02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

13 TEMMUZ 2008 / SAYI 1164 9 Mutsuzluk... Zülal Kalkandelen merika’daki Michigan Üniversitesi ülkelerin mutluluk düzeyleri üzerine araştırma yapmış. Haber gazetelere de yansıdı. 97 ülkede yapılan araştırmaya göre, en mutlu ülke Danimarka iken, Türkiye ancak 60. sıraya yerleşmiş... Aynı haberi okuyan bir Japon arkadaşım eposta gönderdi: “Öylesine güzel bir ülkede yaşayanların mutsuz olması üzücü...” Kısa bir turistik ziyaret için ülkemize gelen bir yabancının gözüyle bakınca Türkiye adeta cennet gibi. Korumak için ne kadar özen gösterilmese de, doğal güzelliği hâlâ büyüleyici. Tarih ve kültür iç içe. İnsanları sıcak kanlı. Ama gel gör ki, ülkemizin siyasetinde huzur ve barış ortamı yok... Araştırmayı yürüten ekibin başındaki Prof. Ron Inglehart, mutluluk üzerindeki en önemli etkenleri, “insanların hayatlarını istedikleri gibi yaşama özgürlüğüne sahip olmaları, sosyal eşitlik, zenginlik, barış ve huzur” olarak sıralamış. Ülkemizin doğal güzelliklerine bakıp halkın mutsuzluğuna şaşıran arkadaşım bilmiyor ki, özellikle AKP iktidara geldiğinden bu yana bunların hiçbirisi ülkemizde yok... İnsanlar, Cumhuriyet rejimiyle elde ettikleri çağdaş ve laik yaşamı artık sürdüremeyecekleri endişesi içinde! Sosyal eşitlik çoktandır sizlere ömür! İşsizlikten kırılan yoksul halk kesimleri, karnını nasıl doyuracağını düşünmekten uyku uyuyamıyor! 18 YTL A eğitim yardımı için insanlar Şanlıurfa’da birbirini eziyor... Ama hükümetin hiç böyle dertleri yok... Hükümet, bu sorunlarla mücadele edeceği yerde, kendi özel gündemiyle meşgul... Aylardır türban için üniversite rektörleriyle, yargıyla kavga edip laikliği zayıflatmaya çalışırken, şimdi de darbe tartışmalarını alevlendirip korku imparatorluğunu kuruyor... Kimi gazeteciler, son dönemde yaşananların bir ilk olmadığını yazıp, neredeyse olanları sıradanmış gibi göstermeye çalışıyor. Türkiye’de siyasal çekişmenin hep şiddetli olduğu doğrudur; ne yazık ki, demokrasi zaman zaman kesintiye de uğramıştır. Fakat neredeyse Cumhuriyet’le yaşıt olanlar bile, kutuplaşmanın hiç bu kadar keskinleşmediğini, devletin saygın kurumlarının hiç böyle bir saldırıya uğramadığını söylüyor. *** İnternette dolaşan bir mesaj var. AKP’nin açılımını “Atatürk’ten Kurtulma Partisi” diye yapmışlar... Şakası bile utanç verici... Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değil mi Mustafa Kemal? Osmanlı’nın kullardan oluşan ümmet toplumunu ulus olma bilincine taşıyan, onun önderi olduğu devrim değil mi? Koskoca Müslüman coğrafyasında çağdaşlık seviyesine ulaşma hedefini koyan tek lider Atatürk değil mi? Emperyalizme karşı ulus iradesini egemen kılan o değil mi? Eğer bağımsız, demokratik, laik, uygar bir ülke olmaya itirazları yoksa, bu eşsiz lidere bunca nefret neden? Bir türbanlı çıkıyor ekrana, Atatürk’ü değil Humeyni’yi sevdiğini söylüyor! Kul olmak için mi? İkinci sınıf vatandaş olmak için mi? Bir adamın dört karısından biri olmak için mi? Nedir bu din devletine duyulan özlem? *** Türkiye, laik rejimine yönelik saldırıların yoğunlaştığı karanlık bir dönemden geçiyor. Amerika’nın tasarladığı yeni dünya düzenine uymayan ama Türk halkının en güvendiği kurum olan Türk Silahlı Kuvvetleri, işbirlikçilerin desteğiyle yıpratılmaya çalışılıyor. Amaç, Ankara’yı emperyalizmin amaçlarına hizmet eder hale getirmek... Ortalık toz duman... Yargı siyasallaştırılıyor. Herkes tedirgin... Kararsızlar en büyük ikinci seçmen grubu olmuş. Umut verici alternatif bir muhalefet partisi yok... Kimse bu çılgın gidişin nereye varacağını bilmiyor. Böyle bir belirsizliğin içinde yaşayanlar nasıl mutlu olur ki? G [email protected] Düzeltme: Geçen haftaki yazıda Antonio Monda fotoğrafı yerine yanlışlıkla Martin Scorsese fotoğrafı kullanıldı. Özür dileriz. Onur kirlenmesi Adnan Binyazar ürkiye’de en çok kirlenen sözcüklerden biri “onur” ise öbürü de “gurur”dur. Sahneleri, miting alanlarını gurur şamatacılarının doldurmasından da belli bu. Bu sözcüklerin kirlenmesi, kuşkusuz, gurur duyulmaması gerekenlerle gurur duyulmasından ileri geliyor. Onlar da öylesine çoklar ki, ekranlarda pişmiş kelle gibi sırıtmaları, artık görende tiksinti yaratıyor. Önüne geleni yüceltme telaşındaki gurur simsarlarının durumu da onlardan farklı değil. Gurur; kendini beğenme, büyüklenme, övünme duygusudur. Onur ise, insanın kendine duyduğu özgüvenden doğan saygıdır. Öyle de olsa, anlam saptırmalarına en çok bu iki kavram uğratılmıştır. Biriyle gurur duymak ya da onurlanmak insanın iç saygısıyla ilgili olmasına karşın, bu zenginlikler dışa vurulup işportaya dökülerek değer yitimine uğratılıyor. Shakespeare, “Kibir ve gurur bütün saltanatları devirir,” diyor. Ondan bir yüzyıl sonra yaşadığı sanılan Teslim Abdal da aşağı yukarı aynı şeyi söylüyor: “Gel ha gönül havalanma / Engin ol gönül engin ol”. Deyişine şu dizeleri de ekliyor: “Söyledikçe engin söyle”, “Engin söyle, büyüklüktür”... İnsanda hoşgörüsağduyuahlakerdem bütünlüğü, kişiliğin sağlam basan dört ayağıdır. İnsanı insan kılan bu kaynaşma, “söz”ün de miyarıdır. Ağzın sıkılığını, yalamalığını bu miyar belirler. Teslim Abdal’ın sıradan gibi görünen deyişinde geçen “engin”, “havalanma” vb. sözcükler, bu dört kavramın en yalın anlatımıdır. Bu bağlamda, Shakespeare’in “Öyle şatafatlı elbise giyip böbürlenme” dizesiyle söylemek istediği ne ise “Engin ol gönül engin ol” da odur! Sözü engin olanın gönlü de engindir. Kişilik ise, sözün özünde gizlidir. Onur ya da gurur, öbür özellikler gibi, kişiliğin dışa yansımasıdır. Gazetelere de düşen şu olay, ağızdan kirli çıkan sözün, her türlü erdemi nasıl silip süpürdüğünün örneği... Araya sporcu bir kadın girince, bir partinin ilçe başkanı, yirmi dokuz yıllık karısına boşanma davası açıyor. Dava açılan kadının, kocasını elinden alan sevgiliye, güllü bülbüllü mesajlar göndermediği şundan belli ki, gazete haberinde onun sözleri yer almıyor. Cemal Süreya’nın deyimiyle, sporcu sevgilinin dili ise, dil değil, “dilistan”! “Kovulan, istenmeyen, kadın yerine konulmayan, yalvardığın halde ‘Benimle birlikte bir kere ol’ diye, reddedilen kim teyzeciğim. Şimdi sana gel dese, değil ayağını öpmek, b....nu bile yersin de artık çok geç. Ha unutmadan, ben onun ayağını öpüyorum ama o bana neler yapıyor bilsen dudağın uçuklar. Halim beni istemediği an hayatından çıkacak kadar onurlu ve gururluyum..” Hem sporcu, hem onurlu, hem gururlu, hem kadın... Ağzın temizliğine bak!.. Bunları söylemekle de yetinmiyor, modaya uyarak, işe Allah’ı da karıştırıyor; üstelik ona verilecek hesabı öne çıkararak... “Senin, Allah’ını inkâr ettiğine kaç insan şahit, sen otur da Allah’a vereceğin hesaba yan!..” Bunların hangisi, erdemhoşgörüsağduyuahlak bütünlüğü içinde yer alır da, insanı onurlu ya da gururlu kılar?.. Özel yaşamında onursuzluğun batağına saplanan bir kişiye, meydanlarda “Türkiye seninle gurur duyuyor!” diye bağıran şamatacı takımına yuh olsun! G [email protected] T Görülmek, gizlenmek üstüne... Enver Aysever urdan Gürbilek “Mağdurun Dili” adlı kitabında Sartre’dan bir aktarımda bulunuyor. Afrika şiiri antolojisine yazdığı önsözde Fransız okura seslenen yazar; “Görülmenin ne demek olduğunu sizin de hissetmenizi istiyorum. Çünkü beyaz insan üç bin yıldır görülmeden görme ayrıcalığına sahip.” diye yazıyor. Gizlenmek isteyen biri için açığa çıkmak, fark edilmek bir tür tecavüz gibidir. Kuşkusuz görülmenin, güç ve güçlüyle ilişkisi de açıktır. Diyeceğim; bir yazar, çoğu zaman görülmek istediği ve buna cesareti olmadığı için yapıtını kaleme alır. Tuhafı; görme hakkının bir tür sömürü göstergesi olmasıdır. Oyunculuğun garip bir iş olduğunu yakından bilirim. Karısının karşısında sus pus oturan bir adamın, sahnede yırtıcı, kışkırtıcı bir erkeğe dönüştüğüne hayretle tanık olmuşumdur. Kambur, çelimsiz bedenli, hatta biraz da yaşlanmış bir kadının sahnede dans edip, neşeli şarkılar söylediğini defalarca izlemişimdir. Bir izleyen varsa ve eğer izlenmek isteyen birileri, oracıkta hemen oyun kurulur. Sahne bir iktidar alanıdır elbet. Ancak sahiden sahnede yer alan kişi, belki oyuncu, belki de bir başkası bu erkin farkında olarak mı oradadır, tartışılır. Karanlığın içine gömülü bakan, izleyen sanki çok daha konforlu konumdadır. Görülmeden görmek gibi! Peki ama oyuncuyu sahneye taşıyan çılgınlığın, cesaretin kaynağı nedir? İnternet kültürü, yeni bir yaşam bilgisi, becerisi ve sezgisi geliştirmemizi zorunlu kılıyor. Beyaz adamın, sorgusuz biçimde, kendi dışındaki tüm halklara bakma hakkına sahip olması, adaletsizliğin en N temel göstergesi. Bunu şimdi daha da ileri taşıyor ve gücünü bize, yani bakılana doğrudan dayatıyor. Uydu yoluyla hareketlerimizi takip ediyor, adresimizi açığa çıkarıyor ve büyük gözaltını internet kanalıyla belgeliyor. Gizlenmek için bir yer kalmamış olması korkutucu! Çoğu zaman kişi fark edilmediği, kendini değersiz hissettiği anda yazmaya, oynamaya başlıyor. Ya da bir başka önerme de ortaya koyabiliriz; belki de yaratı ruhu temizlemeye, olmak istediğimiz gibi görünmeye olanak verdiği için yeğleniyor. Hem görülmek istenip, hem de gizlenmeye yazgılı olmanın karmaşık doğası burada saklı. Yetenek; hem bir çarmıhtır, hem bir esaret. Özellikle yazar kişi için görülmek endişe verici bir arzudur. Çoğu zaman aşağılanmayı ve hor görülmeyi kendi yaşamıyla deneyimleyen yazar; yapıtının görülmemesi halinde çılgına döner. Nurdan Gürbilek’ten ödünç alarak söyleyelim; görülme arzusuna eşlik eden hor görülme fikri giderek yapıtının temel izleği haline gelir. Garip olan, bu görülme arzusunun doğurduğu aşağıinsan, yer altıkişisi gibi kavramlar, türlü ruh hallerini imlediği için, okur için de hayli çekicidir. Esas olan kudretsiz gibi duran kişinin iç hesaplaşması/çatışması ile çıkılan yolculuğun sonunda bir tür mucizeyle karşılaşılmasıdır. Yazarın soyunarak ortaya çıktığı bu süreç; gözlerin ona döneceğini bilerek çıplaklaşmak, özgürleşmek yolunda bir soluktur. Bilerek ve isteyerek kişinin gözüne sokulan bu durum iktidara bir başkaldırıdır. Zorla bakılmaya karşılık, zorla görülmek! Batı, kendi kurgusu içinde geliştirdiği astüst ilişkisini toplumsal ölçekte de sürekli hissettirir doğuya. Dünya halklarını bir denek gibi gözler. Hareketleriyle alay eder, kimi zaman biçimlendirmek için dış müdahalelerde bulunur. Kendi görülmek istediği zamanların dışındaysa, fark edilmemek için tüm önlemleri alır. Gizli örgütler, ajanlık etkinlikleri, koca kulaklı dinleme cihazları, hepsi bu anlayışın ürünleridir. Kendi halinde, yolunda giden doğal yaşamı/insanı itip, kakmak; çekmek, kovalamak, tedirgin etmek ve en önemlisi yön vermek bakmak, görmek, görülmekle ilintilidir. Buna en doğal başkaldırı, kendiliğinden açığa çıkmak ve çıplaklıkla/yalınlıkla tedirgin etmektir. Kuşkusuz yazarın tercihi bu yöndedir. Görülmek istediği için yayınlamaktır. Kendi güçsüzlüğünden bir güç yaratma arzusudur bu. Ya da çaresizliğinin dramatik doğasına bir tür itiraz! Dönüp dolaşıp bir başka sorunsala geliyor kişi. Yazarın/romancının özgürleşmek için çıktığı bu yolculukta, en zayıf halkaya, yine Gürbilek’ten ödünç alarak söyleyelim; efendilerin en arsızına tutsak oluyor yaratıcı! Yani okura... Bu görülmeyen efendinin beklentilerini karşılamak, arzularını sezip yanıt vermek gibi korkunç bir yazgıyla karşılaşıyor yazar. Ortaya konan ürünün satılık olması, elbet alıcıyı açığa çıkarıyor. Hem kendini gizleyen, hem de sürekli varlığını hissettiren ürkütücü bir efendi. Sürekli yerli halkları gözleyen Batıyla, okur arasındaki benzerlik kışkırtıcı! Yazarın, yazma işini kimin için yaptığı da ayrı bir muamma. Kafadaki okura mı, tezgâhtan kitabını almaya gelen müşteriye mi? Kendini asla göstermeyen, ama gücünü her fırsatta gösteren alıcı okura mı, yoksa meçhul de dolanan, romantik sevdalıya mı? İzinsiz bakmanın ve farkına varmadan izlenmenin korkutucu yanı; mahrem olanın açığa çıkmasındaki utançtır. Çoğu zaman bu utanç yersiz, nedensiz ve bakanın ahlaksızlığı karşısında cesurcadır. Koca gözlü, dev kulaklıların dünyasında çoğu zaman gizlenmek olanaksız, görülme duygusu doyumsuzdur. İçimizdeki sağır edici çığlık, tepemizdeki aynayla başa çıkamazken, bir diğerine katlanmak güçtür. Kapı çalınıp, içeri paldır küldür adamlar girebilir. G www.enveraysever.com C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle