02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 4 19/7/07 15:22 Page 1 PAZAR EKİ 4 CMYK 4 PAZARIN PENCERESİNDEN 22 TEMMUZ 2007 / SAYI 1113 Ne bekliyoruz? Selçuk Erez eni oluşacak hükümetten istediklerimizi sıralamanın sırası geldi: Bugün sadece “ekonomi” ve “sağlık” alanlarında beklediklerimizi açıklayacak, ileride sırası geldikçe diğer konuları da ele alacağız: 1. Ekonomi: Ülkemizde kayıt dışı ekonominin payının %50 olduğu tahmin edilmektedir. Seçim kampanyaları boyunca parti liderlerinin bile birbirlerini kayıt dışı ekonomi ve rüşvete katılmak, en azından göz yummakla itham etmeleri, bu oranın gerçeği yansıttığını düşündürmez de ne yapar? Bu boyutta açıklanmayan gelirin vergilendirilmemesinin bize çok pahalıya mal olduğu kesindir. Yeni hükümetten her şeyden önce bu soruna çare bulması beklenmektedir. Kayıt dışı ekonomiyi, kayıt içine çekmenin yolları vardır: Bu amaçla her şeyden önce rüşvet resmileştirilmelidir. Rüşvet alanlar, belli oranlarda vergi ödedikleri takdirde daha kilometrelerce duble yol yapılabilecek, mazot, bir lira değil yirmi beş kuruşa satılabilecek, fındık taban fiyatları ise yüz bin dolara kadar artırılabilecektir. Bu amaçla hazırlanacak yeni “Rüşvet Vergisi Yasası”nın uygulayıcıları, rüşvetin belgesini istediklerinde bazı sorunlarla karşılaşabilirler: Rüşvet alanlardan bazıları az vergi vermek için etik kurallara uygun davranmayacaklar ve aldıkları rüşveti düşük göstereceklerdir. Bunun çaresi vardır: Bu gibi durumları ihbar eden rüşvet vericisine, ihbar ettiği miktarın iki misli vergi iadesi sağlamak, sorunu çözebilir. İhbarcı, ihbarını Uğur Dündar aracılığıyla yaptığında, vergi iadesi daha da artırılabilir. O durumda birtakım sahte rüşvet belgeleri üreten ve böylece bazı namuslu rüşvet alıcılarının zarar görmesine yol açacak ahlaksızlarla karşılaşma olasılığı maalesef bahis konusudur. Buna da çare düşünülmelidir. Birtakım densizler de kuşkusuz verdikleri rüşvetin vergisini ödememek için rüşveti nakit değil başka karşılıklarla (Nataşa, ev, apartman, oğluna sponsorluk vb.) ödemeye kalkacaklardır. Bu Kızlar okula gidebilsin diye Kadın ve eğitim üzerine çalışan 14 sivil toplum kuruluşu, kız çocuklarının eğitimi için AÇEV, KA.DER ve Eğitim Reformu Girişimi'nin öncülüğünde bir araya geldiler. Amaçları okula gidemeyen 700 bin kız çocuğuna dikkat çekmek. Çözüm önerilerini bir bildirgeyle dile getirdiler, yanıt bekliyorlar. Esra Açıkgöz ız çocuklarının eğitimi için pek çok sivil toplum kuruluşu çalışıyor. ÇYDD, ÇEV, TEV, TGEV, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası, Türkiye Kadın Girişimciler Derneği... KA.DER, AÇEV ve Eğitim Reformu Girişimi’nin öncülüğünde birleşen bu kuruluşlar, bir Sivil Girişim oluşturarak, siyasi partilere yönelik bir bildirge hazırladılar; “Kız Çocuklarının Eğitimi İçin Bildirge”. Amaçları, siyasi irade üzerinde bir baskı grubu oluşturarak, kız çocuklarının okullaşmasını sağlamak. Yani Türkiye’de ilköğretimden yararlanamayan 700 bin kız çocuğuna okula gidebilme imkânı yaratabilmek. Işte KA.DER’in Sivil Girişim’deki temsilcisi Çiğdem Aydın’ın bildirgeye dair anlattıkları... ÇYDD, ÇEV, TEV, TGEV ve daha pek çok sivil toplum kuruluşunun imzası bulunan “Kız Çocuklarının Eğitimi İçin Bildirge”si için nasıl bir araya geldiniz? AÇEVKA.DER ve Eğitim Reformu Çiğdem Aydın... Girişimi olarak 2.5 yıldır “Eğitimde ve Toplumsal Katılımda Cinsiyet Eşitliğinin Sağlanması Projesi”ni yürütüyoruz. Proje kapsamında, kadın ve eğitim alanında çalışan STK’larla iş ve güç birliği yapmaya büyük önem veriyoruz. Bu amaçla, bildirgemizde imzası bulunan kuruluşlara ve konuyla ilgilenenlere bir araya gelip, kız çocuklarının okullaşması ve kadın okumaz yazmazlığını sona erdirecek çözüm önerileri oluşturma çağrısında bulunduk. Dokuz aylık yoğun toplantılar sonucunda da bildirgemiz ortaya çıktı. Bildirge ile siyasilere bu konuda yapılacaklara dair önerilerimizi iletmeyi amaçlıyoruz. Çünkü siyasi partilerin özellikle eğitimle ilgili programlarına baktığımızda pek çok eksiklik gördük. Umuyoruz ki, siyasiler bildirgemizi dikkate alır ve gerçekten ülkemiz için utanç konusu olan bu sorunu çözmek için daha hızlı davranırlar. Siyasi partilerden dönüş olacağını düşünüyor musunuz? Eminim siyasi partiler, yapılacaklar konusunda bizimle birlikte davranmayı en azından düşüneceklerdir, çünkü bildirge için bir araya gelenler, ülkemizde kız çocuklarının okullaşması için ciddi çabalar sarfeden kişi ve kuruluşlar. Kız çocuklarının okuyamamasının önündeki en büyük engel nedir? Bir değil, birkaç engel var. Yoksulluk, geleneksel nedenler, mevsimlik işçi olarak çalışmak, çok çocuklu evlerde annenin yükünü paylaşmak için okula gitmemek, ilk anda aklıma gelenler. Bunun dışında okulun fiziksel şartlarının yeterli olmaması, örneğin tuvalet yokluğu, ısınma sorunu, akan damlar gibi; kısaca çocuk dostu okullar olmayışı, müfredatın da kız çocuklar için teşvik edici olmaması ve öğretmenlerin toplumsal cinsiyet konusunda bilinçsizliği de kız çocukların okullaşmasını engelleyen önemli sorunlar. Zaten bildirgede de, eğitim fakültelerinde toplumsal cinsiyet dersi verilmesi, eğitimcilere hizmet içi eğitim verilmesi gibi talepleriniz var. Öğretmenlerin, bütün çocukları ama özellikle kızları okulda tutmada büyük bir rolü var. Çünkü çocuğun devamı /devamsızlığı, ailevi ilişkileri, dersteki Y K başarıları, sosyalleşme becerisi gibi okulla ilişkisini belirleyen herşeyi öğretmen çok daha yakından biliyor, izliyor. Dolayısıyla okuldan kopmak isteyen ya da kopmak zorunda bırakılan çocukların durumuna ilişkin ilk elden bilgiye sahip oluyorlar. Tabii her sorunla öğretmenlerin başa çıkmasını beklemek doğru değil, onlara başta MEB olmak üzere bütün yöneticiler destek olmalı. Sistem ona göre kurulmalı. Öğretmen eğer toplumsal cinsiyet bilincine sahip olursa, kız çocuklara yönelik, örneğin ders kitaplarındaki ayrımcılığın, bahçedeki oyunlardaki, okuldaki faaliyetlerdeki, çocuğun ailedeki görevlerindeki ayrımcılığın daha kolay farkına varıyor ve çocuğun bunlarla başa çıkabilmesi için destek oluyor. Hem kadın öğretmen, kız çocuklar için bir rol modeli olma potansiyeli de taşıyor. Diğer bir talebinizde kadın eğitimcilerin MEB’in eğitim yöneticisi konumlarında olması. Sizce yönetimde kadınların olması, neyi değiştirir? 2000’deki bir istatistiğe göre MEB’de kadın öğretmen oranı yüzde 44 iken, okul müdürü oranı yüzde 5, müdür yardımcısı oranı yüzde 15. MEB’de hiç kadın müsteşar, müsteşar yardımcısı yok. Sadece bir genel müdür var, o da Kız Teknik Öğretim Genel Müdürü. Kadınlar öğretmen oluyor, ama yönetici olup müfredata, okul yönetimine vb. ilişkin kararları alamıyorlar. Oysa eğitim sisteminin içeriden bilgisine sahipler. Yöneticinin, sorun çözmede ve sözünü dinletmede bir ağırlığı oluyor. Yönetici kadın olduğunda, kız çocuklarına yönelik ayrımcılıkla yakından ve etkili mücadele ediyor. Aileyle ve özellikle anneyle daha iyi diyalog kurabiliyor, ikna edebiliyor. Babayı ikna etmesi için yerel yöneticileri devreye sokabiliyor. Bu bir varsayım değil, elimizdeki az sayıdaki örnek bunu doğruluyor. Bunun için uğraşan erkek öğretmenler de var. Ancak çözüm kişilerin cesaretine, bilgisine ya da isteğine bırakılamaz, sistem kız çocuklarının okullaşmasını ve okuldan kopmamasını sağlayacak şekilde düzenlenmeli. Kadın yöneticilerin artması bu yöndeki önemli adımlardan. durumda Maliye Bakanlığı’nın elinde akla gelebilecek tüm rüşvet araçlarının ve değerlerinin listesi bulunmalıdır. Bu amaçla eskiden mahkum olmuş kıdemli rüşvetçilerden kurulacak bir komisyondan yararlanılmalıdır. Bu yasa çıkar çıkmaz şimdiye dek bu gibi nedenlerle mahkum olmuş sivilasker tüm insanların affedilmeleri gerekir. Böylece kontenjanları dolmuş cezaevlerindeki sıkışıklık da azalmış olacaktır. Bu konuda çıkarılacak yasayı tanıtmak için, billboard’lar yeni Maliye Bakanı’nın “Vergilendirilmiş Rüşvet Kutsaldır” dediğini yansıtan afişlerle donatılmalıdır. 2. Sağlık: Sağlık konusunda yürürlükte bulunan en önemli eksikliğimiz tüm estetik ameliyatların karşılığının devletçe ödenmemesidir. Kendisini yeterince yakışıklı bulmayan erkeklerimiz ve güzelliğinden kuşku duyan kadınlarımızın bu endişeleri giderildiğinde bugüne dek görülmemiş oranda mutlu vatandaşlara sahip olacağımız kesindir. Bu kapsamda meme estetiği ameliyatı geçirenlere nasıl meme silikon ve sulu protezleri bakanlıkça verilecekse, vatanını seven, devletini düşünen ve bu nedenle memelerini beğenmediği halde estetik ameliyatı olmayan vatandaşlarımıza da “maksimayzer”, “sulusutyen, silikonlu sutyen” ya da “göğüs dikleştiren sutyenler” aldıklarında bunların parası Sağlık Bakanlığı’nca hemen ödenmelidir. Karınları, bacakları vb. fazla toplu ya da selülitli göründüğünden liposakşın yaptırmayıp korse kullanmayı yeğleyen vatansever yurttaşlarımızın korse giderleri de hiç kuşkusuz devletçe anında karşılanmalıdır. Aynı şekilde saçları döküldüğü halde saç ektirmeyenlere, alacakları perukların parası bakanlıkça ödenmeli, ancak Paris’ten ithal güzellik kremleri ve losyonları için yapılan giderler, aylarca kullanıldıklarında, yüz çektirme ameliyatlarından daha pahalıya mal olduklarından asla karşılanmamalıdır! Heyecansız oy sandıkları... Aylin Kotil ugün oylarımızı kullanıyoruz… Hayatımızdaki önemli kararlardan birini uygulamaya koyuyoruz. Bu kararı vermemizde etken rol oynayanlar son şanslarını nasıl kullandılar? Çok net: Birbirlerini yiyerek. Kaderci yaklaşıp ülke mi şanssız demek gerekir? Yoksa her millet hak ettiği şekilde mi yönetilir demek daha doğru bir yaklaşım olur? Bizler boş vaadin dışında, hedeflerini anlatmalarını beklerken onlar birbirlerini karalayarak, şikâyet eden ilkokul çocuğu tavırlarıyla karşımızda durmaktan hiç ama hiç çekinmediler. Sadece şikâyet edenler olsa iyi, alırım misketimi giderim edasında olanlar, hatta iddiaya girenler vardı. Bir de açık sularda yüzenler oldu, biz en çok onlar bir şeyler söyleyecek diye beklerken ümitle… Ancak yapabileceğimiz bir şey yok. Elde olanlar bunlar… Bu elde olanlar da olduğu sürece aynı algılanmaktan korkan bir yığın düzgün insan politikaya soyunmaya çekinecektir. Onların çekinmesi bir yana eskiler hortlayacaktır, tıpkı bugün olduğu gibi. Ülkenin yönetimi bitmek bilmeyen bir kâbus olmaktan kurtulamayacaktır. B Bozulmuşluk her yerde olduğu için de düzelme şansı ve umudu gerçekten çok az. Bazen Kurtuluş Savaşı öncesi gibi dibe mi vurmak gerekiyor acaba ille de diye düşünmüyor değilim. Kısacası bu seçimde de bize, beklentilerimizi kısmak ve ümide çok kapılmamak düşüyor. Bizim için en önemli gelen tek bir unsuru belirleyip onun cevabını verecek en yakın partiye oyumuzu atmak kadar basite düşüyor hedefimiz ve beklentilerimiz. Umarım bu son isteksiz, gönülsüz, heyecansız gidilecek bir seçim sandığı olur hepimiz için… İyi pazarlar... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle