Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 TORONTO BİŞKEK 25 EKİM 2009 / SAYI 1231 Sevdiklerinizi düşünün UĞUR GÜNDOĞMUŞ Nüfus hareketleri ve tehlike! OSMAN KARAKAŞ S adece Kanada’nın değil, Kuzey Amerika’nın en işlek çevre yollarından biri olan 401’de 100 km hızla yol alıyorum. Toronto’ya yaklaşırken sürücülere uyarı mesajı veren elektrikli panolardan birine gözüm takılıyor: Sevdiklerinizi düşünün. Lütfen arabanızı dikkatli kullanın. Ayağımı gaz pedalından hafifçe çekiyor ve yavaşlıyorum. Sevdiğim insanlar geliyor aklıma birden. “Ne yaparlar” diyorum, “şimdi bir trafik kazasına kurban gitsem?” İçim daralıyor, biraz daha yavaşlıyorum. Acaba kaçımız dikkatsiz araba kullandığımız için başımıza gelebilecek felaketleri bu açıdan değerlendiriyoruz? Bizi seven insanlara yaşatacağımız acı kaçımızın aklına geliyor? Kendimizi düşünmüyor olsak bile, bizi sevenlere karşı bir sorumluluğumuz yok mu? 1.000 kişiye 565 aracın düştüğü Kanada, trafik kazalarını önleme konusunda büyük bir çaba sarf ediyor. (Bir karşılaştırma olması açısından bu oranın Türkiye’de 263 olduğunu belirtelim.) Her yıl yaklaşık 3.000 Kanadalı, trafik kazalarında yaşamını yitiriyor. Bu sayı, gelişmiş Batı ülkelerine göre yüksek olmasa da kazaların artmaması için sürekli yeni önlemler alınıyor. Özellikle yaz aylarında hemen hemen bütün çevre yollarında onarım çalışmaları var. Amaç kış boyunca kar ve buzla kaplı yollarda mümkün olan en güvenli ulaşımı sağlayabilmek. Örneğin Quebec eyaleti geçtiğimiz yıl bütün taşıtlara 15 Kasım ve 15 Nisan tarihleri arasında kar lastiği takma zorunluluğu getirdi. Önümüzdeki yıllarda diğer eyaletlerin de aynı uygulamaya geçmesi bekleniyor. Sürücüleri dikkatli olmaya iten nedenlerden en önemlisi ise sigorta ücretleri. Ödeyeceğiniz sigortayı belirleyen temel şey kullandığınız aracın marka ve modelinden daha çok, herhangi bir trafik cezanızın olup olmaması. Bugüne kadar duyduğum en düşük taşıt sigortası ücreti aylık 100 dolar. Eğer 1 yıllık bir zaman diliminde iki kez yüksek hız nedeniyle ceza yerseniz, bu rakam aylık 300400 dolara çıkabiliyor. Üstelik bu ücretleri en az bir yıl süreyle ödemek zorundasınız. Bir yıl sonra yeniden daha az ödeyeceğinizin garantisi de yok. O nedenle, sınırları zorlayarak hız yapmayı düşünüyorsanız gaza basmadan önce bir değil, birkaç kez düşünmelisiniz. Elbette yüksek sigorta gibi cüzdan acıtan maddi önlemler sürücülerin daha dikkatli olması açısından oldukca etkili. Ben “Kendinizi düşünmüyorsanız, sevdiklerini düşünün” tarzı mesajların da işe yaradığına inanıyorum. Hatta bu konuda yetkililerden daha yaratıcı çalışmalar beklediğimi de belirtmeliyim. Örneğin, yoğun bir işgününün akşamında eve dönerken çevre yolunda göreceğim şöyle bir mesaj ayağımı gazdan çekmemi sağlayabilir: Lütfen acele etmeyin, akşam yemeğiniz henüz hazır değil. G ugur@gundogmus.com D ünya ülkeleri öteden beri türlü türlü problemlerle uğraşırken bir malum ekonomik kriz ortaya çıktı. Nedendir bilinmez ama ciddi bir kriz yaşayan ABD’nin parası pul olmak yerine değerini korudu en azından. Dünyanın önemli bir kısmı hâlâ açlık ve etnik çatışmalarla boğuşmaya devam ediyor. Onlar için bir farklılık yok aslında! Küresel ısınmadan dolayı değişen iklimler nedeniyle de mevcut sosyal bilgiler kitapları da çöpe gitmek durumunda. Ancak, dünyayı bekleyen başka bir ciddi sorun daha var. O da nüfus hareketleri ve erkekkız doğum oranlarında yapılan “suni” ayarlamalar. Çin kanunlarına göre her aile ancak bir çocuk sahibi olabiliyor. Doğal olarak(!) erkek çocuk beklentisi, kürtaj sayılarında artışa neden oluyor. Çinli aileler “madem tek çocuk, o da erkek olsun” anlayışına sahip çoğunlukla. Tahminlere göre dünya nüfusu 6 milyar 790 milyon. Kırgızistan’ın kapı komşularından birisi Çin’in nüfusu ise 1 milyar 338 milyon. Çin, aşırı nüfustan kurtulabilmek için ağır cezalar uyguluyor. İdam cezası yaygın şekilde uygulanıyor. Başta komşu ülkeleri ciddi şekilde etkileyebilecek kararlar alıyor. Bir Çinli yurtdışında iş ya da yaşam kurmak için devletten 10 bin dolar alıyor. Eğer yabancı birisi ile evlenir ise 10 bin dolar daha destek alıyor. Bunun sonucunda çoğunluğu erkek olan nüfus öncelikle komşu ülkelere ve bütün dünyaya yayılıyor. Çok iyi olmayan şartlarda yaşamayı göze alan 5 Çinli Çin hükümetinden 100 bin doları kapınca mini market, kuru temizleme ya da Çin Lokantası ile iş dünyasına giriyor. Olaya yüzeysel baktığımızda her şey normal. Ancak nüfusu az ve küçük ülkeleri ciddi tehlikelerin beklediğini görmek gerekiyor. Çin’in kapı komşularından Kırgızistan’ın nüfusu 5 milyon 400 bin civanında. Bunun yaklaşık 1 milyonu başka ülkelerde yaşıyor ve çalışıyor. Zaten nüfusun yaklaşık yüzde 70’i Kırgız. Çinlilerin en çok ilgi gösterdikleri ülkelerin başında Kırgızistan geliyor. Yakın olması da Kırgızistan’a göçü cazip kılıyor. Son yıllarda Çinli nüfusunda ciddi bir artış gözleniyor. Ancak sayının ne kadar olduğu bilinmiyor. Evlilikler yapılıyor. Ticari işletmeler kuruluyor. Bu bakımdan başta Kırgızistan’ı nüfus açısından büyük bir risk bekliyor. Aslında diğer Orta Asya cumhuriyetleri için de benzer tehlike söz konusu. Belki de 50 yıl sonra Orta Asya’da Kırgız, Özbek, Kazak ve Türkmen parmakla gösterilecek! 64 yaşına kadar olan Çin nüfusunda yaklaşık 260 milyon erkek fazlalığı var. Cinsiyet ayarlamaları ile ortaya çıkan bu büyük farklılık dünya nüfus dengesini de bozuyor. Doğal olarak bu erkekler evlenmek istemektedir. Çinlilerin çok çocuk özlemi, Çin yönetiminin ülke dışına çıkma ve yabancı ile evlenme durumunda kişi başı 20 bin dolarlık desteği de dikkate alındığında belki de 50 yıl sonra dünya nüfusunun yarısı Çinli olacak. Zaten Avrupa ve Amerika kıtasına baktığımızda göçmen Çinlilerin uzun yıllar önce kurduğu getto ve kasabalardan bunu anlayabiliriz. G okarakas@hotmail.com Sefaletin sembolü tabutlar... Uluslararası Yoksulluğu Yok Etme gününde Peru’nun başkenti Lima’da düzenlenen gösteriler sırasında Uluslararası Af Örgütü eylemcileri yoksulluğu sembolize eden tabutlar taşıyor. NEW YORK Otomatiğe dönüşmüş insanlar IŞIK CANSU CANAYAK eldim gittim, atamadım üstümden şu hissi. Önyargılarımdan mıydı bu? Denedim ama bu her şeyin yüzeysel olduğu hissini atamadım üstümden. Her şeyi olan bir şehirde eksik olan neydi? Dünyanın en çok kullanılan dillerinden birinin beceremediği şey ne olabilirdi? İnsanlar dili yaratıyorlardı evet, ama sonra diller, deyimler, atasözleri ve ortak toplumsal jargon da insanları dönüştürüyordu yeniden. İlk günümden son günüme bunu gördüm Amerika’da. En entelektüelinden en sıradanına, herkes nasıl aynı tonda, aynı yorumları yaparak, aynı tepkileri vererek, yüzeyi süpürüp derine inmeden konuşabilirdi? Hollywood fimlerinde gördüğümüz tüm o replikler, “Everything is gonna be allright” (Her şey yoluna G girecek), “Ah, honey I am so sorry” (Ah tatlım, çok üzgünüm) ve daha binlercesi gibi klişeler herkesin yaşama bakış açısını nasıl bu kadar ele geçirmiş olabilirdi? Neden hiç kimse düzgün yorumlar yapamıyor, karşısındakinin sıkıntısını hissedemiyor, sevdikleri için canını veremiyordu? Liberallik, bireysellik bu kadar mı akıyordu damarlardan? Nasıl oluyor da herkesin hep yapacak daha önemli işi olabiliyordu, neden insanlığa yatırım yapmıyor, yapamıyorlardı Amerikalılar? Saçma da olsa düşündüm; birinin acısıyla acılanmak, işini gücünü bırakıp birine koşmak, irdelemek, deşmek, düşünmek, canını vermek, ölümüne sevmek biz Türklere mi özgü bir tek diye. Arada böylesi görünmez duvarların ve gölgelerin olmadığı candan, canından sevmek bir tek bizlere özgü diye... Tamam, bir tek bize özel değilse de, kesinlikle Amerikan kültüründe yok böyle derinleşmeler; artık eminim. Ancak bunda dilin de etkisi olduğunu düşünüyorum. Atasözlerinin, deyimlerin, hattta küfürlerin çok ve çeşitli olmadığı, kelime oyunlarının yapılamadığı, bir sözcükten bir sürü başka sözcüğün türetilemediği, ironi alanının dar kaldığı, matematiğe benzeyen bir dil sonunda otomatiğe bağlanmış insanları yaratabilmişti. Sadece bu söylediklerim de değil aslında... Aile bireyleri, anne ile küçücük çocuğu arasındaki ilişkilere baktığımda da aynı şeyleri gördüm hep. Cevabını hiç merak etmeden sorulan sorular, samimiyetsizce ve hemen tüm yakınlarına tam kapıdan çıkarken “bye” der gibi “love you” demeler... 18 yaşından sonra çocuğunu korumasız, fikirsiz bırakmalar... Önce kendi hayatlarının gelmesi, anne de baba da olsalar. Kimsenin insanın kendisinden önemli olmayacağı mesajını aralıksız vermeler... Bu çocukların da büyüyünce aynen onlar gibi olmaları ve bunun böylece sonsuza dek sürüp gitmesi... Atamadım bu yüzeysellik, aynılık hissini üstümden. Her şeyin bir yere kadar olmasını anlayamadım. Bütün insanların aynı yavanlıkla ve ses tonuyla konuşmalarına anlam veremedim. Hayatın gökdelenlere, matematiğe ve bireyselliğe indirgenmiş bu şekline akıl erdiremedim. Övündüğümden de değil ama, hiçbir ülkeden bozulmamış bir Türk insanının anaçlığını, mertliğini beklemiyorum zaten. Ama bu kadar da değil yahu... Bu da değil... Farklı gözüken ama hep aynı davranan, dünyada en çok kendini seven bu pek Amerikan tipi yaşam da değil... Daha ayrı, özgün, kalpten bir şey. Başka türlü bir şey... G cansucnyk@hotmail.com C M Y B C MY B