22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 31 AĞUSTOS 2008 / SAYI 1171 Gençler estetik kuyruğunda Deniz Yavaşoğulları ÖSS sonuçları açıklandı. İstedikleri bölümü kazananlar ailelerinden türlü hediyeler istiyor. Bunlar arasında estetik ameliyatları da var! Üniversiteye yeni görünümleriyle girmeyi amaçlayan gençler en çok yağ aldırma, göğüs büyütme, küçültme ve burun operasyonları talep ediyor... Prof. Dr. Oğuz Çetinkale’ye göre bu artışta, estetikle ilgili programlar da etkili. ÖSS’nin ardından ikiüç aylık bir boşluk var, bu süre iyileşmek için de uygun. Üstelik ameliyatı lisede olsa, arkadaşları soru yağmuruna tutacak... Yeni nesil estetik ameliyatlarını çok olağan bir şey olarak görüyor sanırım... Çok ani karar veriyorlar. Bu ani kararlar tehlikeli, çünkü estetik ameliyatların sonuçları kalıcıdır. Tabii, hepimiz o yaşlarda ani kararlar veriyorduk, anlayışla karşılamak lazım. Ben böyle durumlarda, “Tamam yapacağız, ama sen bunu bir hafta daha düşün öyle gel” diyorum. Bu süre içinde fikir değiştiren oluyor mu? Çok aşırı isteklerinden vazgeçenler oluyor. Çoğu aslında araştırıyor, internetten iyice okuyup, öğrenip geliyor, ama yine de aşırı istekleri olabiliyor. Örneğin burun yaptıracak olanlara tavsiyede bulunuyorum. “Bu burnun ameliyatlı olduğu çok anlaşılır, suratına da gitmez, önemli olan suratına gidecek bir burnunun olmasıdır” gibi... O da düşünüyor, mantıklı geliyor “tamam” diyor. Veya göğüslerini büyütmek isteyen bir kız uçuk hacimli bir protez istiyor. Ben ona “Sana daha küçük bir protez gider” diyorum ama o “Doktor bey bıktım artık böyle olmaktan, varsın öyle olsun!” diyebiliyor. Ben de “İyi tamam ama, ameliyata iki protezi de getireceğim, sen orada neye karar verirsen onu yaparız” diyorum. En sonunda o da daha makul olanı seçiyor. Ameliyat olmak isteyen gençlerin ne kadarı kadın, ne kadarı erkek? Dörtte biri erkek, gerisi kadın. Erkekler daha çok burun ameliyatı için geliyorlar. Ya da “erkekte kadın tipi meme büyümesi” dediğimiz bir sorun görülebiliyor, içini boşalttırmak için geliyorlar, jinekomasti diyoruz buna. Sizce estetik ameliyatı yaptıran gençlerin sayısının artması yüzden o burnun aynısını yapsanız da memnun olmayabilir. Bu, en ve ailelerin buna olumsuz bakmamasının sebebi ne? tehlikeli hasta grubu, ki hastaların en az üçte biri bu şekilde, elinde Gelişmişlikle ve sosyoekonomik düzeyin yükselmesiyle ilgili... resimle geliyor. Tansu Çiller’e benzemek ise belli hatları Bir de televizyonlarda estetik ameliyatlarını anlatan diziler ve oluşturmakla olmaz, ona benzemenin daha kolay bir yöntemi var; programlar yapılmaya başlandı, bunun da etkisi oldu. İnsanlar, plastik makyaj. Levent Kırca öyle bir makyaj yapıyor ki herkese özellikle gençler o programları çok seyrediyorlar, görerek benzeyebiliyor mesela! Böyle bir profesyonel makyajcıya gitmek öğreniyorlar, eksiklerini de internetten daha uygun bu iş için! araştırıp tamamlıyorlar. Edindikleri Bütün yüzünü değiştirmek isteyenler bilgileri ailelerine anlatmaları işleri geliyor mu size? kolaylaştırıyor. Harçlıklarını bunun için Tabii geliyor. Ancak bu ameliyatlardan biriktirenler bile var... sonraki altı ay sürecinde hastaların ifadeleri Bir de fiyatlar, eskiye oranla daha şöyle; “Doktor bey ben aynaya bakınca uygun, değil mi? kendimi göremiyorum, işyerinde beni kimse Tabii. Türkiye’de estetik cerrahi çok tanıyamıyor”. Aralarında “kişiliğimi gelişti. Bundan yirmi sene öncesine kaybettim” diyenler bile var ve tabii bunun göre üç katı plastik cerrah var. geri dönüşü yok. İlçelerde dahi bulunuyor artık. Gençler arasında tüm yüzünü Bir süre önce bir manken Tansu değiştirmek isteyen var mı? Çiller’e benzemek için ameliyat oldu, Var, ama onları ameliyat etmiyoruz, siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? çünkü çoğunun bu isteklerinin altında İki grup hasta var. Bir grup hasta psikolojik bir problem yatıyor. Tedavi kendi resmini bilgisayara koyuyor, olduklarında da bu istek kalkıyor. Bunu en resmin üzerinde oynayıp, kendisine ne çok 40’lı, 50’li, 60’lı yaşlardaki insanlar yakışacağını bulmaya çalışıyor. Sonra o istiyor. Gençleşmek veya değişiklik için... düşünüp tasarladıklarını bana anlatıyor, Özellikle ikinci hayatına başlamış kişilerde, Nip tuck dizisinden. “olur mu?” diye soruyor. Diğer grup örneğin eşini kaybetmiş kişilerde bu çok ise magazin dergilerinden resim görülebiliyor. Yurtdışında uzun süre toplayıp “Ben burnumu böyle istiyorum” diyerek geliyor. Aslında gurbette kalıp, gelince değişmek isteyenler de oluyor. Bir de o, resimdeki kişi gibi görünmek istiyor ve burnunu yaptırınca öyle cezaevinden çıkanlar geliyor, yılların verdiği sıkıntılar yüzünden olacağını düşünüyor. Yani bilinçaltında resmin bütünü yatıyor, bu onlar da ameliyat olmak istiyorlar, biz de yapıyoruz... G S on zamanlarda televizyonda estetik ameliyatlarıyla ilgili birçok program yayımlanıyor. Bu programlarda her şey açıkça gösteriliyor; ameliyatlar, hastaların ameliyat sonrası halleri, sıkıntıları, ağrıları; kesintisiz, sansürsüz, gerçekçi ve objektif bir şekilde sunuluyor... Konuyla ilgili “Nip Tuck” gibi çok tutulan diziler de var. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof Dr. Oğuz Çetinkale de gençlerin estetik ameliyatları üzerine yapılan dizi ve programlardan sonra bu işe daha rahat baktıklarını ve diğer yandan da artık daha bilinçli davrandıklarını söylüyor. Şu sıralar Oğuz Çetinkale’nin ameliyat listesinde birçok genç hasta var... Ailelerinden üniversite hediyesi olarak estetik ameliyatı sözü alan bu gençler, hayatlarının yeni dönemine yeni görünümleriyle girmeyi amaçlıyorlar. Dr. Oğuz Çetinkale’yle konuştuk... Ailelerin, çocuklarına üniversite hediyesi olarak estetik ameliyatı sözü vermeleri, ne zamandır revaçta? Size bu şekilde gelen çok oluyor mu? Tabii oluyor, işte şu sıralar ailelerin verdikleri sözleri gerçekleştiriyor, ameliyatları yapıyoruz. Son beş altı yıldır var bu durum, git gide de artıyor. “Biz üniversiteyi kazandık geldik” diyorlar. Estetik ameliyatında yaş sınırı var mı? Yaş sınırı 18, ama istisnalar da oluyor; örneğin burnuna darbe almış, burnu yamulmuş, doğru dürüst nefes alamayan bir gencin ameliyatını fiziksel gelişimi uygunsa erkene alabiliyoruz. 18 yaş sınırı, kişinin karar verme yetkisine sahip olması açısından mı, yoksa gelişimi açısından mı uygulanıyor? Gelişimi açısından... Yoksa, 18’i doldurmuş gençlerin de ebeveynlerinden izin bekliyoruz. Aileler nasıl bakıyor, olumsuz karşılayan ama çocuğunun ısrarlarına dayanamayan oluyor mu? Ara sıra öyle şeyler oluyor, ameliyat olmak isteyen genç beni arıyor, durumunu anlatıp randevu alıyor, aradan bir süre geçiyor, randevu öncesi aile beni arıyor ve “Doktor bey biz ikna edemedik, lütfen siz ikna edin, yaptırmasın şu ameliyatı” diyor. Ondan sonra hep birlikte geliyorlar, konuşuyoruz. Bu şekilde gelenlerin yarısı da o konuşmanın ardından vazgeçiyor. Ailelerin, çocuklarının estetik ameliyatı olmalarını istememe gerekçeleri ne oluyor? Bu tip durumları yaşadığımız ailelerin çocukları, genellikle lise son öğrencileri oluyor. Lise dört sene oldu, çocuklar lise sonda reşit oluyorlar. Reşit oldukları anda da onlara rahatsızlık veren durumdan kurtulmak istiyorlar. Ancak ameliyata odaklandıklarında ÖSS’ye olan dikkatleri dağılıyor. Bazı aileler buna olumsuz bakmıyorlar, “Bu ameliyatı yapalım da, çocuk sınava kafası rahat girsin” diyorlar. Bense, durum çocuğun psikolojisini derinden etkilemedikçe, ameliyatı sınavdan sonra yapmayı öneriyorum. Bu, çocuk için de motivasyon oluyor. Hem Anlamıyoruz, anlaşamıyoruz Ç evremizdeki saldırganlık kimsenin gözyaşına bakmıyor, saygı duyulacak yaşlıların bile... Herkes savunmaya çekilmiş, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler… Birbirimizle konuşmayı bilmiyoruz artık, söyleşmek hissini yitirdik hepimiz. Araştırma ardından araştırma, fenomenin doğruluğunu kanıtladı: Kabalık, herkesin günlük yaşamını kirleten ve toplumsal ilişkileri tahrip eden, hızla yayılan bir salgın. Parçalanmış bir toplumda yaşıyoruz, bir kuşaktan diğerine, bir kesimden diğer kesime, birbirimizle yüzleşemiyoruz şimdi. Öteki bir yabancı, ruhunu şeytan bürümüş, tüm kötülüklerimizin sorumlusu. Oysa artık uyuşmazlığımızı anlatmak için bile ortak bağ kuramıyoruz. Bu yüzden her yerde patlamaya varıyor iş. Elbet varoşlardaki gençler akla geliyor hemen, onların sözel şiddetleri. Ne var ki, fenomen bu duyarlı bölgelerin sınırlarını da aşıyor... Her yerde, polis memurları öfkesi başına vurmuş sürücüler tarafından aşağılanıyor, öğretmenler çekilmez öğrencileri tarafından hırpalanıyor, dünyanın en iyi futbolcusu rakibine kafa atıyor, aynı zamanda takımının yenilmesine de yol açıyor. Bir devlet başkanı kendisini bir toplantıda selamlamayı reddeden birisine “Kes sesini mankafa” diyor. Aynı dili konuşsak bile, birbirimizi anlayamıyoruz artık. Kabalıklar, saldırganlık, laf atmalar: İletişim görünürde kesilmiş gibi. Öyleyse bu saldırganlığı uzakta tutmayı öğrenmeliyiz. Peki nasıl? göreceli bir saygınlığın tadını çıkarmaya yol açıyor. Bazıları agresifliklerini dile getirmekten çekinmiyorlar: “Ben harbiyim. Söyleyecek lafım varsa dolambaçlı yollara sapmam.” Sorun kişinin kendini kabul ettirmek ile başkasına saygısızlığı karıştırmasıdır. Oysa, iletişimde iki kişi vardır. İletinin yerini bulması için özbilinç sahibi olmak gerekir, ötekinin var olduğunu unutmaksızın... Ne var ki bugün, ben, ben, ben egemenliği var! Öteki bir baş belası sadece. Otuz yıldır geleneksel otoriterliğe hücum ediliyordu. Bugün, bütünüyle otoriteye... Öğretmenler, hekimler, polisler işlevlerinden dolayı korunaklı değiller. Çocuk kral, despot bir ergen oluverdi. Haz ilkesiyle yetişince, tüm yanlarıyla gerçeklik ilkesini çok geç öğrendi. Mutlakiyetçi olarak, akıldışı buyrukların etkisinde: Bir yaşlı iş çıkışı saatlerinde gezintiye çıkmamalıdır, bir varoş sakini ondan yol istediğinde çabuk davranmak “zorundadır”... Bu gerçekleşmediğinde tepeler atıyor. Dayanılmaz güçsüzlük duygusunu beraberinde taşıyan sıradan küçük paranoya... UZAK DURMAYI ÖĞRENELİM Bu duygusal hamlıktır. Kişi istediğini elde edemeyince sesini yükseltiyor, tıpkı emziğine kavuşmak isteyen süt çocuğu gibi. Agresiflik, en ilkel düzeyinde öfkedir. Sindirilmeden hemen dile getirilmiştir. Hayvansaldır, bizi karanlık çağlara taşır, insanın insanın kurdu olduğu çağa. İçgüdüseldir. Kesinkes çocuksudur. Bu tüm bir toplum düzeyinde, toplumsal gerileme olarak adlandırılır. Orada herkes bağırır çağırır, çünkü hiç kimsenin beklemeye tahammülü yoktur. Öyleyse bu saldırganlığı uzakta tutmayı öğrenmeliyiz. Gerçekten çatışmaya girmeye değer mi? Odadan çıkın, o yeri terkedin, bir soluk alın... Aynı biçimde, eğer agresifleşen sizseniz: Daha sonra sürdürün konuşmayı. Hepsinden önemlisi, unutmayın ki, bağıran kişi acı çekiyordur, hedef siz değilsinizdir aslında. Ne pahasına olursa olsun durumu tırmandırmayın. Çünkü sözel şiddetten sonra, fiziksel şiddet gelir. Zorluk ondan sonra başlar... Nezaket kurallarının en aza indirgenmesi, toplumsal ilişkileri değersizleştirir. G Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY HERKESE KENDİ SÖZ DAĞARCIĞI… Zengin gettoları, yoksul gettoları, pis moruklar, genç gerzekler... Herkesin içine kapanmasının zoruyla, sözcük alışverişi kesiliyor. Bu sövgü sağanağı ve korna sesleri arasında birbirimizi anlamamak oluyor sonuç. Aynı dili konuşamama noktasına dek varıyor mu iş? Ortaklaşa bir söz dağarcığımızın olmasına karşın, her durumda sözcüklere aynı ağırlığı ya da aynı vurguyu yakıştırmıyoruz. Örneğin “bayrak” sözcüğünün çağrıştırdığı duygu ve değerler herkesin kendi ideolojisi doğrultusunda işlev değişikliğine uğruyor. Bu, “mutluluk” ve “özgürlük” gibi soyut terimler için de doğru... Her şey herkesin kendi kişisel tarihine bağlı. BEN, BEN, YİNE BEN Örneğin, iyi eğitimli bir genç, bisiklete binerken değişiyor: “Başka biri oluyorum, edepsizleşiyorum. Oto sürücüleri bana saygısızlık ettiklerinde ilkelerimden vazgeçiyorum, onlara sövüyorum”. Kendini yenik düşmüş hissediyor o zaman. İnsan içsel güvenlikten yoksun kaldıkça, daha fazla saldırıya uğramış hisseder kendini. Tehlikedeki bir hayvan gibi, hırlar ve sonunda ısırır. En iyi savunma hücumdur, derler. Her şeyin daha güvenilmez olduğu bir güç ilişkisi daha olağan bugün: Eşler, aile, iş ortamı... Herkes ötekine boşalıp rahatlıyor. Agresiflik, bir an için, genelleşmiş bir güçsüzlük duygusundan kurtulmamızı sağlıyor. İnsan kendine son sözü ben söyledim diyebiliyor. İlişkilerin niteliğinden çok sonucuna öncelik veren bir toplumda, agresiflik C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle