02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 8 YENI 19/7/07 15:26 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZAR SÖYLEŞİLERİ 22 TEMMUZ 2007 / SAYI 1113 Jacques Prévert ve Teo Ataol Behramoğlu izim kültür sayfasındaki arkadaşlar Teoman Aktürel’in ölümüyle ilgili yaptıkları haberin ortasına, yanlışlıkla, onun fotoğrafı yerine Jacques Prévert’in bir fotoğrafını koymuşlar. Önce ne olur ne olmaz diye, dostlarının kültür sayfamıza bildirdikleri duygularından oluşan haberi birkaç kez dikkatle gözden geçirdim. Belki de bir yerlerde Prévert adının geçebileceği düşüncesiyle. İşin ilginci, yanıtların hiçbirinde Prévert’den söz edilmiyordu… Oysa benim için Teoman Aktürel, belki de her şeyden önce, Jacques Prévert’in “Barbara”sının Türkçeye çevirmenidir. Bu şiiri Teoman Aktürel’in (yakın arkadaşlarının arasındaki adıyla Teo’nun) çevirisiyle ilk kez ne zaman okuduğumu anımsamıyorum. Fakat şiire sevgimin başlangıcı kadar uzak bir tarihtir bu. Ve o günlerden bugünlere, eminim birçok şiir sever gibi, benim de her zaman yüreğimde taşıdığım şiirlerden olmuştur Barbara. Ölümsüz bir şiirdir. Ve sevgili Teo’nun Türkçe çevirisi de öyledir. Kültür sayfasındaki arkadaşlar bunları düşünerek mi Teo’nun fotoğrafı yerine Prévert’inkini koydular dersiniz? Pek sanmam… Öyle de olsa fotoğrafın altına bir J. Prévert yazısı gerekirdi… Fakat asıl söylemek istediğim bu değil. Haberi gözden geçirdikten sonra ilginç bir şey oldu. Fotoğrafa, yoksa ben mi yanılıyorum düşüncesiyle dikkatle bir daha baktım. Karşımdakinin Prévert Jacques Prévert. olduğunda kuşku yok. Ama ağzından eksilmeyen sigarası, özenle arkaya taranmış açık renkli saçlarıyla pekâlâ bizim Teo’muz da olabilirdi fotoğraftaki... Tabii, bazı farklarla... Teo hep, yanlış anımsamıyorsam siyah kehribardan, zarif bir ağızlıkla tüttürürdü sigaralarını. Boynundan bir fular pek eksik olmazdı. Ve Konur Ertop’un ince ve yerinde saptamasıyla: “Yaşama yarı alaycı küçümser yaklaşımı” mutlaka okunurdu yüzünden… Hayır, Teo değil Prévert’di fotoğraftaki… Ama Teo da olabilirdi... Yüzler çok mu önemli? Gerçek yaşamdaki gibi fotoğraflardaki yüzler de giderek aşınıp silinecek, sonuçta yok olacak, ve gelmiş geçmiş bütün insan yüzleri günün birinde tek bir insan yüzü imgesine dönüşecektir belki de... Fotoğraf karışıklığı bunları düşündürdü bana… Sonra “Barbara”ya döndüm yeniden… Brest’e durmaksızın yağan yağmurun altında “şaşkın hayran sırılsıklam” gülümseyerek yürüyen genç kızı, bir saçağın altına sığınmış bir adamın ona “Barbara” diye seslenişini, ve kızın yağmur altında ona doğru seğirterek kollarına atılışını düşündüm… Prévert’in ölümsüz dizelerini zihnimden geçirdim sonra: “Anımsa bunu Barbara Sen diyorum diye de bana kızma Sen diyorum bütün sevdiklerime Ancak bir kez görmüşsem bile Sen diyorum bütün sevişenlere…” Şairin, hiç tanımadığı, ilk ve son kez gördüğü genç kıza, Barbara’ya “Unutma/O yumuşak mutlu yağmuru/ Mutlu yüzüne yağan/O mutlu şehre yağan” dizeleriyle seslendiği şiir, Brest (“o mutlu şehir”) savaşın “demir çelik ve kan yağmuru altında” paramparça olduktan sonra yazılmıştır…. Acıyla sürdürüyor şiirini Prévert: “Ah Barbara/Ne oldun şimdi sen/Ya o adam ne oldu seni yürekten/Kucaklayan/ Öldü mü kaldı mı ne oldu/Ah Barbara/Yağmur yağıyor Brest’e durmadan/Eskiden nasıl yağıyorduysa öyle/Ama artık bildiğin gibi değil yok oldu her şey/Yıkık yitik bir yaz yağmurudur şimdi yağan” Bu son satırları yazarken gözlerimin neden yaşlarla dolduğunu ise bilmiyorum… Préveret mi, o güzel şiir ve kahramanları mı, ben bunları yazmaktayken İzmir’de son yolculuğuna uğurlanmakta olan zarif insan Teo mu, yoksa bütünüyle insanın ve insanlığın yazgısı mı bu neden?.. B Ayrılmaya elleri mi mahkum? Güzeller, zenginler, ünlüler.. ama aşkta mutsuzlar! Bazı dergilerde, yıldız dediğimiz bu kişiler bize duygusal serüvenlerinin büyüleyici tefrikalarını sunuyorlar. Ama neden hep ayrılıyorlar? rad Pitt ve Jennifer Aniston, JeanMichel Jarre ve Isabelle Adjani, Sienna Miller ve Jude Law, Kate Moss ve Pete Doherty... Magazin dergilerinin kapağını açmayanlar bile yadsıyamaz ki, yıldızların aşk öyküleri çoğu kez yargıç önünde ve gözyaşları içinde bitiyor. Hüzünleri, pişmanlıkları ve nafakalarıyla, biz sıradan faniler gibiler. Onlarla aramızdaki büyük fark, ilişkilerinin görünür kısalığı (Renee Zellweger dört aylık bir evlilikten sonra boşanmıştı örneğin) ve yaşamlarında yeni bir partnerin şipşak belirmesi. Aşk ve ün böylesi günübirlik bir uzlaşı içindeyse, nedeni gösteri dünyasının yasalarının evlilik yasalarından daha az sevecen olmasıdır. Jud LawSienna Miller gin ve en ünlü olanlarında, malların karun boyutları, birliği hapishaneye çeviriyor. İlk ihanet eden parayı öder. Bu modern cehennem Faust öyküsünün bir çeşitlemesinden ve şeytanla sözleşme yapmaktan başka bir şey değil. Bir aşk öyküsü hata hakkı olmaksızın ve sürekli tepesinde Demokles’in kılıcıyla serinkanlılıkla yaşanabilir mi?.. B ALABİLDİĞİNE MEDYALAŞTIRMA Yıldızlardan beklediğimiz, benliğimizin yapılanmasında bize yardım etmeleridir. Ünlüler bu arayışa yaşamlarını bize açarak yanıt veriyorlar. Aşklar, doğumlar, hastalıklar ya da yaslar gibi, evlilik krizleri de topluma verilen bu özel olaylardan. Bunlar magazin basını tarafından bol bol, hatta onları yaşayanların bile tanıyamayacağı abartıda anlatılıyor. Öte yandan bu, çiftin kendi içindeki güvenini sarsıyor: Bir oyuncunun karısı, paparazziler ilgisiz sahneleri fotoğraflayınca kocasının başka kadınla birlikteliğinin klişe yorumlarını görüp de altüst olmaz mı? Toplumun sevgisi iki anlamda işlev görür: Toplumun yıldıza taşıdığı sevgi ve yıldızın topluma geri verdiği sevgi. Her iki halde de, topluma yargıç rolü verildiğinde bu sevgi tehlikeli hale gelir. JeanMichel Jarre ile Isabelle Adjani arasındaki patırtılı kopuşu anımsamadan olamıyor insan. Her iki taraf da aradaki basın aracılığıyla, zehir zemberek öfkeli okurları kendi yanına çekmeye çabalamışlardı. Mutluluklarına olduğu gibi mutsuzluklarına da bizi tanık ederek yıldızlar popülerliklerini korumak isterler. Ne var ki aynı anda toplumu kendi ikililerinin ta içine dahil ederler. Oysa, hep biliyoruz ki, üçlü ilişkiler genel olarak kötü sonuçlanır... Psychologies’den çeviren: EMRE ÇAĞATAY DEV BOYUTLU BİR EGO Ün, ondan keyif alanların kişiliğini değiştirir. Ün, bir düş kırıklığını sağalttığında verimli olabilir, ama bazılarında, narsisist yaralanmaları düzeltemez. Onlara üstünlük hissi verir. Bu “Caligula” fenomenidir, kendilerini zaferleriyle özdeşleştirenleri etkiler, üç ay da sürer, otuz yıl da. Vampirler haline gelirler ve ötekinin enerjisinden beslenirler. Bazı yıldızlar, despot Roma imparatoru gibi kendilerini ışıtan ateşte ruhlarını yakarlar, “insan dışı” olana dek. İnsan olabilmek için, benlikten yana olmak gerekir, diğeriyle ilişki kurmaya ve duyguları kavramaya yetenekli olmak gerekir. Karşıt olarak, ne denli ego tarafında olunursa, o denli çocuksu dürtülere geri dönülür: Yeniden oturakta oturan bir çocuktur o, dünyanın merkezindedir. Gösteri dünyası ego üretmeye eğilimlidir hep. Diğerinin farkına varma yetisi olmayan kişiliklerle bir arada yaşamaya olanak var mıdır? Hiçbir şey şundan daha kesin olamaz: Bu bireyler eşlerini birbiri ardı sıra öğütüp bitiriyorlar. Nicole KidmanTom Cruise. kökten değişik bir konumda bulurlar. Onlar sürekli olarak baştan çıkarıcılık güçlerini kanıtlamak gereksinimi içindedirler, onları yıldız yapan budur hayranları da onları buna kışkırtır. Bugün, gösteri dünyası kendini yeni aristokrasi olarak kabul ettiriyor. Krallık döneminin büyük aileleri benzeri, ünlüler kendi aralarında hanedanlar kuruyorlar. Eşleri birbirleriyle yarışmaya sokabilecek bir “aynı kandan olanlar” birliği... Eşlerin her biri “Partnerim benim kadar ünlü mü, yani benim kadar seviliyor mu” diye sorduğunda, kıskançlık gelir yerleşir. Eğer göreceli olarak birinin zaferi ötekine bağlıysa, çift alabora olabilir. Nicole Kidman başlangıçta eşi Tom Cruise’dan daha az tanınıyordu daha iddialı filmlerde oynayıp sinema tutkunları tarafından taçlandırılınca, evlilikleri karaya oturdu. Belediye başkanı ya da noterin önünden geçen hangi çift olursa olsun, yıldızlar ayrılma durumunda malların bölüşümünü belirten evlilik sözleşmeleri imzalıyorlar. Ne var ki en zen Brad PittJennifer Aniston. Bulanık imaj... Tüm yıldız eşlerinin karşı karşıya oldukları bir sorundur bu: Her zaman oyun oynayan ikon olduğu sürece onun gerçek kişiliğini nasıl ayırt etmeli? Felsefeci Jacques Derrida 2004’te ölümünden önce entelektüel çevrelerin ünlülerindendi bir söyleşide, sahne ışıkları altındaki kişiliklere açıklık getiriyordu: “Aşk birisine duyulan aşk mıdır, yoksa bir şeye duyulan aşk mıdır? Her kim ki sever, ya da sevmeye başlar, ya da sevmeyi bitirirse, bu felsefi soruyu kendine sorar. İnsan birisine, kendi tekilliği içinde sadık olmak ister ve algılar ki o birisi onda seveceğimizi umduğumuz nitelikleri, tanımları, imgeleri taşımıyordur. Böylece sadakat ‘kim’ ve ‘o şey’ arasındaki fark tarafından tehdit edilmiş olur.” Ünün köreltici ışığı altında, kim ile o şeyi ayırt etmek de zordur. Sharon Stone, 2003’te altı yıl evli kaldığı gazeteci Phil Bronstein’dan boşanmıştı. Bir magazin dergisinde “Phil evlendiğini düşündüğü volkanik kadının nerede olduğunu sorguluyordu kendi kendine” diyordu. Pete Doherty. GERİ TEPEN ÜN Ünün ters etkileri özellikle bir şöhretle bir sıradan eşin kurduğu çiftleri şirazesinden çıkarır. Gölgede kalan partner çoğu kez kadındır bu ortağının ünüyle narsisistleşir. Kendisini boğan ışık sayesinde göze görünmektedir ancak. Ne var ki bu ışık aynı zamanda evlilik aşağılamalarını destekleyen bir uyuşturucu işlevini de görür. Gösteri dünyası kulislerinde tanınmış kocaları tarafından aldatılmış eşlerin iç geçirmeleri ayyuka çıkmıştır, hâlâ da bu kepazeliği çeker ve “bilmem kimin karısı” olarak kalırlar, özgür ve “eski karısı” olmaktansa... Ünlü eşler ise kendilerini [email protected] Kate Moss.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle