02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 DERGİDEN oyun eğerek, kurallara uyarak büyüyen çocuklar geç özgürleşirler… Diklenirler evet, kendilerini ararken, ama kırılgan bir isyandır bu. Hayatın suyuna gitmekle, insanların suyuna gitmek arasındaki farkı geç keşfetmenin yorgunluğuyla erkenden bir kenara çekiliverirler. Biat etmeyi kültürünün mayası yapan kültürlerde bu her iki cinsin de ezasıdır, ama kadın daha bir emirlerle kuşatılır… Babadan kocaya geçen bu emir ve kurallar zincirinde kadın hep bir gedik aramak ya da gedik yaratmakla geçirir ömrünü. O gediği bir kez keşfetmeye görsün, gönlü bir daha yamamaya, kapatmaya el vermez. Bu yüzden bütün dini kitaplarda, toplumun yazısız kurallarında tekin olmayandır kadın, yalancıdır, üçkâğıtçıdır! Bütün bu yaftalara aldırış etmemeyi öğrenen kadın çabuk ve neşeli yol alır… Kadının kurallara başkaldırı yollarından biri de deli rolünü oynamaktır… Ortaçağın cadı ilan edilip yakılan kadını ölmekten usanmış, şimdi daha az tehlikeli olan yolu seçmiştir… Deli yaftasını kuşandığında büyüklü küçüklü iktidarlara, iktidarlarının boşluğunu göstermekle kalmaz, sözün ve eylemin de sahibi olur… Artık her şeyi söyleyebilir, hareketlerindeki sınırlamayı genişletebilir, dahası gerçeği, düşündüğünü, inandığını kolaylıkla yaşayabilir… Geçen ay ölen söz yazarı Aysel Gürel bu rolü seçen, pervasızca uygulayan, üstelik bunun bir rol olduğunu da dillendirerek toplumu ikiyüzlülüğüyle baş başa bırakan kadınlardan biriydi. Erken yaşta keşfettiği bu hayatla başa çıkma yolundan ölene kadar çıkmadı. Kadınların akıllarından asıldığı, tahammül edilmez hayatlarını süslemek için kullandıkları aşkın ipliğini de pazara çıkardı… Leyla ile Mecnun gibi bedenleri, özellikle de kadının gövdesini hiçe sayarak kurulan efsanelerin üzerindeki örtüyü kaldırıverdi. Haftalık dergisinde yayımlanan röportajda Tuğçe Tatari’nin aşka ilişkin sorusunu “Bize anlatılan, okutulan aşklardan hangisi gerçek” diye yanıtlamıştı: “Leyla’yla Mecnun mu? Hayır efendim, değil. Leyla o… Evlenmiş, sonra başka herife gidip… Sonra tekrar Mecnun’a gelmiş. Genelevdeki kadından ne farkı var?” Gürel, bildiğimiz, yaşamını magazin haberlerinde kızarak, ürkerek, imrenerek izlediğimiz bir kadındı. Bu rolü kendi dünyalarında oynayan daha binlerce kadın var. Oynayamayanların payına ise psikiyatrinin çeşitli başlıklar altında topladığı hastalıklar düşüyor… Oysa tedavi uzun, deli rolü oynamak ise eğlenceli, ama elbette yorucu… Bu hafta deliliği oynayan, oynamasa da rol üzerine kafa yoran kadınlar anlattılar… Eh, denemekte fayda var! İyi haftalar... Berat Günçıkan [email protected] B Deliyim, rahatım! Aykırı, uyumsuz, isyankâr… Toplumun böyle tanımladığı bireylerle yazısız bir anlaşması var: Deliliğini ifşa et, seni rahat bırakayım! Görünürde bu anlaşmadan en kârlı çıkanlar kadınlar. Aysel Gürel’de olduğu gibi “deli kadınlar” ne yaparsa yapsın, kabulleniliyor, hoş görülüyor. Bu elbette akıllıların seçtiği bir rol, ama yine de zor… Aysel Gürel. frenlediğim ve bir dolu konuda ketum ve apolitik davrandığım doğrudur. Ben galiba yazarken biraz daha özgürüm. Zaman geçtikçe, söylenebilen cümle sayısı arttıkça umarım bilgim, cüretim ve cesaretim beni yaşamı her yönüyle anlatabilmeye teşvik eder”. Lodi’ye göre de Türkiye’de özgür kadın söylemi cesaret istiyor ve savunma sistemi geliştirmek kadar doğal bir davranış. Sadece Türkiye’de değil üstelik, dünyada da kadın olarak yaşamaya çalışmak cesaret işi. “Keşke” diye yakınıyor “Tüm düşüncelerini savunup, kendi öz iradesiyle, hiçbir fazladan yüke ve etkiye maruz kalmadan yaşamını sürdürebilse kadın… Galiba ilk değişmesi gereken erkek egemen bakış açısı. Çok umutsuz olmakla beraber insanın kendine ait devriminin çok da uzakta olduğunu sanmıyorum”. Söz Aysel Gürel’e geliyor, sözde deliliğinin onu yormadığını düşünüyor Lodi. Gürel’i algılamak isteyenlerin yansıtılan görüntünün arkasındaki “dâhi aklı” görebildiğine inanıyor. “Tabii ki bu optimist ve absürd duruşu” diye vurgulamadan da edemiyor “hayatı aslında çok ciddiye aldığının da bir göstergesi”. Tiyatro oyuncusu Hülya Karakaş delilik rolünü kadınların bir keşfi olarak tanımlıyor, çünkü sert, acımasız, karanlık bir coğrafyada başka türlü yaşamayı pek de mümkün görmüyor. “Delilik sadece toplumun ikiyüzlülüğü karşısında korunaklı olabilmenin gerektirdiği bir yafta. İşin tuhafı, kadın bunu bilinçli yapmıyor. Yaftayı onu yargılayanlar yapıştırıveriyor, kadın da sezgisel olarak onu bir avantaja dönüştürüyor” diyor. Delililiği bir “tarz” olarak tanımlıyor Karakaş, bu tarzı taşımanın da pek kolay olmadığını anımsatıyor: “Sinsi gülümsemeler, aslında çok ciddiye almadığını hissettirip çok ciddiye almalar, çokça düşman olmalar… Bunların kolay olduğunu kim söyleyebilir?” Karakaş kendisinin de deliliği hayatla başa çıkabilmek için kullandığını saklamıyor, üstelik kendini gerçek hayatta sahnede böyle bir rolü oynamaktan daha başarılı görüyor. “Gerçek hayatta bu rolü içtenlikle, samimiyetle oynuyorum” diyor; “Hayatın bütün kuşatmasına, bana biçilen rollere,dayatılan bütün önermelere ‘deli’ gibi karşı çıkıyorum”. Aynı zamanda Aysel Gürel’le arkadaşlık yapan kadınlardan biri Karakaş, Ne haddimize düşmüş Aysel’den daha deli olmak” diyor; “O bakışlarıyla bize ne kadar ahmak olduğumuzu düşündürtürdü”. Delilik kadına yakışıyor, üstelik bütün kadınlara. Bu role soyunmak zor, ama sonra, anlaşılan hayat alabildiğine kolaylaşıyor... G Hülya Karakaş. Yonca Lodi. Berat Günçıkan eli… Tuhaf, bıçkın, aykırı, genel geçer bütün algıları ve ahlakı sarsıcı düşüncelerin sahipleriyle baş edebilmenin yolu işte bu sıfat. Ortada beyin kimyasıyla ilgili bir durum yoksa, ki bireyin beyin kimyasını tek başına tetiklemediği de malum, bu sıfat, taşıyıcısına da kısmi özgürlük sağlıyor. Deli etiketi kişinin toplumsal normları ve talepleri çiğnemesine, onlarla oynamasına izin veriyor… Tabii ki kişi deli rolünden sıkılmıyor ve huzurluk duymuyorsa. Hangisi daha cesurca? Kendin olmak mı–kendi olmak da elbette tartışılır bir durum ya da deli rolünü oynamak mı? İkisi de zor, hele de söz konusu birey kadınsa… Tek kurtarıcı ise “ün”. Fazla görülür ve popüler olmak deliliği meşrulaştırıyor, ama sıradan bir kadının oynamaya kalkışacağı deli rolü gerçek muamelesi görüp tedaviye, eve ya da bir kuruma kapatılmaya, zincirlenmeye D Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı / Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri/Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul * Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergicumhuriyet.com.tr kadar uzuyor. Bu konuyu dert edinmenin nedeni geçen ay yaşamını yitiren Aysel Gürel. Giyimi, makyajı, sevgilileriyle yüzeye, şarkı sözleriyle içe dokunan Gürel deli gömleğini isteyerek giyen kadınlardan. Haftalık dergisinde iki yıl önce yayımlanan röportajında deliliğinin bir taklit olduğunu gizlememiş, “Deliliğin arkasına saklandınız” sorusuna “Evet” yanıtı vermişti “Deli olunca muaf oluyorsun”. Özellikle kadının cinselliğine ilişkin önyargıları bozmuş, genç sevgilileriyle toplumsal algıyla oynamış, yaşamını takip edenlerde de en azından bir “ihtimal” yaratmıştı. Peki, bu role ilişkin kadınlar ne düşünüyor, kim, nasıl, ne kadar deliliği kullanıyor? Bu sorunun yanıtlarını yine “korunaklı” alanlardaki kadınlar yanıtlıyor, müzisyen Yonca Lodi, oyuncu Hülya Karakaş ve eleştirmen Hande Öğüt… “Ben hayatla baş edebilmek için akıllı rolü oynuyorum” diyor Yonca Lodi. “Şaka bir yana” diye de ekliyor “olabildiğince kendimi yansıtmaya çalışıyorum, ama tabii ki kendimi çok HANDE ÖĞÜT: ERİL EGEMENE İTİRAZIM VAR... 19. yüzyıla kadar kültür, edebiyat ve eleştiri kuramı, kadını yok saymak için söz birliği etmiş ve edebiyatta kadın, ikincil, edilgen ve “deli” yaratıklar olarak görülmüş. Çünkü yazmak bir erkek işi, kalem, yani pen de bir tür fallus. Kadınların evdeki melek rolünü bırakıp, yasak bölge ilan edilmiş yazarlıkta kendilerini ispat etmeye çalışmaları büyük bir “delilik”. Ki 19. yüzyıl sonuna dek erkekler tarafından yazılan romanlara baktığımızda iki kadın tipolojisinin hâkim olduğunu görürüz. Biri evdeki meleği temsil ederken, aklını yitirmiş diğer kadın, canavar şeklinde ortaya çıkar. Ancak bu “deli kadın” ve onun histerik dili, yapısökümcü kadın feministlerin sembolü olur. Sadece yazın alanında değil erkek egemen topluma isyan ederek eril alana girmek isteyen tüm kadınlar aklını yitirmiş olarak addedilir ve eril diktatorya tarafından bastırılmaya çalışılır. Kitlesel uzlaşıma, kabullenilmiş değer yargıları ve davranış biçimlerine aykırı düştüğü an bir kadın delidir veya daha kibar ifadesiyle çılgın. Deli olarak yaftalandığınızda sizi rahat bırakırlar ve yaptığınız her edim bu alanda meşrulaştırılır. Ancak Foucault’nun dediği gibi aklın içinden kavranamaz bir durum delilik. Dolayısıyla aklı temsil eden eril iradenin anlayamadığı delilik hali ancak onları tehdit etmeye başladığı andan itibaren zararlıdır ve bastırılmalıdır. Eril egemenliği, onların hükmündeki alanları zorlamaya başladığında kadın tekinsizlik de başlar. Mesela bir kadının erotik deliliklerinden hazzedilir ama o delilik toplumsal ve siyasal bir meselede hak arama ve karşı durmaya C M Y B C MY B dönüştüğünde “çılgınlık” boyutunu aşarak cezai yaptırıma gidilir. “Ben deli miyim? Karar veremeyeceğim, başkaları öyle bir kanıya varabilecek, ama o karara katılamayacağım” der Vüsat O. Bener’in “Sayıklama” öyküsünün kahramanı. Başkalarının yargısı umurumda değil, ama ben evet deliyim. Çünkü çok okuyan, çok eleştiren, çok düşünen, karşı çıkan, kadının haklarını her alanda savunan ve gerektiğinde bağıra çağıra, gerektiğinde ağlayarak kendi doğrularını dillendiren bir kadın olarak evet öyleyim. Bunu bana yaptıran beynim, yaratılışım, irademin ta kendisi. Kölesi olmayı hiç istemediğim her türlü dayatmaya karşı mağdur edildiğim, muaf tutulduğum her durumu, konumu ve alanı zorluyorum. Yalnız yaşayan, gecenin dördünde temizlik yapan, evinde perde kullanmayan ve neredeyse yarı çıplak gezen, kendini sakınmayan bir “kedili” kadın olarak deli diyorlardır zaten bana. Bu deli olma hali bir tür korunma mekanizması da yaratıyor ama. Mesela gecenin beşinde sigaram bittiğinde sokağa çıktığımda rahatsız edilmemek için deli rolü oynadığım oluyor, evet. Tunus, Dubai, Mısır gibi erkeklerin kadınlara yapıştığı ülkelere gittiğimde de aynı rolü oynamak hem eğlenceli, hem de kurtarıcıydı. Çünkü ancak o zaman rahat bırakıyorlar sizi. Hareket serbestisine sahip oluyorsunuz. G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle