Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 SUNAY AKIN 25 EKİM 2009 / SAYI 1231 Eyfel Kulesi kaç minare boyu? hmet Mithat Efendi’nin 1876 yılında yazdığı “Paris’te Bir Türk” adlı kitap, Avrupa’nın bu büyülü kenti hakkında Türk edebiyatında çıkan ilk eserdir. Yazar, söz konusu kitabın sayfalarında Eyfel Kulesi’ne yer vermez. Haklısınız; bırakın yer vermeyi, Eyfel Kulesi yazarın aklına bile gelemez, diyeceksiniz. Çünkü, Paris’in simgesi haline gelen ünlü kulenin gölgesi kentin üstüne 11 yıl sonra düşmeye başlayacak ve iki yılda tamamlanacaktır. Zaten, kitabın yazıldığı 1876 yılında da, Paris’in sokak lambaları altında Ahmet Mithat Efendi’nin gölgesine rastlayamazsınız. Çünkü, yazar bu kitabını İstanbul’da, Paris’i hiç görmeden yazmıştır! 1890 yılında, Eyfel Kulesi’ne çıkmak isteyenlerin oluşturduğu kuyrukta Ahmet Mithat Efendi’yi de görürüz. Yazar, aynı yıl çıkan “Avrupa’da Bir Cevelan” adlı kitabında duygularını şöyle anlatır: “Hadi gayret, şunun tepesine kadar çık da, üzerinde yaşayan insanlardan hiçbirinin tamamıyla hoşuna gitmeyen bu dünyadan hiç olmazsa 300 metre uzaklaşmış olmakla övün.” Ne var ki, Ahmet Mithat Efendi, dünyadan hoşnut olsa gerek, kulenin tepesine çıkmayacak ve yarı yoldan geri dönecektir. Kimilerine göre Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi, yarım kalmış bir Paris taslağıdır. Bu caddenin iki yanına dizili kafelerin masalarında toplanan şairler, yazarlar, ressamlar, müzisyenler ve oyuncuların sohbetlerinde söz döner dolaşır ve Paris’e gelirdi. 1940’lı yıllarda, Paris Nazilerin işgali altındayken, Beyoğlu kafelerinde Paris’teki cadde, sokak, köprü ve kafe adlarını ezbere bilen ve dilinden düşürmeyen şairlerin başında Orhan Veli gelmektedir. Hatta Orhan Veli, “acayip isimleri hiç duyulmamış” zenci arkadaşlarının olmasını hayal ettiği bir şiirini şu dizelerle bitirecektir: A kenti çeker: “Kars”!.. Böylelikle Kars’a giden şair, bu kent için bir şiir de gördükten sonra yazar. Cemal Süreya, şiir kitabına Kars’ta yazdığını değil, Paris’te, bu kent hakkında hiç görmeden yazdığı şiiri alacaktır. Türk şairler, Paris’i görmeden de, sanatın başkentinin sokaklarını adımlamadan da bu kentin heykelleri, kafeleri, meydanları, güvercinleri ve sokak lambaları arasında bir hayalet gibi dolaşmış, duygularını ve de düşüncelerini dizelere dökmüşlerdir. Paris ve İstanbul arasında kalmak konusunda öncelik düşlerin, hayallerindir. Türk ve Fransız kültürünün bir araya getirilmesinde başrol Eyfel Kulesi’nin olmuştur. İşte, Cahit Külebi’nin, Apollinaire için yazdığı şiirden bir dize: Eiffel Kulesi kaç minare boyu kim bilir? Cahit Külebi’nin, herhalde Ahmet Mithat Efendi’nin “Avrupa’da Bir Cevelan” adlı kitabından haberi yoktu. Çünkü, Ahmet Mithat Efendi bu sorunun yanıtını şöyle vermiştir: “İşte kule karşımda, ama bakışlarım öyle yüksek katlarına doğru fırlayıp gitmiyor. Hemen hemen, Yeni Cami minaresinin iki katı bir yüksekliği düşündüren bir kule görünüyor.” Eyfel Kulesi’nin boyunun kaç minare ettiğini merak etmek ve Paris’in simgesini minare hesabıyla ölçmek!.. Inch ölçüsünün metreye çevrilmesi gibi Avrupa’daki bir kulenin uzunluğu ile bir minare arasındaki mesafeyi merak etmek, kültürler arası diyaloğa yeni bir ölçü birimi kazandırmıyor mu? Ahmet Mithat efendi Paris’i gördü... Peki, Cahit Külebi Paris’e gitti mi?.. Külebi’nin “Paris” adlı şiiri şu dizelerle biter: Ben gitmedim ama Paris’e Gidenler gördüler. G Ve bir gün ansızın bir tanesine Rastgelmek isterim Paris’te… Orhan Veli, 36 yıllık kısa ömründe Paris’e bir kez olsun gitmemiştir! Paris’i gören Türk şairlerin hemen hemen hepsi, düşlerini süsleyen bu kent için bir şiir yazmıştır. Cemal Süreya’nın da yolu Paris’e düşer bir gün... Şair, otel odasında pencerenin kenarına çektiği masada bir şiir yazar, yıldızlı bir Paris gecesi... Şiirin adı “Kars”tır!.. Cemal Süreya, Paris’te bu şiiri yazarken, Türkiye’nin en doğu sınırındaki kentlerden biri olan Kars’ı hiç görmemiştir! Maliye Bakanlığı’nda çalışan Cemal Süreya, Paris’ten geri döndüğünde, elini kura torbasına daldırır ve onlarca küçük kâğıt arasından görev yapacağı Pazar Çizer..... yazar çizer: Zafer Temoçin (zafertemocin@gmail.com) C M Y B C MY B