22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 10 OCAK 2010 / SAYI 1242 Antigone belki antikçağda yazılmış bir oyun AYLİN KOTİL ama karakterleri ve metniyle günümüzde yaşanan durumu o kadar güzel sergiliyor ki. Üstelik seyircinin bunu fark etmesi için oyunun güncel versiyonunun hangi zamanda geçtiğini bilmesi de gerekmiyor... Usta tiyatrocular Levent Öktem ve Ahmet Uz da Tiyatro Kutu oyuncularıyla Antigone’de yer alıyor. Kurallar eçtiğimiz yaz çoğumuz Elif Şafak’ın aşk romanını dolayısıyla Şems’in kurallarını okuduk. Ben kendi adıma çok etkilendim. Hele de “hayatın altının üstüne gelmesinden korkma, ne biliyorsun altının üstünden iyi olmadığı” cümlesi bana çok iyi rehber oldu. 2000’e girerken dünyada büyük bir coşku vardı. Tabii birey olarak bizlerde de. Bu 9 yıl hiç kolay geçmedi. Bunu ülkem ve kendi adıma söyleyebilirim. Ancak şu 9 yılda öğrendiğim başka şeyler de oldu. Öğrendiklerimi kural gibi yazmak istemiyorum ancak madde madde özetlemek daha anlaşılır olmalarını sağlayacaktır. İyi ve kötü nedir öğrendim. İnsanız en nihayetinde. Haksızlığa, hüsrana üzüntüye uğradığımız anlar olmuştur hepimizin. Bu zor anlarda duruşumuz değişmiyorsa, acımıza rağmen iyi kalabiliyorsak temelde gerçekten iyiyizdir. Ancak bu durumdan faydalanıp, karşımızdakine vurmak istiyorsak hatta bazen doğruları eğip büküp işimize geldiği gibi başkalarına yansıtıyorsak kötüyüzdür. İnancın sadece bir dine bağlı olmak olmadığını öğrendim. En sevdiğin kişinin incineceğini dahi bilsen dürüst ol. Çünkü o bundan çok şeyler öğrenebilir. Kendini takdir et. Bu, yapmadığım hatta hâlâ kolay yapamadığım bir şey. Ancak yapmam gerektiğini öğrendiğim bir durum. Kendini çok anlatandan uzak dur. Çok tecrübe ettim, gerçekten uzak olmakta fayda var. Karşına kendini satmaya çalışan ancak içinin gerçekten boş olduğunu gördüklerin çıkacaktır. Onlara kızıp yerme. Bu durumla eğlenmeyi öğren. Başkasının etkisinde kalma. Başıma bu neden geldi diye hayıflanma. Ne yaşanıyorsa yaşanması gerektiği için yaşanıyor. Bundan ne öğrenmem gerekiyor diye sor kendine. Olayları akışına bırakmayı öğren. Tabii ki, sen elinden geleni yapacaksın, ancak olmuyorsa bırak aksın. Bakalım sana ne getirecek. Düşüncede olma eyleme geç. Evren hareketi alkışlıyor, düşünceyi değil. Düzen sadece kazankaybet üzerine kurulu değil. Hâlâ böyle olduğuna inanan çok insan var: Ancak hep birlikte kazanabiliriz. Kazankazan oyununu oynamayı dene. Göreceksin daha fazla bile kazanmışsın. Yanlış yaptıysan bunu kendine itiraf et. Bunun için kendini dövme. Aynı yanlışı yapmamaya bak. Dinle. Karşındakini dinle. Herkes buna aç. Seni kıranlara, neden kırıldığını söyle. Ancak gidip başkalarına dedikodusunu yapma. Boşuna onları da kirletme. Sürekli kendini ortaya koyanlardan uzak dur. Mütevazılığın değer olduğunu keşfetmiş olanlara yanaş. Kendiyle hırslı yarışlara girenlerden de uzak dur. Kendi hayatını mahvedenler, senin hayatını mahvetmeyi zaten isteyecektir. Değişime izin ver. Değişmek, gelişmek demek. Zar zor çıktığın kalıptan tekrar içeri girmek için yırtınma. Sürekli vermeyi bırak. Biri bir şey verdiğinde kabul etmeyi de bil. Aslında uzatabilirim. Ancak köşeme sığmayacak. Bir sonraki yazımda devam edeceğim. 30’dan 40’a geçişte hayat çok şey öğretiyor çünkü... G G Antigone: Güncel bir tiyatro klasiği T DENİZ ÜLKÜTEKİN iyatro Maan Performans Sahnesi bu hafta sonundan itibaren son derece güncel bir oyuna ev sahipliği yapıyor. Antigone, Sofokles’e ait bir antik çağ oyunu. Geçen yıl prömiyerini yapan Tiyatro Kutu’nun genç kadrosu tarafından sergilenecek. Tiyatro Kutu genç tiyatrocuların Fatih Sönmez önderliğinde kurduğu bir tiyatro ama usta tiyatrocular Levent Öktem ve Ahmet Uz’dan da büyük destek görüyorlar. Öktem oyunun yönetmenliğini yapıyor. Uz ise oyunun başrol oyuncularından. rularının da peşine düştük. Oyunun hangi tarihte geçtiğiyle ilgili bilgi vermiyoruz. Sadece bir Akdeniz ülkesi olduğunun ipucu veriliyor. Antigone’de günümüzle ne gibi benzerlikler fark ettiniz? L. Öktem: Anaerkillik meselesinde Antigone hisleriyle insanları hatta ölüleri bile kucaklayan bir hümanizm taşıyor. Kreon’un temsil ettiği baskıcı rejimse bunun karşıtı. Kendi kanun ve baskılarıyla insanı hümanizmin dışına itiyor. GENÇ TİYATROCULARLA BİRLİKTE Tiyatro Kutu nasıl ortaya çıktı? Fatih Sönmez: Ocak ayında promiyeri yaptık. Metne sadık kalarak bir Shakespeare uyarlaması yaptık. Ben uyarladım ve yönettim. Klasik metinleri çağdaş yolla değerlendirmek gibi bir yola girdik. Çünkü bu bir misyondur. Hocamız da yanımızdaydı. Biraz daha böyle gidecek. Bu amaçla kurulduk. Klasik eserleri çağdaş yorumlama ne ölçüde gerçekleşiyor? Levent Öktem: Dünyada çeşitli örnekler var. Antigone okumaları ve değerlendirmeleriyle, izlenimci yolla günümüzde yaşanan savaşlar, ilişkiler, iktidar mücadelesi ve iktidardaki bireyi inceleyen bir durum. Anaerkillik tartışılıyor. İnsan yasaları ve doğa yasaları çelişkisi günümüzde de sürüyor. Metnin sözlerini olduğu gibi muhafaza ettik. Antik çağdaki tragedyalarda bir sürü metafor var. “Bu metaforları seyirci nasıl okuyacak? Tragedyayı oluşturan gurur günahı günümüzde nasıl işliyor?” so Kendiliğinden ortaya çıkan bu ideolojik durumu günümüze uyarlamak o kadar zor değil o zaman? L. Öktem: Evet değil. Çünkü antik oyunlar da dikkatli bakıldığında politiktir. Anaerkil toplum üretimden yanadır, baskıcı yapıysa bunu tüketmek için vardır. Bugünün uygarlıkları da dünyayı tüketmektedir. Antigone’un hisleriyle ayakta tuttuğu toprak anayı yok etmektedir. Ahmet Uz: Bunu belirtmeye özen gösterdik. Sütunlarımız bile petrol varilinden. Antik karakterlerin günümüze uyarlandığı bir oyun için farklı bir çalışma gerekiyor mu? A. Uz: Gerekmiyor. Rolüm günümüzdeki karakterlerle o kadar benzeşiyor ki oyunu izleyenler de bariz bir şekilde görecektir. L. Öktem: Baskıcı insanlar aynı dili kullanıyor. Klasik metinde koro daha muhafazakârdır, o anlamda bana oportinist gelir. Onun altını çizdik ama Fotoğraf: UĞUR DEMİR aylin@kotil.web.tr daha eleştirel bir hale getirdik. Yani koronun sözlerini tersinden de okuyoruz. Daha çok genç oyuncuları tercih ediyorsunuz? L. Öktem: Yeni kurulan bu gençlik tiyatrosuna biz de destek veriyoruz. Onların dinamizmi bizim çok hoşumuza gidiyor. Bu tür işlere yardımcı olmak görevimiz, tiyatro oturana kadar da burdayız. Bir yandan kendi tiyatromuz olarak da görüyoruz. Biz mezun olduğumuzda abi, ablalarımızla oynayarak çok şey öğrendik. Bugün birçok genç bu şansa sahip değil. Mezun olup taşraya çeşitli tiyarolara gidiyorlar ama oralarda ihtiyarlar yok, bu da geri kalmalarını beraberinde getiriyor. Yıllardır diyoruz ki bir rotasyon sistemi olsa, bir sene tecrübeliler de gidip taşrada oynasa çok şey kazanılır. A. Uz: Her sene yüzlerce mezun veriliyor ama bu çocuklar tiyatro oynayacak alan bulamıyor. Sizinki gibi kurulan ama ömrü kısa süren çok özel tiyatro oldu. F. Sönmez: Evet kimisinin kendi yeri var kimisi misafir olarak farklı mekanlarda oynuyor. Biz bu sene ortak olarak buradayız bu yüzden biraz daha rahatız. L. Öktem: Bugün Kültür Bakanlığı bütçesi binde yediye düştü. Özel sektöre gelirsek parası olan tiyatroya yatırım yapmıyor. Hem bu kültürlerinde yok, hem de para getireceğine inanmıyorlar. Bugün devletin bakanı “devlet tiyatrosu da olur muymuş” diye sorabiliyor. Peki kim yapacak bu işi? Sırtında çarmıhını taşıyan çilekeş insanların uğraşı bu tiyatro. G denizulk@gmail.com Bedenin varoluşsal etkinliği yun, insan bedeninin varoluşsal etkinliğidir. Bir ölçüde bütün varlıkların da özelliğidir bu. Kuzuların hoplayıp zıplamalarının nedenini tam biliyor muyuz? Kuşlar, kafesin içinde neden oradan oraya atılır, ayı yavruları çocuklar gibi birbirini kovalar?.. Shakespeare için yaşam, “sahnede zavallı bir kukla” gibi görünüp yitmektir. Oyunsal bir devinimdir. Oyun izleyenlere bakın, onların yerlerinde çakılıp kalmadıklarını, iç itkilerle kendilerini müziğin ritmine kaptırdıklarını görürsünüz. Davranış bilimcilere göre oyun, insanın doğadaki değişimlere öykünmesidir. Freud, oyunu öğrenme aracı sayıyor. Oyun, karşı cinsi çekmenin de aracıdır. Kuğuların saatler süren dansı başka nasıl açıklanır?.. İnsanın, kendi soyunu ortadan kaldırmak için öldürme O yöntemleri geliştirdiğini, buna da “savaş oyunu” dediğini de bilmeyen yok. İnsanı Homo Ludens (oyuncu insan) diye niteleyen Huizinga, “İnsanlığın başlangıcında içgüdüsel, vahşi, hoyrat ve bilinçsiz oyunların oynandığını; bugün varılan aşamada ise uygarlığın kültürel olgunluğa ererek bilinçli oyun yöntemleri geliştirdiğini” ileri sürüyor. Huizinga’nın değindiği gibi, insan bilinçli yöntemler geliştirerek uygarlık aşamalarından geçti. Kültürel olgunluğa ise, güzelduyusal yaratımla varılmıştır. Onun için, oyun var ki, duygularla donatır; oyun var ki, eli tabancalılara ölüm saçtırır! Gelişmiş toplumlarda oyun baledir, danstır, tiyatrodur, operadır... Gelişmemişlerde ise, iç denetimini yitirip kendinden geçmedir, hoyratça davranışlar sergilemektir. Bir, düğünlerde oyun diye oynanan karmaşayı; bir de ADNAN BİNYAZAR sanatsal beğeniyle düzenlenmiş “Anadolu Ateşi” türü gösterimleri getirin gözünüzün önüne. Birinde, oynayan ne denli ilkelleşiyorsa, öbüründe insanlaşır. TV’lerde eğlence programlarını izliyorsanız, oyun diye nice çılgınlıklarla karşılaşmışsınızdır. Sahnede göbek atıp kalça kıvırandan, çıplaklığından çıplaklık sergileyene; ne ararsan orada! Kimi, oynayanın yaptığını da geride bırakan kıvırtkanlığını kanıtlama, kimi birinin ilgisini çekip geleceğin sanatçısı (!) olma çabasında... Oyna yavrum, oyna, oynamaya doyma!.. Oynadıkça hoyratlaşan bilinçsiz bir kalabalık sahnelerde... Milyonların önünde bir ilkellikler curcunası... Kendilerini sahneye atamayanlar da aynı işi oturdukları yerde yapıyor. Son zamanlarda bir “Kolbastı” furyasıdır gidiyor! Kolbastı oynayanlar, bir aşamadan sonra, güzelduyusal davranışlarda bulunmak bir yana, bir tepinme havasına giriyorlar. “Kolbastı” oynuyorum diye sahnede solukları tıkanan kızlı oğlanlı gençlerin çılgınlıklarını görenlerin sanırım içi parçalanıyordur. O sırada basitin basitini başaran o gecenin starı oluyor! Bütün bunlar da ne yazık ki yenilik olsun diye yapılıyor... Oysa yeniliğe, basiti basite indirgemekle değil, geleneksel olanı yaratıcılığın güzelduyusuyla besleyerek ulaşılır. Bense, kolbastı oyuncuları ortalarda atlayıp zıplarken, “Şu gençler, zamanlarının hiç değilse yüzde birini kitap okumaya ayırsalardı, insanımız kültürce böylesine gerilerde mi kalırdı” diye soruyorum içimden... G binyazar@gmail.com C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle