22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 ARALIK 2008 / SAYI 1187 5 evini bulmuş. Yurt gibi olacağını düşünmüş ama düşündüğünden daha farklı bir ortamla karşılaşmış, aile kavramını hissetmiş ilk defa. Evdeki tüm kızlar da aynı cümleyi sarf ediyor, bu nedenle de Uğur İlhan’a “Uğur anne” diye hitap ediyorlar. Sude Naz’ın en büyük isteği bu durumda kalan kızlara yardım edilmesi, bunun için en başta da TOKİ’ye sesleniyor; “Yetiştirme yurdundan ayrılanlara kontenjan ayırın!”. İlhan’a göre de Naz haklı çünkü en önemlisi ev; “İnsan bir kuru ekmekle de doyar, makarnayla da ama başlarını sokacak bir yerleri olmadığı sürece bunlar hayatta kalmaya yetmez” diyor O, ismini vermek, fotoğrafını çektirmek istemiyor. Gerekçe olarak işe başlayacağını göstermesi aklımızı karıştırıyor, İlhan atılıyor “Onlara sahipsiz gözüyle bakıldığı için isim vermek istemiyoruz” diyor “Başlarına her şey gelebilir”. O da yetiştirme yurdundan yaşı nedeniyle ayrılmak zorunda kalmış. Bir arkadaşı, izlediği bir televizyon programında evin varlığını öğrenince hemen ona haber vermiş. O da internette bir araştırma yapıp hemen başvurmuş. Kabul edilince de İstanbul’un yolunu tutmuş Peki eğer buraya gelmeseydin ne yapacaktın? Bilmiyorum! Korkmadın mı? Gel bizde kal diyen arkadaşlarım oldu, ama bir yandan da istemiyorlardı. İnsan o zaman kendini bir yük gibi hissediyor. 18 yaşına kadar bir kafestesin, hiçbir şey görmemişsin. Sonra seni bir anda, hayata, sokağa bırakıyorlar. Bocalıyorsun. Bunun sorumlusu devlet. Devlet, böyle bir şey yapmamalı, kızları da erkekleri de gencecik yaşlarında, yaşam güvencelerini sağlamadan sokağa bırakmamalı. Yurt görevlileri yol göstermediler mi? Hayır. Onlar bizi umursamıyor ki... Akşam mesai bitsin, ay sonu gelsin paramı alayım gideyim mantığındalar. Bağ kurmuyorlar bizimle. Onlara da hak veriyorum ama böyle bir kurumda çalışıyorlarsa özverili olmaları gerek, çünkü muhatap oldukları çocuklar terk edilmiş, şiddet görmüş veya kimsesiz çocuklar. Bazen “bizim çocuklarımız bile böyle değil” derlerdi, çok sinirlenirdim. Onların gördüğü sevgiyi biz gördük mü ki, onlar gibi olalım? Genç kızlar için sığınma evi... Yetiştirme yurtlarında büyüyen genç kızlar, okumuyorlarsa 18 yaşında yurttan çıkarılıyor. Gidecek yerleri, ellerinde hiçbir şeyleri olmadığı halde. Onları kadın sığınma evleri de kabul etmiyor. Şimdi 1825 yaş arasındaki zor durumda olan kızlar için de bir sığınma evi kuruldu. Uğur İlhan’ın kurduğu genç kız sığınma evi, aile içinde şiddet gören genç kızlara da sığınak… Kurban olayım! Selçuk Erez mbulans sesleri dağın öte yanında bile duyuluyordu. İlçenin cankurtaranları, köy meydanıyla hastane arasında durmadan gidip geldikleri halde ihtiyaca cevap veremiyor, bazı yaralıları akrabaları, derme çatma sedyelerle taşıyorlardı. Hastanede cerrah tekti; önce diş hekimi, sonra da hemşireler cerrahi girişimlerde bulunmak zorunda kaldılar. Başhekim, “Sorumluluğu ben üstleniyorum” diye seslendi deneyimli ameliyathane onbaşısı Salih’e, “Bu kadar ameliyat seyrettin; gayet de güzel yaparsın... Al şu katküt tutacağını!” O sabah köy meydanında küçükbaş, büyükbaş, nallı, tırnaklı en aşağı doksan hayvan kurban edilmiş, iki manda, bir boğa kaçmayı başarmış, bu olayda elli vatandaşımız kendi kendilerini yaralamışlardı. Birkaç dikişle atlatılacak kadar basit yaralananlar olduğu gibi kan verilmesi gereken ağır vakalar da vardı. Hastane kapıcısı ömründe böyle bir şey görmemişti: Ülee sana ne oldu böyle? Hayvanı keseyim derken satırı fazla sallamışım; kulak gitti! Peki kulağın nerede? Kulağını getirmezsen oraya ne dikeceğiz? Allahtan az sonra emmioğlu elinde bir kulak koştu geldi: Köpeğin ağzında gördüm, tanıdım... Amca bu senin değil mi? A YA DİĞERLERİ? Onun durumundaki diğerleri neler yaşıyor? Bir arkadaşı illegal bir örgüte girmiş kısa süreliğine de olsa, sonra vazgeçmiş, kendine başka bir hayat aramaya başlamış. O arkadaşını anlıyor, nasıl bir boşlukta olduğunu, sığınacak bir çatı aramasını. Sırf bu yüzden evlenenler ya da erkek arkadaşının yanına yerleşenler olduğunu söylüyor. Eğer sevgilisi olgun ve anlayışlıysa o arkadaşlarına şanslı gözüyle bakıyorlar, çünkü aralarında sığındıkları “sevgili” çatısının altında şiddet görenler, köle gibi yaşayanlar da var… Senin çatın bu ev mi? Evet. Ama sadece İstanbul’da açılması yetmez, hatta yetiştirme yurdu olan her kentte açılmalı. Yağmur, 18 yaşında. Ona ne sorsak kısa cevaplar veriyor… Buraya gelmeyi sen mi istedin? Evet. Memnun musun? Evet. Konuşurken dudakları titriyor, ağladı ağlayacak. Sığınma evini o istese de bulan ve yönlendiren, öğretmeni. Uğur İlhan, Yağmur’un en ağır travmayı yaşayan kızlardan olduğunu anlatıyor, ilk iki hafta hiç gülmediğini, hatta konuşmadığını... Neyse ki fotoğraf çekimi sırasında Yağmur’un neşesi tekrar yerine geliyor... Uğur İlhan, Genç Kız Sığınma Evi için maddi desteği Kadıköy Kaymakamlığı’ndan almış. Kullandıkları dairenin 12 aylık kirası bu sayede ödenmiş, sonrasında ne olacak bilmiyor. Belediyelerden kullanabilecekleri bir bina talep edilmiş ama hiçbirinden yanıt çıkmamış. En büyük sıkıntıları nakit para yetersizliği. Erzak ve benzeri ihtiyaçları da yardımlarla karşılanıyor. Şimdi, deodorant, diş macunu, diş fırçası, saç kremi, şampuan, jöle gibi bakım eşyalarına ihtiyaçları var. İlhan, kendini yardımsever olarak gören bazı insanlara sitem ediyor; “Arayıp ‘80 yaşında annem var hasta, gelsin ona baksın, biz de onun karnını doyururuz’ gibi şeyler söyleyenler var. Ayıp! Güya iyilik yapmak istiyorlar ama bu insan kullanmak” diyor. Hepsi birbirine benziyor, elbette fizik olarak değil, hepsi onurlu, hepsi insanlara güvenmiyor... “Sıkıştığında hemen bizi ara” deyip ortadan yok olanlar, yarı yolda bırakan gönüllüler… Oysa sıkıntılarının tek bir çözümü var, o da iş… Eğer karın tokluğuna birilerini çalıştırmayı erdemden sayıyorsanız aşağıdaki adres ve numaraları unutun, ama gerçekten bir insan için insanca bir şey yapmaktan yanaysanız kaydedin… “http://www.genckizsiginmaevi.org” Tel: +90 216 545 48 57 545 48 72 YTL: 6299893 IBAN TR32 0006 2000 7400 0006 2998 93 AVRO: 9085031 IBAN TR71 0006 2000 7400 0009 0850 31 USD $: 9085032 IBAN TR44 0006 2000 7400 0009 0850 32 Soldan sağa: Yağmur, Uğur İlhan ve Sude Naz. Deniz Yavaşoğulları ğur İlhan, yıllardan beri kadınlarla ilgili çalışmalar yapıyor. Türkiye’nin ilk kadın sığınma evinin de kurucusu. Şimdi bir ilke daha imza attı ve genç kız sığınma evini kurdu. Yetiştirme yurtlarında büyüyen kız çocukları, okumazlarsa 18, okurlarsa 24 yaşına kadar yurtlarda kalabiliyor. Reşit olduktan sonra ellerinde kocaman bir sıfır, gidecek hiçbir yerleri olmadığı halde sokağa bırakılıyorlar. Geçen hafta açılan genç kız sığınma evi de, genellikle bu durumda kalan, kimi zaman da baba evinde şiddet gören genç kızlara yuva oluyor. Üç yıldır faaliyet gösteren Genç Kız Sığınma Evi Derneği’nin başkanı Uğur İlhan için böyle bir evin kurulması çok önemli bir adım, çünkü bu durumdan dolayı mağdur olan genç kız sayısı az değil. Sadece İstanbul’da en az beş genç kız sığınma evi daha olması gerekiyor. Kadın Sığınma Evleri bu kızları kabul etmiyor; çünkü gelenlerin en az 25 yaşında olması gerekiyor. Yani yurtlardan çıkanlar ve başka sorunlarla mağdur olanlar başlarının çaresine bakmak zorundalar. Gelişmiş ülkelerde ise bu durumdaki kızlar görmezden gelinmiyor, U kaderlerine terk edilmiyor; her kadın sığınma evinin yanında bir de genç kız sığınma evi yer alıyor. Genç kızların bu evde kalma süreleri sınırsız değil, belirlenen süre yaklaşık üç ay. Ancak İlhan, kızların durumuna göre bu sürenin esneyebileceğini belirtiyor. Sığınma evinin amacı genç kızları hayata hazırlamak. Bu yüzden çeşitli meslek eğitimleri de veriliyor. Kimisi bilgisayar, muhasebecilik, kimisi de kuaförlük öğreniyor. İlhan, kızların iş bulduktan sonra anlaştıkları iki üç arkadaşlarıyla bir araya gelerek ev tutabileceğini ve bu şekilde hayatlarını sürdürebileceklerini söylüyor, en azından bugün için en mantıklı çözüm bu. Çözüm, evde kalanların da aklına yatıyor… 18 yaşındaki Sude Naz, ilk defa sıcaklığı, sevgiyi bu evde gördüğünü söylerken heyecanlı. Naz belki de evdekilerin en şanslısı çünkü artık İlhan’ın sekreteri ve asistanı, yani hiç gitmeyecek. Şansının farkında, hep gülümseyerek konuşuyor. 18 yaşına yaklaşırken öyle zor günler geçirmiş ki; “Düşünsenize” diyor “anneniz, babanız akrabanız hiçbir şeyiniz yok, gidecek yeriniz ve bir işiniz de yok, sokağa atılıyorsunuz. Korkunç, değil mi? Çaresizdim, hayattan umudumu kesmiştim.” Naz’a Sosyal Hizmetler İl Müdürü yardımcı olmuş. Onun tavsiyesiyle sığınma 6. İhtisas Dairesi... Aylin Kotil Şu meşhur Hüseyin Üzmez diye başlayacaktım ki cümleme, rahmetli amcamın bir sözü geldi aklıma. “Türkiye’de meşhur olmak kolay ama nasıl meşhur olduğun önemli” demişti bir keresinde. Yer etmiş bende. Hüseyin Üzmez’in de hangi yolla meşhur olduğu ortada! Ben kafamı 6. İhtisas Dairesi’ne taktım. Üzmez’in taciz ettiği 14 yaşındaki B.Ç.’ye ruh ve beden sağlığı bozulmadı diye rapor veren bu meşhur(!) daireye. Meğer öz babası ve amcası tarafından taciz edilen 17 yaşındaki bir kız için de ruh sağlığı bozulmadı demiş! İnsanların ruh sağlığının bozuk olduğunun anlaşılması için intihar mı etmeleri gerekiyor? Kaldı ki yaşı küçük de olsa, güçlü kuvvetli bir yapısı vardır, dışarıya belli etmez ancak her şeyi içinde de yaşayabilir insanlar. Heyetin Türkiye gerçeklerinden bihaber olduğu ortada. Türkiye’de çocuk istismarı ensest sanıldığından çok daha fazla yaşanmakta. Cinsel tacizler diz boyu. Türkiye’de bunları yapanlar, sadece varoşlarda yaşamıyor. Ya da sadece kültür seviyesi düşük kesimlerde rastlanmıyor bu olaylara. Aksine şık giyimli, kariyer sahibi, koca koca (!) adamlar yapıyor bunu gözümüze soka soka. Çünkü o kadar eminler ki yanlarına kâr kalacağından. Kim inanır falanca beyin de cinsel tacizde bulunduğu iddasına. Olacak şey mi? Zaten o itibarlı beyler de öyle güzel sıyrılırlar ki, olan mağdureye olur. Hem tacize uğrar hem de yalancı olur. Bir de bir grup hem cinslerimize, kocalarının ya da sevgililerinin tacizine uğranıldığı söylense, hemen söyleyen kadını düşman bellerler. “Kocamda gözü vardı!! İftira atıyor” derler. Uyanın hanımlar, uyanın! Haklarımıza bizler sahip çıkacağız. Birimiz bu taraftan, diğerimiz öbür taraftan eyleme dönüştürmedikçe duyguları, düşünceleri, nice 6. İhtisaslar saçma sapan raporlarla gazete sayfalarında yerlerini alacaklar. Geçenlerde bir yazı yazmıştım, Türkiye’de bir kısım erkek ilk cinsel deneyimlerini eşekle yaşıyor diye, birer birer dökülüverdi adamlar! Yarası olan gocunur. Ağır gelmiş birilerine belli! Peki cinsel istismara uğramak ağır değil mi? Kadınlardan bir ikisi hakkını aramaya kalkıyor, hemen erkek egemen toplum tarafından oracıkta bastırılıveriyorlar. Susturuluyorlar. Bu ülkede çocuk seksi turizmi dahi yapılıyor. Kaçımızın haberi var bundan? Ortada dürtülerine sahip çıkamayan, aç erkekler var. Ayrıca onları sadece sokaklarda aramayın. Onlar en lüks yerlerde bu işleri çok daha büyük bir ustalık ve pişkinlikle yapıyor. Ve 6. İhtisas; bir şeyleri anlamanız için, illa başınıza mı gelmesi gerekiyor? Hüsrana uğramış her genç kız, toplumun sakat gelişmesine neden oluyor. Tabii bu sözüm ülkeniz umurunuzdaysa geçerli olabilir ancak. Değilse de, en yakınınız olan bir kızı gözünüzün önüne getirin ve öyle verin kararlarınızı bundan sonra... G Aylin@kotil.web.tr erezs@superonline.com C M Y B C MY B Kulağı çeşmede yıkadılar, Kapıcı, kulaksıza, “Gel lan şöyle ışığa karşı dur da bakalım bu sana uyar mu?” dedi. Kulak tam uymuyordu ama idare ederdi. Kulaksızı ameliyathaneye aldılar. Doktor getirilen kulağın yanaktan taşan kısmını hafif yonttu, organı yerine dikti. Salih, “Doktor bey” dedi, “bu kulak, sağ kulak. Adamın sol kulağı gitmiş” Doktor kulağı yerinden sökecek değildi ya... “İdare eder be Salih” dedi, “ben diğer vakaya geçiyorum... Şunu pansumanla da evine yolla.. Bir hafta yıkanmasın.” Bir sonraki vakanın şahadet parmağı, sonrakinin burnu, ardından gelenin hem omuzbaşı hem de bileği kesikti... Hepsi usulüne uygun dikildi. Tam bu sırada ambulans bir hasta daha getirdi. Vay canına... Bu da ikinci kulaksız! Nerde ulan senin kulağın? Çok aradık ama bulamadık.. Kedi götürmüş olmasın? Ne dedin? Tabi duymazsın: Kulağın yok ki.. Adam sağlam kulağını çevirdi: “Ne dedin?” Söyle iyice arasınlar, bulsunlar.. Bu ara hastaneye bir çuval içinde dört ayak parmağı, bir yüzük parmağı, iki ne olduğu pek anlaşılmayan et parçası bir de burun ucu getirildi.. Bu kadar sakatat içinden kulak çıkmadı. Salih, doktorun kulağına eğildi, “Ötekine diktiğiniz bununkiydi galiba!” “Sus artık olan oldu! Karıştırma!” Bu sırada son kulaksız Hasan’ın akrabaları meydandan döndüler.. “Böyle bir şey bulduk.. Kulak olabilir mi?” Getirdikleri kulaktan çok topuğa benziyordu.. Doktor, Hasan’ın orası böyle cavlak kalmasın diye getirdiklerini kulak niyetine oraya tutturdu. Doktor, ya bu bana ait değilse? Emin olmak için DNA’ya bakmalı! “İstemem” dedi kulağı tuhaf Hasan, “Zaten başıma ne geldiyse bu DANA yüzünden geldi... Eyvallah doktor. Ben gidiyorum. Bayramın mubarek olsun!” G
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle