22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 21 ARALIK 2008 / SAYI 1187 Direnişte bir kadın, Winnie Asuman Çetiner Winnie Byanyima Ugandalı bir siyasetçi, bir kadın hakları savunucusu. Sürgünde uçak mühendisliği okuyan Byanyima sürekli kadınlara yasaklı alanlara sokulsa da hayat onu hep siyasete çekmiş. Uganda ekonomisinin soluğunu yakalamış ve onu kadınlara yönlendirmiş. İktidarın boyasını söküp atmış ve kollarını, politikada kadınlara daha fazla yer açmak Fotoğraf: Uğur Demir W innie Byanyima bir siyasetçi, diplomat, özel ulak, kadın hakları savunucusu... Ugandalı Byanyima 1960’larda dünyaya gelmiş. Onun hayat hikâyesini, Uganda’nın tarihinden bağımsız anlatmak imkânsız... 1962’de ülkesi, uzun yıllar İngiliz sömürgesi olarak yaşadıktan sonra, bağımsızlığını kazanmış. Ancak kısa zamanda iç savaşa sürüklenmiş, ihtilal üzerine ihtilal yaşanmış, kanlı diktatör İdi Amin’in pençesine düşmüş. Uganda halkı hem sefalete hem de korkunç baskılara göğüs germeye çalışırken, Byanyima’nın babası kendini kimsesizleri korumaya ve fakirlerin haklarını savunmaya adamış. Boneface Byanzima, hayatı her an tehlikede olan bir siyasetçiymiş. Diktatörün keyfi tutuklamalarına maruz kalınca öğretmen olan eşinin de desteğiyle, Winnie ve kardeşlerini siyasete son derece duyarlı yetiştirmiş. Winnie çocuk yaştan itibaren babasıyla gazete okuduğunu ve onunla gündemi tartıştığını hatırlıyor. Hafızasında annesine dair yer edenlerse, özellikle ülkedeki kadınları kalkındırmak için giriştiği mücadele, halka verdiği okuma yazma dersleri. O da annesinin yolundan ilerlemiş. Siyasetle ilgilenmeye başladığı tarihi vermesi zor, çünkü siyaset hep evinin bir parçasıymış. “Benim için siyasi mücadele içinde olmak bir mecburiyetti, o benim kafamda hiç bir zaman bir seçenek olmadı” diyor. Ülkenin sorunlarını açıkça dile getirmekten çekinmeyen Byanyima, düşüncelerinden dolayı baskı görmeye üniversitede başlamış. Düşüncelerine daha çok kişi katıldıkça, bu baskılar da artmış. Amin’in İngiltere ile bağları kopardığı bir dönemde, İngiltere’de yaşayan ablasını ziyaret etmek için pasaport başvurusu yapmış. Polisler Byanyima’yı araştırmaya başlamış. Aldığı duyumlar ona ülkeden kaçması gerektiğini anlatmış. 18 yaşında annesinin yardımıyla bir gece, Afrika çalılıklarının arasından Kenya’ya kaçmış. İngiltere’ye mültecilik başvurusunda bulunmuş. Mülteci bursu kazanarak Manchester Üniversitesi’nde uçak mühendisliği okumuş. “Aslında o bölümü seçmemim nedeni kadınlara uygun görülmemesiydi” diye gülümseyerek anlatıyor. BAŞA GELİNCE BORCUMUZU ÖDEYECEĞİZ Öğrenciyken de siyasetle ilişkisini kesmemiş. Dışarıda yaşayan tüm Ugandalıları bir araya getirerek, Amin’i iktidardan düşürmek için uğraşmış. “Babamın eski çalıştığı parti Uganda’da kapatılmıştı, onun bir kolunu İngiltere’de açtık. Birleşmiş Milletler’e yazı yazıyorduk, elçiliklerle irtibata geçip Avrupa’daki insanları ülkemizin durumundan haberdar etmeyi istiyorduk” diyor. Sonunda İdi Amin’in rejimi çökmüş... Tanzanya’nın o dönemki başbakanının asker göndermesiyle ihtilal gerçekleşmiş, Byanyima da böylece dönebilmiş ülkesine. Parti tekrar açılınca görev almış. Bu dönemi, “Demokrasi ümidi sarmıştı ülkeyi, yoğun çalışmalar başlamıştı” diyerek özetliyor. Ancak bu ümitleri yerini bulamamış, Tanzanya rejiminden destek alan bir grup, seçimleri hileyle kendi lehine çevirmiş. Bu, iç savaşın da başlamasına neden olmuş. O dönemde içlerinde bulundukları durumu şöyle anlatıyor: “Demokrasiyi getirmenin artık tek yolu savaşmaktır diyen gençler toplanıp dağlara çıktılar. Silahlı örgütün lideri olan şu anki başbakan Musevini ülkenin tek ümidiydi. Musevini’yi çocukluğumdan beri tanıyordum, babamın öğrencisiydi, evimizde çok zaman geçirirdi.” Byanyima, gerillalara yardımcı olabilmek, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir uçak şirketinde iş bulmuş. Onlara gizli bilgi aktarmış, aralarındaki iletişimi sağlamış, ihtiyaçları olan malzemeleri kaçırmış... Kendisiyle iletişimde olan bazı direnişçiler yakalanıp, işkencede adını verince, kimliği açığa çıkmış. O da gerillalara katılmış. Dağda hayatın nasıl olduğuna dair sorulara cevap vermekten kaçınıyor Byanyima, verdiği tek bilgi yiyeceklerini senet karşılığında halktan temin ettikleri. Halk arasında yoğun destek ve sevgi gören gerillalar, “başa geldiğimizde borcumuzu ödeyeceğiz” sözüyle alışveriş yapmışlar, sözlerini de tutmuşlar. Nasıl mı? Desteksiz kalan hükümet düşünce, yerini askeri rejim almış. Ancak savaşacak gücü olmadığından, gerillaları barış görüşmelerine çağırmış. Byanyima, görüşme heyetinde de yer almış. Kenya’da gerçekleştirilen, üç ay süren görüşmelerde batı ülkelerinin temsilcilerine de amaçlarını anlatıp destek aramışlar. “1986’da biz, Musevini’nin liderliğinde başa geçtik” diyor, “bir süre çalıştıktan sonra eğitimime devam etmek istedim. Dağlarda yaşadığımız yıllarda ülkenin kırsal kesimlerini iyi tanımıştım. Neye ihtiyaçları olduğunu görmüştüm. için sıvamış… Ancak açık sözlülüğü ve doğru bildiği yoldan sapmaması yine ona zor anlar yaşatmış. Yolsuzluklarla mücadele ettiği için, birçok kez tutuklanmış, uluslararası örgütlerin baskılarıyla serbest bırakılmış. “Zaman içerisinde” diyor, “yandaşlarımın bile ilkelerimize ters düştüklerini gördüm. Gücü ellerinde tuttukları için, ülkeyi daha da demokratikleşmek için fazla çabalamıyorlardı, yolsuzluk vardı”. En çok da kadın hakları için mücadele etmiş Winne. Pozitif ayrımcılık yasasını getirerek kadınların özellikle siyasi alanda önemli adımlar atmasında öncülük etmiş, hâlâ da ediyor. Ona göre, kadınlarının siyasete girmesi ataerkil kafa yapısını değiştirmekte önemli rol oynuyor. Şimdi Uganda’da parlamentodakilerin yüzde otuzu kadın, diğer önemli yerlerde de söz sahibi onlar... Byanyima ise şu anda, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nda (UNDP) çalışıyor. Amacı, uluslararası platformda kadınları güçlendirmek ve onların siyasete katılımlarını arttırmak. “Anlayacağınız” diyor röportaj biterken, “mutlu bir kadınım”. G Kadınların ateş yakabilmek için odun toplarken ne çile çektiklerine şahit olmuştum. Onları kalkındırmak için enerji koruma ve çevre dalında eğitim almaya karar verdim, başbakanlıktaki görevimden ayrıldım, ancak maddi gücüm yetmediğinden okuyabilmek için çalışmam da gerekiyordu. Bu nedenle diplomatik görev alarak Paris’e gittim. Yeni görevim Uganda’yı UNESCO’da temsil etmekti. Bu sırasında yeni ve beklenmedik bir savaş çıktı. Savaş, Ruanda’daydı, ancak Uganda’nın el altından oradaki savaşa askeri destek verdiği düşünüldüğünden, Fransa tüm ilişkileri kopardı. O sırada da ben büyükelçi olarak görevlendirildim”. DAHA ÇOK KADIN SİYASETÇİ LAZIM... Uganda’da yeni bir anayasa düzenlenince, onun bir parçası olabilmek için dönme kararı almış Byanyima. Ataerkil toplumda erkeklerle yarışıp kadınların da yoğun desteğiyle önemli bir göreve seçilmeyi başarmış. Ekonomik reformlar yaparak kısa zamanda, piyasanın canlanmasını sağlamış. Uganda’da yaşam kadınlar için daha da ağır... Sonbahar’dan önce ve sonra... getiriyorlardı” diyor. Dışarıda tutunabilmekte zorlanmış. “Cezaevine girerken dışarıya ilişkin çektiğiniz bir fotoğraf vardır, 510 yıl geçse de dışarının öyle olduğunu zannedersiniz. Oysa çocuklar büyümüş, yaşlılar ölmüştür... Beklentileriniz çok usuf, siyasi düşüncelerinden dolayı cezaevine giriyor... farklıyken, dışarıda çok daha basit, ama gerçek sorunlarla Ömrünün en güzel yıllarını hapiste geçiriyor... Çıktığında karşılaşınca çarpılıyorsunuz”. Ne yapacağım, hayata nasıl köyüne dönüyor. Ne içeriyi unutuyor, ne dışarıyı tutunacağım... Bir dolu sorgulama ve yalnızlık... yaşayabiliyor... Kalabalıklara karışamıyor, kalabalıklar da onu Liseyi hapishanede bitirmişler, çıktıktan sonra da üniversite anlamıyor... Özcan Alper’in yeni vizyona giren Sonbahar filmini sınavına girip İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni burslu kazanmışlar... izleyenler Yusuf’u tanımıştır. Ancak biz sadece bir filmden Işık tarih okuyor, Öztürk sosyoloji, Uzun’sa Avrupa Birliği. bahsetmiyoruz, siyasi düşünceleri nedeniyle cezaevine girmiş, Geleceğe dönük çok plan yapamıyorlar, malum burası Türkiye, yıllarca içerde kalmış binlerce insan tam da bunları yaşıyor. hem hayat güvenilmeyecek kadar hızlı değişiyor. Öztürk, Dışarıda Deli Dalgalar İnisiyatifi de, bu insanlardan oluşuyor. 18’inde girmiş cezaevine, çıktığında 24 yaşındaymış, şimdi Ayda bir toplanıp, dayanışıyor, içeridekilere kitap yolluyor, 27’sinde. “Çıktıktan sonraki süreç zor oldu” diyor. Her soruyu mektup yazıyorlar. 19 Aralık “Hayata Dönüş” Operasyonu’nu yanıtlamadan önce bir boşluğa bırakıyor... “Neredeyse içerideki hatırlatmak için bugün, Kazım Koyuncu Kültür Merkezi’nde “Biz duygusal yıpranmaya, tahribata eşdeğerdi benim için. Uyum Hayata Akarken” adlı bir sergi düzenliyorlar. Sergide sorunu çok fazlaydı, hâlâ da öyle. Dışarının yaşam biçiminden, hapishanelerdeki binden fazla tutsağın sözlerini, yüzlerini, ilişki anlayışından, değer yargılarından, insanların dünyaya çizgilerini, geçmişlerini ve bugünlerini bulacaksınız. Filmi, içeriyi, bakışlarından uzaklaştığınız için sudan çıkmış balık gibi dışarıda tutunabilmeyi Levent Öztürk, Nergiz Uzun ve Ayhan oluyorsunuz. Maddi sorunlar da cabası. Işık’la konuştuk... Fotoğrafları yok, çünkü Mesela parayı unutuyorsunuz. Tabii siyasi istemiyorlar. sorunlar da var. Tekrar bir şeyler yapma “İnsan” diyor Ayhan Işık, “bazı şeyleri arayışı, bunun imkânını bulamama”... söyleyemiyor, anlatsa da karşıdaki Duvarların izin verdiğince İçeriye dair zihninde izi kalan görüntüler, anlayamıyor. Filmdeki karakterin yalnızlığı, görülen bir gökyüzü, F sesler var. 19 Aralık 2000, Ümraniye duruşu, uyumsuzluğu... Yaşadıklarımızı Cezaevi... O operasyonun yapıldığı anlatıyor”. Onu filmde en çok etkileyen, Tipleri, “Hayata Dönüş” koğuşlarda olmasa da, aynı bahçeyi Yusuf’un arabayı hızla sürerek, bir uçurum Operasyonu... Cezaevinde paylaştığı, konuştuğu arkadaşlarına yapılan kenarında durması ve bağırması olmuş. O da saldırıları unutamıyor. “Birlikte kaldığın yaşam zor. Dışarıya içerideyken hep bağırmak istemiş... Diğer insanların öldüğünü görmek ve bir şey özlemi de, koşmak ve çıplak ayakla toprakta çıktıktan sonra da sorunlar yapamamak, insanı daha da zorluyordu dolaşmakmış. “Uçurumun kenarındayken, bitmiyor. Ne insanlarla ne ruhsal olarak. Askerler üst maltada siper intihar mı edecek diye de düşündüm, çünkü almışlar. Alt maltada kapının önündeydim. dışarıda tutunamayan birçok insan intiharı parayla ilişki kuralabiliyor. Ahmet İbili, 1015 kişilik gruba bir veda düşünüyor” diyor. Altı yılı içerde, bunun bir Duygular ifade edilemiyor, konuşması yaptı. Üst maltaya çıktı, yılını F Tipi’nde geçirmiş. “Dışarıdan hiçbir göremedim, sesini ve kurşun seslerini şey alamıyorduk. İktidar gücünü her şekilde bir ayak içeride, diğeri hep duydum. Kurşun sesleri iki dakika boyunca gösteriyordu, dayaktan bahsetmiyorum, o dışarıda kalıyor... devam etti... O sesler hafızama kazındı”. çok normaldi, yemeği bile işkence haline Esra Açıkgöz Y “Sonbahar” filminin karakteri Yusuf... Nergiz Uzun’a göre, 19 Aralık’ın kesintiye uğrattığı en önemli şey, içeridekileri ayakta tutan sosyal hayat. “Koğuşumuzda 23 yıldır içeride olan bir arkadaşımız vardı. Onu bu kadar uzun süre, o kadar dar mekânda, kısıtlı şartlarda canlı tutan, oradaki sosyal hayattı. 19 Aralık’la o sosyal hayat tamamen ortadan kalktı. Böylece insanları ruhsal olarak da öldürmeye başladılar” diyor. Hapiste geçirdiği sekiz yıldan sonra, dışarıdaki hayata uyum sağlamakta o da zorlanmış. İlk gün, eski cezaevi arkadaşıyla deniz kenarına gitmiş, kayaların üzerinde oturmuş, çiçeklere dokunmuş... Alışveriş yaparken gerilmiş... “Çünkü” diyor, “parayı tanımıyorsunuz, normal insanlarla nasıl iletişim kurabileceğinizi de bilmiyorsunuz. Her yerinizden bir tuhaflık akıyor. Mesela ailemle eskisi gibi yakın olamıyorum, bu bir problem olduğu için değil, paylaşamıyorsunuz. Kendinizi başka insanlara ifade etmekte zorlanıyorsunuz. O yüzden şimdi de sorunlarımı içeride birlikte yattığım arkadaşlarıma anlatıyorum”. Uzun’a göre film cezaevine girmemiş insanlara, psikolojilerini anlatması açısından bir fayda sağlayabilir. Film, 90’ların kuşağının da anlatıcısı. “Çıktıktan sonraki ilk aylarda filmdeki kahraman gibi donuk, kendini ait hissedememe, hayata dahil olamama psikolojisinde oluyorsunuz. Bazılarımız bunu hiç atlatamıyor, bazılarımız biraz atlatıyor” diyor Uzun. Bu psikolojiyi yaratansa elbette 19 Aralık. “Eğer” diyor, “o süreci yaşamadan çıksaydık, hayata tutunmamız, hayatla barışmamız daha kolay olabilirdi. O, cezaevleriyle ilgili bir mesele değildi, topluma yönelik bir politikanın deneylendiği bir alandı. Ulucanlar katliamını da yaşadım, aslında Ulucanlar bile 19 Aralık’ın ön provasıydı. Toplum denendi, kimse cezaevlerinin kapısına yığılmadı, çok ciddi ses yükselmedi. Yunanistan’ı izliyoruz... Tepki gösterilmediğinden, çok daha büyüğünü yaşattılar. Çıkınca gördük ki, içerideki yalnızlaştırma politikası dışarıda da devam ediyor, içeride kameralar koridordaydı, dışarıda sokaklarda”. G C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle