Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 ATAOL BEHRAMOĞLU Utanç bitti mi? ollandalı feminist yazar Anja Meulenbelt’in “Utanç Bitti”sini bence bütün kadınlar okumalı. Tabii, erkekler de… Bizde ilk basımı 1993’te yapılan kitabın yayın tarihi 1978. Böylece bizdeki basımının üzerinden neredeyse 20 yıl, orijinal yayının üzerinden ise 30 yıldan fazla zaman geçmiş oluyor. Ayrıca, bu kitabında lezbiyenliği savunduğu söylenen yazarın, bir sonraki kitabı “Gündelik Mutluluğa Alışma” ile tekrar olağan cinsel yaşama dönüş yaptığı söyleniyor. Sonraki kitabı okumadığım için fikrim yok. Kaldı ki bu kitabında da lezbiyenlik konusu sonlara doğru gündeme geliyor. Sonuç olarak, oldukça karışık sorunlar… H *** Kadın, benim için, her şeye karşın muamma olmayı sürdürüyor. Erkeğin dünyasından daha karmaşık bir psikolojik ve cinsel dünyaları olduğundan kuşkum yok. Kitaplığımda başta Beauvoir’ınkiler olmak üzere, çoğunu okuma fırsatı bulamadıysam da, kadınlar üzerine yazılmış kitaplar bütün bir rafı dolduruyor. Konuya ilgim, herhangi bir nedenle uzmanlaşmak niyetimden değil. Sadece, kadınları çok sevdiğimden ve kadınlık olgusuna çok büyük saygı duyduğumdan… *** Anja’nın bende her nedense iki tane bulunan kitabını özel ilgi duyduğumdan değil, ev taşımalar ve kitap yerleştirmeler sırasında karşıma çıkıp durduklarından alıp okumaya koyuldum... Bir de kuşkusuz ki kitap adının çekiciliğinden. İyi ki de okumuşum. Öncelikle, Batılı erkeğin bizdekinden hiç de geri kalmayan “maço”luğuna şaşırdım. Hollandalı ya da Amerikalı, Alman ya da İngiliz, otobiyografik kitabın kahramanının yaşamına girip çıkan bu tiplerin istisnasız hepsinin kadın konusunda bencillik ve duyarsızlıkları beni şaşırttı. Özellikle kadınlarımızın, bu tipler konusunda fazla hayalperest olmamaları bakımından “Utanç Bitti”yi okumalarında yarar görürüm… *** Anja Meulenbelt ne anlatıyor, neyin peşinde, bu bence çok net değil… Karılarını (kendisiyle) aldatan erkekleri yerden yere vururken, bunu o adamlar eşlerini aldattıkları için değil, ikili oynadıkları, sonuç olarak onu da eşleriyle aldatıyor oldukları için yapıyor... Kitap, feminist (ve giderek solcu, Marksist) yazarın sayısız seksüel ilişkisinde mutluluğu bulup yitirmesinin öykülerinden oluşmakta. Bunları okurken, onu anlıyorsunuz. Fakat tüm yaşam bu mudur, mutluluğumuzun ve mutsuzluğumuzun başlıca nedeni seksüel yaşamda mı odaklanıyor diye sormaktan da kendinizi alamıyorsunuz... *** Bu yaşta dans etmem yeterince bomba değil mi? ZUHAL AYTOLUN ilgün Belgün, yaklaşık 40 yıldır sanat hayatının içinde. Enerjisi yüksek, yaşama sevinci diri, bitmek tükenmek bilmeyen bir kadın. Yaşla bir derdi yok. “Aman kadınların yaşı sorulmaz” diyenlerden değil. Rahat, içten ve samimi. Hissettiği gibi yaşıyor, üretmeden de duramıyor. Şimdi de yıllardır içinde ukte olan dansla yolu kesişti. Acun Ilıcalı’nın sunduğu Yok Böyle Dans yarışmasının iki olgun yarışmacısından biri oldu. Çok da mutlu sahnede olmaktan. İddiası büyük, rakipleriyle bir alıp veremediği yok. İstediği, sahnede olabilmek ve hakkıyla dans edebilmek. Bu yarışma tesadüfen yaşamına girmiş olsa da, “Hayat tesadüflerle doludur ve her tesadüfün içinde bir neden vardır” diyor. Onu dans sahnesine taşıyan nedenler neler mi? Kendisi anlatıyor... İlk defa bir yarışmaya katılıyorsunuz. Neydi kabul etmenizdeki etken? Hayatımda hiçbir yarışmaya katılmadım, yarışmaları da sevmem açıkçası. Bir gün Acun aradı ve reddetmeme rağmen çok ısrar etti. Hatta bel fıtığım var dedim. Merak etmeyin, her şey yolunda olacak dedi. Ben de korkuyordum bu yaştan sonra, ancak bunun bir sosyal sorumluluk projesi olduğunu anlatınca ikna oldum. Yarışmanın sonucunda işitme engelli çocuklar için bir okul yapılacak. Sonuçta herkes kazanmış olacak. Sizde neyi tetikledi dans etme fikri? Mutluluğumu katladı. Ben spor yapmıyorum. Ama gördüm ki dansta hem vücudu çalıştırıyor hem de müzikle birlikte hareket ediyorsunuz. Bu müthiş bir keyif. Düğünlerde göbek atmaya benzemiyor. İçinde bir disiplin var. Zaten tiyatrocu olduğum için o disipline çok vâkıfım. Bu, beni zorlamadı. Çok da hareketli bir yapınız var. Kendi kendinize dans eder miydiniz? Hayatım boyunca kendimce dans ettim zaten. 16 yaşında Büyükada Kulüp’te dans yarışması yapılmıştı. Orada dans kraliçesi seçildim. Tesadüfi değil o zaman. İçinizde de var? Ne kadar yatkın olsam da 50 küsur yaşına kadar amatör şekilde yaparken bir anda profesyonel olarak sahneye çıkmak ciddi iş. O yüzden bu cesaretim için kendimi kutluyorum. Güneri ve benim için eğlenceli bir iş. Komplekslerimiz yok, hayata N “Utanç Bitti”yi otobüslerde, minibüslerde okurken, yazı konusu olabileceğini düşünerek bazı yerlerini işaretlemiştim. Bunları burada tek tek sıralayamam. Bendeki ikinci basımın 182. sayfasında, kadına ilişkin olarak “orgazm” (ruhsal, duygusal, fiziksel doyum gereksinmeleri) üzerine bölüm çok ilginç ve bir o kadar da düşündürücü… Bu bölümden, aşağıdaki alıntıyı yapmakla yetiniyorum: “Nasıl olmuş da bütün bu gereksinmeleri bir insanla geçirilen bir saatçiğe tıkıştırmayı ve ruhumuzdaki açlık bu törensi jimnastikle doldurulamayacağı için de hemen her zaman düş kırıklığı yaşamayı öğrenmişiz.” Bir başka yerde ise erkek (kaçınılmaz olarak da kadın) dünyasına ilişkin acımasız bir saptama. “Zavallı erkekler, diyor birisi, hem kendilerine bakacak hem de heyecan verecek bir kadına aynı anda sahip olamıyorlar.” *** Kadınlar, mutluluk ve düş kırıklığı deneyimlerini paylaşmak için yazan bu türdeşlerinin kitabını, kendilerini daha iyi tanımak ve sorgulamak için okumalılar… Erkekler ise içinde yaşadıkları ikiyüzlülük dünyasının çıkışsızlığının aşılıp aşılamayacağı üzerinde düşünmek için… Fakat sonuçta bu kitap bizim her iki tür okurumuzu da tedirgin edecektir. Çünkü bizde “utanç” (cinselliğini tanımak ve yaşamak cesaretsizliği), her iki tür insanımız için de, sona ermek şurada dursun, artarak devam ediyor… G ataolb@cumhuriyet.com.tr Nilgün Belgün 16 yaşındayken Büyükada’daki dans yarışmasının kraliçesi oldu. Yıllar içinde dansla bağını koparmadı. Ancak amatör olarak. Gün geldi, içinde hapsolan dans etme isteği bir anda açığa çıktı. Yok Böyle Dans’ın yarışmacılarından biri oldu. Yaşına aldırmadan bu yola baş koyduğunu söylüyor. Elense de devamını getirmeyi planlıyor. farklı pencerelerden bakıyoruz. Şimdi de farklı bir şey öğreniyoruz. Öğrenmenin yaşı yok. Peki iddialı mısınız? Çok çalışıyor musunuz iyi olabilmek adına? Evet, en iyisini yapabilmek için aşırı çalışırım. İki saat yetmez, üç saat çalışalım derim. Benim yaşımdaki bir kadın için fazla bir efor bu. Eve pestil gibi gitsem de, mutluyum. Elenmişim elenmemişim, problem değil. Ben kendimle yarışıyorum. Kimseyi rakip görmüyorsunuz yani? Rakip görmüyorum. Sadece Azra’yı yakıştırıyorum birinciliğe. Onun dışında başka bir birinci çıkarsa, bana sürpriz olur. Zaten herkes dans ediyor, çok çalışıyor. Herkes kazanmış olacak. En çok kiminle dans etmek istersiniz? Pascal Nouma’yla. Hayranı mısınız? Daha önce hiç tanımazdım. Futbolcu olarak bilirdim. Ama Pascal dans ettiği zaman hayran oldum. Gerçi onların genlerinde var. Farklı kas yapılarından dolayı müzikte, sporda, dansta çok başarılılar. Ateşli dans derseniz, Nouma derim. Vücudu da çok seksi. Bütün kadınlar şimdilerde hep onu konuşuyor; kuaförde, yolda, kafede... Bir enerji var demek ki! Peki geçmişe baktığınızda kiminle yaptığınız dansınızı hiç unutmazsınız? Bu konuda bir keşkem var. Keşke o dönemde yaşayıp, bir şekilde karşılaşıp Atatürk’le dans etseydim. Bu büyük bir hayal elbette. Geçmişten verebileceğiniz isim yok mu? İnanın, öyle biri yok. Hayatım boyunca iyi dans edebilecek bir erkek arkadaşım olsun istedim ama olmadı. Kendi içimde de hep bir dans pırıltısı vardı. Ama çocukluğumda anne babam baleye bile göndermediler. Tiyatrocu oldum, ona bile bozuldular. Oyuncu oldum diye evi terk eden babam, kim bilir dansçı olsaydım neler yapardı. İçimdeki bu istek, yıllar sonra gelip beni buldu işte. Sonra da devam edecek misiniz dansa? Elensem de vazgeçmeyeceğim. Latin dansını çok sevdim. Kurslarına gideceğim. G Kendiyle barışık bir kadınım Hiçbir şeye bağımlılığım yok... Yıllar geçiyor ne enerjiniz bitiyor, ne hareketiniz. Ne sizi diri tutuyor? Zamanla didişmem ben. Beni dinç tutan da özgürlüğümdür. Her şeyi yaşamayı severim, yalnızlığı da. Yaşla ilgili sorunlarım yok. Her zaman her yerde söylerim. 56 yaşıma girdim, az buz değil. Şimdi dans öğreniyorum. Benim yaşama sevincim var. Hiçbir şeye de bağımlılığım yok, insana bile. Dört yıl sonra sanattaki 40. yılınızı kutlayacaksınız. Var mı önümüzdeki süreçte patlatacağınız bombalar? Ne taşıyorsunuz bohçanızda? Olmuş mu o kadar? Mesleğimi aynı hevesle sürdürüyorum. Bıkkınlık yok içimde. Ama bomba derseniz, bu yaştan sonra dans etmem de yeterince bomba değil mi? Daima ileri bakarım ben. Estetik deniyor, estetik bile ruhun güzelse güzel duruyor. İnsanlar olayları yermeyi, insanları kötülemeyi seviyor. Yüzü gülen insan azaldı. Herkes, herkesi yerin dibine sokmak için uğraşıyor ve bundan zevk alıyor. Bu sistem, insanları kötü hırslı yaptı. Etrafta ruhunu şeytana teslim etmiş insanlar görüyorum. Bu çok üzücü. Ben bunları uzağımda tutmaya çabalıyorum, çabalayacağım da. G Aşk olsa, dükkân senin... Aşkla dolu bir kadınsınız. Bu hep söylenegelir. Nedir hayatınızdaki yeri? Aşkı severim. Olduğu zaman, dükkân senin. Ama her zaman olmuyor. Şükür ki geriye baktığımda güzel aşklar yaşamışım. Mutlu da olmuşum mutsuz da. Ancak korkusuzumdur, bodozlama girerim yine. Yeter ki bir insanı beğeneyim. Aşkın peşinden gitmesini bilirim. İyi Günde Kötü Günde oyunu üçüncü yılına giriyor, ilgi de büyük. Evlilik dünyasına bir yorum getiriyor. Nedir peki sizin evliliğe bakışınız? Üç erkekle dört nikâhım oldu. Çok başarılı olmamışım ki yalnızım, bakış atsak ne olur? Evlilikle ilgili fetva veremem. Ama bildiğim şu ki yola birlikte çıkılıyorsa, tek başına devam edemezsin. Tek el ses çıkarmaz, o büyüyü bozmamak gerek. G C M Y B C MY B Nasıl bir yaşam sizinki? Hayatla çarpışır mısınız, uzlaşır mısınız? Kimseyi idare etmem, karşımdaki üzülecek mi kırılacak mı diye düşünmem. Ne düşünürsem söylerim. Haksızsam da özür dilemesini bilirim. Ben kendiyle barışık bir kadınım. Bazen başka bir boyutta hissediyorum kendimi. Komplekslerim, kıskançlığım yok. Sadece kendimle yarışırım. Belki de en zoru insanın kendiyle yarışmasıdır? Bir şeyi yapacaksam, en iyisi olsun isterim. Ama şanssızlıklar olursa da çökmem. Çünkü kendimi severim, kendime düşkünüm. O yüzden de etrafımdaki insanlara da dikkat ederim. Artık çok daha az aldanıyorum. G