17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Erkekler ile kadınlar aynı dili kullanmıyor... 21 EYLÜL 2008 / SAYI 1174 Murat Sayın Yazı Ataol Behramoğlu Yazı bazen gelmek bilmiyor... Bilgisayar dosyasındaki konulardan hiçbiri şu anda ilginç değil. Gazetelerde işaretlediğim, ya da kesip bir dosyaya koyduğum yazı ve haber başlıkları da öyle... Okuduğum, okumakta olduğum kitaplardan söz etmeyi de bu hafta canım çekmiyor. Aklımdaki konular? Gazete bayii önünde paramın üstünü almak üzereyken, arkamdan, omzumun üzerinden uzanan elin sahibi, kendi gazetesini istiyor. Göz ucuyla gördüğüm, düzgün giyimli, iri kıyım, genç bir adam... Bayi, (hadi argosuyla söyleyeyim) bu kütüğe yine benim omzumun üzerinden gazetesini uzatıyor. Şunun parasının üstünü de benimkinden önce verin demek istiyorum, tutuyorum kendimi. İnsanlarımız sıraya girmeyi, sıralarının gelmesini sabırla beklemeyi ne zaman öğrenecek? Parasının üstünü de alıp, belki biraz utanmış olarak uzaklaşıyor oradan İşte size görgüsüzlük başlığı ile bir yazı konusu. Ama canım çekmiyor... Nasıl olsa kimse bir şey öğrenmek niyetinde değil. Hırçın, yırtıcı, saygısız, görgüsüz bir yaşama hırsı... Erkekler Mars’tan, kadınlar Venüs’ten rkek ile kadın ne aynı aşk kavramına sahiptir, ne de aynı davranışsal kodlamayı ya da aşklarını dışavuracak dilbilimini kullanırlar. Fark o denli güçlü ki, “Erkekler Mars’tan, kadınlar Venüs’ten” kitabında psikoterapist John Gray onları iki ayrı gezegenden yeryüzüne inmiş olarak göstermekten çekinmiyor. Erkekler için duygusal alanda eyleme, güce, yeteneğe önem veren Mars, kadınlar için ise hislerin dışavurumuna, karşılıklı alışverişin uyumuna, yaratıcılığa öncelik tanıyan Venüs... O zamandan bu yana bir şey değişmedi. Farklı davranışsal parkurların çiftin mükemmel bir ilişkiyi yakalamaları için güvence olmadığı kesin, aynı parkurda olsalar bile herşeyin kaygan zeminde olduğu da çok açık. Yani bir çiftin iletişimi yanlış anlamalar kaynağı... E Bir kadın hayat olaylarıyla yüzyüze, hissettiklerini seve seve dile getirir; bir erkek olgular üzerine “nesnel” bilgiler aktarmaya kalkışır daha çok. Kadın abartıları, metaforları, genellemeleri ve hatta şiirsel bir dili yerli yersiz kullanır; erkek kesin sözcüğü arar ve diğerine sözcüğün gerçek anlamında hitap etmeyi tercih eder. Çığrından çıkarak sonu anlaşmazlığa varan bir örnek: “Benimle kimse ilgilenmiyor” kadın dilinde “Kendimi yalnız hissediyorum”dur; ama erkek bunu “Doğru değil bu, çevrende insanlar var” diye yanıtlar. Eşler arasındaki incinmelerin pek çoğu bunun gibi semantik yanlış anlamalara bağlıdır. Öyleyse anlaşılmak için, kadın daha kesin ve daha uygun bir söz dağarı kullanmaya alıştırmalıdır kendini. Erkek ise, herşeyi birincil anlamıyla anlamaktan kaçınmalı ve satırların arasını okuma ilkesinden yola çıkmalıdır. Erkek kadını olduğu gibi kabul etmek ister, kadıın onu değiştirmek peşindedir Kadın durmaksızın eşini ve çiftini geliştirmeye çabalar. Kadın birdenbire “Daha sık dışarı çıksak” dediğinde bunun anlamı “Birlikte bir şey yapmaktan ne kadar hoşlanacağım”dır (bu bir özen göstermedir); erkek bunu “sen evcilsin” diye yorumlar (bu bir terslemedir). Çözüm, uyuşmazlığı karşıdakini kınamaksızın, birinci tekil kişi kullanarak iletmektir: “...yaparsan, seni çok seveceğim”. “Yapmalısın” değil. Onu bir tedarikçi olarak görmelidir kadın, sorun kaynağı olarak değil. Erkek ise, yaptıkları beğenilmiyorsa bunun kendisinin de sevilmediği anlamını taşımadığını anlamalıdır. Rifat Mutlu ([email protected]) Kadın durmadan konuşur, erkek susar Konuşan bir kadın, çoğu kez o anki düşüncelerini dışa vurarak yüksek sesle düşünmektedir, sohbetine bir akıcılık sağlar bu, ama aynı zamanda arkadaşını tedirgin eden bir eğreti değer de katar işe (“Niye bu denli sık fikir değiştiriyor?”). Erkek çoğu kez susar. Kadının, kendisine karşı ilgisizlik olarak yorumladığı bir susuş... Gerilimlerden kaçınmak için, erkeğin, kadının konuşmasının, gevezelik değil düşüncelerini dile getirmek olduğunun; kadının ise, erkek sessizliğinin bir aşağılamanın uzantısı değil biraz süre kazanmak için, düşünme gereksinimi olduğunun bilincine varması gerekir. Bu yüzden kadın bu psikolojik sessizliğe saygı göstermelidir (“Eeeee?”, “sonra?”, “ne düşünüyorsun?” demek yerine.) Erkek olgular üzerine bilgilendirir, kadın duygularını açığa vurur Kadın “seni seviyorum” der, erkek “ben de” diye yanıtlar; erkek “seni seviyorum” der, kadın “neden?” diye sorar Erkeği büyüleyen, arzu nesnesidir; kadın, öncelikle arzunun kendisiyle ilgilenir. O, varolduğunu hissetmek için bu arzuya erkeğe göre daha fazla gerek duyar. Bunun için sürekli “Beni seviyor musun?” sorusunu yineler ve neden sevildiğini bilmek ister... Kendisini seven bir eş, onu farklılığı yüzünden sevildiğine ikna edebilir ancak. Stresle başa çıkabilmek için bir kadın, dikkatli bir dinleyiciye ve duygularının geçerliliğini onaylayacak birine gereksinim duyar. Oysa erkek, eşinin onu bütün sıkıntılarından kurtaran kahramanı olmak ister. Kadını sonuna dek dinlemeyi öğrenmeli ve gerçekten ne istediğini anlamaya çabalamalıdır erkek... G Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY C M Y B C MY B İnsanlar birbirlerinin üzerine basarak yaşamaktan sıkılmıyor. Bindiğim vapurda, bir sürü boş koltuk olmasına karşın, basamaklara tünemiş gençten biri... Elinde gerici gazetelerin en rezili. Kirli sakalla kaplı uzunca yüzünde bir koyun ifadesizliği... Yanına ilişmiş türbanlı genç kadın karısı olmalı. Onun yüzünde de aynı ifadesizlik, aynı kirli sarı can sıkıntısı... İşte bir yazı konusu daha... Bu genç insanların ışıltısını alıp götüren şey nedir? Bu bezginlik, sünepelik, insandan çok koyuna benzemeye başlayış neden? Alın size bir Darwin konusu... Ama tersinden... Geriye evrimleşme olamayacağına göre, bu oluşumu nasıl adlandıracağız? “Tereddi..” diye bir sözcük vardı, bu durumlar için babalarımızın kullandığı. Tam emin olmak için baktığım; Osmanlıca sözlükte karşılığı şöyle: Yozlaşma, soysuzlaşma... Ülkemiz tam anlamıyla bir tereddi süreci yaşıyor... Yozlaşan, soysuzlaşan bir toplum olmaya doğru hızla ilerleyişimiz gözle görülebiliyor... Bu süreç ne kadar sürecek? Ne zamana kadar? Yaşama sevincinin yerini yaşama hırsı almış... Herkes birbirine öfkeli, birbirinin hasmı, düşmanı, rakibi... Aynı zamanda da sanki fırtına öncesi bir durgunluk yaşanıyor... Tek yaprak kımıldamayan şu eylül gecesi gibi... Az önce bir iki tıpırdayan yağmur, başlamadan sona erdi... İnsanlar gibi mevsimler de bozulup değişti... Yazı gelmek bilmiyor... Çünkü canım hiçbir şey yazmak istemiyor... Çünkü yazmak değil eylem gerekiyor... Ülkenin üstüne çöken şu kötü, uğursuz karanlıktan kurtulup, az da olsa feraha çıkmak için... G [email protected] MİZAH MAĞARA ADAMI / Tayyar Özkan (www.tayyarozkan.com)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle