22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 KASIM 2010 / SAYI 1285 13 P!nk’ten “Greatest Hits... So Far!!!” Sistemin içinde olmak ya da olmamak; tüm sorun bu! Baba Zula sıkı bir performans grubu. Elektronikle akustiğin harmanlandığı, ne zaman ne olacağı belli olmayan bir ayin gibidir konserleri. Müziklerindeki kara mizah, elektronik tınılar ve dinleyenin kanını kaynatan melodilere de artık alıştık. Şimdi yedinci albümleri “Gecekondu” ile döndüler. !nk’in en sevilen şarkılarının yer aldığı “Greatest Hits… So Far!!!” kasımda Sony Music etiketiyle yayımlanıyor! P!nk’in sevilen şarkılarının yanı sıra iki yeni şarkısı da bu albümde. İlk single, “Raise Your Glass” da P!nkspage.com’da. Yüksek enerjili sahne performansı, her biri liste birincisi olmuş şarkılar ve kendine has tavrı ile P!nk, diğer pop yıldızları arasında her zaman farklı bir yerde duruyor. Hayranlarının uzun süredir merakla beklediği bir “en iyiler” albümü olan “Greatest Hits…So Far!!!”ın çıkış parçası ise “Raise Your Glass”. Asıl adı Alecia Moore olan P!nk, çıkış yaptığı 2000 yılından bu yana çıkardığı albümlerle ve hit şarkılarıyla, başarılı bir sahne sanatçısı, şarkıcı, besteci ve söz yazarı olduğunu kanıtladı. Son olarak bu yılki Grammy müzik ödüllerinde nefes kesen akrobatik performansı ile çok konuşulan P!nk, izleyenlere yıllarca akıllardan silinmeyecek bir sahne şovu sergilemişti. Şimdiye dek 30 milyonun üzerinde albüm, bir milyonun üzerinde DVD ve iTunes’ta dünya çapında 20 milyonun üzerinde şarkı satışı ile başarılı işlere imza atan Pensilvanyalı yıldız; 2000’de Can’t Take Home albümünü, 2001 yılında M!ssundaztood, 2003’te Try This, 2006’da I’m Not Dead ve son olarak da 2008’de Funhouse albümünü yayımladı. G P aba Zula’yı uzun yıllardır dinliyoruz. Müziklerindeki kara mizah, elektronik tınılar ve dinleyenin kanını kaynatan melodilere artık alıştık. Onlardan, kendi deyişleriyle “karasevdalar, kalleş kadın ve erkek öyküleri beklemedik”, onlar yaşadıkları kentin duygusuyla beslendiler hep, çünkü hep İstanbullu oldular. Belki de o yüzden yeni albümlerinin ismi de İstanbul’la bütünleşen bir kavram; “Gecekondu”. Bu, Baba Zula’nın yedinci albümü. Yoğunlukla beslendikleri âşık geleneğini de yüklenerek “şehre” dönen, şehirli bir müzik yapıyorlar. Şehrin çeperlerinde, hayata tutunanları dert ediniyorlar. Baba Zula bir performans grubu. Onları canlı dinlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Elektronikle akustiğin harmanlandığı, ne zaman ne olacağı belli olmayan bir ayin gibidir konserleri. Grubun kurucularından Levent Akman bu durumu, “Konserlerde sahnedeki kişi genelde kendini dinleyenlerden soyutluyor. Aralarına bir duvar koyuyor. Biz ise baştan beri konserlerimizi birer ayin, birer tören gibi görüp, bunun bilinci ile sahneye çıkıyoruz. İnsanlar eğlenirken dans etmekten korkuyor, çekiniyorlar. Müziğin ruhuna katılmıyorlar. Bizim burada yapmak istediğimiz seyircinin tepinmesi, dans etmesi ve müziğe kapılması” diye özetliyor. Bir diğer kurucu üye Murat Ertel de, “Bizde insanlar müziği yalnızca televizyondan takip ettiği için, kendilerine ne verilirse onu alıyorlar. Müziğin peşinde değiller. Bu yüzden de belli şeylere takılmış olmaları kaçınılmaz. Aslında müzik insanlar arasında kayıpsız ve B doğru bir iletişim sağlayabiliyor, ama bu, günümüzde unutulan ve istenmeyen bir şey” diyor. Şimdi ise Baba Zula yedinci albümü “Gecekondu” ile döndü. Ben bunu Pandora’nın kutusundan çıkan yedi günahla özdeşleştiriyorum. İroni ya bu, Babu Zula her albümünde olmayacak işler yapmayı başaran bir grup. Şaşırtmayı seviyor ve biliyorlar. Yazılar: Murat Ertel de hep farklıyı aradıklarını ALİ DENİZ söylüyor. Anlatıyor; “Daha önce ne USLU yaptığımıza bakıyoruz. Ona öykünerek başka bir şeyin peşine düşüyoruz. Böylece ne yabancılaşıyoruz, ne aynı kalıyoruz. Gecekondu bir doğaçlama hazinesi. Daha şehirli, buralı... Biz, İstanbul’u asfalt orman, beton orman diye tanımlamaya çalışırken aklımıza gelen ilk gelen kavramdı zaten gecekondu. Çünkü İstanbul’a özgü, ilham verici... Buradan müzikal bir şey yakalamaya çalıştık. Albümün müzikal içeriğine bakarsak da vokalli parçalar ağırlıklı. Konuklarımız da dünyanın her yerinden.” Levent Akman’a göre de Baba Zula epey biriktirmişti, içindekileri de işte bu çok sözlü albüm ile dışarı vurdu. Hem bunu da tek dille değil, çok dille ve kültürle yaptı. Baba Zula İstanbul’un müziğini anlatmanın çabasına düşse de yurtdışında daha çok tanınıyor. Hatta albüm satışları orada daha yüksek. Gerçi popülerlikle sorunları yok. Medyaya da mesafeliler. Gruba yeni albümünde yoldaşlık edenler ise elbette dünya müzisyenleri. Kimler yok ki? Asian Dub Foundation’ın belkemiği Dr. Das, Thierry “Titi” Robin, Norveç’li caz müzisyeni Bugge Wesseltoft, Tod Ashley ve Yunanistan’dan Alcalica ekibi. Akman ve Ertel ikilisi bir ağızdan “Belirli kurallar ve formüllerle şarkılar yapmayı sevmiyoruz. Bu yüzden dünyada Türkiye’den fazla tanınıyoruz. Sistemin içinde olmak ya da olmamak. Tüm sorun bu! Biz inadına bunu yapmıyoruz. Popüler olana karşı değiliz, antikahraman olmak derdimiz yok. Yalnızca yolumuz bu. Artık sesler bile photoshop’lanıyor. İnsanlar canlı müzik dinlemiyor ve de söylemiyor. Biz tüm bunlara karşıyız” diyorlar. “Gecekondu”nun kapak tasarımı da keyifli. Haldun Taner’in yazdığı ve Engin Cezzar’ın yönettiği Keşanlı Ali Destanı oyunu için Mengü Ertel tarafından yapılan tiyatro dekorları çizimlerinden yararlanılan kapakta ayrıca Charles Richards’ın fotoğrafları kullanılmış. Gecekondu’da bir eski dost daha çıkıyor karşımıza, o da Abdülcanbaz. Ona Serra Yılmaz’ın sesi hayat veriyor. Malum, bu yıl hem Turhan Selçuk’u hem de İlhan Selçuk’u kaybettik. Murat Ertel için durum daha da acı, çünkü onlar dayılarıydı. Ertel onlarla büyümüş. O yüzden ailesini kaybettiğini düşünüyor. Ertel, “Cesur insanlardı, korkuları yoktu. Bu yıl çok kötü anılarla geçti. Bu yüzden ‘Efkârlı Yaprak’ şarkısını İlhan ve Turhan Selçuk’a adadık” diyor, “Askeri cuntalarla kesilen Türk sanatı şimdilerde filizleniyor. Sinemada çok önce oldu bu değişim ama müzikte geri kaldık diye düşünüyorum. Özgürlük rüzgârı ne zaman esse, ne zaman biri başını kaldırsa onu ezmek zihniyeti umarım bir gün biter. İşte o zaman hepimiz özgür oluruz.” G alidenizuslu@ yahoo.com Neslihan Engin’den bir kadın albümü hetto’da “Nesli Plays Tori” konseptli performansları ile izlediğiniz Neslihan Engin müzik dünyasına ilk albümü “Ruhum Su Aldı” ile iyi bir başlangıç yaptı. Albümün tüm müzik ve sözleri ona ait. 30 yaşındaki bir kadının ruh halini anlatmayı denediği albümünün çıkış parçası “Bardan Adam Çıkmaz”. Engin, Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Reklam ve iletişim sektöründe çalışan ve rotasını müziğe çeviren Engin, yaşadıklarını ironik bazen de depresif bir dille anlatıyor. Reklam ve iletişim sektöründen sahneye geçiş sert olmalı. Nasıl bir dönüşümdü bu? Lise ve üniversite yıllarında çeşitli gruplarda klavye çaldım, cesaretimi topladığım noktada da şarkı söylemeye başladım. Üniversiteyi bitirdikten sonra, ailemin de benden beklentileri doğrultusunda şirketlerde çalışmaya başladım. Ama müzik hep içimde kaldı. Ben de Candan Erçetin’le tanışarak albümlerinde beste, aranjman ve prodüksiyon çalışmaları yaptım. 30 yaşıma geldiğimde içimdeki sesi dinledim ve radikal bir karar alarak iş hayatını bir kenara bırakarak İTÜ Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’nde (MİAM) Ses Mühendisliği yüksek lisans programına başvurdum. Sonra da girdiğim bu yol beni albüme çıkardı. G Enstrümanınız piyano. Hep söylenen o duygusal bağ var mı onunla aranızda? Piyano benim için büyülü bir enstrüman. Piyano çalarak çocukluk sancılarımı iyileştiriyor gibiydim hep. Sıkılmadan Bach ve Beethoven çalışırdım. Zamanla blues ve jazz’a da kaydım. Piyano çalıp şarkı söylemek bana çok keyif vermeye başlamıştı. Evimde küçük bir home studio kurarak şarkılarımı düzenlemeye başladı. Şu an aynı zamanda çocuklara piyano eğitmenliği yapıyorum. “Ruhum Su Aldı” bir ilk albüm. Nasıl geçti yaratım süreci? MİAM’daki eğitimim sırasında müzisyen arkadaşlarımla parçalarımı çeşitli mekânlarda çalmaya başladım. Bu performanslardan birinde bir prodüktörün dikkatini çekmişim. Bana birlikte albümü yapmayı önerdi, bu da kafama yattı. Ama elbette aklımda yüzlerce soru işareti vardı ama iş hayatından da öğrendiğim şekilde kendime planlar yaparak, albümün oluşumunu organize ederek ve insanları bir araya getirerek kendime bitiş tarihleri koydum ve sabırlı bir şekilde yola çıktım. Zaten ben sonuç odaklı değil, daha çok süreç odaklıyım. Pek tanımlanamayan bir müzik tarzınız var. Neydi derdiniz? Şarkılardaki nüanslar, inişçıkışlar, patlamalar benim piyano ile elde etmeye çalıştığım havayı yansıtıyor. Parçalar raggae, R&B, klasik müzik, rock gibi farklı türe yakın ve yatkın. Akordeon, çello ve trompet de tamamlayıcılar. Sanırım akustik bir pop albümü diyebiliriz buna. “Ruhum Su Aldı” tam anlamıyla olmasa da bir kadın albümü. “Bardan Adam Çıkmaz” belki bir kadın ağzından anlatılıyor ama pekâlâ karşı cinsin de kadınlar için aynı şeyi söylemesi mümkün. Peki ya bardan adam çıkmaz mı? Kadınlar arasında böyle bir ön yargı var. Ama çevremde bunun tersine de rastladığım için tam olarak böyle düşündüğümü söyleyemem. Neticede bar da bir sosyal ortam, orada iki insanın tanışması çok doğal. Bu şarkı bir espri aslında. Ghetto’da “Nesli Plays Tori” adı altında Tori Amos yorumluyordunuz. Müziğinizde ona öykündüğünüz oluyor mu? Ortak noktalarımız çok ama tarzımın içinde Fiona Apple, Kate Bush, Elliott Smith, Morrissey, Jeff Buckley, Nick Cave, Led Zeppelin, The Doors, The Killers, Interpol, Songs Ohia, Violent Femmes, Dresden Dolls, Kings of Leon ve The Black Keys de var. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle