaplıoğlu diğer çağdaşlarından farklı bir şekilde oturuyor tuvalin başına ve şöyle diyor: “Tek çarem resim, yok oluşa karşı durmak için tek çarem resim. Yaşadığım zor ve belirsiz yıllarda bir özgürlüğe kavuşmaydı, bir kurtuluştu resim.” Yaptığı resmin anlaşılması için birçok yerde söylediği bir şeyi tekrarlıyor, “Her insanda başkalarına iletilmeyen bir giz, bir öz vardır. ‘Ben’i tek kılan şey dünyanın dönerken bir parçası olma çabasıdır.” G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle