02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 67 12/4/07 15:38 Page 1 PAZAR EKİ 67 CMYK 6 PAZARIN PENCERESİNDEN 15 NİSAN 2007 / SAYI 1099 7 EROL ÖNDEROĞLU (BİA İfade Özgürlüğü Editörü) Adalet Bakanlığı’nda ve TBMM'de bekleyen internetle ilgili iki ayrı taslak var. Bunların yasallaşması, internet dünyasını nasıl etkileyecek? Geçen günlerde Meclis Adalet Alt Komisyonu’nda görüşülen ve “Atatürk’e hakaretin” yolunu açtığı ifade edilen “Elektronik Ortamda İşlenen Suçların Önlenmesine Dair Yasa Tasarısı”, Ceza Yasası’nın 301. maddesinden içerik sahiplerine 4.5 yıla kadar hapis öngörmesi bakımından da tartışıldı. Aslında Türkiye’de, örneğin bir internet gazetesindeki içeriğin yasal yönüyle değerlendirilmesinde her an sorun yaşanabileceği şeklinde yaygın bir tedirginlik var. Ne yazık ki, düşünceyi açıklamaya dair temel hakların yargı camiası içerisinde hâlâ çok göreceli kavramlar olduğunu görüyoruz. En basit internet kullanıcısını da etkileyen bir başka gelişme de Türkiye’de bir mahkemenin, Yunanistan’dan gönderilen ve Atatürk’e hakaret eden bir içerik nedeniyle dünya çapında bir video paylaşım mecrası olan youtube sitesine erişimi tamamen kapatması oldu. Dolayısıyla bir başka sorunumuz da sanırım, çocuk istismarı, müstehcen yayınlar ve kumarla mücadele gibi internet yoluyla işlenen suçları önlerken, her suçun niteliğine uygun bir yaptırım geliştirmemek. Zaten çok fazla zaman kaybeden Türkiye, bunun telaşıyla, internetteki suçlarla mücadele, elektronik ticaretin önünün açılması ve telif hakları vb. olumlu gerekçelerden hareketle, artık yaşantımızda temel bir yeri olan internette sakıncalı alanları artırma hatasına düşmemeli. Alternatif habercilik yapan bir kuruluşta, Bianet'te çalışıyor olmanız göz önünde bulundurulursa, taslaklar sizi nasıl etkileyecek? Bu taslakların sizin için yaratacağı en büyük tehlike nedir? Aslında yasaların “gerekçe” bölümlerinde uygar dünya ile bütünleşme yönünde yapılan açıklamalar nereden baksanız heyecan verici. Alternatif veya bağımsız mecralarda, bianet.org sitesi gibi bu anlamda çok da fazla sorun yaşamadan habercilik yapmış olmak da kayda değer bir durum. Ancak medya kuruluşu olarak Türkiye siyasetinin kritik iniş çıkışları içerisinde bazen savunduğunuz ancak bazen de olmak istemediğiniz bir yere konumlandırılmanız nedeniyle hedef olabilirsiniz. Bağımsız düşünceye yer vermek her zaman savunmasız olmak anlamına geliyor. Uygar toplumda en çok tepki çeken şeylerden biri haber sitelerinin karartılması. Yetkililer, gazetecileri hapisle yargılamaya artık son vermeli. Yoksa, çağdaş bir araç olan internet, gazetecilere yönelik hapis tehdidini yaygınlaştırmanın aracından başka bir şey olmaz. İster ifade özgürlüğü, ister kadın, çocuk ve genelde insan hakları alanında olsun Bianet’te yaptığımız haberciliğin bir önemi de, ihlallerin işlenmesinde bir perspektif vermek ve hukuki tarafı görünür kılmak. Yaşananları izledikçe, Bianet’in baskılardan muaf tutulacağını ummak çok zor. Düşüncelerinden dolayı 100’e yakın kişinin yargılandığı ve uygulamadaki sorunları herkesin malumu olan 301. maddeyi internete daha ağır bir şekilde taşımak bence çok büyük bir yanlış. Cumhurbaşkanı yemini... Selçuk Erez itmez, tükenmez gibi geldiler bana / Oysa topu topu üç taneydi basamaklar / “Benimle öl” diye fısıldadı / Akçaağaçlar arasından son bahar / Aldatıldım ben..üzgünüm / Uçarı, kötü yazgım aldattı beni / “Ben de, ben de öleyim” dedim. Tutulmamış aşk andının ardından yazılan şiirler çoktur ama bunu Anna Ahmadova kadar lirik ve dokunaklı yansıtmışı azdır. Eski Tunan trajedi yazarlarından Euripides’in oyunlarında kadınlar, erkeklere ettirdikleri yeminlerde tanrıları da şahit göstererek yemin edilmiş konuda yaya kalma olasılığını gidermeğe yeltenirler. Yeminlere uymamak, söz verip te tutmamak sadece aşkta mı geçerlidir? İsadan 800 yıl önce yaşamış olan Ispartalı Likurgus “Demokrasiyi ayakta tutan yemindir” demişse de sayısız tarihi belge ve özellikle çağdaş politika gözlemleri, bu güzel sözün genellikle gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. “Korular ne kadar güzel, karanlık ve derin/ Ama tutulacak sözlerim var benim/ Ve uyumadan önce millerce gideceğim/ Ve uyumadan önce millerce gideceğim”.. Robert Frost “tutacağı sözler”den böyle bahsetse de insanoğlu sözünü kolay tutamamaktadır. Batı’dan Doğu’ya gidildikçe edilen yeminlerden sapma bahaneleri arayanların, caymak için dehasını zorlayanların sayıları çoğalır: Yemin ederken bir ayağını kaldırmak bir Ortadoğu icadıdır. B Sansür sırası internette! Türkiye’de internet sansürle tanışıyor. Adalet Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan kanun tasarıları yasalaşırsa internet ortamında yapılan yayınların içeriği izlenirken “zararlı” kabul edilenler perdelenip bloke edilecek. Sansür meşru hale gelecek… Tüm bunları, geniş yetkilerle donatılarak kurulması planlanan “Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı” yapacak. Yani devletin siyasi iradesi kullanıcıların özgür iradesinin önüne geçerken sansür artık internette de düşüncenin ve özgürlüğün peşini bırakmayacak. Röportajlar: Ali Deniz Uslu / Desen: Zeynep Özatalay CEYDA AKAYDIN (Türkiye Bilişim Derneği İst. Şubesi Genel Sekreteri) İnternet sadece bir araç. İstediğiniz şekilde kullanabilirsiniz. Alfred Nobel dinamit barutunu bulduğunda onun bomba olarak hayal etmemişti ya da Albert Einstein atomu parçalarken “atom bombası”nı düşlemiyordu. Önemli olan amaçtır. İnternet'in de internette yapılan işler nedeniyle yasaklanması, aşırı denetime tutulması doğru değil. İnternetteki suçlara yüksek cezalar vermenin de bir anlamı yok, çünkü cezayla korkutamazsınız. Ayrıca ne kadar yasaklarsınız yasaklayın zihniyetler değişmedikçe sonuç değişmez. Yasaklar, sadece “Ne yapsam da onları atlatsam?” diye düşünmeye iter, üstelik internette kaçış yollarının sınırı da yok. Kurulması önerilen kurum, interneti izleyip kararlar verecek. Bu kadar subjektif şeylerin yorumunu tek bir kurumun yapması ve ağır yaptırımlara sahip olması düşündürücü. Burada “objektif” bir denetlemenin sürdürülebilmesi de kolay görünmüyor. Bu yüzden denetlemede “bağımsız” bir yapı gerekli. 301. madde burada da karşımıza çıkıyor. Bundan muzdarip olacak pek çok internet sayfası var. Elbette hakaret özgürlüğü bir düşünce özgürlüğü değildir, ama bu korkuyla herkesin faydalandığı interneti sınırlamayı benim aklım almıyor. Tasarı gücünü çocuk pornosuyla mücadele etme bahanesinden alıyor. Bu, halkın çok hassas olduğu konulardan biri. Zaten bu yüzden halkın duyarlı olduğu şeye saldırıyorlar. Önce Mp3 ve korsan ile internete sansür getirmek için uğraştılar, Mp3 sitelerini karaladılar. Bu tutmayınca hemen arkasından porno çıktı. İnternet porno kaynağı gibi gösterildi. Onun arkasından 301. madde öne çıkarıldı. O zaman matbaayı da yasaklayalım. FETHİ ŞİMŞEK (Telekomünikasyon İletişim Kurumu (TİB) Başkanı) Tasarı ile ülkemizde giderek yaygınlaşan internet kullanımı sonucu ortaya çıkan suçların cezalandırılabilmesi ve Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda mevcut boşluğun doldurulması yönünde hükümler içeren yeni bir kanun amaçlanıyor. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı; içerik sağlayıcı, yer sağlayıcı, erişim sağlayıcı ve toplu kullanım sağlayıcıların yükümlülük ve sorumlulukları ile internet ortamında işlenen belirli suçlarla içerik, yer ve erişim sağlayıcıları üzerinden mücadeleye ilişkin esas ve usulleri düzenliyor. Mevzuatımızda, “internet kafeleri” olarak bilinen işyerleri de dahil olmak üzere ticari amaçla internete toplu erişim imkânı sağlayan mekânlarla ilgili İçişleri Bakanlığı’nın yayımlamış olduğu “İnternet Kafeleri Genelgesi” dışında herhangi bir düzenleme bulunmuyor. Oysaki özellikle çocukların internetteki zararlı ve illegal içerikten korunması amacıyla, internete erişim için yoğun olarak kullanılan bu yerlerin çalışma esas ve usullerinin düzenlenmesine büyük ihtiyaç var. Tasarıda, erişimin engellenmesi tedbirinin hangi suçlarla ilgili olarak uygulanabileceği sayma yöntemiyle belirleniyor. İnternet ortamında yapılan ve konusu suç oluşturan içeriğe sahip yayınlarla mücadelenin etkinliğini sağlama bakımından başlangıçta katalog içerisinde yer alan suçların sayısı da mümkün olduğunca sınırlı tutuldu. Anayasanın uluslararası sözleşmeler hükümlerine paralel olarak güvence altına aldığı, özellikle düşünce açıklama özgürlüğünü kısıtlama bağlamında eleştirilere maruz kalmamak amacıyla, kapsam, internet ortamında yapılan, çocukların ve gençlerin olumsuz olarak etkilenebileceği ya da çocukların cinsel yönden istismar edilmesi suretiyle oluşturulmuş yayınlarla daraltıldı. FİKRET İLKİZ (Avukat, İnternet ve Hukuk Platformu İvHP) Ülke veya hükümet olarak herhangi bir olayla karşılaşıldığında “panik yaratarak” sorunu çözmek gibi bir alışkanlığımız var. Bu tasarılar da bunun en güzel örnekleri. Yeni tasarı, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 226. maddesinde karşılığı olan müstehcenlik, fuhuş, çocuk pornografisi ya da internet sitelerinin kumar oynamaya aracılık etmesi gibi suçları maddeliyor. Amaç, bu suçları hemen önlemek, yani internet sayfalarını 24 ile 48 saat içinde kapamak. Tasarının maddeleri değiştirilse bile, bu maddelerin herhangi bir şekilde kanun haline dönüşmesi ve bir kurula bağlı olarak bu işlemlerin yapılması sorun yaratacaktır. Adalet Bakanlığı tarafından gündeme getirilen, ama henüz Meclis’e sevk edilmeyen tasarıda ise, TCK’de özellikle “Devletin şahsiyetine karşı cürümler” dediğimiz yaklaşık 32 madde sayılıyor. Tasarıda ayrıca bu maddelerdeki suçların internet ortamında işlenmesi halinde cezalarının yarı oranında artırılacağı hükmü var. Bu cezayla bir caydırıcılık oluşturulması amaçlanıyor. Her iki tasarıda da bir denetleme kurulu bulunuyor. Bu mantıkla oluşan bir yaklaşımda, yürütmeye ve o kuruldaki kişilerin kendi kültürel yapısına, dünya görüşlerine bağlı bir internet ortamı yaratılacaktır. Yani denetimi temel hak ve özgürlükleri değerlendirmeleri açısından farklılık gösterebilecek belli bir kurula bu şekilde devretmek, hukuka aykırılıklar yaratacaktır. Bu da sansürün yolunu hızla açacaktır. Zaten Türkiye’de internetin aktörleri ile hukukçular hiçbir zaman tam anlamıyla bir araya gelemedi. Bu mantıkla yapılacak olan bir yasa tasarısının da hukuka ve internet ortamındaki yayınlara çok fazla yararı olacağını düşünmüyorum. Bu bilindiğinden Müslümanlıkta, boş yere yemin edildiğinde ne yapmanın gerektiği açıklanmıştır: Abdulbaki Gölpınarlı’ya göre , “Allah, sizi boş yere yemin etmenizden dolayı sorumlu tutmaz, fakat yürekten ve kasten ettiğiniz yeminler yüzünden sorumlu tutar. Yemin kefareti, ailenize yedirdiğiniz yemeklerin orta derecede olanıyla on yoksulu doyurmak, yahut onları giydirmek, yahut da bir kul azat etmektir. Bunlara gücü yetmeyen üç gün oruç tutar. İşte yemininizi bozarsanız budur kefareti.” Hipokrat yemininde “Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım” denir. “Gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında.. etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım” da denir. Dünyanın her yerinde bu yemine tam uymayan hekimlerin sayısımaalesefaz değildir. Gerçekler böyle acı ve acıtıcıyken kafamızı neden kuma soktuğumuzu anlamak güçtür.. Aşkta, ticarette, antlaşmalarda ve daha birçok konuda edilen yeminler sonra böyle bozuluyorsa, bu nedenle kötü durumlara düşülüyorsa, tarihin durmadan tekerrür etmemesi için, insanların bundan böyle edecekleri yeminler yüzünden başlarına dert açılmaması için önlem alınması gerekir: Bunun için gerekirse anayasayı, uluslararası kuralları filan değiştirerek tüm yeminleri ortadan kaldırmamızın zamanı gelmiştir. Bu doğal olarak “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkilaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalınacağını” belirten cumhurbaşkanı yemini için de geçerli olmalıdır. BEHÇET ENVARLI (Türkiye Bilişim Vakfı Genel Sekreteri) Her suç bir ortam kullanılarak işlenir. Ortamın üzerine gitmek ise suçu önlemek adına yapılan en anlamsız yöntemdir. Yani interneti sansürlemek ve engellemeye çalışmak değirmenle savaşmaktan öteye gitmez, çünkü suçlu internet değil, insandır. Üstelik internetin kısıtlanması pek mümkün değil, çünkü internetin sınırları yok, evrenle eşdeğer. O yüzden milli sınırlar içinde interneti kısıtlamak uygulamada pek çok sorun yaratacaktır. Bence, önemli olan internetin kısıtlanması değil, kullanımının doğru yolda teşvik edilmesi. Bu yönde polisiye tedbirler yerine akılcı önlemler alınmalı, çünkü bu bir zihniyet sorunu. Çözümde, internetin kurumlar aracılığı ile kontrolü yerine, halkın bilinçlendirilip bir otokontrol yaratılması ve bu bilincin yaygınlaştırılması çok daha faydalı olacaktır. Bu tasarının gerekçesi olarak özellikle “çocuk pornosu” öne çıkartılıyor. Bu, elbette ki bu üstünde konuşulması gereken bir konu, ancak bunu önlemenin yolu olarak “sansür”ü görmek de porno sorunu kadar tehlikeli. Ayrıca bu tasarı, çok sorun yaşadığımız düşünce ve ifade özgürlüğüne yeni kısıtlamalar, yasaklar ve hatta cezalar da getiriyor. Gelişmekte olduğunu iddia eden Türkiye için tüm bunlar gerçekten önemli sorunlar. Bu tasarılar oluşturulurken sivil toplum örgütlerinin görüşlerinin de alındığı söyleniyor. Biz sivil toplum kuruluşları olarak çalışıp görüşlerimizi bir rapor halinde sunuyoruz, basına da duyuruyoruz, ancak tasarıyı elimize aldığımızda “dikkate alınmadığımızı” görüyoruz. İnternetin Türkiye’ye gelişinin 14. yılı etkinliklerinde bunları konuşuyor olmamız ise büyük talihsizlik. Doç. Dr. MUSTAFA AKGÜL (Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü İnternet Haftası sözcüsü Türkiye’ye özgü bir internet ortamı hazırlamak ya da Türkiye'ye özgü sorunları ortadan kaldırmak kolay değil. Bu, var olan aksaklıklara karşı mücadele etmeyelim anlamına da gelmiyor elbette, ama Türkiye internetin olumlu taraflarına değil marjinal problemlerine odaklanıyor. Bilişim suçlarının önüne geçmek adına bir sürü suçsuzu kısıtlamanın anlamı yok. Her ülkenin internetiyle sorunları var, ama sivil toplum örgütleri ve özel kurumlarının da desteği ile bu sorunun üstüne gidiyorlar. Yalnızca Çin, İran, Vietnam ve Suriye gibi demokrasi alanında fazla gelişmeyen veya totaliter ülkelerde bizimkine benzer bir yapı görülebilir. Taslaklarda bürokratların bu konudaki hakları madde madde sunulmasına rağmen, bu yasanın kötüye kullanılmasını engelleyecek bir maddenin olmaması da dikkat çekici. Burada hangi yayınların nasıl tanımlandığı ve tanımların sınırları önem kazanıyor. Mesela, bir çok faydalı yayının olduğu ancak “zararlı” olarak nitelendirilecek bir yayını da içeren sanal kütüphane toptan kapatılabilecek. Kapatma IP temelli de yapılabilir, yani siteye ulaşmak tamamen imkânsızlaşır. Bu da tüm internetin erişime kapatılmasına kadar gidebilir. Zararlı içeriklerin ne olduğu konusunda tanımlar olmasına rağmen, bunun kararını devlet verdiği zaman demokrasiden söz edilemez. Teknolojinin her geçen gün daha da geliştiği, sınırlarının sonsuzlaştığı bir ortamda, bazı teknolojik tedbirlerle sosyal problemlerin çözülebileceği anlayışı artık terk edilmeli.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle