Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 OCAK 2010 / SAYI 1242 9 Özel Çevre Koruma kapsamında olmasına rağmen hidroelektrik santralı yapılmasına verilen Yuvarlakçay’ı kurtarmaya çalışan Pınarköylüler kararlı: Bu santralı kurdurmayacağız. Başka bir gıda mümkün ŞİRİN GÜVEN E kim ayından beri çalışmalarını sürdüren Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi topraklarımıza özgü, yerel ve temiz buğday tohumlarını topluyor. Sonra onları gübre ve kimyasal kullanmadan tamamen doğal yöntemlerle ekiyor. Bununla da yetinmiyor doğal ve temiz ekmek elde etmek için gereken diğer aşamaları da tamamlıyor. Onlar ekmek üzerinden kendi politik duruşlarını göstermek istiyorlar. Amaçları üretim için doğanın tahrip edilmemesi. Kadir Dadan, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi’nin öyküsünü anlatıyor. Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi’ni kurmaya nasıl karar verdiniz? Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Yeşil ve Sol Çalışma Grubu’nun öncülüğünde kuruldu. Aslında hâlâ tam olarak kurulmuş sayılmaz. Ucu açık bir süreç yürütüyoruz. Çeşitli şekillerde bu girişime destek vermek mümkün. Uzun yıllardır çevre, yeşil ve ekoloji mücadelelerinin içerisinde yer alsak da, girişimin ana fikri Biga Çevre Derneği’nin Başkanı Hakan Çapalov’un beş yıldır yürüttüğü çalışmalardan çıktı. Çapalov, Biga’nın dağ köylerinden bulduğu yerli tohumları, bir tanıdığının tarlasında ilaç ve gübre kullanmadan ekiyor, ürettiği buğdayı yakındaki bir su değirmeninde un haline getiriyor ve evindeki toprak fırında pişiriyordu. Tüm ekmek ihtiyacını bu şekilde karşılıyordu. Tohumların bir kısmını bizimle paylaşmasını, bizim de kendi bölgemizde benzer şekilde üretim yapmak istediğimizi söyledik ve başladık. Girişiminizin amacı nedir? Politik görüşlerimizin bir yansıması olarak tarlaya tohumun atılmasından, sofraya ekmek olarak gelmesine kadar geçen bütün üretim, dağıtım ve tüketim sürecinin, olabildiğince emek yoğun ve doğal olarak gerçekleştirilmesini amaçlıyoruz. Ekmeğimize “doğanın ve emeğin ekmeği” adını verdik. Bunun ne demek olduğunu daha iyi anlamak için şu anda ekmeğe ilişkin ülkemizdeki yaygın üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerine göz atıyoruz. Şu anda bir kısmı dış kaynaklı olmak üzere tohum şirketlerinin tekelindeki hibrid ve ilaçlı tohumlarla, yine Suyu için direnen köy K METE KIZIK öyceğiz’in Sandras dağlarındaki Pınarköy’ün’ün bağrından çıkıyor Yuvarlakçay. Küçük vadinin 78 ayrı noktasından sular günışığıyla buluşuyor. Topgöz deniyor buraya. Nedenini Şengül Nine anlatıyor: “Oğul, burada zamanın birinde top patlamış. O, patlamayla yerden aha bu su çıkmaya başlamış.” Topgöz’den çıkan bu su, sallana sallana, bir o yana bir bu yana çam ağaçlarının arasından akıyor. Beş köye içme suyu sağlıyor. Yuvarlak çay üzerinde birkaç küçük işletme doğaseverlere düş dünyalarının gerçek sahnelerini sunarken çevre köylülere de iş olanağı sağlıyor. Burası Özel Çevre Koruma kapsamında bir bölge. Turistler için en gözde yerlerden biri üstelik. Yuvarlakçay’ın suları Köyceğiz Gölü’ne dökülüyor. Oysa bir adımlık ötede Akköprü Barajı da var. Binlerce turistin ziyaret ettiği Yuvarlakçay, ekosistemin, biyolojik çeşitliliğin, endemik türlerin yoğunluğuyla dikkat çekiyor ve özel olarak korunması gereken bir dünya mirası olarak tanımlanıyor. Gelelim asıl konuya... Geçen yıl bir işadamı Yuvarlakçay suyunu şişeleyip satmak amacıyla ÖÇKK’ye başvurur. Üstelik tek ağaç bile kesmeden doğal dengeye uygun çalışacağını belirtir. ÖÇKK bu girişimciye “suyun 500’er metre çevresinde hiçbir işin yapılamayacağını, bölgenin koruma alanı içerisinde olduğunu” beyan ederek izin vermez haklı olarak. Ancak denizle sınırları yılda 40 milyon turistin geldiği İspanya’dan daha fazla olan Muğla ilimizin bu saklı bahçesini kıskananlar, yok etmek isteyenlerin ardı arkası kesilmez. Çevre ve Orman Bakanlığı, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Muğla Valiliği, Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurumu, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Akfen Enerji Yatırımları AŞ., Beyobası Elektrik Üretim AŞ., Enerji Piyasası Denetleme Kurulu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Muğla Tarım İl Müdürlüğü ve Muğla İli Çevre Orman Müdürlüğü arasında tarihte eşine az rastlanır bir süratle kapalı kapılar ardında “oldu da bitti maşallah” yeni bir proje devreye sokulur. Akfen’e bağlı Beyobası Enerji Üretimi AŞ.’nin Yuvarlakçay üzerinde kuracağı HES (Hidro Elektrik Santralı) için, Enerji Piyasası Denetleme Kurumu’ndan (EPDK) 5 Temmuz 2007’de 48 yıl 2 ay süreyle üretim faaliyeti göstermek üzere lisansı alınır. Üstüne üstelik bir de EPDK 5 Şubat’ta HES üretimi ve yardımcı tesislerin kurulmasına da izin verir. (Bunların ne anlama geldiğini betimlemek bile olanaksız.) yapılırken vatandaş çağrılıp, heyetin önünde, teklif sunulması gerekiyor ancak bu teklifler sunulmamış. Hiçbir şekilde bilgi verilmeden, mahkemeden gelinip tespitler yapılmış. Bir günde değer tespiti yapılarak vatandaşa yerinizi kamulaştırdık denmiş. Konuyu araştırdığımızda projede Pınarköy’e ayrılan suyun ancak 45 ay yetebileceği görülüyor. Diğer aylarda ise yapacakları kanallar sayesinde bu suyu kendi kontrollerine almış olacaklar. İşte bizim ayrıldığımız nokta da burası. Yöre halkını yok sayarak yapılan bu projenin yanında değiliz. Biz de Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun aldığı bu karara karşı Danıştay’da dava açtık.” Köyceğiz Belediye Başkanı Salih Erbay’ ın açıklaması asıl niyeti ve oyunun sahne arkasını ortaya çıkartıyor: “Burada yapılmak istenenin baraj olduğunu sanmıyorum. Bu bölgeyi birilerine rant sağlamak için çalışıyorlar. Yapılacak baraj yüzünden çıkan suyun geri tepmesi söz konusu. Bu büyük tehlikeler doğurabilir. Geriye tepen suyun nereden patlak vereceği belli değil. Burada yapılan resmen doğa katliamıdır. Birilerinin buna dur demesi gerekiyor. Kesilen çınar ağaçları yaklaşık 300 yaşında. Bu ağaçların kesilmesi bir katliamdır. Asıl amaç santral kurmak değil, içmeye son derece elverişli olan suyu İsrail’e pazarlamak. Bu santralı kurdurmayacağız. Ama şimdi ÖÇKK tam tersi yönde karar aldı. Yani içmeye son derece elverişli suyun santral için heba edilmesine onay verdi. Bütün bunlar yukarıdan kumandayla yapılıyor.” G SANTRAL İÇİN AĞAÇLAR KESİLDİ Yöre halkı konuyla 34 ay önce tanışır. Habersizce hazırlanan kamulaştırma işlemlerinin vatandaşa tebliğiyle birlikte nasıl bir tuzak ve felaketle karşılaştıklarını öğrenir. Topgöz’den santralın kurulacağı yere kadar 60 metre eninde 2.5 kilometrelik yolda 450’si işaretli irili ufaklı bine yakın çam ağacı ve 10 anıt ağaç kesilir. 1600 ağaç daha açılan davalara rağmen katledilmeyi beklemektedir. Afken, HES elektrik üretimi için Yuvarlakçay’ın saniyede 3 bin 100 litre akan suyunu alıp, geriye saniyede 400 litre bırakacak. Bu kadarcık su 5 köyün, hem içme hem de tarım sulaması için yeterli olacak!.. Oysa su yaz döneminde zaten yetersizken, yapılacak santral nedeniyle tarlalar kuruyacak. Üstelik şirket kuraklığı öne sürüp, su veremiyoruz derse ne olacak? Suyu parasız kullanan köylüler, suyu tutan şirkete ücret ödemek zorunda kalacak. Üstelik şirket istediği fiyatı da dayatabilecek. Yuvarlakçayı Koruma Platformu’nun itirazları şöyle: “Normalde kamulaştırma şirketlerin yönlendirmesindeki yaygın gübre ve kimyasal kullanımıyla buğday üretimi yapılıyor. Elde edilen mahsul, çeşitli kimyasallar kullanılarak öğütülüyor ki, kolay kabarabilsin ve beyazlaşsın. Bu arada buğdayın içindeki vücudumuz için değerli besin öğeleri undan uzaklaştırılıyor. Oradan elde edilen un ise hazır maya, kabartıcı ve koruyucular kullanılarak yüksek sıcaklıkta pişiriliyor. Biz bu şekilde üretilen ekmeğe “sanayi ve sermayenin ekmeği” adını uygun gördük. Çünkü bu şekilde üretimde amaç daha fazla kâr elde etmek. Bunun için de çok ekmek yapmak ve bunu hızla gerçekleştirmek gerekiyor. Elbette bu tür üretimi teşvik eden tüketici talebini de yabana atmamak gerekli. Çoğu kişi aslında sağlıklı olmadığını bildiği halde beyaz ekmeği tercih ediyor. Oysa bu ekmek ne doyurucu, ne de sağlıklı. Biz bu noktada sert ve esmer ekmek tercihini ortaya koyduk. Tabii içeriğinin de kimyasallardan uzak olmasını istedik. Üretimi için doğanın tahrip edilmemesini istedik. Ekmeğimizin emek ile üretilmesini, harcadığımız 100 kuruşun 95’ini şu anda olduğu gibi sermayeye değil, emeğe ödemeyi istedik. Bu, siyasi görüşümüzün bir sonucudur. Biz doğanın ve emeğin ekmeğinin peşindeyiz. Ekim ayından bu yana neler yaptınız? Yürüttüğümüz çalışmaları iki gruba ayırabiliriz. Birinci grup, tohumun ekilmesinden hasadın yapılmasına kadar geçen süreçle ilgili. Bu süreçte Biga’dan aldığımız tohumları, uzun zamandır tarım yapılmamış tarlalara ektik. Tanımlama ve ayrım için bir kısım tohumu ayıkladık ve onları öbek öbek ektik. Bu grupta yerli tohum bulma çalışmalarımız sürüyor. İlaç ve gübre kullanılmadan üretilmiş kendini yenileyebilen tohum aradığımız için biraz zorluk çekiyoruz. İkinci grup ise undan ekmek olana kadar geçen süreçle ilgileniyor. Hazır maya, kabartıcı ve kimyasal kullanmadan ekmek yapıyoruz. Bunun için bir fırıncı arkadaşımız bizlere yardımcı oldu. Buğdayı öğütmek için de Erdek’e yakın bir su değirmeni bulduk. Neden buğday tohumları üzerine odaklandınız? Elimizde yerli tohumu olan oydu ve kendi ekmeğimizi kendimiz yapmak istiyorduk. Ayrıca ekmek bu coğrafyadaki herkesi ilgilendiriyor. Dolayısıyla kendimizi politik olarak anlatmanın, bir Anadolu dili geliştirmenin fırsatını sundu bize. G Yaşatmak istiyoruz irkaç saatte topladıkları iki bine yakın imzayı yetkililere sunan köylüler ve çevreciler yetkilileri uyarıyorlar: “Anıtlar Kurulu’nu, verdiği izni iptal ederek, yasal olarak kendisine verilen görevleri yerine getirmeye davet ediyoruz. Muğla Valisi’ni ilinin doğal ve tarihi güzelliklerine sahip çıkmasını bekliyoruz. Asıl görevi çevreyi korumak olan Çevre ve Orman Bakanı’nı ormanı korumaya, çevreye, ekosisteme, biyolojik çeşitliliğe sahip çıkmasını bekliyoruz. Enerji Bakanı’nı dışa bağımlı, fosil yakıtlardan, nükleer santralların yapımından vazgeçmeye çağırıyor, ulusal ve doğal kaynaklarımızla enerji çeşitliliğimizi arttırmasını istiyoruz. Hükümet ve Başbakan’dan görevlerini ve yetkilerini halktan yana kullanmalarını yüksek sesle talep ediyoruz. Özel Çevre Koruma Kurumu’nu göreve davet ediyor ve korumak zorunda olduğu bölgeye B sahip çıkarak verdiği izni iptal etmesini istiyoruz. Anıtlar Kurulu’nu göreve davet ediyor, verdiği izni iptal ederek, yasal olarak kendisine verilen görevleri yerine getirmeye çağırıyoruz. Enerji Bakanı’nı sadece üç rüzgâr santralı değerinde elektrik üretebilecek bu doğa katliamına dur demeye çağırıyoruz.” Dört gün beraber olduğum, Pınarköylü kadınların öncülüğünde gelişen, karşı oluşun öyküsü işte. Onlarla yeni yılın ilk saniyelerinde kayan büyük bir yıldızı da izledik. Babası ve kardeşiyle Yuvarlakçay’ın yok edilmesini protesto etmek için yeni yılın ilk günü buz gibi suda yüzen 14 yaşındaki Alara Vural’ın yakarışı hepimizin dileği, amacı değil mi? “Yaşantımdan hiçbir zaman eksik olma Yuvarlakçay. Seni özlemek değil, seni yaşatmak ve yaşamak istiyoruz.” G http://kureseldenyerele.overblog.de/ C M Y B C MY B