02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

23 MART 2008 / SAYI 1148 Oynarken kendimle yüzleşiyorum Esra Açıkgöz 1. Sayfanın devamı Arşivde sizinle ilgili pek bir şey bulamadım. Az mı röportaj veriyorsunuz? Aslında çok var, kendime de bir arşiv oluşturdum. Çok sıkılsam da, işin promosyonu için mecbur röportaj yapıyorum, bu konuda sıkılgan bir çocuğum. Kendinizle ilgili haberleri takip ediyorsunuz yani? Yakalayabildiklerimi biriktiriyorum. Arkadaşlarım, seninle ilgili haber çıkmış dediğinde okuyorum. Son günlerde pek gazete okumuyorum, çünkü hepsi bir yerden iktidarlara bağlı. Gazetecilik eğitiminizi yarıda bırakmasaydınız, siz de bu sektörde olacaktınız. Üç yıl okudum, ama bana göre olmadığını anladım, 81’de konservatuvara girdim. Okurken Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) tiyatro da yapıyordum. Sahne tozu zehirler adamı derler, öyle oldu. Keşke gazeteci olup soran taraf ben olsaydım dediğiniz oluyor mu? UĞUR POLAT “Beni Unutma”da Zuhal Olcay’la... Yok, iyi ki bu mesleği seçmişim. Zaten başka bir şey de elimden gelmezmiş. Belki arkeolog olabilirdim, ama… Niye? Başını alıp gitme durumundan, uzaklık duygusundan dolayı. Oyunculuk da gitme imkânı tanıyor… Tabii başka dünyalara giriyor, başka karakterlere bürünüyoruz. Bir role çalışırken, o karakteri içimde arama yolculuğu çok keyifli, bir sürü duyguyla karşılaşıyorum, katmanlarımı keşfediyor, içimdeki Uğur’la yüzleşiyorum. Zaman zaman tükeniş de yaşıyorsunuz, sonra, o durumdan bir şey çıkıyor, çok enteresan. Şimdi TRT 1’de, “Beni Unutma” dizisinde, Recep adlı bir taksi şoförünü canlandıracaksınız. Yapımcı Ata Türkoğlu ve yönetmenimiz Güzide Balcı aradı. Kastı duyunca çok mutlu oldum. Zuhal Olcay ve Tilbe Saran, Türkiye’nin en iyi beş kadın oyuncusundan ikisidir. Karakterimi de çok beğendim, hikâye de çok yalın, samimi. Recep iki kızını kaybediyor, karısı bu travmayla dünya ile ilişkisini kesiyor. Sizin böyle travmatik bir şey yaşamadığınızı biliyoruz, ama kaybetmekten korktuğunuz bir şey vardır muhakkak... Sevdiklerimi... Metaforik anlamda, özgürlüğümü, maddesel anlamda sesimi kaybetmek istemem, çünkü bunlar insanlığımı ve mesleğimi kaybetmem demek. Piyasada çok fazla dizi var, TRT’deki bu diziye ne kadar şans tanıyorsunuz? Ekip iyi, ama seyircinin kemikleşmiş dizileri arasına girip, bizim hikayemiz de güzel diye satış yapmak zor. Ancak yolda karşılaştığım insanlar hala, Zuhal Olcay’la oynadığınız dizi çok güzeldi, diyorlar. İşte yeniden birlikteyiz. Çoğu oyuncu, dizilerde para için oynadığını söyler, sizin için de öyle mi? Televizyonda çok para kazanılıyor, ancak sırf para için yapmamak lazım, çünkü büyük emek harcanıyor. Ancak sinemada 30 milyonsa, televizyonda 700 milyon dolar döndüğünden, paylaşımı insanları çok acımasız yapıyor, tam bir vahşi kapitalizm. Islaha gidilmeli, oyunculuk meslek olarak kabul edilmeli, odamız, sendikamız olmalı. Dizinin tanıtımında Sezen Aksu’nun “Beni Unutma” şarkısı çalıyor, bilboard’larda da “Hatıraların arasından bir pay seç kendine” yazıyor. Siz de bir pay seçecek olsanız?.. İlk ve orta gençliğim Ankara’da geçti. Şimdi Melih Gökçek Ankara’yı silmiş, ama o zamanlar Ankaralı olmak özel bir hayata bakış, duruş sağlardı. Ben de Ankara Sanat Tiyatrolu olmakla, hayata bakışımla, dünya görüşümle, belli bir şeyi yüklenerek geldim buraya. Sonuna kadar bu duruşun arkasında durmak istiyorum. Bu duruşunuz proje seçimlerinize nasıl yansıyor? Okuduğumu önce ben görebiliyor muyum, kendi filmimi çekebiliyor muyum diye bakıyorum. Kafamda onu kurabilirsem, olacakmış gibi hissediyorum. Tabii ki senarist, yönetmen, yapımcı, oyuncu da etkili. Sabun köpüğü şeyler ilgimi çekmiyor. Senaryonun derdi olacak, sıkıntılı, hayatla problemi olan karakterler olacak. Televizyonda en azından biraz namuslu, eli yüzü düzgün, iyi oyuncuların oynadığı, sesli çekimlerin yapıldığı işlerde olmaya çalıştım. Rol hizmet edebilir, ancak yaptığım iş aşırı milliyetçiliğe, dinciliğe hizmet ediyorsa, oralarda olmak asla istemem, olmayacağım da. Peki, Pars Kiraz Operasyonu’nda niye oynadınız? Osman Sınav çok eski bir arkadaşım, 90’lı yıllardan beri tanıyorum. Bir film çekeceğim, bu filmi başlatmanı istiyorum, dedi. Ben de seve seve, dedim. Bu kadar basit. Fotoğraf: VEDAT ARIK Birlikte içilecek adam... İnternette sizin için siteler kurmuşlar, takip ediyor musunuz? Ekşi Sözlük’e, bazı sitelere bakıyorum. Güzel bir şey, kötü işler yapsaydım, kötü yapsaydım, kimse beğenmezdi, manken de değilim, Brad Pitt de. İTÜ sözlükte, “Bir gün kendisiyle içmek isterim, konuşmasa da olur, zaten adamda doğal bir hüzün mevcut” diye yazmışlar. Hüzünlü müsünüz gerçekten? İyi bir dinleyiciyimdir, ama hüzünlü değilim, aslında çok matrağımdır. Böyle şeyleri yeri ve zamanında yapmak önemli. Bende de hâlâ, delilik, sinirlilik, agresiflik hali var, ancak onları kontrol altına almayı öğrendim. İçimdeki her sivri şeyi yuvarladım. Yani hiç sivri yanınız yok mu? Tabii biraz kemik kalmak gerekiyor, yoksa kulak memesi kıvamında olmak hoş değil, zaten bu ülkede onlardan çok var. İçimdeki bir iki kemiği tutmak istiyorum, çünkü gerekecek, biliyorum. Uğur Polat’ın oynadığı dizi, film ve oyunların uzun bir listesi var. Bu listeye bir dizi daha eklendi: “Beni Unutma”. Dizide kızlarını kaybetmiş bir babayı canlandırıyor. Her rolde biraz daha kendini keşfeden oyuncu bir yandan da içindeki Uğur’la yüzleşiyor. Devlet Tiyatroları’ndaki oyunu “Ben Ruhi Bey Nasılım” 25 Mart’ta perdelerini yeniden açıyor. DÜN VE BUGÜN... Tiyatroya, 12 Eylül öncesinde fabrikalarda, grevlerde oynayarak başlamışsınız... Üyesi olduğum örgütün tiyatro topluluğundaydım, işçilere destek veriyorduk. Bu tür etkinlikler 12 Eylül’den sonra silindi. Çok heyecanlı anlardı, her an bir baskın olacak, kavga çıkacak tedirginliğiyle beklerdik, o dönem çok dayak yedim. Yükselti üzerine çıkıp, işçilere sloganlar attırmak, insanları heyecanlandırmak, içinde bekleyeni dışarı vurmak çok zevkliydi, oyunculuk hevesim oralardan başladı. O oyunlardan birini Rutkay Aziz izleyince, beni Türkiye’nin en eski, muhalif, politik tiyatrosu AST’a davet etti. O günden bugüne 29 yıl geçti, dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz? Tanımadığım bir dünya ile tanıştım. Sesimi, bedenimi daha iyi kullanıyorum, ancak bir yandan da oyunculuk açısından kirlendiğimi düşünüyorum. Zamanla bazı kamburlar oluşuyor, bazı kalıplara girmeye başlıyorsunuz, bunlardan kurtulmak için sık sık tiyatro yapmak, sıfırdan başlamak lazım. Paslarımdan, kirlerimden kurtulmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Oyunculuğa başlarkenki isteklerinizin ne kadarını gerçekleştirdiniz? Nicelik olarak bakarsak, 30 oyun oynadım, 20 sinema filmi çektim, yüzlerce bölüm dizide rol aldım, ödüller kazandım, beğeniliyorum, alkışlanıyorum, tanınıyorum, bir maddi standart yakaladım. Tamam, bunlar gayet hoş, zaten bu işi beğenilmek ve eğlenmek için yapıyoruz, ancak nitelik olarak her zaman tatminsizlik yaşıyorum, çünkü kendimi hiç beğenmiyorum, en büyük sıkıntım bu, her defasında artık bu işi yapmayayım, diyecek kadar acımasızım kendime karşı. Neyi eksik buluyorsunuz? Söz ettiğim kirlenmişliği hâlâ atamadığımı görüyorum, bazı anlarımı hiç samimi bulmuyorum. Farklı roller oynamak istiyorum. Tiyatroda çok oynadım, ancak sinemada ve televizyonda da güzel bir komedide oynamak isterim. Yan rol de olsa beni bu bıkmışlığın üzerine heyecanlandırsın yeter. G Uğur Polat ve rolleri... Şimdiye kadar sizi en çok zorlayan rol?.. Ruhi Bey (sağda). Bir de 32 yaşımdayken Hamlet’i oynamıştım. Her aktörün gönlünde yatan zor bir roldür Hamlet. Türkiye’de Hamlet oynayan tiyatrocu sayısı beşi geçmez, o yüzden çok memnunum. Sinemada çok zorlayan bir karakter olmadı, çünkü hepsi tanıdık, benim gibi küçük insanlar... Rolleriniz arasında en “siz” olanı hangisiydi? Sanırım Ömer Kavur’un yönettiği “Karşılaşma”daki Sinan. Kanserdi, tedavi görüyordu, oğlunu trafik kazasında kaybetmişti... Bunlarla en ufak bir benzerliğim olmadığı halde, Sinan’ın mutsuzluğu ve bir şey bekleme hali çok hoşuma gitti. Sis ve Gece ile Mavi Gözlü Dev’de rol aldınız, aslında bunlar geçmişinizde de izi olan hikâyelere sahipler değil mi? Sis ve Gece’nin geçtiği Gayrettepe’deki Emniyet Müdürlüğü’ne yıllar önce sorgulanmaya götürülmüştüm, kafama kimseyi görmemem için hırkamı geçirip sandalyeye oturtmuşlardı. Filmde merdivenleri sorgucu olarak indim. Binanın rengi hâlâ soluk maviydi. Rol gereği de olsa sorgucu olmak, buruklaştırdı beni. Mavi Gözlü Dev de enteresandı, Nâzım Hikmet’in yasaklandığı bir dönemden geliyorum. Ankara’da, örgütün tiyatrocusu olarak Nâzım şiirleri satarken, “Dört nala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim” kıtasını yüksek sesle okuduğum için gözaltına alınmıştım. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle