Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
R PAZAR 12 12/4/07 15:08 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 Tuz tadında bir sergi... Esra Açıkgöz Ç ankırı’ya 20 km. uzaklıkta bir tuz madeni, Çankırı Tuz Mağarası. Otobüs kuyrukları var önünde. Çocuk arabalarını iten kadınlar, bastonlu yaşlılar, fotoğraf makinelerine poz veren çocuklar, basma etekli kadınlar... Burada bulunma nedenleri, Hüsamettin Koçan’ın sergisi, “Tuzun Tadı”. Koçan, yerin 150 metre altında, 1200 metre uzunluğundaki bir madeni, sergi alanına dönüştürdü. Bir bölümde günde 500600 ton çıkarılan üretim alanı, diğer bölümde Koçan’ın resimleri. Sergiyi, “merkez”dekiler de görebilecek, eşzamanlı olarak İstanbul Garage of Art’ta ve 20 Nisan’da Ankara Siyah Beyaz Galeri’de sergilenecek. İşte Hüsamettin Koçan ile resimlerde siluetiyle yer alan maden işçisi Muhammed Ali Taşağıl ve mühendis Murat Danacı’nın sergiye dair anlattıkları… Bir madende sergi açma fikri nereden çıktı? Hüsamettin Koçan: Hep merkez dışında olma isteğim vardır. Bu istekle, 95’te Alanya Selçuklu tersanesinde sergi açtık. 97’de sanat TIR’ı ile Van, Erzurum gibi şehirleri gezdik. Deprem bölgesinde sanat çadırı yaptık. Bir de hayatımın projesi dediğim Bayburt’un Baksı köyündeki Baksı Müzesi’ni açtık. Bu, merkez dışında yaptığım beşinci sergi. Bir buçuk yıl önce, Vali Ali Haydar Öner’in davetiyle, Çankırı’ya geldiğimde bu mağarada sergi açma fikri oluştu. Merkezden uzaklaşmak, sanata daha yakınlaşmayı mı ifade ediyor? Biz taa Köy Enstitülerine kadar uzanan, yaşamı dönüştürmeyi amaçlayan bir modernist proje kuşağıyız. Sanatın insana gitmesi, yaşamın sınırlarını genişletmesi, insanla günümüz sanatı arasında ilişkinin kurulması... Bu fikrin arkasında bunlar var. Bu sergiler de merkeze angaje olan, merkezin konforu dışına çıkmak istemeyenlere, merkezde var olmaya bir tepki, hem de merkezden çıkarak gelen bir tepki. Hüsamettin Koçan. Fotoğraf: Emre İkizler “Tuz Tadı”, Hüsamettin Koçan’ın Çankırı’da bir tuz madeninde açtığı serginin adı. Merkeze itirazı var Koçan’ın, çünkü bireysel tarihe inanıyor. Bu sergilerle o da kendi tarihinin peşine düşüyor. Murat Danacı. Fotoğraflar: Mustafa Albayrak Herkes merkeze doğru gelirken sizin merkezden çıkmanız bir risk de aynı zamanda. Merkezler görünebilmek, gündemde olabilmek adına da önemli. Ben neredeysem, merkez oradadır diye düşünüyorum, çünkü bireysel tarihe yani kişinin kendi özel öyküsü olduğuna ve sanatın buradan çıktığına inanıyorum. Benim Baksı’ya gitmem aslında kişisel tarihimle yüzleşme çabamdır. Ben oradan yürüdüm geldim, şimdi de orada silinmiş izlerimi yeniden keşfetmeye doğru gidiyorum. Halbuki bize öğretilen, unutarak bir yere gitmektir. Globalleşme bizi böyle arzu ediyor, her şeyi terk edelim ki onun tutsakları haline gelelim istiyor. Oysa bireysel tarihimiz olursa, cemaatle ya da kan ortaklığı ile birbirimizi tanımlamayız. Belki o zaman evrensel olur, dünya insanı haline gelebiliriz. Bunun için, özerk olabilmek, kendi yolunu çizebilmek, fark yaratabilmek gerekir, bunlar da risksiz olmaz. O nedenle sadece merkezde kendini tarif edebilmenin, var olabilmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Kuşkusuz pazar merkezde, o yüzden nihai hedefiniz sadece pazarsa başka, ama eğer derdimiz insanlara ulaşmaksa... Hangi sergi bu kadar geniş katılım ve çeşitlilik içinde açılmıştır... Bastonuyla tırmanmaya çalışan yaşlı insanlar, kucağında çocuklarıyla gelen kadınlar gördüm... Bebek arabasıyla gelenler bile vardı. İhsan Yılmaz’ın çektiği bir fotoğrafı gördüm; köylü kadınlar resimlerimin önünde birbirlerinin fotoğrafını çekiyordu. İşte benim için ödül bu. Buradaki çocukların anılarının bir parçası haline gelmek çok değerli. BU SERGİ, TUZUN DA HİKÂYESİ Peki bunca lezzet dururken, neden tuzu seçtiniz? İnsan doğasının çok gereksinim duyduğu bir şey. Hele de eskiden tuz, bugünkünden daha da anlamlıymış. Belli dönemlerde ilaç olarak kullanılmış. Erzağı korumak için de önemliymiş. Ciddi tuz savaşları yaşanırmış. Ben de, böyle bir mekân içinde olunca oradan güç alan bir sergi oluşturmaya çalıştım. Tuz resimlerime de nüfuz etti. Bakırla etkileşime girip resimlere renk verdi, ayrıca katmanları kalınlaştırıp opak etki yaptı. Resimlerde, burada yaşanmış temel bir mitolojiyi şekillendirdim. O yüzden figürler bir gölge gibi. Bunlar, çok sembolik, ima eden resimler. Yakından okuduğunuzda madenle ilgili motifleri, çocukluğumla ilgili anılarımı, bu bölgeye ilişkin inançları görüyorsunuz. Çok yakın, çok buralı semboller var. Ben de resimlerinizde siluetini kullandığınız bir maden işçisiyle tanıştım. Muhammed... Onun gözlerindeki ışığı gördünüz mü? Ne güzel, gizemli ve yumuşak bir ışık. Sergide, emeğe gönderme yapmak için, kazma ve küreklerle bir çalışma yaptık. Tuzun üzerinde, video ile tuzun öyküsünü anlattık. Ben işin kendisinden, mekânla ve insanla kurduğu diyalogdan çok memnunum. Figürlerin üzerinde araba gibi günümüzün imgeleri de var. Tabii, günü temsil etmeyen bir sanat eseri olamaz. Sınırları zorlamıyorsa, günle ve geleceğe ilişkin tasarımları yoksa sanatçı olamaz, ressam olur. Hayatınızın projesi olarak nitelendirdiğiniz Baksı Müzesi’nde çalışmalar nasıl gidiyor? Orayla ilgili yeni planlarımız var. Müzeye hocalar götürüp yaz akademisi açacağız. Orada zanaatla sanatı buluşturacağız. Baksılılar yaşamlarını sürdürebilecekleri parayı kazanamadıkları için göçüyorlar. Onlara kendi geleneklerindeki değerleri kullanarak para kazanma imkânı yaratıyoruz. Şu anda 27 kız kurs görüyor. Baksı Kültür Sanat Vakfı’nı kurduk. Eşim yönetim kurulu başkanı. Kızlar önlerinin açık olduğunu görsünler diye, yönetimi daha çok kadınlardan oluşturduk. Ayrıca Doğu’nun en büyük kütüphanesini kuruyoruz. O RESİMDEKİ İŞÇİ BENİM Sergi maden çalışanlarının yaşamına da bir hareketlilik getirmiş. İki aydır madende mühendis olarak çalışan Murat Danacı da bu durumdan memnun. Resimleri beğenmiş, en çok Muhammed Ali Taşağıl. da içinde madencilik üzerine, onları da anlatan olgular olmasını. “Bu bizi daha da çok serginin içine kattı” diyor, “Madenciler her zaman arka plandaydı, bu sergiyle insanlar bizleri de gördüler. Bir anda yerel gündemi biz oluşturduk”. Muhammed Ali Taşağıl ise dört yıldır madende. Serginin ışık teçhizatını yapmış. Ayrıca Koçan’ın resimlerinde yer alan figürlerden de biri: “Sergi açılırken, biz üretime devam ediyorduk. Onlara da yardım ettik, büyük bir ekip çalışması oldu. Sergiyi hazırlayan hocamız, Hüsamettin Bey ilk buraya geldiğinde birlikte fotoğraflar çekildik. Söylediğine göre, resimlerinde benim o fotoğraftaki siluetimi de kullanmış. Hani şu, fenerli bareti olan işçi var ya, o benim. Burada sadece benim baretimde fener vardır. Bu çok gurur verici. Daha önce hiç sergiye gitmemiştim, bu ilk. Buradaki eserler madeni, madenciyi bir efsane şeklinde anlattığı için de güzel ve önemli bizim için. İmkân ve zamanlarımız kısıtlı, günümüzün çoğunu mağarada geçiriyoruz, ama kısmet olursa yeniden bir sergiye gitmek isterim.”