Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 9 19/4/07 15:40 Page 1 PAZAR EKİ 9 CMYK 22 NİSAN 2007 / SAYI 1100 9 PAZAR SÖYLEŞİLERİ Poyrazın yanıtları Ataol Behramoğlu Feride öğretmen: Okulumu yıkmayın Yan yana üç okul, İsmet İnönü Kız Enstitüsü, İnönü İlköğretim Okulu ve Doğumevi. Feride öğretmenin tarihinde üçünün de bir yeri var... En önemisi de Kız Enstitüsü’nde, Antalyalıların emeği var. Şimdi üç bina da yıkılmak isteniyor, yerine çarşı ve otopark yapılacak. Feride öğretmen, “yıkmayın” diyor, “onarın...” İ lk gençlik yıllarımın Bursa dönemi kişiliğimin oluşumunda önemli yere sahiptir. Onu bir tepeden ilk kez gördüğümde kapıldığım büyülenmişlik duygusunu unutamam. Masmavi bir yaz göğünün altında, engin ve yemyeşil bir ovada, sımsıcak uykusundaydı… Babamızın yeni görev yeri olarak 1960 başında ailece ayak bastığımız bu kentteki birkaç yılda, en sevdiğim şiirlerimden bazılarını da yazacak ya da bugünlere kadar süren esinlerini toplayacaktım… 1960 başları Ankara Üniversitesi’nde öğrenim gördüğüm yıllar olduğu için, Bursa’ya, annebaba ocağına ancak tatillerde gidebiliyordum. Fakat bu kısa süreler bile, yaşam boyu sürecek büyük dostlukların temelini atmaya yetecekti… Haluk Şahin’le o ilk gençlik yıllarımızda başlayan dostluğumuz da, bu günlere kadar sürüp geldi. Benim için o her zaman, sözünü ettiğim yirmili yaşlarımızdan başlayarak, incelik, zekâ, mizah ve sağduyu örneği olmuştur. Doğuştan “zarif” insanlardandır. Dünyaya duygu ve ironi karışımı bir bakışı vardır. Dostluğumuzun başladığı o ilk gençlik yıllarımızda, kişiliğindeki “gizli şair”in ipuçlarını ilk kez, Cummings’in sonradan bizde de çok ünlenecek şiirini, “Hiç Gitmediğim Bir Yerde”yi çevirdiği sırada sezinlemiştim… “……….bir çiçeğin yüreğine Karın uyku gibi usulca yağışını…” İngilizce aslındaki sözcük “uyku gibi” olmasa” da, Türkçe çeviride şiirin ruhuna bu sözün nasıl da uygun düşeceğini, bir gece Bursa sokaklarında nasıl hararetle konuştuğumuzu bugünmüş gibi anımsıyorum… Feride öğretmen, basına okulunun neden yıkılmaması gerektiğini anlatıyor. Kız Enstitüsü öğrencileri 19 Mayıs’a hazırlanıyor. (solda) Hasan Üstün er: Antalya Doğumevi. Tarih: 13 Haziran 1952. İki katlı Doğumevi’nin üst katından bahçeye yayılan çığlık İsmet İnönü Kız Enstitüsü’nün beden eğitimi öğretmeni Feride Erol’un ilk kez anne olduğunu müjdeliyordu. Bitişik bahçedeki Kız Enstitüsü’nün öğretmenleri koşturdu “Bizim Feride doğurdu!”… Doğumevi personeline ve diğer anne adaylarına Feride öğretmenin meslektaşları günlerce limonata ikram etti. Antalya’nın yaz sıcağında içilen bu soğuklukların tadı hiç unutulmadı. 1955 yılında ikinci kez anne oldu Feride öğretmen, aynı doğumevinde. Feride öğretmen, 30 yıl hizmet verdiği İsmet İnönü Kız Enstitüsü’nden 1980 yılında emekliye ayrıldı. Çocukları büyüdü, torun sahibi oldu. Torunları ile ne zaman Ali Çetinkaya Caddesi’nden geçse sağ eli havada “Babanızı işte bu odada doğurdum!” diye Doğumevi’nin ikinci katını işaret ediyordu. Daha eli havadan inmeden Kız Enstitüsü’ne çeviriyordu parmağını: “İşte bu da benim okulum.” Birkaç adım sonra da “Bu da babanızın ilkokulu” diye İnönü İlköğretim Okulu’nu gösteriyordu torunlarına. Y Bozcaada. Kişiliğindeki “gizli şair” Halkın Dostları’nda yayınlamaya başladığı öykülere de sığmamış olmalı ki, Haluk Şahin okur karşısına nice yıllar sonra bir şiir kitabıyla çıka geldi. “Dedim ki Poyraza” yumuşacık bir konuşma diliyle yazılmış, duygu dolu bir şiirler toplamı. Bu şiirlerin çoğunu, belki tümünü, eşi Belgin’le birlikte uzun süredir kendilerine yazlık mekân olarak seçtikleri, kimi kez belki daha da uzun süre kaldıkları Bozcaada esinlemiş. Buram buram doğa tüten şiirler… Sadece doğa mı? İnsanıyla, çiçeğiyle, kuşuyla, kedisiyle, börtü böceğiyle, bütün bir yaşam dile geliyor… Bu, denebilir ki “mitolojik” koroda, “panteist” (doğatanrıcı) bir duygu derinliği ve zenginliğiyle örülmüş bu şiirlerde, Haluk Şahin günümüzün bir Homeros’u gibi Bozcaada’nın ünlü poyrazını da konuşturuyor… Kendini beğenmiş, dediğim dedik poyraz, neler söylemiyor ki şaire… Bunları, hele kitabın bütününü oluşturan şiirlerin dünyalarını, burada tek tek özetlemek olanaksız… Fakat hiç değilse, onun aravermeksizin esip durmasından yorgun düşen şairin sorularına karşı poyrazın verdiği yanıtlardan birini, sonuncusunu, buraya almaksızın edemeyeceğim: “senin hiç/daralmaz mı için/hafakanlar basmaz mı ruhuna/…/yalınayak/sokaklara fırlayıp/sabahlara kadar/koşmak istediğin/olmaz mı hiç,/işte/öyle koşarım ben de/…/köpük köpük/önümden kaçar dalgalar/ekinler boyun büker/el sallar bağlar/köpürür saçları kavakların/salkım söğütler/kollarını kaldırıp/müthiş bir dansa başlar/geçip giderim yanlarından/geçer giderim/denizde/demir tarayan/küçük adaların/arasından giderim/düşmanım/ve sevgilim/lodos/ nazı bırakıp/sımsıcak sarılana/ve beni dizlerinde/uyutana kadar…” ataolb@cumhuriyet.com.tr nü Kız Enstitüsü, Doğumevi ve İnönü İlköğretim Okulu binalarının yıkımının durdurulmasını talep eden bir dilekçe ile Koruma Kurulu’na başvurmaya karar vereceklerdi. 2. Dünya Savaşı’nın kıtlık ve yoksulluk yıllarının Antalya Valisi Haşim İşcan’ın öncülüğünde devletvatandaş işbirliği ile yapılan binaların 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu kapsamında korunmasını talep eden dilekçe metni öğretmenlerin yanı sıra EğitimSen ve Tabip Odası gibi eğitim ve sağlıkla ilgili bir grup dernek, oda ve sendika ile birlikte imzalandı. Daha sonra Kaleiçi’ndeki Antalya Koruma Kurulu’na gidildi. Koruma Kurulu’nun 19. yüzyıldan kalma ahşap konağının merdivenlerini tırmandı Feride öğretmen. Müdüre dilekçeyi uzatırken Koruma Kurulu’nun Doğumevi, İnönü İlköğretim ve Kız Enstitüsü’nden 1520 yıl sonra yapılan Aksu Köy Enstitüsü ve Antalya Dokuma Fabrikası için koruma kararı aldığını anımsattı. Dilekçenin ekindeki Adnan Menderes, Tevfik İleri ve İhsan Sabri Çağlayangil gibi İsmet İnönü Kız Enstitüsü’nü ziyaret eden devlet protokolünün tarihi fotoğrafları ve Feride öğretmenin 1950’li yıllardaki Kız Enstitüsü öğrencileri ile çekilmiş 19 Mayıs fotoğrafları vardı. Bu ilk başvuru değildi. İnönü İlköğretim’in eski mezunlarından mimar Cemil Cahit Sönmez ve inşaat mühendisi Galip Büyükyıldırım da iki yıl önce kurula başvurmuş ve dilekçeleri işleme konmadığı için idari yargıda dava açmışlardı. Feride öğretmen ve arkadaşlarının STK’lerle ortak başvurusu hemen işleme kondu. İlk toplantının gündemine alındı. Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu başkanlığındaki kurul, “gereğini yaptı” ve binaların mimari değeri olmadığı gerekçesi ile tescil talebinin reddine karar verdi. Büyükşehir’in rant yaratmak için uygulamak istediği “kentsel dönüşüm”e engel olamayan kurul, Feride öğretmenin 55 yıllık çığlığına kayıtsız kalamadı, aynı kararda Doğumevi ve okulların anı değerinin sürdürülmesi için yıkılması yerine farklı fonksiyonlarla kullanılmasını tavsiye etti. hasanustun@yahoo.com YIKILACAK BİNALARDA EMEĞİMİZ VAR... Yıl 1939; Enstitü öğrenciliğimizi Atatürk’ün evinde başlayıp şimdi yıkılması düşünülen binada tamamladık. Açılan sınavda iki kişi yatılı olarak kazanarak Ankara Teknik Öğretmen Okulu’nu bitirdik. İletişim ve ulaşımın çok zor, hatta biz genç kızlar için eğitimimiz olanaksız gibiyken biz bu zorun üstesinden nasıl geldik? Ben otuz yıl öğretmenlik, mezun olduğum okulumda müdür yardımcılığı yaptım. Acaba okumasaydım memleketime ne kadar faydalı olabilirdim? Hatta eşimi çok genç yaşta kaybettikten sonra üç çocuğumu alnı açık, kimseye muhtaç olmadan nasıl yetiştirebilirdim? Benim için okulumun değeri çok. İsmet İnönü adına da paha biçilmez… Antalya’yı ilk güzelleştiren saygı değer valimiz Haşim İşcan 1940’lı yıllar 2. Dünya Savaşı’nda nasıl nasıl yapabildi diye düşündünüz mü hiç? ….. İnanılmaz bir coşkuydu bu. Yıkılması düşünülen İsmet İnönü Kız Enstitüsü, Doğumevi ve İnönü İlkokulu bu coşkulu dönemde yaptırıldı. Babamın çok ama pek çok emeği vardır! Yalnız babam mı? Bütün Antalya halkının bu işlemlerde emeği ve hakkı var. Bütün bu olanlar bedava yapılmadı. Bizim kuşaklardaki Antalya halkının hakkını kim ödeyecek? 35 kişinin vereceği kararla bu halen işe yarayan tarihi binalarımızı yıkmaya kimlerin hakkı var? Lütfen düşünülmesini ve memleketimizin değerlerinin korunup işe yarar hale dönüştürülmesinin, bizim kuşaklar ve İsmet İnönü Kız Enstitüsü’nde okuyan tüm öğrenciler adına rica ediyorum. Turhan EVİN (İsmet İnönü Kız Enstitüsü mezunu, emekli öğretmen) OKULUMUZU YIKACAKLARMIŞ! Feride öğretmen bugün 79 yaşında. Önceki hafta aynı okuldan meslektaşı Nigar Öztürk’ün telefondaki “Kız Feride okulumuzu yıkacaklarmış!” sözleriyle irkildi. Ardından duyduğu teklif onu ayağa kaldırdı. İsmet İnönü Kız Enstitüsü’nün emekli öğretmenleri, Büyükşehir Belediyesi’nin “kentsel dönüşüm” için yıkıp yeraltı çarşısı ve otopark yapmak istediği İsmet İnö Demokrasinin öğrettikleri Aylin Kotil emokrasiye inanıyorsak aynı zamanda neye saygı duyuyoruz? Kendi fikrimizin iktidarda olmayabileceğine... Şu son sıcak günler bizlere hem çok şey öğretti hem de bizleri olgunlaştırdı kanımca. Acı çekmeden olgunlaşamadığımız için ve bir kesim, son yıllarda çok acı çektiği için, toplum tepkisini seviyeli, düzeyli, birlik içerisinde ve büyük kitleler halinde organize olmuş bir şekilde verebildi. Aslında hepsinin bir süreç olduğunu düşünüyorum. Yaşananlar bu kadar birikmeseydi belki de toplum bu ortak paydayı sergilemekte bu kadar başarılı olamayacaktı. Etkiye tepki birikmiş ve olgunlaşmış bir şekilde verildi. Bu çok güzel bir adımdı demokrasi adına. Kadın katılımcıların çok olması ayrıca gurur vericiydi. Çünkü son yıllarda ülkemizde kadın denince sadece iki D gruba yer verildi görsel ve yazılı basında: Ya eşinin arkasındaki masada tek başına oturan bakan eşi örneğine rastlıyorduk ya da gazetelerin 2. sayfasında “Sadece giyinmeyi bilirler” imajı verilmeye çalışılan kadın örneklerini görüyorduk. Oysa durum sanıldığından çok farklıydı, bunu hep birlikte anladık. Demokrasinin bir başka güzel yanı ise mesajı başka yerlerden bekleyen kitlelere “mesajı verecek olan kendinizsiniz” kavramını yaşayarak öğretebilmekti. Kanımca bu da yerine oturdu. Ayrıca bu son mitingde demokrasinin hoşgörüsü de gerçekleşti. Çünkü bu durumlara gelinmesine sebep olan muhalefet partilerinin yapmaları gerekeni halk yapınca, bu partilerin mitinge misafir olarak katılmalarına ses çıkarılmadı, hoşgörüyle karşılandılar! Peki demokrasiyi sadece kendi çıkarları için kullananlar neyi öğrenemedi? Halkta böyle bir tepki varsa, güven tazelemek için yeniden ve acilen tekrar halka danışılmalıydı. Bunu ısrarla öğrenmek istemediler, politik geleneğimizde yoktu bu. Çünkü iktidarın gücünü tadanlar inançları ne olursa olsun yaptıkları işi halkın mutluluğu için yaptıklarını unuttular! aylin@kotilsarigul.com