22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 18 OCAK 2009 / SAYI 1191 İki kardeş, iki ses, tek yürek... ahdat kardeşler dünya müziği gündemine Norveç’in en prestijli müzik şirketi KKV’nin toparladığı, İran, Irak, Filistin, Afganistan, Kuzey Kore, Suriye ve Küba’dan ninnileri söyledikleri “Axis of Evil”le girdi. İkinci albüm “Songs From The Persian Garden” ise İtalyan Konsolosluğu’nun İran’daki yazlık binasındaki gizli bir konserin zorluklarla elde edilen kaydının üretimi. Gizli, çünkü İran’da hâlâ kadın solistlerin karma bir seyirci önünde performans gerçekleştirmeleri yasak. Albüm beklenenin üstünde ilgi gördü ve iki kardeş konser vermek üzere yurtdışına davet edildi. 2008 sonunda çıkan, 11. yüzyıl şiirlerinden beslenen “I Am Eve” adlı çalışmalarının Türkiye prömiyeri Açık Radyo’da gerçekleşen Mahsa ve Marjan Vahdat’ı İran’da yakaladık ve internette söyleştik… Müzik yapmaya başladığınızda uluslararası alanda tanınabileceğinizi düşünmüş müydünüz? Kesinlikle hayır. İran’daki son durumu göz önüne alırsak sizce kadının toplumdaki varoluşunda iyileşme var mı? Eğer varsa bile bu kesinlikle kadınların çabaları sayesinde. Rejimden İranlı kadınlara karşı ufacık bir destek yok. Gün geçtikçe kadın karşıtı kanunların ve utanç verici sosyal halk sınırlamalarının daha da kötüleşmesine rağmen aile içerisinde kadınlara ve onların haklarına karşı olumlu bir hava esiyor. Zira onlar var olan sorunların daha bir farkında ve kadın aktivistler bu sorunların çözümü için emek sarf ediyor. Bu tür hareketlere artık aile içinden erkekler, toplumun farklı geçmişinden gelen kadınlar ki bunların arasında dini bütün ailelerden gelenler de var, destek veriyor. Artık birçok erkek dengeli bir toplumun var olabilmesi için kadın ve erkek eşitliğinin olması gerektiğini algılamaya başladı. Herhangi bir biçimde politik olarak kızgın mısınız? Yoksa her şeyin sadece sevgi ile çözümlenebileceğine mi inanıyorsunuz? İran’da kadınlara karşı uygulanan utanç verici tavırdan dolayı elbette kızgınız. Mevcut olan birçok yasanın ne kadar haksız olduğunu gördükçe kızıyorsunuz. Ancak bu kızgınlık hiçbir zaman meselemizi savunmakta önümüze geçmedi, aksine bizlere öne atılımlar yapabilmemiz için motivasyon kazandırdı. Evet, muhakkak karşılıklı sevgi ile bu durum da çözülebilir. V İranlı iki kardeş müzisyen Mahsa ve Marjan. Kadın sesinin yasak olduğu bir ülkeden çıkıp dünya müziğinin gündemine oturmak pek kolay değil elbette. Ama onlar İran’ın yüzlerce yıllık şiirlerini müzikleriyle birleştiriyor ve dünyaya meydan okuyorlar… Zekeriya S. Şen İranlı bir kadın sanatçı olmanın zorlukları tam olarak nedir? İlk ve en önemli zorluk, ülkenizde sizi dinlemek isteyen milyonlarca kulağın olmasına rağmen yasaklanmanız. Ne kadar üzücü ki günümüz İran’ında ne radyoda ne de televizyonda bir kadın sesi duyabiliyorsunuz. Bu devrimden sonraki İran toplumunda var olan dengesizliklerden sadece biri. Kadın sanatçıları engelleyen güç aslında doğa ile kavga içerisinde, Tanrı vergisi güzelliği yasaklamak gerçek ile kavga etmektir. Ancak inanıyoruz ki kadınlara karşı uygulanan bu utanç verici kanunlar sonsuz olmayacak ve bir gün herkes istediği gibi sanatını icra edebilecek. Eğer bir daha hayata gelirsem şu an bulunduğum koşuldan daha kötü bir ortamda dahi yine sanatçı olmak isterdim. Ne zaman sınırları aşıp uluslararası bir sanatçı olduğunuzu fark ettiniz? İran dışında konser vermek üzere prodüktörler tarafından davet edildiğimizde fark ettik. İran dışındaki müzikseverlerden gelen olumlu eleştiriler bize inanılmaz güven verdi. Böylece birçok farklı milliyetten sanatçı ile çalışma imkânı yakaladık. İlk deneyimimiz Yeni Delhi’de Hintli sanatçılarla verdiğimiz konserler oldu. Daha sonra “Lullabies from the axis of Evil” projesinde yer aldık ve bunu Norveçli sanatçılar ile yaptığımız ”Songs from a Persian garden” albümü takip etti. Müziğiniz her zaman çok renkli, özellikle şiirsel ve mitolojik oldu. Her yeni albümünüzde bir kavram içerisinde kalmak için emek veriyor musunuz? Kendimizi yeni bir biçimde ifade etmek için temel kavram içerisinden pek dışarı çıkmıyoruz. Yaptığımız müzikle yaşıyoruz, ilhamımızı geleneksel ve bölgesel müziklerden alıyoruz. Tüm bunları kendi müzik ifademiz ile gerçekleştirmeye çabalıyoruz. Her zaman enstrümantal olarak yeni açılımlar ve Pers müziği repertuvarımızı yeni bir çehre ile ifade etmeyi hedefliyoruz. Yeni albümünüz “I am Eve” hangi koşullarda kaydedildi? “I am Eve”, müziğimizde denediğimiz yeni açılımlarla hepimiz için bir müziksel bir serüven oldu. Albüm Mahsa’nın eşi Atabak Elyasi ile birlikte dört yıllık bir çalışmanın sonucu. Müziği kendi dilimiz ile nasıl dramatikleştirebileceğimizi denemek istedik ve ilhamımızı her zaman olduğu gibi geleneksel ve bölgesel müziklerden aldık. Tüm vokalleri ev stüdyomuzda, enstrümantal kısımları ise Tahran’da eski bir stüdyoda kaydettik. Albümün son aranjmanları ve mikslenmesi Oslo ve Stockholm’de gerçekleşti. Bu projeye başladığımızda yayınlanabileceği aklımıza gelmedi, zira ilk çıkış noktamız kendi edebiyatımızı müziğimiz ile birlikte korumaktı. Norveçli müzik şirketi KKV bu çalışmalarımızı bir albüme basacağını söylediğinde çok sevindik. KKV’nin müzik zevkini çok takdir ediyoruz, onlar kesinlikle dünyada neler olup bittiğinin farkında olan bir kurum. İRANLI KADINLARIN ÖZGÜRLÜK DUYGUSU İlk resmi albümünüz “Songs from a Persian Garden”ın doğmasına neden olan, gizlilik içerisinde Tahran’daki İtalyan Konsolosluğu’nun yazlık bahçesinde verdiğiniz suare canlı konserdi… Hayatımızda ilk defa karma bir seyirci önünde herhangi bir kısıtlama olmadan müziğimizi icra edebilmek inanılmaz bir duyguydu. Varsayalım böyle benzer bir konseri halka açık bir yerde vermek isteseydik okunacak şiirden müziğe, arka planda kullanılacak dekordan en ufacık ayrıntıya kadar resmi kurumlardan onay alınması gerekirdi. Bu haksız kısıtlamalardan dolayı İtalyan Konsolosluğu’ndaki gizli konser için izin almadık ve başımızı örtmek mecburiyetinde kalmadan, istediğimiz ve beğendiğimiz, sadece bizim seçtiğimiz şiirleri okuyup müziği çaldık. İtalyan Konsolosluğu tarafından korunan bu Pers bahçesinde özgür, rahat ve en önemlisi güvendeydik. O gecenin bir diğer önemli anısı ise ninnilerimizi Norveçli ve İranlı müzisyenler desteği ile orada çalışanlara, sokaktan geçenlere konser mekânı açıktı dinletebilmiş olmaktı. Kendinizi İranlı kadınların sesi olarak görüyor musunuz? Evet, bence birçok İranlı kadının umudu, aşkı, hüznü ve özgürlük duygusu bizim gırtlağımızda. İNSANİ MİRASIMIZA SAHİP ÇIKALIM... Bildiğim kadarıyla Rumi’ye karşı özel bir ilginiz var? Nasıl olmasın, onun şiirlerinin yüce bir tutku ile beslendiğine inanıyoruz. Biz onun şiirleri ile büyüdük, elbette Hafız ve diğer klasik şairleri de okuduk. Onların şiirleri zerre kadar ayrımcılık olmadan tüm insanlık için hayatın özgürlüğü, aşk ve saygı ile dolu. Şiirlerindeki kavram yüzyıllar boyunca var olan tüm riyakârlık ve haksızlığa dayanmış ve dayanabilecek nitelikte. “Axis of evil” projesinde uluslararası kadın sanatçılar ile çalışmak nasıl bir duyguydu? Tüm dünyadaki annelerin toplu sesi olup, ülkeler düşman olsa bile topluluklar dost olabilir barış mesajını vermek çok yüce bir görevdi. En saf ve doğal müziksel ifade olan ninnilerin yer aldığı bu albümle hep birlikte insani mirasa sahip çıktık. “I am Eve” yürek söken dönemi ele alıyor. Bu albümle birlikte müzikseverlere ulaştırmak istediğiniz mesaj nedir? Bir kadının sesini kafeste tutmanın imkânsız olduğunu göstermek istiyoruz. Albümün kapağında da bir mesajımız var, buradaki heykel yüz yıllardan beri ayakta duran bir kadın figürü, hâlâ güzel ve hâlâ sağlam. Geçen yüzyıllar boyunca kadınlığın sembolü olan bu heykel aynı zamanda kadın sesinin sonsuz ve her zaman duyulacağının bir göstergesi. Müziğinizi bir tarz altında sınıflandırıyor musunuz? Kendimizi sınıflandırmayı istemiyoruz açıkçası. Bu işi eleştirmenlere bırakmakta yarar var, ancak internette bir sitede bizim müziğimize “neogeleneksel” tanımının yapıldığını okudum, bu tanım bize sıcak geldi. Türk müziği hakkında ne kadar bilgi sahibisiniz? Takip ettiğiniz veya beğendiğiniz sanatçılar var mı? Türk geleneksel müziği ile rahatlıkla bir bağ kurabiliyoruz zira her iki ülkenin de müziği benzer kökten çıkıyor, Türk ve Pers müziğinin zenginliği aynı kaynaktan geliyor. Özellikle Aynur Doğan ve Kardeş Türküler’i çok beğeniyoruz. G muzik@tikabasamuzik.com Beyonce’tan yeni albüm... &B müziğin başarılı ismi Beyoncé, çift CD’den oluşan yeni albümü “I Am… Sasha Fierce”yi yayımladı. Kaydettiği 70 şarkı arasından seçtiklerini “I Am… Sasha Fierce”ta bir araya getiren Beyoncé, albümdeki altı şarkıdan oluşan ilk CD’de doğal halini yansıtırken; beş şarkıdan oluşan ikinci CD’de daha renkli diğer kişiliği “Sasha Fierce”ı ortaya çıkarıyor. Yani Beyoncé bu albümünde Dr. Jekyll ve Bay Hyde dönüşümünü müziğine taşıyor. Albümün çıkış parçası ise “If I Were A Boy”. R Bu ballad onun ses gücünü de ortaya koyuyor. Albümün ikinci çıkış parçası “Single LadiesPut A Ring On It” ise Beyoncé’un diğer kişiliği Sasha Fierce karakterinin bir yansıması olarak gösteriliyor. “I Am…” adlı ilk CD’de “If I Were A Boy”, “Halo”, “Disappear”, “Broken Hearted Girl”, “Ave Maria” ve “Satellites” şarkıları yer alırken, “Sasha Fierce”ta ise “Single Ladies (Put A Ring On It)”, “Radio”, “Diva”, “Sweet Dreams” ve “Video Phone” yer alıyor. G Herrmann İstanbul’a geliyor kbant Sanat Piyano Günleri’nin son konuğu Cornelia Herrmann. Müzisyen 21 Ocak Çarşamba günü Akbank Sanat’ta konser verecek. Yaşayan en önemli piyanistlerden biri olarak gösterilen Andras Schiff’in “Sıra dışı bir müzikalite ve duyarlılığa sahip bir piyanist. Günümüzde çok ender rastlanan değerlerden” olarak bahsettiği Cornelia Hermann, Schumann ve Brahms’tan eserler seslendirecek. Cornelia Herrmann, Salzburg’da başladığı müzik eğitimini Viyana ve Budapeşte’de sürdürdü. Murray Perahia, András Schiff gibi usta piyanistlerin atölye çalışmalarına katılan sanatçı, 1996 yılında Almanya’nın Leipzig kentinde düzenlenen International J. S. Bach Competition’da en genç finalistti ama yarışmanın birincisi oldu. A 1999’da Salzburg’daki International Mozart Competition’da yarışma özel ödülünü kazanan Herrmann, 2001 yılında Hildegard Maschmann Foundation tarafından verilen büyük bursa layık görüldü. 2002’de Salzburg Festivali’nde konuk olan Herrmann, 2003 yılında ise Sir Roger Norrington yönetimindeki Camerata Salzburg topluluğu ile bir İspanya turnesine çıktı. Vienna Konzerthaus (Viyana), Victoria Hall (Cenevre), Brucknerhaus (Linz), Suntory Hall (Tokyo) gibi dünyanın en prestijli salonlarında solo ve orkestra eşliğinde konserler gerçekleştiren sanatçı JVC etiketi ile çıkan son albümünde Schumann’ın Fantasy Pieces op.12 ve Brahms’ın Piano Pieces op.76 başlıklı eserlerini seslendirdi. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle