Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 PAZARIN PENCERESİNDEN 15 KASIM 2009 / SAYI 1234 Genetiği ile oynanmışlar SELÇUK EREZ H indistan’da 1997’den bu yana 200 bin köylü intihar etmiş. Neden? Üretmenin masrafı çok artmış, mahsul artık para etmemiş, borç ödeyememişler. Niçin? Dünya Bankası’nın telkiniyle Hindistan kapılarını, genetiği değiştirilmiş tohum üreten Cargill, Monsanto gibi şirketlere açmış: Şirket tohumları, bir ekişten sonra ikinci kez ürün vermediğinden köylü, eskiden kendi ürününden bedava elde ettiği tohumu artık her sene para ödeyerek yeniden almak zorunda kalmış. Bu, tohumlarda çeşitliliğin yitirilmesine de yol açmış. O yerlerde eskiden çeşit çeşit mısır, pamuk vb. varken artık sadece şirketin tohumları ekilmeye başlamış: Bitkinin değişik doğal tiplerinin bulunması yararlıdır, olmaması bakın neye yol açar: İrlanda’da 19. yy sonunda görülen ve 1 milyon kişinin açlıktan ölmesine, göçlere yol açan “patates felaketi”, Amerika kıtasında birçok patates tipi bulunduğu halde buradan Avrupa’ya sadece birkaç tip patates yumrusu getirilip dikilmesinin sonucuydu. Bir bitki hastalığı yayılınca tek tipten patatesin çoğu kullanılmaz hale gelmişti. Hindistan’da en fazla köylü intiharı Vidharbha’da görüldü. Günde ortalama on köylü canına kıydı. Neden? Köylü eskiden yerli pamuk tohumuna kg başına 7 rupi öderken, bunun yerine gelen şirket tohumunun kilosuna 17,000 rupi ödemek zorunda kalmıştı. Yerli pamuk için sadece yağmur yeterken, şirket tohumu özel sulama gerektiriyordu. Yerli tohum, böceklere, hastalıklara dayanıklı olduğu halde, şirket tohumu, daha saldırgan böceklerin oluşmasına neden olmuş, 13 kez fazla ilaçlama gerekmişti. Vandana Şiva, Hindistanlı bir fizikçi ve bilim felsefecisidir. 1993’te Alternatif Nobel Ödülü’nü yani “Right Livelihood” ödülünü almış olan bu sıra dışı bilim insanından öğreniyoruz bu gerçekleri... Dahası da var: Bir süre sonra bunları okuyup genetiği sapıtılmış tohumlardan vazgeçtiğimizi düşünelim... İsveç’te Lund Üniversitesi’nden bilim adamları, on yıl önce ekilmiş şirket kanolası tohumlarını yok etmek için kullanılan ilaçlara rağmen bunlardan kurtulamadıklarını saptamışlar. Pişman olsak da doğal tohumlara dönebilmek için çok uzun zamanın geçmesi gerekiyor. Genetiği sapık tohumları yemenin insana zarar verdiği henüz belli değil ama bütün bunları bilerek “Haydi biz de başlayalım!” diyebilir misiniz? İnsan sağlığına zararı henüz saptanmamış bir nesneye “Ben yemem” diyen ama tarımın canına okuyacak tohumu ithale kalkana mı teslim olacak bu milletin köylüsü? Bir daha oy vermeden iki kez düşünmeli! Beyninizin genetiğiyle oynanmamış, Sudan genleriyle değiştirilmemişseniz doğrusunu bulursunuz... G erezs@superonline.com Halikarnas Balıkçısı’yla yeni yolculuk ŞÜKRAN YÜCEL alikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın “Sarıkız”ı İsmet Kabaağaçlı Noonan anılarını yazdı. “Anılar Akın Akın” adını verdiği kitabında, Bodrum’dan İstanbul’a, İzmir’e ve ABD’ye uzanan hayatında yaşadıklarını, tanıdığı güzel insanları akıcı ve samimi bir dille anlatıyor. Olağanüstü bir aileye doğmuş olma şansıyla başlayan ve unutulmayacak renkli insanlarla geçen dopdolu bir yaşamöyküsü bu. Bir solukta okunan “Anılar Akın Akın”, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Ali, Necati Cumalı, Naci Sadullah, Ruhi Su, Safiye Ayla, Azra Erhat, Füreya Koral, Aliye Berger, Fahrünnisa Zeid, Şirin Devrim, Nejat Devrim gibi çoğu artık aramızda olmayan tanınmış sanatçılardan anılarla okuru farklı bir “Mavi Yolculuk”a davet ediyor. Anılarınızı yazmaya nasıl karar verdiniz? Yıllarca biriktirdiğim belgeleri kocaman Amerikan kese kâğıtlarında toplamıştım. Onları seninle gözden geçirip tasnif etmeye başladığımız gün başladı her şey. O kâğıtlardan başka içimde de o kadar çok şey birikmiş ki. Onları bir şekilde dışa vurmam gerekiyordu. Birden olmuyor tabii. O şiir gibi “Mavi Yolculuk”lar, orada Sabahattin Ali gibi büyük yazarlarla tanışmam, onunla mektuplaşmam, Necati Cumalı, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve pek çoklarıyla sohbetlerimiz küçük yaşta beni çok etkilemişti. Rasgele kâğıt parçalarına notlar düşmüşüm. Beş yıl önce eşim John ameliyat oldu. Hastanede beklerken çocuklar bir anı defteri almış, ben neden yazmıyorum dedim ve “Bodrum’da Çocukluğum” diye başladım yazmaya. Anılar gerçekten akın akın geldi. Halikarnas Balıkçısı’nın kızı olmak hayatınızı nasıl etkiledi? Bizim hayatımız aslında Zekeriya Sertel’in yayımladığı “Resimli Ay” dergisinde çıkan bir hikâyeyle başlamıştı. Babam o hikâyeyi yazdıktan sonra yargılanmış ve sürgün cezasını çekmek için Bodrum’a gelmiş, annemle tanışmış, evlenmiş ve biz doğmuşuz (İsmet, Aliye ve Suat). Halikarnas Balıkçısı’nın kızı olmak insana ayrıcalıklarla birlikte zorluklar da getiriyor. Babam daha önceki evlilik, ayrılık tecrübelerinden sonra bize müthiş bağlanmıştı. H Soldan sağa: Hüsamettin Bozok, İsmet Kabaağaçlı Noonan, Cevat Şakir ve Samim Kocagöz. Cevat Şakir “Sarıkızım” diye severdi bazen İsmet’i. Küçük balıkçı kasabasında üzerine titrerdi çocuklarının. “Mavi Yolculuk”lara birlikte çıkılır; mitoloji, edebiyat, şiir konuşulurdu. Kimler yoktu ki o yolculuklarda... Sabahattin Ali, Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necati Cumalı... Şimdi hepsi İsmet Kabaağaçlı Noonan’ın kitabında yeniden yolculuğa çıkıyor. Bodrum’da unutulmayacak bir çocukluk yaşadık. Hepimizin üzerine titrerdi. Her şeyi babamla birlikte öğrendim, gördüm, yaşadım. Biz gerçekten çok şanslıydık onun gibi bir babayla büyüdüğümüz için. Hep ona layık olmaya çalıştım. Şakir Paşa ailesinin diğer fertlerinin hareketli yaşamlarına göre sizin hayatınız oldukça sakin geçmiş. Bu sizin seçiminiz miydi? Onların hayatı da bizi çok etkiledi. Halalarımla, amcamla, kuzenlerimle ilişkilerim kitabımda da anlattığım gibi her zaman çok iyiydi. Hakiye, Fahrünnisa (Zeid), Aliye (Berger) halalarım, onların çocukları Füreya Koral, Şirin Devrim, Nejat Devrim ve tüm akrabalarım hayatımıza her zaman bambaşka bir renk kattı. Çocuklarımın da onları tanımasından kıvanç duymuşumdur. Cevat Şakir çocuklarıyla. Babam mitolojiden öyküler anlatırdı, şair dostları şiirler okurdu. Herkese söz hakkı verilen edebi toplantılar gibiydi. Şimdiki gibi konforlu tekneler yoktu. İlkel şartlarda yapılırdı ama kimse şikâyet etmezdi. Ambar kapağını masa yapmıştık. Yemeklerimizi üstünde yerdik. Biz kadınlar mutfağın yanında yerlere dizilip yatardık. Yatak yok, kamara yok. Ayak altında olduğumuz için erkeklerle aramıza kocaman bir çarşaf astık. Herkes bir ideal için oradaydı; Ege’yi eski uygarlıklarıyla, mitolojisiyle, kültürüyle tanımak ve tüm dünyaya tanıtmak için. İzmir’in babanızın üzerinde ne gibi etkileri oldu? İzmir’de büyük maddi zorluklar çektik. Önce Naci Sadullah’ın annesinin evinde kaldık. Babam Demokrat İzmir gazetesinde yazıyordu. Parasını alamıyordu. Üç çocuğunun, ailesinin geçimini sağlayamayınca büyük üzüntü duyuyordu. İkinci Dünya Savaşı sonrasıydı. Birçok şey karneyle alınıyordu. İşte gaz alamadığımız bir günün akşamında girdiği bir meyhanede “Devletin manevi şahsiyetine hakaret ettiği” gerekçesiyle üç dört aylık bir hapis cezasına çarptırıldı. Hapiste çeviriler yaparak bizi geçindirmeye çalıştı. Bu sıkıntıları yaşamaktan gocunmadık. Tersine bizi olgunlaştırdı. Babam her İLK MAVİ YOLCULUK 1946’da çıkılan ilk “Mavi Yolculuk”ta sizi en çok etkileyen neydi? Sabahattin ve Bedri Rahmi Eyüboğlu bütün “Mavi Yolculuk”larda vardı. Sonradan bizim canımız Sabahattin amcamız olmuştu. Fakat o ilk yolculukta bize en yakın olan, bizimle en çok ilgilenen Sabahattin Ali’ydi. Ona hayatımızla ilgili her şeyi açıklıkla anlatmıştım. Edebiyatla ilgilendiğimi fark etmişti. Bana geziden sonra yazdığı iki mektubu kitabıma aldım. Mavi Yolculuklar ilk başladığında da anlamı, felsefesi konuşulur muydu? İstanbul’da toplantılarda konuşulurmuş. “Mavi Yolculuk”a çıkmak isteyenler çok önceden programlarını yaparlarmış. Babam İstanbul’daki yazar, sanatçı arkadaşlarına devamlı mektuplar yazıyordu, “Gelin artık” diye. Bu sadece bir gezi değildi, mitolojiye, Ege uygarlıklarına yapılan bir yolculuktu. Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. (cumdergi@cumhuriyet.com.tr) C M Y B C MY B İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörleri: Hakan Çankaya / Neşe Yazıcı Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/ 75 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri / Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul kötü şeyde iyi bir taraf bulmaya çalışırdı. Mizah yanı çok güçlüydü. Hayatın birçok acısını mizahla alt ederdi. Onun pozitif bakışı bize de yansıdı. Merhaba Apartmanı’na babanızı görmeye kimler gelirdi? Burası bir kültür merkezi gibiydi. Yeditepe dergisinin kurucusu Hüsamettin Bozok, Ara Güler, Samim Kocagöz, Mehmet H. Doğan, Turgay Gönenç, Hikmet Çetinkaya, Şadan Gökovalı devamlı gelenler arasındaydı. Yaşar Kemal de gelmişti sanırım birkaç kez. Edebiyat matineleri gibiydi. Babam geceleri sabaha kadar çalışır, kitaplarını gece yarısından sonra yazardı. Çünkü ancak o zaman sakinleşiyordu ev. Bodrum, sürgün gelen babanız için yeniden doğuş gibi olmuştu. Sizce Bodrum babanızı nasıl değiştirdi? O, Bodrum’u nasıl değiştirdi? Babam Bodrum’u müthiş sahiplendi. Güzelleştirmek için elinden geleni yaptı, çeşit çeşit ağaçlar dikti. Çok fazla sıtma hastalığı vardı, okaliptüs ağaçları dikerek bataklıkları kuruttu, sıtmayı önledi. Hayatını Bodrum’a adadı. Bodrum da babamı Halikarnas Balıkçısı yaptı. Bugünkü Bodrum’u nasıl buluyorsunuz? Maalesef iyiye gitmiyor. Bizim Bodrum’umuz küçük bir balıkçı kasabasıydı. Sessiz, sakin, dingin, mandalina bahçeleriyle dolu bambaşka bir dünyaydı. Şimdiki hali bana acı veriyor. Ama geriye dönüşü yok. Belediye kültürel olarak geliştirmeye çalışıyor. Babam kaleyi sevmezdi, çünkü Haçlılar geldikleri zaman mozoleyi yıkmışlar, o güzelim mermerlerle kalenin duvarlarını yapmışlar. Mozoleyi hiç değilse bir maket olarak canlandırsalar. Bizim Bodrumumuz geçmişte kaldı ama gene de gönül bağıyla bağlıyım oraya. Işığı hiç solmasın! G İpek Duben’in çalışmalarından seçmeler Aksanat’ta Duben’in varoluşsal seçkisi pek Duben: Bir Seçki 1994 2009 adlı sergi sanatçının çalışmalarının bir bölümünü içeriyor. 1979’dan beri sanat yaşamına kişisel ve karma sergilerle devam eden İpek Duben’in son çalışması kitapları ve İ İsmet Kabaağaçlı. yerleştirmeler üzerine yoğunlaşan bölümü içeriyor. New York’ta yaşadığı yıllarda kitap ve yerleştirmelerinde cinsiyet, kimlik, göç, kültürel önyargılar gibi konuları eleştirel bir perspektifle işleyen İpek Duben’in 1982 tarihli Şerife dizisi Türkiye’de kadın sorununu feminist bir açıdan ele alan ilk çalışmalar arasındaydı. Sanatçının kişisel tarihinin bir özeti niteliğindeki sergi 2 Ocak’a kadar Aksanat’ta görülebilir. G