Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Abba’nın şarkılarını temel alan “Mamma Mia!” müzikali şimdi de beyazperdede... Yeniden Abba... Aslı Selçuk ünyaca ünlü İsveçli pop grubu Abba’nın şarkısından adını alan “Mamma Mia!” müzikali şimdi de sinemaseverlerle buluşuyor. İlk kez 6 Nisan 1999’da Londra’daki Prens Edward Tiyatrosu’nda sahnelenen, dünyanın 170 kentinde sekiz dilde oynanan, 30 milyondan fazla insanın izlediği, gişe getirisi iki milyar dolara ulaşan Mamma Mia! müzikalinin filmi yaz aylarına damgasını vuracak. Türkiye’de 18 Temmuz’da gösterimde olacak Mamma Mia! 1970’lerde ünlenen, Eurovision ödüllü Abba’nın hit şarkılarını temel alan aynı adlı müzikalin sinema uyarlaması; çalışkan, zeki, dayanışmayı ilke edinen üç kadının ürünü. Her şey yirmi iki yıl önce ünlü şarkı sözü yazarı, besteci Tim Rice’ın asistanı Judy Craymer’in “Chess” adlı müzikal komedinin müziklerini besteleyen Abba’nın iki üyesi Benny Andersson ve Björn Ulvaeus’la karşılaşmasıyla başlar. Onlarla karşılaşır karşılaşmaz Judy’nin aklına çılgınca bir düşünce gelir: Abba’nın hit parçalarından bir müzikal yapmak. İki yıl boyunca Judy Craymer, Abba’nın şarkı sözlerinde en ufak bir değişiklik yapmadan hem çağdaş hem gülünç bir romantik komedi yazabilecek senarist arar. Sonunda İngiliz TV dizilerine deneysel oyunlar yazan Catherine Johnson’ı bulur. Catherine, Abba’nın tüm parçalarını dinleyip özümsedikten sonra karmaşık duygusal yaşamlarından esinlenerek bir öykü taslağı hazırlar. Sonuçta ortaya Yunan adasında küçük bir otel işleten bir anneyle, sevdiği genç erkekle evlenme hazırlığı yapan kızının öyküsü çıkar. Babasını hiç tanımayan genç kız annesinin anı defterini karıştırdıktan sonra üç adamın babası olabileceğini düşünerek annesinden habersiz onları düğününe davet eder... Judy, cebinde bu senaryo taslağı ile Verdi’nin Macbeth’i, Francis Poulenc’in Dialogue des Carmélites’i gibi operalarını sahnelemiş, ama hiç müzikal yapmamış tiyatro yönetmeni Phyllida Lloyd’a başvurur. İş, Judy, Catherine ve Phyllida’nın 1974’te Eurovision’u “Waterloo”yla kazanan, plak satışları 350 milyona ulaşan Abba’nın erkekleri D “Mamma Mia!” neşeli, eğlenceli ve dokunaklı bir annekız öyküsü... yönetimi de Phyllida Lloyd’a verir. Projedeki dördüncü kadınsa Tom Hanks’in oyuncu eşi Rita Wilson’dır. Annesi Yunanlı olan, yapımcısı olduğu My Big Fat Greek Wedding’le (Kalbinin Sesini Dinle/2002) iyi para kazanan Wilson’la Hanks, Mamma Mia!’nın yapım amiri olurlar. Meryl “Mamma Mia!”da Meryl Streep (solda) Donna Sheridan rolünde. Streep’i Brecht’in “Cesaret Ana” oyununda izleyen Judy, Catherine ve Phyllida ona hemen bekâr anne Donna Sheridan rolünü önerirler. Çocukken Benny’iyle Björn’ü kandırmalarına gelir. Abba erkeklerinin onayını annesinin hep müzikallere götürdüğü, müzikal komedilerin alan kadınlar yapım hazırlığı, tiyatro, dekor, oyuncu için gerekli parayı büyük hayranı olan Streep bu öneri karşısında hem çok bulmaya girişirler. Mamma Mia!’yı da Waterloo’nun Eurovision şaşırır, hem de gurur duyar. Abba şarkılarını birlikte birinciliğinin 25. yılı kutlamasına denk getirerek ilk kez 6 Nisan söyledikten sonra Benny’nin ses tınısını beğendiği Streep 1999’da sahnelemeyi planlarlar. Müzikal büyük bir başarı kazanır. başrolü alır. Donna’nın yirmi yıl önceki aşkları Sam’i Pierce Son zamanlarda müzikallerin iyi para getireceği kokusunu alan Brosnan, Harry’yi Colin Firth, Bill’i ise Stellan Skarsgaard Hollywood stüdyoları yapımcı Judy Craymer’a öneri üstüne öneri oynarlar. getirirler. Bu sayısız öneriler karşısında Judy hiç ödün vermez, Bu eğlenceli, neşeli, dokunaklı öyküde kızı Sophie’yi yeniden yazıma, uyarlamaya, şarkı söyleyemeyen oyunculara, (Amanda Seyfried) sevdiği genç Sky’la (Dominic Cooper) ısmarlama yönetmenlere “evet” demez. Abba’nın hit şarkılarına sadık evlendirmeye hazırlanan Donna (Streep) karşısında birdenbire kalınmalı, diyerek 90 milyon dolara filmin yapımcılığını üstlenir. eski sevgililerini (Brosnan, Firth, Skarsgaard) görünce Yaratımı da iki yakın dostuna, senaryoyu Catherine Johnson’a, dizginlenmez gençliğini, düşüncesiz davranışlarını anımsar. Üç erkek içinse bu düğün yıllar önce çok sevdikleri ama sonra yitirdikleri güzel bir kadınla beklenmedik bir karşılaşmadır. Donna’ya en yakın arkadaşları pratik zekâlı, gevezelikten hiç hoşlanmayan Rosie’yle (Julie Walters) çok sayıda evlilik yapmış varlıklı dul Tanya (Christine Baranski) destek olurlar. Müzikaldeki İngiliz annekız filmde Amerikalı annekız olurlar. Pinewood Stüdyoları, Yunan adaları Skiathos ve Skopelos’ta çekilen Mamma Mia!’da Streep, Brosnan, Firth, Skarsgaard şarkı söylerler, dans ederler, hippi ve punk olurlar, Abba’nın vücudu saran dar kostümlerini giyerler, dolgu (apartman) topuklar üstünde dolaşırlar. Dancing Queen, Voulez Vous, Money Money Money, S.O.S., Take a Chance on Me, The Winner Takes It All gibi unutulmaz Abba şarkılarından esinlenilen bu müzikal romantik komedide, kimlikler, yitik ebeveynler, yitik çocuklar gibi temel konular var. Abba’nın müziğiyle yerinizde dans etmek, şarkılarını mırıldanmak, dört yetkin oyuncuya tempo tutmak, renkli yetmişlere doğru neşeli, eğlenceli bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız Mamma Mia!’yı kaçırmayın. G Duygular tavana vurunca... Deniz Ülkütekin SANATÇININ ŞİDDETE CEVABI... Yener Pınarbaşı da tıpkı Selin Kocagöncü gibi yaşadığı bir olayı taşımış “Günümüz Sanatçıları” sergisine. Ancak onun işi aşkın yarattığı içsel fırtınalardan farklı, tam anlamıyla fiziksel bir acı. Bir gün banliyö treninin camından bakarken, çocukların attığı taşlardan biri suratında patlamış. On beş gün hastanede kalan Pınarbaşı, bu olaydan sonra şiddetle ilgili bir şey yapmak istemiş. Şiddeti kullanmak için nasıl bir yol izlediniz? Sergide iki videom var. Aslında bu tek bir iş, birbirine taş atan iki insan silueti. Onlar benim yansımalarım. Doğrudan insanı göstermektense gölge ya da yansıma kullanmayı tercih ediyorum. Belki insanlığa karşı bir tepki. Görsellik olarak taş atan iki figür doğrudan şiddeti çağrıştırabilir. Şiddet hakkında düşünürken ne kadar uç noktalara gidip onları görsel hale getirebileceğinizi düşündünüz? Sanatla uğraşırken bir fikri kelime kelime vermek pek tercih edilen bir şey değil. O, bakan kişinin kafasında bir yere oturuyorsa bu yeterlidir diye düşünüyorum. G S eri üretim dışında bir şeyler yapmak isteyenler için belki de en önemli kısım başlangıç noktası. Bir şeylerden ilham almak, ne kadar ham olsa da bir fikir oluşturmak gerek. Sonrası tabii ki kolay değil. Ancak Selin Kocagöncü yaşadığı duyguları üretime çevirirken arınma yaşadığını inkâr etmiyor. Çalışmanız için nereden yola çıktınız? Eskiden bir sevgilim vardı, bu sene okula başladığımda, ona çok benzeyen birini gördüm. Sonra ona âşık oldum, daha iyi tanımaya başladıkça aslında önceki sevgilimle çok fazla benzer yanları olduğunu gördüm. Bu çıkış noktasını sergilenebilir hale getirmek nasıl bir süreçti? Çok uzundu, ilerledikçe çok çeşitli formlar aldı. Saksı ve sigara gibi semboller işin içine girdi. Tabii kuşak farkı var. Önceki kuşağın kafasını kurcalayan bazı şeylerin içinde doğduğum için bunlar bize doğal geliyor. Bir sorun bile oluşturmuyorlar. Aslında sergideki işler gayet tanıdık. İstanbul’daki genç sanatçılar arasında video çok fazla var. Hiçbir yeni tarafı yok. Sonuçta bu bir yarışmaydı. Seçici kurul da günümüz sanatçısı değil, dolayısıyla onların filtrelemesi söz konusu. Küratörlerle tanışmadım, ben de merak ediyordum kıstaslarını. Belki oluşturdukları bir kavram vardır, ancak o konuda hiçbir fikrim yok. Hitap etme kaygısı taşıdınız mı? İzleyici için istediğimi söyleyebiliyor muyum, dışında bir kaygı taşımadım. Yarışma kurulu için de aynı şeyler geçerli. Sonuçta bir şeyler üretiyorsunuz ve yolluyorsunuz. Seçici kurul karşısında, bir yarışma içinde olmak nasıl bir şey? Biraz pis bir şey ama iyi bir yanı da var. Şunu da kabul etmek lazım, atölyemde kendi adıma çalışıyor olsaydım, bu kadar hızlı üretemezdim. Ancak sergi süreci bir tür performansa dönünce de problem oluyor. G Aşk ve şiddet, bu iki birbirinden bağımsız kavram Akbank Sanat’taki “Günümüz Sanatçıları” sergisindeki işlerde Selin Kocagöncü. Fotoğraflar: Vedat Arık buluşuyor. Selin Kocagöncü, yıllar önce ayrıldığı sevgilisine çok benzeyen biriyle karşılaşınca ortaya sergideki videosu çıkmış. Yener Pınarbaşı ise yaşadığı şiddeti sergi sayesinde üretime dönüştürmüş. C M Y B C MY B Başta bir duygudan yola çıkıyorsunuz. İş ilerledikçe bu duygulardan koptuğunu hissettiniz mi? Özellikle kurgu aşamasında, teknik anlamda beklemediğim değişiklikler yaşandı. Çekim esnasında da benzer durumlar yaşanmıştı. Aslında güzel bir şey, insanı temizleyen bir ruh hali, en azından benim için. Bir derdim olduğunda kafamda bir cümle sürekli tekrarlanır. Ancak onu biriyle paylaştığım zaman başka bir noktaya gidebilirim. Bu da biraz benzer bir durum. Bir adım öne geçmenizi sağlıyor. Sergiye katılan diğer insanlarla fikir alışverişinde bulundunuz mu? Hayır. Kimseyi tanımıyordum ve sergiden bir gün önce işimi kontrol etmek için geldim. İşin kendisini sağlamaktan başka bir rolüm olduğuna inanmıyorum açıkçası. Sergide bir bütünlük olduğunu düşünüyor musunuz? Hayır. Belki bir dile getirme durumu var ama kavramsal bir birliktelik yok. Mümkünse de olmasın zaten. Peki günümüz sanatçıları derken, gerçekten böyle bir kuşak farkına gönderme yapılıyor mu?