18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Pınar Öğün bir oyuncu olarak hikâye anlatımının peşinde. Karakterlerin her ayrıntısını deşip inceleyerek yeniden inşa etmeyi seviyor. Özellikle kadın hikâyelerinde varoluş kırıntılarını arıyor. Türkan Saylan’ı canlandırdığı Türkan dizisi onun için bir başlangıç. “Başka kadınların hikâyelerini anlatarak yeni kapılar da açacağım” diyor. SELÇUK EREZ 14 KASIM 2010 / SAYI 1286 Oktay Ekşi ne yaptı? 1933 Almanya: Hitler iktidarda. Halkın çoğu gittikçe güçlenen yeni lidere tapıyor. Tersini düşünenler az. Bunlardan biri Der Gerade Weg gazetesi yazarı Fritz Gerlich: Hitler'i eleştiren yazılar yazıyor... Gazete basılıyor. Gerlich hapse atılıyor, öldürülüyor, kanlı gözlükleri dul eşine yollanıyor. 2001 Rusya: Novy Reft gazetesinin editörü Eduard Markeviç, hükümeti fazla eleştiriyor. Katili hâlâ saptanamadı. 2004 Rusya: Rus Forbes dergisinin başyazarı Pol Hebnikov. Hükümetin bazı iş çevreleriyle ilişkilerini irdeliyor. Kimin öldürdüğü belli değil. 2006 Rusya: Novaya Gazeta editörü Anna Politkovskaya. Putin’i özellikle Çeçenistan’da olup bitenler nedeniyle eleştiriyor. Öldürüldü. 2010 Rusya: Kommersant gazetesinin genç muhabiri Oleg Kaşin: Hükümeti eleştiriyor. Kafası yarıldı, parmakları kırıldı, yoğun bakımda. Demokrasinin var olmadığı ülkelerde gerçekleri yazan gazetecilerin başına işte böyle şeyler geliyor. Bizde durum nedir? Gidişi eleştirenlere ne oluyor? Olup bitenlere bakıp anlamaya çalışalım: 2007: Hükümeti çok eleştiren Emin Çölaşan, Hürriyet’ten kovduruldu. 2010: Bekir Çoşkun, hükümeti sıkı eleştirenlerdendi. Habertürk gazetesindeki işine son verildi. “Hükümet baskı yaptı, ondan ayırdılar!” dendi. Gazetenin sahibi açıkladı: “Allah var, hükümetten telkin bile gelmedi. Benim tasarrufumdur.” 2010: Hürriyet gazetesinin Başyazarı Oktay Ekşi de gidişi sık eleştirenlerdendi. ÇevreOrman Bakanlığı’nın Anadolu’daki 2000’den fazla akarsuyu, doğaya ne zarar vereceğini hesaba katmadan “Baraj yapıp elektrik üreteceğim” diyen şirketlere 49 yıl için peşkeş çekmesini eleştiren bir yazı yazdı... Bu yazıda geçen bazı sözler nedeniyle Başbakan, “Gazetecilik buysa, ben bu zihniyetle mücadele etmem, savaşırım!” dedi. Oktay Ekşi, üslubu nedeniyle özür diledi. Bu yetmedi, ardından başyazarlık görevinden istifa etti. Başbakan ve Başbakan Yardımcısı Arınç, Oktay Bey’in özür dilemesini ve istifasını yeterli bulmadılar, onun başkanı olduğu Basın Konseyi’nden de uzaklaştırılmasını istediler. Ardından Tayyip Bey, dava açtı. Baskıcı rejimlerde olanlara bitenlere bakarsak, bizde gidişatı sık eleştiren yazarlara yönelik tutumun bu kadarla sınırlanmış olmasının, ülkemizde katıksız, gerçek bir demokrasinin var olduğunu yansıttığını kavrarız. Çok sevinmeliyiz! Tabii, biri çıkıp bize bazı ülkelerde hükümetleri, başkanları ve başbakanları Oktay Ekşi’den, Emin Çölaşan’dan ve Bekir Coşkun’dan, hatta Mine Kırıkkanat’tan, Necati Doğru’dan çok daha fazla eleştiren gazetecilerin köşelerinde yazmayı hâlâ neden sürdürdüklerini anlatsa çok memnun oluruz. G [email protected] Asi bir ruha sahibim ınar Öğün, Türkan Saylan’ın hayatını canlandırdığı Türkan dizisiyle ekranlarda. Daha önce bu kadar görünür bir iş yapmadığı için de Saylan’la özdeşleşmiş durumda. Bir anda çok farklı, güçlü ve cesur bir kadının dünyasına girdiği için kendini sorgulama sürecini yaşamış. Hakkında çıkan kitapları, yazıları okumuş, ailesiyle görüşmüş, hatta dizinin ilk yönetmeni Türkan Derya ile de lepralı hastaların ziyaretine gitmiş. “Hâlâ içimde bir şeyler kopuyor. Bir kişinin bile hayatını kurtarmak her yiğidin harcı değil. Ben onun kurtardığı hayatları gördüm” diyor. Etkisini üzerinde taşıyor, Saylan’dan alabildiklerini de hayatına katıyor. Öğün, yaşamında kendi olmanın, mesleğinde hikâye anlatabilmenin peşinde. Hatta işine “Hikâye anlatamazsam kururum. İçim boş kalırmış gibi hissediyorum” diyecek kadar tutkuyla bağlı. Bakışları kararlı, ifadesi kendinden emin ve duruşu sağlam. Ayağını yere bastığı zaman, tam oturtmak istiyor. O yüzden de beklediği, istediği projeler belli. Üretimlerini aktaracağı düşünce sistemi de... Anlatıyor... Asıl görünürlüğünüz Türkan dizisiyle oldu. Dizinin sizin için öneminden söz ederek başlayalım. Türkan Saylan’ın hayatını anlatıyor olmak başlı başına bir önem benim için. Bilmediğim yaşam alanlarına, köy kent demeden aslında var olabilecekken var olamayan genç kızlara ve oğlanlara ulaştı, onların elini tuttu. Bunu yapabilmek için cesur, güçlü ve güvenilir olmak gerek. En önemlisi sevgiyi de vermeyi bilmeli insan. O yüzden bu proje benim için çok değerli. Şimdi çok daha detaylı şekilde dünyasına girerek nasıl bir kadınla tanıştınız tekrar? İzole bir ortamda büyüdüm. Annem ve babam Çerkes. Kapalı bir kültürümüz vardır. Ama ben sanırım çok asi bir ruha sahibim. Oyunculuğu çok istediğim için aksi ısrarlara rağmen mücadele ZUHAL ettim. Böyle bakınca Türkan AYTOLUN Saylan’la farkımızı gördüm. Ben hep kendi mücadelem için uğraşmışım. Ama bu çemberde benzer noktamız da ikimizi de isteklerimizden kimsenin vazgeçirememiş olması. Onu bir noktada yakalıyorum. Karşımda çok güçlü bir kadın portresi var. Böyle olunca, kendime dönüp kendi var oluşumu sorgulayabiliyorum. Rolü kabul ederken nasıl bir sorumluluk hissettiniz? Her rol bir sorumluluk bence. Sonuçta insanlar izliyor ve o hikâyeden kendi hayatlarına bakıyorlar. Ama burada bir fark daha var. Anlattıklarınızın gerçek olduğunu bilmek tüyler ürpertici olabiliyor. Bu da iştahımı açıyor. Peki siz eliniz bir yerlere ulaşsın istiyor musunuz? Kendi içine dönük kaldığını söylediğiniz mücadeleyi dışarıya çevirmek gibi... Böyle bir şey yapabileceğimi sanmıyorum. Ben hikâye anlatmayı seviyorum. Bu yolla ufacık da olsa farkındalık yaratmayı istiyorum. Bir role girmek, onu incelemek, iskeletini çıkarıp insanı bir proje haline getirmek bana keyif veriyor. P Çok cesur olmadığımı sanırdım Meraktır ya, nasıl bir hayat yaşarsınız? Ben gece kulüplerini sevmem, uykum gelir. Bunu da Londra’da fark ettim. Eğlenmiyorsam niye geliyorum dedim. Sonra kalan vaktim, param ve emeğimi başka yerlere yönlendirdim. Piyano çalmaya, festival filmlerini takip etmeye, hatta festivallere giderek filmlerin yönetmenleriyle tanışmaya başladım. Bol bol film izlerim. Londra bir dönüm noktası gibi. Öyle oldu. Aslında çok cesur biri değildim. Kırılgandım, cesaretsizdim sanki. Artık böyle değil. Fark ettim ki ben bu meslek için yaşıyorum. Aslında seçimleriniz sizi ya geliştiriyor ya köreltiyor. Korktuğunuz yerlerde olmamaya başlıyorsunuz. Beklentilerle ağaç yeşeriyor ve ondan besleniyorsunuz. Geri dönüşler de cabası. Diziden sonra nasıl geri dönüşler aldınız peki? İki farklı tepki aldığımı çok net hatırlıyorum. Bir kadın bana sarılarak ağladı. 15 yaşlarında bir genç kız da yanımdan geçerken, “Nefret ediyorum Türkan Saylan’dan” dedi. Bu kadar büyük bir öfkeyi ne ara besledi diye düşündüm. İnsanlar nefretle güçlenebileceklerini düşünüyor. Oysa kimse bir hayatı bir fikir üzerinden harcayamaz. G Anlatacağınız hikâyelerde nasıl bir süzgeciniz var? Var oluş projelerini seviyorum. Türkan’ı kabul etmemdeki en büyük etken de buydu. Var edebilen insan çok az. Biz sömürmeyi tercih ediyoruz. Biri bize yardım etsin, kurtarsın, sevsin istiyoruz. Çoğunluk bunu yapıyor. Aslında sevgi almaktansa vermeyi becerebilirmişiz gibi geliyor. Şikâyet etmektense çözüm üretebiliriz diye düşünüyorum. Bu tür kadın hikâyelerinin peşindeyim. Siz o düzenden yeterince arınabiliyor musunuz? Bunu yapmak gerek! Çünkü sistem ataerkil. Biz kadınlar bu sisteme dahil olduk ama onu dönüştürdük denemez. Mücadele lazım. Kat kat giyinip, güçlü görünmeye çalışarak aslında çok zavallılaşıyoruz. Çok fazla röportaj da vermiyorsunuz. Neyden kaçınıyorsunuz? Kendim olmayı seviyorum. Çünkü kendimi zor yakaladım. Zarar görmekten de sanırım korkuyorum. Bir şey olmaya çalışmamak gerek. Kendin olarak bir şeyleri iyi yapmalı insan. G Espirisentır Misafir şair Bir çocuğum olsa açaçık bıraksam Bulut yedirsem rüzgâr içirsem *** Dolunay ayağıma kadar geliyor Ama ben gitmiyorum *** Sonbaharda dökülen yapraklardan biri olsaydım Tabiatımdandır derdim Süreyya Berfe (Seferiz ile Üvez) Suspus Utandırma servisi Seninle bir sabahı seyretmek için Bazı kelimeleri o kadar çok kullandım ki Sessizliğim bundan Ömer Bugay Onun suçu mu ne? Onun suçu da aba altından kitap göstermek. Kemal Ateş Off the record İstanbul bitmiş aabi!.. Bana üç köprü yeter. Londra’daki her şey beni büyüttü İngiltere’ye tiyatro öğreniminize devam etmek üzere gittiniz. Orada yaşadıklarınız neler kattı size? Bilkent’i bitirdiğimde her şeyden bihaberdim. Zaten Ankara’da yaşadığım için de belli bir kültürle yoğrulmuştum. Londra çok acımasız bir şehir olarak karşıma çıktı. Profesyonelliğin gelenekselleştiği ve kültüre dönüştüğü bir yer. Talihsizlikler de yaşadım ama oradaki her şey insanı büyütüyor. Döndüğünüzde nasıl bir sektörle tanıştınız? Şok oldum. Evet, bir sistem var ve işlemek zorunda. Fakat bunun bir kökeni yoksa, tam anlamıyla dönemiyorsa arızalar çıkıyor. Londra’da çark gıcır gıcır işliyor. Türkiye’de ise büyük bir özgürlük alanı var. Kimsenin umuru değil. Oyuncu musun, sendikalı mısın, sigortalı mısın, derdin var mı soran yok. Çarka müdahale edemiyorsak, baştan yapmamız gerek. Derdinizi çok kararlı ve hırslı anlatıyorsunuz. Kendinizi tanımlamanızı istesem? Bu çok zor bir soru olur. Aynaları karşılıklı tutmak gibi bir şey. Buna yanıt verirsem kendime oynamış olurum. G G Artık iki bayram arasında değil de iki “Flaş Gelişme” arasında evlenilmiyor. G Yarim FACEBOOK’u mesken mi sandın? İbrahim Ormancı Misafir çizer: Akdağ Saydut Petşop Sahibinin Sesi Zamanın bağışladığı şeyden korkmalısın, çabucak yağmaya gelir. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle