22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 OCAK 2010 / SAYI 1242 3 Bodrum, İzmir, Karaburun, Kapadokya’ya ve Mardin’e gittik. Çoğu araştırma yaparken karşımıza çıktı. Aslında daha pek çok insanla tanışıp görüştük. Ancak bir bağlam içinde anlatabilmemiz için bir kısmını belgeselde kullandık. Zaten bütün Türk kadınlarını yansıttığımızı söylemek çok iddalı olur. Onun için bir dizi proje yürütmek gerekiyor. Bir savaş ve mücadele alanından söz ediyorsunuz. Türk kadınının mücadelesi olarak neyi tanımlıyorsunuz? İlla ki ele silah, sopa, tüfek alarak yapılan bir mücadele değil. Yaşamında kendi kararlarını hayata geçirmeye çalışması da bir mücadeledir ki bu Türkiye’de çok zor. Bazen kapıdan dışarıya çıkabilmek için bile bir mücadele gerekiyor Türkiye’de. Kimileri ise Amerika’da ya da Avrupa’da bir kadın nasıl yaşıyorsa öyle yaşıyor. Mücadelenin tanımı o kadar geniş ki Türkiye gibi bir toplum için. Benim özellikle vurgulamak istediğim içsel mücadele alanı. İnsanın yapmak istediklerini, hedeflediklerini yaşayabilme mücadelesi. Filmde bunu ön plana çıkarmaya çalıştım. Bir taraftan doğu ve batı arasında kalmış bir ülkenin mücadelesi varken diğer yanda da ülkenin kendi doğu ve batısı arasında çelişik ve çapraşık bir mücadele görüyoruz. Ayrımcılık bir çok ülkede yaşanıyor. Kadın erkek eşitliği ise hâlâ tartışılıyor. Geniş bir yelpaze var burada. Töre cinayetinden tutun da istediği işi seçme özgürlüğüne kadar uzanıyor. Ki zaten çok ciddi sorunlarla boğuşan kadınların yanında istediği işi seçme sorunları daha basit kalıyor. Biz sorunların yanı sıra bireysel ve toplumsal çözümleri de görmeye çalışıyoruz. Her kadın kendi yaşamını değiştirmeye başladığında domino etkisi gibi çevresini ve toplumu da etkileyecektir. Örnekse belgeseldeki Belkıs Hanım’ın yanında çalışan dokumacı Fatma Hanım okuyamamış olsa da, şimdilerde kazandığı ile kendi kızlarını okutabiliyor. Bu ufak adımlar bile birtakım sorunları çözebiliyor. Kadınlar çalışkan ve üretkendir. Nispeten de güçlenmiş ve haklarını aramaya başlamış durumdalar. Sizce kadın hareketi günümüzde hangi konumda? Kadın olmak kavram olarak bir mücadeleyi barındırıyor. Amerika’da “cam tavan” diye bir kavram var. Bu cam tavanı kadınların kırması gerekiyor. Dünyada da gelişmekte olan toplumlarda kadınların projelerine fon ayrılıyor. Çünkü kadının kalkınması toplumun kalkınması demektir. Kadınlara el uzatmak önemli. G Savaşçı kadınlar Yönetmen Binnur Karaevli, çektiği “Doğu ile Batının Birleştiği Noktadaki Savaşçı Kadınlar” belgeseli ile Türkiye’deki kadınları uluslararası platformda tanıtmayı amaçlıyor. adın olma kavramı her daim bir mücadeleyi de içinde barındırıyor. Hala kadın erkek eşitliği konuşuluyor, tartışılıyor. Türkiye de, bulunduğu coğrafyada pek çok çelişik durumu bir arada yaşıyor. Her yöreden kadın hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir varoluş mücadelesi veriyor. Amerika’da yaşayan yönetmen Binnur Karaevli, tüm bu bireysel ve toplumsal mücadeleyi “Doğu ile Batının Birleştiği Noktadaki Savaşçı Kadınlar” adındaki uzun metrajlı belgesel çalışmasıyla aktarıyor. Karaevli belgeselde yurtdışındaki imajı, genellikle doğulu ve geri kalmış olarak çizilmiş, modern/aydın kadın imajı bir türlü ön plana çıkamamış olan Türk kadınının doğru tanınmasını sağlamayı amaçladığını dile getiriyor. Belgesel film önce Amerika’da gösterilecek. Ardından da Türkiye’deki özel kanalların yanı sıra kadın derneklerinin de desteğiyle Anadolu’da özel salonlarda gösterime girecek. Karaevli ayrıca Osmanlı saray hayatını anlatacağı “Gözyaşı Sarayı” filmi için de hazırlıklarını sürdürüyor. Proje nasıl ortaya çıktı? Amerika’da yaşadığınız veya gözlemlediğiniz şeyler mi yönlendirdi? Amerika’da daha fazla yaşıyor olsam da, Türkiye’deki konular gerek tarihi gerekse şu anki konumu itibarıyla her zaman ilgimi çekiyordu. 11 Eylül’den sonra Amerika’da ve Avrupa’da Orta K ZUHAL AYTOLUN Doğu’ya karşı müthiş bir ilgi başladı. Sonuç olarak özellikle Amerikalılar büyük bir ilgi duymaya başladı. Ancak yine de Türkiye, bu coğrafya içinde çok da iyi anlaşılabilen bir ülke değil. O yüzden biraz bu ilgiyi de kullanarak zaten ilgim olan konulara eğilmeyi seçtim. Türkiye’deki kadınların hem bireysel hem de toplumsal mücadelesini anlatmak üzere yola çıktım. Belgesel üç farklı kadının üzerinden bir pencere açıyor. Sizce bu geneli yansıtabiliyor mu? Daha önce çektiğim “Searching for Paradise” belgeselinde de Türkiye’nin doğu ve batı arasında bir kül tür olduğunu anlatmaya çalışıyordum. O belgeselde daha çok eğitimli kadınlarla konuştum. Bu filmdekiler de keza öyle, ancak onların yaptığı çalışmalarla farklı illere ve kadınlara ulaşabildik. Mardin’e de gittik, Konya’ya da, Kapadokya’ya da. Orada yürütülen projeleri takip ettik ve kadınların üretimleri ile yaşadıkları sorunları gözlemledik. Peki belgeselde konuştuğunuz kadınlarla yolunuz nasıl ve nerede kesişti? Osmanlı saray hayatı araevli, belgeselin yanı sıra üzerinde çalıştığı yeni projesi nedeniyle de Türkiye’de bugünlerde. Türkiye’deki proje yapım ortağı İmaj Medya’dan Ahmet Nakkaş ile Alev Lytle Croutier’ın yazdığı “Gözyaşı Sarayı” isimli kitabı bir sinema filmi olarak uyarlayacak. Film hem bir dönemin politik arka planını yansıtıyor hem de bir aşk hikâyesini. Kültür K Bakanlığı ve sponsorlarla görüşen Karaevli’nin hazırladığı dosyada düşünülen oyunculardan bazıları ise Nicole Kidman, Kate Blancett, Monica Belluci, Eric Bana, Scarlett Johansson, Clive Owen. Osmanlı saray hayatının anlatılacağı film için görüşmeleri sürüyor. Çekimlerine ise 2010’un sonunda başlanacak. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle