02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 67 16/8/07 15:11 Page 1 PAZAR EKİ 67 CMYK 6 70’LER: NE GEÇMİŞ VAR, NE GELECEK... MÜFİT SAMIK (Radyo Televizyon Sinema öğrencisi, 24 yaşında) Neden 70’leri seviyorsunuz? Dünya, 60’lı yılların ortasında başlayan değişim sürecini 70’lerde en üst noktaya vardırıyor. İnsanlar varolan düzeni sorgulamaya, aykırı olmaya başlıyor, kıyafetler, müzikler, sinema, inançlar, idealler değişiyor. Bir heyecan var 70'lerde. O dönem, geçmiş ve geleceği ayıran bir çizgi gibi. Ne anlamda? Yani ne geçmişe ne geleceğe benziyor, bir dönüm noktası. Geçmişe benzemiyor, 80'li yılların sindirme politikası, o ruhun devam etmesini engellediği için geleceğe de benzemiyor. Bence 70’lerin farkı insanlığın var olan düzeni ve doğruluğunu en çok sorguladığı dönemlerden biri olma özelliğini taşıması ve bu sorgulamanın da sonuç olarak insanların yaşayış, eğlence ve giyim anlayışlarından sanata kadar birçok olguda değişime sebep olması. 70’lerin en çok yarattığı bu büyük değişimi seviyorum. Görsel açıdan bakarsak da erkeklerin saç uzattığı, Converse giydiği, kadınların cicili bicili elbiselerini kenara attığı, isyankâr bir dönem. O dönemi yaşatmak adına yaptığınız özel bir şeyler var mı? Kasti yaptığım bir şey yok. O dönemin renkli gömlekleri, dar ceket ve süveterleri hoşuma gidiyor, ikinci el mağazalardan seçtiğim şeyler de genelde bu tip oluyor. Onun dışında evime televizyon sokmuyorum, belki bu da 70’lerle bağdaştırılabilir, ama amacım kesinlikle o değil. 70’leri yaşamak ister miydiniz? Evet, ama eğer seçim şansım olsa Türkiye’de değil de, yeni akımların en çok boy gösterdiği Londra, Roma veya Paris gibi şehirlerden birinde.. Eğer o zaman yaşasaydınız, ne yapıyor olurdunuz? Şu an sinema okuyorum ve kısa filmle uğraşıyorum. Muhtemelen yine sinema okuyor ve kısa filmle uğraşıyor olurdum. 70’ler deyince aklınıza neler geliyor? Rolling Stones, özgürlük arayışları, David Bowie, Glam akımı, radyo kültürü, pikap, plaklar, Afro saç, Adidas, ilk diskolar, asit, savaş karşıtları, “sex drugs rock’n roll” felsefesi, hippiler, 1977 punkları, Nam June Paik, sinema, dik yakalar, dar süveterler ve sevmesem de İspanyol paçalar... İLKELERİ Asla “ticari” olmadı. “Kazanılacak” paraya el sürmeyeceği ve her artıyı barış için değerlendireceği sözü verdi. Zorunlu kalemler dışında her şeyi dayanışma kültürüyle çözdü. Tek gündemi ve derdi “barış” oldu. Barış kültürü ve barış çağrısının yaygınlaşması, uluslararası savaş karşıtı hareketin bir parçası olmak yargılarıyla davrandı. Kendi dışındaki sosyal dertleri olanların da kürsüsü olmayı tercih etti. Bilgi, iletişim, öneri ve müdahale için: http://barisaroc k.org, http://barisaroc k.biz 60’LAR: YEŞİLÇAM, ULTRA MİNİ ETEKLER, PASTANE AŞKLARI... DENİZ KARAYAZGAN (Antropoloji öğrencisi, 23 yaşında) Küçüklüğümden beri tam bir Yeşilçam hayranıyım. Türkân Şoray’ı, Belgin Doruk’u, hem tarz hem de Yesilçam’da yarattıkları kadın duruşu açısından çok beğenirim, sanırım bu beni çok etkiledi ve ister istemez zamanla beğenilerim bu şekilde gelişti. 60’ların birçok konuda şimdikinden çok daha modern bir dönem olduğunu düsünüyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 60’larda kadına duyulan saygı daha fazla. O dönemde anneannem, annem sokakta ultra mini eteklerle, dekolte kıyafetlerle dolaşırken, ben 2007 yılında İstanbul’da sokağa dizüstü etekle çıkmaya çekiniyorum. Ne zaman elbise giysem “Çok mu kısa acaba, böyle çıkarsam rahat dolaşabilir miyim” diye tedirginlik yaşıyorum. İşte bence bu, gerçekten günümüz Türkiye’si ve 1960’ların Türkiyesi arasındaki çok büyük bir fark, bir gerileme. Bu ülkede bir kadının sokakta etek giyme özgürlüğü psikolojik baskılarla engelleniyor ve durum öyle bir hal aldı ki elbise veya etek giyme “cesaretini” gösteren kadınlar da her geçen yıl azalıyor. Bu özgürlükten ancak halk içine asla çıkmadan arabayla elit mekânlara gitme ve arabayla dönme şansı olanlar faydalanabiliyor. Onun dışında 60’larda etraf da daha güzeldi. Kat kat apartmanlar, gecekondular, gökdelenler yoktu, evler ahşaptı, İstanbul’un tepeleri yeşillikti. Her Türk filmi izlediğimde, her anneannemden anı dinlediğimde “o dönemde yasasaydım keşke” diye düşünüyorum. 60’lar deyince aklıma ultra mini etekler, yüksek topuklar, büyük gözlükler, pastane aşkları, kaçamak buluşmalar ve ilk Yeşilçam filmleri geliyor. O dönemdeki görüntüyü kendime uyarlamak için özel bir çaba harcamıyorum, zaten alışveriş yaptığımda aldığım ve beğendiğim şeylerin çoğu 60'ları andırıyor, onun dışında anneannemin verdiği takıları sürekli kullanıyorum, spor giyindiğim zamanlarda bile, taktığım gözlükle, çantayla ister istemez o dönemin havasını taşıyorum. Barışarock, dördüncü yılında dünyanın bütün dertlerine Sarıyer’de müzik, tiyatro ve filmle başkaldırıyor. Elbette asıl çağrı barış. 242526 Ağustos’ta yapılacak festivalde 61 müzisyen ve müzik grubu sahne alacak. 90’LAR: ORİJİNAL KASET PEŞİNDE... HANDE ÖZSUN (Müzisyen Web tasarımcısı, 25 yaşında) Aslında 60’lar ve 70'ler de sevdiğim dönemler, ama kendimi asıl olarak 90’larda buluyorum. Müzikle ilgileniyor, piyano ve gitar çalıyor olmamın bunda büyük bir etkisi vardır herhalde, çünkü 90’larda müzik, 80'lerdeki içeriksiz çizgisinden çıkıyor. 90’lar bence, müzik gruplarının en verimli çağı. Nirvana’nın Nevermind albümü, Metallica’nın ’91 Albümü, Manowar’ın The Hell of Steel albümü gibi 100 yıla damgasını vurmuş eserler bu dönemde ortaya kondu. Manowar grubunu çok sevdiğim ve o grubu ilk keşfettiğim yılların da 90'lara tekabül etmesi benim için bu dönemi özel kılan diğer bir unsur. Hâlâ 90’ların müziğini dinliyorum, hâlâ o dönemde giyindiğim şekilde giyiniyorum. Tüm bunların yanı sıra ilkgençlik yıllarımı Kadıköy’de geçirdim. Kadıköy’ün 90’lardaki ortamı bambaşkaydı. O zamanlar kaset devri devam ediyordu, orijinal kaset almak çok özel bir şeydi, sevdiğimiz grubun albümünün çıkacağı günü heyecanla beklerdik, Türkiye’ye gelmeyen albümleri de Akmar’ın önünden alırdık, orada orijinalinden çekilmiş kopya metal müzik kasetleri satılırdı, şimdi öyle bir heyecan kalmadı, çünkü mp3 var. Bir de Kadıköy’de “Aygır” dediğimiz dalgakıran’da grup grup gençler olurdu, kimileri gitarla o dönemin rock parçalarını çalar, kimi grup içki muhabbeti yapardı, denize karşı. Moda sahilinde de aynı Fotoğraf: şekilde olurdu, sabah akşam doluydu oralar. Çok güzel Cenk Özsun vakit geçirirdik. Postane’den Akmar’a doğru giden yolda takıcılar, batik bluz satan hippiler vardı, rengârenk bir sokaktı orası da. 2000’de bunların hepsi yok edildi. O sokağa otopark yapıldı, takıcılar kaldırıldı, sahile tesis yapıldı, dalgakıran kapatıldı. O dönemleri yeniden yaşamayı isterdim, çünkü çok daha güzeldi. Fotoğraflar: Vedat Arık Barış ve Rock: Barışarock Çağdaş Önder ikâyesi 2003 yılında müziğin uluslararası bir gazlı içecek şirketinin tekelinde sunulması girişimiyle başlayan, müziğin şişelenmesine bir karşı duruş olarak doğan Barışarock, 2007 yılında müziği isyana çevirmeye, savaşlara dur demeye ve dünya savaş karşıtı hareketinin Türkiye’deki seslerinden biri olmaya devam ediyor. Hedefi isimde değil alt metinlerinde olan festival, 2003 yılında rock’ı şişeye sokmadı, 2004’te evinin dünya olduğunu bildi ve 2005, 2006, 2007 yıllarında karşı olduklarını ete kemiğe büründürdü. Tüm sloganlarını içselleştirerek ve koruyarak 5. yılına geldi. Farklı olanı dışlamayı reddeden, bir arada yaşama kültürü ile büyüyen Barışarock bu yıl 24, 25 ve 26 Ağustos tarihlerinde yine Sarıyer Mehmet Akif Ersoy Piknik Alanı’nda şarkılarını yeryüzüne söyleyecek. ABD müdahalelerine, sendikasızlaştırmalara, paralı eğitime, cinsiyetçi baskılara, ırk ayrımcılığına, yoksulluğa, açlığa, adaletsizliğe, militarizme, özelleştirmelere, küresel iklim felaketine, Hangi dönemde yaşamak isterdiniz? Kimisi 60’ları, kimisi 80’leri seviyor. Sevgilerini saçlarıyla, kıyafetleriyle, aksesuvarlarıyla, yani dış görünüşleriyle ifade ediyorlar. Bakış açıları farklı, kimi toplum yapısının, kimi yaşayış biçiminin, kimi müziğinin, kimi ise sadece giysilerinin üzerinde duruyor sevdiği dönemin, ama hepsinin derdi bir... Hepsi özlem duyuyor, yaşamayanlar yaşamak, yaşamış olanlar ise yeniden yaşamak istiyor. Deniz Yavaşoğuları / Candeğer Muradoğlu 2000’LER: ARTIK 15 DAKİKALIĞINA ŞÖHRET OLUNABİLİR... FURKAN BORAN (Moda tasarımcısı, 25 yaşında) rahat konuşamazdınız, hele ki aykırı bir haliniz varsa sadece Taksim ve Kadıköy’de rahat gezerdiniz, şimdi insanların çeşitliliğe saygısı arttı. 2000’lere damgasını vuran şeyler neler sizce? İnternet ve teknoloji devrimi... 2000’in başlarında internetin hayata etkisi çok olumluydu, ama son zamanlarda insan ilİşkilerinden tutun da müzik piyasasına kadar birçok şeyi olumsuz yönde etkiledi . İnsanlar sanal yaşamaya başladı. Sevgililerini, hatta arkadaşlıklarını bile netten kuruyorlar. Hatta kimisi alışverişini bile netten yapıyor. Aynı zamanda maddi manevi her şey çabuk tüketiliyor. Videolarınızı koyabildiğiniz Youtube veya kişisel profil oluşturabildiğiniz, müzik tanıtabildiğiniz Myspace gibi siteler sayesinde artık herkes 15 dakikalığına da olsa ünlü olma şansını yakalayabiliyor, aynen Andy Warhol’un zamanında söylediği gibi. Tüm bunlar belli bir zaman sonra neyi doğuracak, bilinmiyor. Müzikle başlayan ve 90’larda doğan gençliği büyük ölçüde etkisi altına alan “emo” akımı ve bu akımın belirlediği saç kesimi ve giyim tarzı da 2000’lere damgasını vurmak üzere. Ben de 2000’lerin başına dönmek isterdim. H 80’LER: VATKALAR... ERSÖZ ATA (Moda tasarımcısı, 28 yaşında) 80’ler deyince aklıma Michael Jackson, Madonna, patenler, taşınabilen müzik seti, disko, Depeche Mode, “Big in Japan” şarkısı, beyaz spor ayakkabılar, electroclash, disko punk, perma saç, leopar deseni, Banu Alkan, Nuri Alço, Reebok, abartılı küpeler, vatkalı elbise ve ceketler geliyor. O dönemden aklımda kalan çok şey yok, ablamın odasının posterlerle, yapıştırmalarla dolu olduğunu ve sık sık video kiraladığımızı hatırlıyorum. 80’ler toplumun apolitize edildiği, karanlık bir dönem ve bu dönemde renkli, özgür ve çeşitli olan en belirgin şey moda. Yani 80’lerin görsel profili ilgimi çekiyor, çünkü çok iddialı, çok renkli ve çok sıra dışı bir kimliğe sahip . Üstelik bu özelliğine rağmen, o dönemde genç, yaşlı, zengin, fakir demeden neredeyse herkesi etkisi altına almış. Kıyafetler, saçlar, küpeler, kemerler, gözlükler, desenler, renkler hepsi geçmişe göre çok farklı. O kadar aykırı bir profili var ki o dönemin, 60’ları, 70’leri ve 80’leri de yaşamış kişiler kısa bir süre öncesine kadar, 60’lar ve 70’lerde giydiklerinin üzerinde durmayıp 80’ler için “biz nasıl giyebildik bunları, korkunç görünüyormuşuz” diyorlardı. Hatta genelde ailelerin o dönemki fotoğrafları gizli tutulur, çünkü fotoğraflar arasında babanızın, amcanızın veya dayınızın perma saçlı milliyetçiliğe, nükleer santrallara dur diyecek. Irkçılığın ve ayrımcılığın savunucuları her geçen gün artıyor, savaşların önü kesilemiyor, tüm canlıların aynı oranda yaşama hakkının bulunduğu gezegenimizin tahrip olmasının önüne geçilemiyor; insan iradesi tüm bu politik oyunların dışında tutuluyor. Dünyaya kuşbakışı bir gözle bakma iradesini gündelik yaşam pratiğine dönüştürmüş olan Barışarock dostları bu senenin bir önceki seneden daha iyi durumda olmadığının farkındalığı ve daha güzel bir geleceğin umudu ile festival eylemcesine hazırlanıyor. Bu sene Barışarock sürmekte olan savaşlara ve tehditlerine, üst politikaların sorumluluk almak istemediği küresel ısınma felaketine ve yaşanan milliyetçi cinayetlerin farkındalığı ile ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı ses çıkarmak için hazırlanıyor. Dertleri küreselleştiren Barışarock bu sene sınır ötesi dostlarıyla da buluşuyor. Toplamda 61 grubun çalacağı iki müzik sahnesi, onlarca DJ’in katılacağı bir DJ çadırı ve 30 bağımsız tiyatro grubunun yaşamı anlatacağı tiyatro sahnesi. Yerel düşünüp küresel hareket eden Barışarock sahnelerine bu sene Boikot (İspanya), God is an Astronaut (İrlanda), Farzad Golpayegani (İran), East2West (Almanya), Massar Egbari (Mısır) gibi sınır ötesi gruplar da destek verecek. Bunun yanı sıra halkların kardeşliğini haykıracak Yaşar Kurt ve Arto Tunç Boyacıyan’ın ortak çalışmaları TürkiyeErmenistan arası buluşma YashAr ve TürkiyeAlmanya arası Kürtçe mekik dokuyacak olan Çar Newa, Barışarock sahnesinde olacaklar. BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN! On binlerce insanın buluşacağı Barışarock’ta bu sene yerliyabancı 60 müzik grubu ve 30 bağımsız tiyatro topluluğunun yanı sıra onlarca sivil toplum örgütü, sendikalar, iş örgütleri, bağımsız yayınlar masa açacaklar. Barışarock tüm bu üretken çalışmaların buluştuğu ve başka bir dünya için çalışan toplumsal grupların bir araya geldiği üç günlük şenlikli bir eğlence ve eylemce buluşması. Sağlıktan eğitime, kadın mücadelesinden özgür basına, müzik endüstrisinden barışa her problemin dile geleceği ve getirileceği, toplumsal muhalefetin özeti niteliğinde üç gün olacak. Hayatta dert olan tüm alanlara değin gündüzleri söyleşi alanında tartışma ortamları da izleyiciyi bekliyor. Bütün etkinliklerin ücretsiz olduğu festivalde bunun yanı sıra üç gün boyunca aksam saatleri itibarıyla gün ağarmasına kadar onlarca bağımsız film, kısa film ve belgesel gösterilecek. SAHNEDE KİMLER VAR? Tiyatro Sahnesi: 2’de 1 Tiyatro Topluluğu (Denizli), Alternatif Sanat Oyuncuları (ASO), Adalet Çavdar (Dans), Ayna Tutanlar (Adana), Bakırköy Oyuncuları, Beyaz Tebeşir Tiyatro Topluluğu, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Değişim Atölyesi Oyuncuları, Derme Tiyatro (Kıbrıs), Duvar Sahnesi (Muğla), Denizli Edebiyat Dostları Tiyatro Topluluğu, Ege Sanat Tiyatro Evi (İzmir), Fırın Tiyatrosu, GATE Oyuncuları, HAYAL OYUNcağı, Kıbrıs Türk Amatör Oyuncular Derneği, Maske Tiyatro Topluluğu, MaskKara Tiyatro, Old City Comedy Club (Vedat ÖzdemiroğluAlpay Erdem), Ortadirek Tiyatrosu, Özgür Tiyatro (Ankara), Seyrî Mesel Tiyatrosu, Teatre Jîyana Nu (Yeni Yaşam Tiyatrosu), Tiyatro Güney, Tiyatro Meşale, Tiyatro Salyangoz, Tiyatro Simurg, Tiyatro Veto, Yenikapı Tiyatrosu (İzmir), Yeni İnsan Tiyatrosu. Müzik Sahnesi: 6 hr Sundae (Avustralya), 17 Ohm, Abraxas, Aduuket, Ahibba, Anima, Annwn, Arşmahal, Ayılar, Aylin Aslım&Yakup (Akustik), Bertuğ Cemil, Boikot (İspanya), Bulutsuzluk Özlemi, Bülent Ortaçgil, Cahit BerkayZan, Çar Newa, Deli, Deli Selim, Dembedem, Demir Demirkan, Dinar Bandosu, Dirty Black, Doxan, East2West (Almanya), Efsun, Farzad Golpayegani (İran), Feryal Öney, Gevende, God is an Astronaut (İrlanda), Hakan Kurşun, Hariçten Gazelciler, Hipnoz, Işığın Yansıması, Kaptan Zaman (Taner ÖngürSerap Yağız), Kara Güneş, Kiralık Orkestra, Mai, Marsis, Massar Egbari (Mısır), Melatonin, Moğollar, Moral, Narkoz, Nev, Nitro, Ogün Sanlısoy, Otr, Sabih Cangil, Sek.Z, Semaver Kumpanya Ritm Grubu, Senfonya, Soul Sacrifice, Teneke Trampet, Unleash, Vedat YildirimBajar, Violet, White Wash, Yanlış, YashAr (Yaşar KurtArto Tunç Boyacıyan), Yeni Harman, Yolgezer, Zardanadam. 2000’ler diğer dönemlerden nasıl ayrılıyor sizce? Her dönem siyasal, kültürel ve sanatsal açıdan bir değişim içerisinde. İnsanların stilleri de bu dönemsel oluşumlar içerisinde inandıkları düşüncelerle, takındıkları tavırla, dinledikleri müzikle doğru orantıda değişiyor, dönemin akımı neyse modası da o oluyor. 70’lerde rock’n roll, hippiler, savaş karşıtları, Hint elbiseleri, 80’lerde disko kültürü, perma saçlar, beyaz yüksek belli pantolonlar, abartılı aksesuvarlar, 90’larda grunge müzik, salaş hırkalar, yırtık kotlar… 2000'ler ise adeta bir kolaj dönemi, özgürlükçü ve değişime açık, hem tüm eski akımları hem de yeni, kendine ait olguları aynı modernizm içinde barındırıyor. 2000’leri bu yüzden mi seviyorsunuz? Evet. 2000’lerin çeşitliliğini seviyorum, moda tasarımcılığı yaptığım için en çok da moda anlayışını seviyorum, çünkü sınırsız, net bir tarzla kendini kısıtlamıyor. 2000’lerin modasında her dönemden hatta ortaçağdan bile bir şeyler var! Ve tabii ki yeni şeyler de var, işte bu da tam benim tasarım anlayışımı yansıtıyor, tasarımlarımda farklı yerlerden, farklı dönemlerden gelen şeyleri yenilerle bağdaştırmayı çok seviyorum. Bunun dışında 90’lara oranla daha özgür bir dönem yaşadığımızı düşünüyorum, o zamanlar çok halini görmeniz olasıdır, fakat son zamanlardaki moda anlayışında da 80’lerin etkisini yoğun bir şekilde hissedebiliyoruz, beyaz pantolonları, streç kotları ve dönemin gözlüklerini sadece vitrinlerde değil sokakta dolaşan insanların üstünde de görebiliyoruz. 80’lerin modasının göze yeniden güzel görünmesinin nedeni belki insanların biraz daha iddialı, “görünür” olma isteği olabilir. 80’lerde yaşayıp abartılı kıyafetlerle ortalıkta dolaşmak isterdim. Dolabımdaki kıyafetlerin çoğu zaten 80’leri anımsatıyor ve abartılı giyinmekten hoşlanıyorum, onun dışında evimde o döneme ait bir de disko topu var. Nitro (solda), Anima (sağda) ve Deli (üstte) grubu da Barışarock’ta sahne alacak.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle