22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 3 19/4/07 15:34 Page 1 PAZAR EKİ 3 CMYK 22 NİSAN 2007 / SAYI 1100 3 Sanatın dili matematiktir... Röportaj ve fotoğraf: Ardagül Yıldız antıksal matematiğe yönelik çalışmalarıyla tanınan İtalyan matematik profesörü Piergiorgio Odifreddi, edebiyattan, resme, müzikten satranca kadar her şeyi matematiksel kuramlara dayandırıyor. Politikayı anlatırken “Akıl Oyunları” filmine konu olan bilimadamı John Forbes Nash’in teorisini örnek gösteriyor. Bu teoriyle uluslararası ticaret anlaşmalarının ve işçiişveren ilişkilerinin şekillendiğini belirtiyor. Odifreddi’ye göre, matematiğin sanatla ilişkisini en iyi gösteren ise müzikteki ses ahengini kompozisyonlarındaki soyut düzene yansıtan ünlü ressam Wassily Kandinsky’nin tabloları. Odifreddi’nin matematik serüveni, 1973’te Torino’da matematik bölümünden mezun olmasıyla başladı. ABD, Çin, SSCB gibi birçok ülkedeki üniversitelerde çalışma yapan ünlü matematikçi, mantıksal matematik üzerine önemli makaleler yazdı. Hesap yapanların sınırları ve güçlerini ele aldığı “Hesap Teorisi” üzerine çalıştı. 1990’da yayımladığı “Logic and Computer Science” ile matematik ve farklı bilimleri birlikte ele aldı, matematik ve insan bilimleri arasındaki ilişkileri her yönüyle ortaya koydu. Bilimsel çalışmaları ona, 1998’de Galileo Ödülü’nü kazandırdı. İşte, geçen hafta, ODTÜ’deki “Cennet Matematiği” adlı konferansa katılmak üzere Türkiye’ye gelen Odifreddi’nin matematiğin hayatla ilişkisine dair anlattıkları... Sanat ve matematik arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız? Resimle başlayacak olursak; perspektif, matematiğin doğrudan bir parçasıdır. Sanat tarihine baktığımızda resmin yapısı da aslında matematikseldir. Bu ilişkiyi gün boyunca anlatabilirim... Örneğin soyut sanata bakacak olursak, özellikle Kandinsky’nin 1900’lü yıllarda sanatına taşıdığı “nokta”, “doğru” ve “yüzey” kavramları tamamen matematiğe ait kavramlardır. Kandinsky’nin tablolarına baktığımızda, onların gerçek yaşamla ilişkili olmadığını görürüz; hepsi matematiksel figürlerdir. Soyut resim, aslında matematiksel sanattır. Resim için durum, bu. Müzik için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Bilimin başlangıcında Pisagor’un müzik hakkındaki bilimsel görüşleri yatar. Kesirleri ve rakamları kullanarak onun armoni ve müzik aralıklarını tanımlamadaki başarısı müzikle matematik arasındaki ilişkinin yüzyıllar öncesine dayandığını kanıtlıyor. İtalyan matematik profesörü Piergiorgio Odifreddi hayata dair her şeyi matematiğe dayandırıyor. Matematikle politika arasında da sıkı bir bağ kuruyor. Ona göre politikacıların farkında olduğu bu bağı toplum Kolaj: Zeynep Özatalay/Ümit Singil M bilmiyor. la kavrayabiliriz. Çünkü sicim teorisi, tellerdeki titreşimlerden yola çıkarak komplike bir açıklama getirdiği dünyanın, müziksel olduğunu söyler. Tıpkı keman ya da gitar gibi müzik aletlerinin tellerinin titreşiminden “komplike” evrenler oluşur. Aslında, bilindik parçalar olan elektronlar, protonlar ve nötronlar, titreşen tellerin ortaya çıkardığı seslerdir. Yani şu anda fizikte en gelişmiş teorinin temeli Pisagor’a dayanıyor. ABD, SSCB gibi ülkelerde akademik çalışmalar yaptınız, sosyal bilimler ile matematik arasındaki ilişkiyi araştırdınız, peki, matematik ve politika arasında bir bağ var mı? Pisagor, evrendeki her şeyin ritmik kalıplar ile ölçülebileceğini savunmuştu. Doğanın dili matematiksel midir? Evet, Galileo “Doğanın dili matematikseldir” der. Günümüzde sanatın dilinin de matematiksel olduğunu anlamaya başladık. Matematik, her şeyin dilidir. Pisagor’un başladığı ilk çalışmalar, daha çok bir varsayım halindeydi. Ancak, o dönemde müzik aralıklarını rakamların diline çevirmesi çok iyi bir çözümlemedir. Başlangıçtan beri alınan yola bakacak olursak, günümüzde fizikteki en ileri teorilerden biri olan Edward Witten’ın “Sicim Kuramı” ile ortaya atılan modelleri, Pisagor’un fikirleri yardımıy Hem de oldukça fazla... Örneğin 1960’lardan beri ABD başkanlarının hepsinin bir danışman takımı oldu. Matematikçi danışmanlar, izlenmesi gereken en iyi stratejiyi oluşturmak adına tavsiyelerde bulunurlar. Örneğin Nobel Ödüllü bilimadamı John Nash’in geliştirdiği “Oyun Kuramı”, günümüzde politikanın her alanında, iş dünyasında ya da uluslararası ilişkilerde uygulanıyor. Politikacılar bunların farkında, toplum ise matematiğin politika veya başka konularda ne kadar derinleşebileceğini bilmiyor. “Sosyal Tercihler Kuramı” da yine aynı şekilde matematikten yola çıkılarak demokrasi kavramı üzerine oluşturulan bir ekonomi teorisi olarak çok tartışılan bu kavrama bir açıklık kazandırıyor. Bu kuram, bütün koşulları yan yana koyarsak herkesin aynı anda tatmin olamayacağını matematiksel olarak kanıtlar. Ayrıca ABD’de “matematik ve politika” adı altında sınıflarda eğitim veriliyor. Bu iki bilim arasında insanların tahmin edebileceğinden daha fazla bir ilişki ağı mevcut. Hesap makinelerinin sınırları olduğu biliniyor. İnsan beyni için de aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Bu konuda çeşitli felsefik görüşler var. Kimi düşünürler, insan beynini bir çeşit hesap makinesi ya da bilgisayar olarak tanımlıyor. Beynimiz ile bilgisayarlar arasında elbette farklar var. Bilgisayarlar elektro magnetik aygıtlar kullanır; sayılar ve elektrikle çalışırlar. Oysa beyin biraz daha karmaşık bir yapıdadır; çünkü kimyasal reaksiyonlar devreye girer. Dolayısıyla bu organizma, farklı seviyedeki bir yapıya denk düşer. İnsanlar yine de bir makineyi andırır ve makinelerin de sınırları vardır. İnsan beyni de bu şekilde sınırlandırılabilir. İlginç olan, beynin neler yapmayacağı değil, neler yapabileceğidir. Kant, düşünceye getirdiği sınıflandırma ile aklın sınırlarını ortaya koydu. Yani, insan beyninin sınırları olduğunu söyleyebiliriz. Birçok öğrenci, asal sayıların dizilişine ilişkin bir kural bulunmamasından yakınır. Hâlâ bulunamadı değil mi? Evet, bu matematiğin en meşhur sorunlarından birisidir. “Bir eksen üzerinde sıfırdan sonsuza dek giden doğal sayılar arasında yer alan asal sayıların rastgele mi, yoksa kurala göre mi dizildiği” sorusu gizemini koruyor. Asal sayılara ilişkin, büyükten küçüğe ya da küçükten büyüğe doğru ilerlerken “Riemann Varsayımı” ile belli hesaplar yapılabiliyor; ancak bu bir varsayım ve dizilişe ilişkin henüz kesin bir kural bulunamadı. Geçen yüzyıldan beri matematikçiler tarafından çok tartışılan bu konu, maalesef hâlâ ucu açık bir problem olarak kalmayı sürdürüyor. EDİTÖR’DEN Yarın 23 Nisan. Çocukların bayramı, ama hangi çocukların? Anılarınızda uzun bir yolculuğa çıkın ve ilkokul yıllarınızda soluklanın. O yılların 23 Nisan’larında taktığınız kelebek kanatlarınız ya annenizin elinden her işin gelmesi sayesindedir, ya hem hayırsever hem terzi bir komşunuz vardır ya da siz bir bürokratın, eşraftan hali vakti yerinde birinin, bir zanaatkârın, esnafın çocuğusunuzdur… Hepimizin bir coşkulu, bir kırık sözcükleri vardır 23 Nisan’a dair. Her şey tam olsa da o gün tutup yağmur yağmıştır, hava birden soğumuştur, vs… İster coşkulu, ister kırık ne kaldıysa bugüne, hepsini ortaklaştıran, yoksullukta eşitliğe yakın haldir. En azından yaşadığınız mahallede, sokakta, benzer yemek kokuları yayılır havaya. Giysileriniz benzer kumaşlardandır, ayakkabılarınız benzer modellerden… Diğer mahallelerde yaşayan daha derin yoksulluklarla, zenginliklerle okul sıralarında yüz yüze gelirsiniz, bu da bayramlarınıza vurur, neşelerinize, oyunlarınıza… Bugünü belleklerine yazacakların otuz, kırk yıl sonra neleri, nasıl anımsayacaklarını tam bilemeyiz elbette, ama ihtimal, kırığı çok, coşkusu, neşesi az cümleler kurulacaktır. Tüketimi esas alan bir zaman diliminde başka türlüsü biraz zordur çünkü. Pazarı ve pazarlama tekniklerini kutsayanların eline düşmüş bir 23 Nisan’dan kalanlar ya unutulacak ya da öfkenin dilini kamaştıracaktır. Çünkü bütün bayramlar yoksulluğun eşiğinde tökezleyip kalmıştır… Gelelim bu yılın 23 Nisan’ına. Halkla ilişkiler ve reklam şirketleri hesaplarına çalıştıkları şirketler için uyguladıkları pazarlama stratejilerine çocukları da kattılar. Kültür alanında çalışmalar yapanlar çocuklar için oyun ve film gösterilerine yöneldi, alışveriş merkezleri, satış mağazaları alanında olanlar palyaçolarla, animasyonlarla, indirimlerle çocuklara çağrıda bulundu. İçlerinden biri, çocuk giysileri üreten ve satan bir firma için “yaratıcılığın” sınırlarını zorladı! Firmanın da onay verdiği 23 Nisan etkinliğinde çocuklara çocuk tezgâhtarlar satış yapacaktı! Metnin yazarı pazarın dilini kullanıp tezgâhtar yerine satış temsilcisi tanımını kullansa da, fikri apaçık ortadaydı: Çocuklarınız kendi yaşıtlarıyla alışveriş yapmanın zevkini tadacak! Anlaşılan, çocuk işçi çalıştırmanın yasadışılığının, daha doğrusu ahlak dışılığının ne reklam şirketi farkında ne de üretici firma. Anlaşılan, üretimde düşük ücretle kadınçocuk işçi çalıştırmanın yasalarda suç, uygulamada meşru olması, her iki tarafın da dilini, zihnini gevşetmiş… Anlaşılan, geleceğin dünyasında çocuk bayramları, çalışan çocuk bayramları olarak kutlanacak! Çocuklarınızdan, sizin içinizdeki çocuktan iyi bir tezgâhtar olur mu dersiniz? İyi bayramlar, iyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com Cumhuriyet DERGİ* İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle