17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

27 NİSAN 2008 / SAYI 1153 5 Sinemada seks furyası başlamıştı. Ben 68’den sonra evlendim ve sinemadan çekildim. 10 yıl kadar eşimle Mersin’de yaşadım. 78’de eşimden ayrılarak İstanbul’a döndüm, yeniden dans etmeye başladım. Benim dansçılığım çok bilinmez. Hep beş yıldızlı otellerde çalıştığım için halk benim dans ettiğimi bilmez. 40 yaşında kocamdan ayrıldım, 15 yıldan fazla da dans ettim. Gündüzleri anneanne, babaanne rolleri oynuyor, geceleri gidip dans ediyordum. Sinemaya tekrar dönmem zor oldu. Ancak son beşaltı yıldır güzel çalışabiliyorum, dizilerde ve filmlerde. Yeşilçam sineması büyük bir aile gibi görünüyor. Sizi birleştiren o Yeşilçam sokağı mıydı? Bence işin içine çok fazla madde girince, büyüsü de bozuluyor. Sinemada para yoktu o zaman, sevgi ve dostluk da para beklenmeyen işte oluyor. Sinemada şimdi okullularla alaylılar arasında bir ayrım var. Yeşilçam’da eskiden bir beraberlik yaşanırdı. Belli yerlerde, mesela Sinepop’un yerindeki kafeteryada toplanırdık. Daha bir sıcaklık vardı. Şimdi insanlar daha bireyselleşti. Herkes tek tek yaşıyor. Ben en çok o birlikteliği özlüyorum. Pek çok filmde oynadınız. Oynadığınız rollerden en çok hangisini sevdiniz? Şehirdeki Yabancı en sevdiğim filmdi. Çocuk kadın tipini oynamıştım. Hem kadın, hem çocuktu. Ezilmişliği ve çaresizliği, bizim ülkemizde kadınların yaşadığı durumu yansıtıyordu. Ben kendi hayatımda öyle yaşamadım tabii, ama o rol naif, acı bir roldü, gerçekti. Son dönemde dizilerin yanı sıra sinemada da oynadınız. Eğreti Gelin’de ilgi çekici bir rolünüz vardı. O rolü benden başka oynayacak biri yoktu. Yaşı elliyi geçmiş ve hâlâ yılan dansı yapabilecek bir başka kadın yok. Renkli Türkçe (1999) adlı düşük bütçeli bir filmde oynadınız ve bu filmle Antalya’da Altın Portakal aldınız. Ahmet Çadırcı ile Osman Cavcı benim oğlumun kafesine gidip gelirlerdi. Paraları yoktu, bana sormaya cesaret edemiyorlardı. Ben para önemli değil, sinemaya bir katkısı olsun yeter dedim. Senaryoyu okudum, beğendim, kabul ettim, sevinçten uçtular. Büyük fedakârlıklarla bir buçuk senede çektik filmi. Para buldukları zaman çağırıyorlar, bir iki sahne çekiyorduk. O film bana Antalya’da ödül getirdi. Ben her zaman amatör ruhluyum, iyi ki de oynamışım, diyorum. Bu tür yapımlarda her zaman rol alırım. Bugünkü Türk sinemasıyla geçmişteki arasındaki en büyük fark? Tek kelimeyle teknik. Biz yoksunluklar, imkânsızlıklar içinde çalıştık, şimdi her şey var. Mesela bir Lütfü Akad bugünkü şartlarda film yapabilseydi, kim bilir neler çekerdi? Sinema ile ilgili tek bir kitap bile yoktu. Sinemaya bugün başlasaydınız ne yapmak isterdiniz? Bugün başlasaydım, tabii ki eğitimini alırdım. Eğitim önemli ama yetenek varsa… Sinemamızdan çok insan geldi geçti. Kalanlar, hatırlananlar gerçekten yetenekli olanlar. G Şöhret zordu ama o taşıdı Şükran Yücel 1. sayfanın devamı Halit, benim okulum oldu. Sinemanın bir mesaj, bir sanat ve kalıcı bir şey olduğunu Halit’ten öğrendim, sinemaya bakışım değişti. Halit bana hiçbir zaman öğretmenlik yapmadı. Yapsa komplekse de kapılabilirdim. Ben onun konuşmalarından, beyninden, hareketlerinden, yaptığı işlerden güzel bir şeyler aldım. Tam anlamıyla bir sanat grubunun içine girdim. O sohbetlerin, konuşmaların içinde yoğruldum. Ünlü bir yönetmenin eşi olduğunuz halde, yıldız olmaya heves etmemişsiniz. Mesela Halit Refiğ’in yönettiği Şafak Bekçileri’nde ikinci kadın rolündesiniz. Senaryoyu okuduğumda rol beni cezbetmişti, çünkü kadın askeri üniforma giyiyordu. Nedenini çözemedim, ama ben küçük yaştan beri starlığı pek düşünmedim. İşe asılsaydım, ihtiraslarım olsaydı, belki onu yakalardım, çünkü benim diğerlerinden farkım yok. Sonradan kendimi tarttığım zaman, bunu özgürlüğüme çok düşkün olmama bağladım. Hayatıma giren insanlar kötü insanlar değildi, hepsiyle de hâlâ dostuz, ama evliliklerim de çok oldu, o yüzden. Bıktığım için mi, sıkıldığım için mi, bilmiyorum. Şöhret, taşıması güç bir şey. Ben yeri geliyor pazara gidiyorum, yeri geliyor otobüse biniyorum. Yıldız olsam istediğim gibi hareket edemeyecektim. Ama işimi çok seviyorum, en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Ben halkın içinde olmayı sevdim. Çünkü star olursanız, yeriniz de başka olur… Aydan, üstte Göksel Arsoy, altta Halit Refiğ’le... Fotoğraf: VEDAT ARIK Yeşilçam izleyicisi için, eskimeyen yüz Nilüfer Aydan. Dansı oyunculuğunun gölgesinde kalsa da bundan pek şikâyeti yok... Ne sinemada, ne sahnede yıldız olmak istedi, çünkü şöhreti taşımak zordu... Oysa izleyici için hep bir yıldızdı. “Çocuk Yüzlü Kadın” belgeseli işte o yıldızı anlatıyor. “Eğreti Gelin” filminden... Sizin çok Avrupai bir tipiniz var. Kökenimde de var zaten, babaannem Rum, anneannem Çerkes. Anneanneme İngiliz kadını derlermiş burada. Biz doğma büyüme Cihangirliyiz. Burada konakları varmış, ama biz görmedik. Ailem çok moderndi, kadınları hiçbir zaman başını bağlamamışlar. Kısa kollu fotoğrafları var. Türk sinemasının en parlak zamanlarında yer aldınız. Zirvede olduğunuz zamanda ara verdiniz sinemaya. Kendimize mektuplar Selçuk Erez Baba bak ne demişler: Sen fevri imişsin! Ekonomiyi berbat etmişsin. Kimseyi dinlemiyormuşsun! Baba, bir şey yapmalısın! Söyle Avrupalılara bize bir mektup daha yollasınlar. Ne desinler bu sefer? “Türkiye ekonomisinde benimle başlayan iyileşme hızla devam etmektedir filan” desinler sonra “Onunla öyle uğraşırsanız kapılarımız size kapanır!” da desinler. *** Baba onlarla konuştum.. Ne diyorlar? Söyledim... Ama Bacca’yı, ırzına geçilmeğe direndiği için öldürenin, kadını eşya ya da hayvan olarak gördüğünü söyledi.. Eee? Sen de kadının adam yerine konmadığı… Beslusconi’ye söyle.. Her yerde onlardan “Bacılarımız” diye bahsetmiyor muyum? Ben kadınları hep el üstünde tutarım. Söyledim. O da, “El üstünde tutuyor ama kadınlar onun kurallarına itirazsız baş eğerlerse öyle yapıyor” diye yanıtladı.. Evyah! Baba sen ortadan birkaç günlüğüne toz ol da ne yapacağımızı düşünelim! Ben neden ikidebirde toz olayım? Sen toz ol! Peki baba kızma ama bir yol bulmak şart.. Ben buldum bile. Ne buldun? Mektubu kendim yazacağım! Yabancılar mı yazdı sanacaklar? Sen yabancı dil bilmezsin ki... Ben yazacagım.. O tercüman kadının adı neydi? O çevirir... Ama o senin konuşmalarını olduğu gibi çevirmiyor, kırpıp düzeltiyormuş... Daha iyi ya rezil olmuyoruz sayesinde... Baba sen süpersin! Al kalemi, yaz: Memleketinizden her gün gelen gelişme haberleri şaşırtıcıdır. Açıklanan büyüme rakamları, enflasyon, dış ticaret rakamları en iyimser beklentilerin bile üzerindedir. Global kriz sizi etkilememektedir. Bu yüzden kıskanılmaktasınız! Art niyetli eleştirilere aldırmayın, yolunuza azim ve kararla devam edin! Baba ne diye imzalayacaksın bu mektubu? Baron Münchhausen! Yaşa be baba, bu sefere kimse anlamayacak! G [email protected] C M Y B C MY B “Son mektubumuz çok eleştirildi... Babana selam söyle bizden ikidebirde böyle mektup istemesin!” diyorlar. Zaten domuzdan post, gavurdan dost olmaz! Berlusconi’yi ara; bari o bir şey yazsın.. *** Baba! Ne dedi? “Artık sıktı senin baban!” dedi... Gebze’de öldürülen Pippa Bacca olayı bu kadar tazeyken ben bir şey yazamam diyor... Benle ne ilgisi var? Ben bu olayı kınamadım mı?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle