Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 23 MART 2008 / SAYI 1148 Badem’in yeni albümünün adı “S’onsuz”. Bu, sonsuza kadar Müşerref’e ne oldu? Selçuk Erez Ya baba bak ne oluyor bizim Müşerref’in orada! Ne oluyor? Okusana! Pakistanlı bir avukat varmış, Aytzaz Ahsan! Müşerref ne yapsa beğenmez eleştirirmiş. Eee? Müşerref de geçen kasımda bu herifi önce hapsettirmiş, sonra da evinden çıkmasını yasaklamış... Şimdi hangi dış güç bastırmışsa adamı salmış... Sen misin salan? Ertesi gün yola çıkmış, Müşerref’in hapsettiği bütün hâkimlerin salıverilmesini istemiş! Bu, o münasebetsiz başyargıçın takımından olacak! Neydi o adamın adı? İftikhar Çodri! O daha gözaltında.. Ama merak etme.. Amerika onu da çıkartır! Sanmam. Bu başyargıcı pek sevmiyorlar! Nerden çıkardın bunu? Geçen sene Müşerref kendisini “usulsuzlukla” suçlayıp görevinden aldığında seslerini pek çıkarmamışlardı.. Başyargıç, Sonra Yüksek Mahkeme kararıyla görevine dönmüştü.. Müşerref, cumhurbaşkanı seçildiğinde Yüksek Mahkeme bu seçimin kurallara uygunsuzluğunu ileri sürmüştü.. Bizimki de anayasayı askıya almış, Çodri’yi ve birçok Yüksek Mahkeme üyelerini de gözaltına aldırmıştı.. O zaman Müşerref’in gerekçesi haklıydı... “Hâkimler” demişti, “Cumhurbaşkanı’nın işlerine karışamazlar!”... Yeni seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nı böyle baltalamaya kalkmak affedilir şey değildir! Ama ne oldu? Bir sürü avukat ayaklanıp Çodri’nin görevine dönmesi için gösteriler düzenledi.. onsuz kalacaklar için bir slogan. Badem şarkı sözlerinde ayrılığın, geri dönememenin ve gittiği yerde kalamamanın yaşattığı çelişkiyi anlatıyor. Karamsarlıklarına rağmen müziklerinin neşesi sözleri dengeliyor ve umudu koruyor. Ali Deniz Uslu lk albümlerinde şarkı sözü olarak Karacaoğlan’ın mısralarına yer veren Badem grubu yeni şarkılarında kendi sözlerini yazmanın derdine düşmüş, çünkü albüm sürecinde hayatlarında ciddi kayıplar yaşamışlar. Bunları da kendi sözleri ile anlatmak istemişler. Badem kulağa hoş gelen üçlü vokal düzenlemelerini bu albümde de korumuş. Piyano, nefesliler, yaylılar, akordeon ve İrlanda flütü ile müziğini zenginleştirmiş. Gruba “Kalpsiz” parçasında Özlem Tekin, “Geceyedir Küsmelerim”de İlhan Şeşen, Kalpsiz’in farklı bir tarzdaki akustik düzenlemesinde ise Elveda Rumeli’nin oyuncusu Gülçin Santırcıoğlu eşlik etmiş. Biz de Badem grubundan Mustafa Kemal Öztürk, Doğaç Başaran, Emre Yıldız ile yeni albümü konuştuk. Kendi adınızı taşıyan ilk albümünüzden bugüne iki buçuk yıl geçti. “Sınav” filminde “Sen Ağlama” parçanızın yükselişi sayesinde de dinleyicilerle aranız sıcak kaldı. Niye böyle bir gecikme oldu? Mustafa Kemal: Hem maddi hem manevi pek çok aksilik oldu. O yüzden bizim için en iyi olacak dönemi bekledik. “Sınav” filminin ise bize gerçekten çok faydası oldu, çünkü “Sen Ağlama” ilk albüm ve sonrası dönemde pek tanınmamıştı. Filmde kullanıldığı sahnenin bir kırılma anı olması ve duygusal yükü, şarkıyı farklı bir yere taşıdı. Hatta grup olarak Badem’i bilmiyorlardı, ama “Sen Ağlama” Sonsuza kadar onsuz İ herkesin dilindeydi. Bizi “Sen Ağlama”yı söyleyen gençler diye biliyorlardı. Yeni albüm de “Sen Ağlama”nın verdiği ivmenin ardından geldi. İlk albümde şarkı sözleriniz Karacaoğlan’dandı. Bir de Azin Nesin’in “Badem Ağacı”nı güzel yorumlamıştınız. Bu albümde neredeyse tüm şarkı sözleri size ait. Ne değişti? Mustafa Kemal: Bu albüm sürecinde hayatımızda ciddi kayıplar verdik. Dostlarımızı ve aşklarımızı yitirdik. Biz de bunları kendi sözlerimizle yazmanın derdine düştük. Yaşadıklarımızı Karacaoğlan’ın o çok sevdiğimiz mısralarına öykünmeden, kendimiz dillendirmenin çabasını verdik. Sanırım müzikle konuşmayı başardık ve kendimizi istediğimiz gibi anlattık. Bu albümde Karacaoğlan’dan yalnızca “Yalan Dünya”yı düzenledik. Emre: Aslında depresif ve karamsar değiliz, ama zor şeyler yaşadık. Bizde bir tutunamama durumu olsa da sözlerin karamsarlığını müziğin hareketliliği ve neşesi dengeliyor. Bu şekilde şarkının armonik enerjisini koruyoruz. Albümdeki “Doğ Güneş” buna en iyi örnek. “Kalpsiz” parçanızda Özlem Tekin, bu şarkının akustik düzenlemesinde de “Elveda Rumeli” dizisinden tanıdığımız Gülçin Santırcıoğlu ile düet yapmışsınız. Şaşırtıcı olan ise İlhan Şeşen’in “Geceyedir Küsmelerim”deki yorumu... Mustafa Kemal: İlhan Şeşen bizi Bodrum’da bar programı yaparken izlemişti. Sonra tanıştık, bizi çok sevdi. Aynı sahneyi paylaştığımız da oldu. Biz de bu albümde farklı müzisyenlerle değişik bir şeyler denemek istiyorduk. İlhan Şeşen şarkımızı dinledi, sahiplendi ve içselleştirdi, hatta şarkıda söylediği kısımdaki sözleri çok beğendiği için kendi seçti. Doğaç: Farklı tarzların bir araya gelmesi dinlenebilirliği arttırıyor. Böylece bazılarına uzak gelen müzikler ve tarzlar birbirine göz kırpıyor. Bu dinleyiciyi de memnun ediyor. Albümün adı “S’onsuz”. Bu ironiyi ve bu parçanın sözlerindeki çatışmayı anlamak istiyorum. Bir bitiş söz konusu, ama bir birliktelik teklifi var. Pişmanlık ve tutunamama da cabası. Nedir derdi o şarkının? Doğaç: Sonsuz onsuz... Sonsuza kadar onsuz kalacaklar için söylendi bu. Mustafa Kemal: Orada bir ilişkinin bitişi ile diğerinin başlangıcı, ama daha doğrusu diğerinin başlayamaması var. Hepimiz üniversiteden mezun olmamıza yakın, uzun süreli ilişkilerimizi bitirdik. Zaten bu tarz ilişkiler o kritik dönemde ya evlilik ile sonuçlanır ya da biter. Ayrılanlar başkalarıyla “biz” olamaz, geri de dönemez, başkasına gitse de kalamazlar. Ben de bu şarkıda uzun ilişkilerden sonra açılan yaralar ve yeni ilişkilerin yarattığı gedikleri anlattım. Sonra bir özür, af dileme ve bir evlilik teklifine kadar devam ettim. Aslında evlilik değil, ortak bir yaşam teklifiydi bu. G müziği harmanlıyor. C M Y B C MY B Demek ki hukukçu milleti her yerde aynı: Orda da demokrasiyi bu kadar ucuz sanıyorlar! Orda da milli iradeyi hiçe sayıyorlar.. Vah vah vah! Bence Müşerref’i dini değerlere bağlılığı nedeniyle böyle mayınlıyorlar.. Amerikalılar da onu Pakistan’daki Taliban’a arada sırada göz yumduğu için eleştiriyorlar.. Bence onlar da bu kendini bilmez yargıçların, avukatların etkisinde kalıyorlar.. Dostumuz Berlusconi’nin hakkı varmış meğerse.. Ne demişti? “Hâkimlerin komünist olduklarını” söylememiş miydi? Hem öyledirler, hem de bunların kulakları vardır duymazlar, gözleri vardır görmezler! Ne acıyorum bu mert adama bilmezsin.. Onu en iyi ben anlarım.. Perviz, “Pakistanda ne oluyor” diye soran Reuter muhabirine ne demiş biliyor musun? Ne demiş? Pakistan’a yabancılar gibi değil Pakistanlılar gibi bakmanız gerekir: Halkın ulaştığı refah düzeyine, memleketin ekonomik kalkınmasına bakın ve bu ülkeyi öyle değerlendirin. Sonra da ekonomik gelişme için politikada stabilitenin önemini vurgulamış.. Böyle bir adamı bu kadar zora sokan şu yargıçları ne yapmalı? Onlar tabii ki sırası gelince memleketlerine verdikleri zararın vebalini üstleneceklerdir! Biz bir şey yapamaz mıyız? Onu davet etmeyi, “Gel biraz burada istirahat et, nefes al!” demeyi düşünüyorum.. Gelince ne der acaba? Türkçe konuşur.. Bana her görüşümüzde hoş sıfatlarla hitap eder.. Sen ne diyeceksin? Ne mi diyeceğim? Ben de Müşerref oldum derim! G Nick Cave’den masallar... Ali Deniz Uslu K asvetli piyano nağmelerinin ve hüzünlü sert keman motiflerinin buğulu vokali Nick Cave, artık olgunluk çağında. Üç yıl önce onu İstanbul sahnesinde dinlediğimizde de geceyi karanlığı ile aydınlatmayı başarmıştı. Serin bir eylül gecesi, “People Ain’t No Good”u söylediğinde pek çok kişinin gözleri nemlenmişti. Nick Cave şimdi de efsane grubu “The Bad Seeds” ile dönüyor. Yeni albümlerinin adı “Dig, Lazarus, Dig!!!”. Grubun yaratıcıları Nick Cave ve Mick Harvey’i 14. albümde yeniden birlikte görmek ise keyif verici. “The Bad Seeds”in efsane kadrosundan Warren Ellis, Martyn P. Casey, Jim Sclavunos de bu çalışmayla yeniden bir araya gelmiş. “Dig, Lazarus, Dig!!!”in prodüktörü ise bir önceki albümde de birlikte çalıştıkları Nick Launay. Asıl adı Nicholas Edward Cave olan sanatçı, Mick Harvey ile sanat lisesi yıllarında tanışıp “The Boys Next Door” grubunu kurarak müziğe başlamıştı. 1978 tarihli ilk albümleri “These boots are made for walking”di. Bu grup ismini 80’li yılların başında “The Birthday Party” olarak değiştirdi. Rock müziğinde dönüm noktası olan “Prayers On Fire”da bu isim değişikliğinin ardından geldi. Nick Cave şiirsel anlatımı, bazen kışkırtıcı, bazen de rahatsız edici tınısıyla müzikseverleri her zaman kutuplara ayırdı. Onu sevenler ve Nick Cave ve efsane grubu “The Bad Seeds” yeni albümleri “Dig Lazarus Dig!!!”de punk, blues ve rock tahammül edemeyenler oldu. Sevenleri için bile onu dinlemek bazen yorucu hatta sinir bozucuydu. Buna en iyi örnek ise ölüm ve cinayet üstüne derin anlamlar içeren şarkıların bulunduğu, 1996 yılında yayımlanan “Murder Ballads” albümüydü. Bu albümün katil şarkısı da on beş dakikalık boğucu “O Malleys Bar”dı. Elbette Kylie Minogue ile “Where The Wild Roses Grow”, P.J. Harvey’le de “Henry Lee” düeti bu albümün en önemli farklarıydı. Nick Cave ve “The Bad Seeds” güçlü müzikal temeller üzerinde yükselen muhalif duruşu ile yıkılmaz bir kale inşa etti. Cave, muhalifliğini 1996 yılında MTV müzik ödüllerinde en iyi erkek sanatçı seçilmesine rağmen “sanatta kimseyle rekabet içinde olmadığını ve sanatın ödüllerle kısıtlanmaması gerektiğini” söyleyerek ödülü geri çevirmesiyle pekiştirdi. Cave, bu dönemde Warren Ellis ve Jim Sclavunos ile “The Boatman’s Call” albümünü piyasaya sürdü. Ardından 1998 tarihli “The Best Of Nick Cave And The Bad Seeds” geldi. “Nocturama” albümü 2003 yılında çıktığında kulaklarımızın pasını sildi. “Abattoir/ The Lyre of orpheus” 2004 yılını sessiz geçirmemelerini sağlayan, melodik olarak durağan bir albümdü. O dönemde Nick Cave farklı bir deneme alanı olarak “Grinderman” grubu ile müzik yapmaya başladı. Şimdi ise yeni albüm “Dig Lazarus Dig!!!” geldi. Bu albüm geçmişle değerlendirilemeyecek kadar sınıra dayanmış bir deneme. Albümün adını taşıyan açılış şarkısının da gösterdiği üzere Nick Cave yeni albümünde müzikal sınırlarını zorluyor. bu çalışma bir “The Bad Seeds” klasiği değil. Belki ona öykünüyor, ama punk rock ve post punk üzerine yazılmış. “Dig Lazarus Dig!!!”, punk, blues ve rock müziğe ait her türlü rengi barındırıyor. Cave’in vokali de buna iyi eşlik ediyor. Nick Cave’i melankolinin kara prensi olarak görenler için bu parça pek çok kişiye klişe bir pavyon şarkısı olarak gelecek, bu kesin. Albümün geneli de bu havanın punk versiyonlarından ibaret. Burada albüme adını veren Lazarus’un hikâyesini de hatırlatmakta fayda var. Lazarus İsa’nın dirilttiğine inanılan biri. Nick Cave de çocukken gittiği kiliselerde anlatılan en popüler kutsal hikâye olan Lazarus’tan çok etkilenmiş. Cave, bu şarkısında Lazarus’un bu durumu kendine nasıl açıkladığını anlamaya çalışıyor. Albümün diğer şarkıları; “Today’s Lesson”, “Moonland”, “Night Of The Lotus Eaters”, “Albert Goes West”, “We Call Upon The Author”, “Hold On To Yourself”, “Lie Down Here”, “Jesus Of The Moon”, “Midnight Man”, “More News From Nowhere”. Sonuç olarak bu albüm dinleyeni yormayan, çok da akılda kalmayan, ama akıcı bir albüm. Belki bir klasik değil, ama dinlemekten keyif alacağınız kesin. G