02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

R PAZAR 67 8/11/07 15:18 Page 1 PAZAR EKİ 67 CMYK 6 11 KASIM 2007 / SAYI 1129 7 Sevgililer hatırlıyor devrimci çocuklar da... CUMA AKŞAMI BENİ BEKLEMEYİN... HÜRRİYET ÖZÇELİK (78 kuşağı) Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler mezunu. Diziyi seyredince o günleri tekrardan yaşadığını, inanılmaz mutlu olduğunu, heyecanla kendi yaşadığı dönemi anlatan bölümleri beklediğini söylüyor. Cuma akşamları hiçbir program yapmıyor, o akşam tek bir işi var, “Hatırla Sevgili”yi izlemek. Dönemini anlatırken “Biz halka aittik. Halk uğruna canımızı verebilirdik, aslına bakarsanız verdik de; vurulduk, işkenceler gördük… Bunların hepsini halkımız için yaptık” diyor “Günümüzde yaşanan birçok sorunu biz o zamandan görmüş ve insanları uyarmaya çalışmıştık. Zaten o dönem verdiğimiz mücadele bu yüzdendi”. Özçelik bir de o günlere ilişkin bir olayı aktarıyor: “Bir olaydan sonra gözaltındaki arkadaşlarımın suçsuz olduğuna şahitlik yapmak üzere tutuldukları karakola gittim, ama tutuklanan ben oldum, bir buçuk ay hapiste kaldım. Salıverildikten sonra okula döndüm, bir süre sonra arandığıma dair haber geldi, ben de kaçmaya başladım. Ortalık biraz yumuşayınca sene sonu sınavlarına katılmak üzere okula gittim, saçımı, giyip tarzımı değiştirdim, ama nafile bir çabaydı, çünkü yakalandım. Önce birinci, sonra ikinci şubeye götürüldüm ve hâkim karşısına çıkartıldım. Hâkim ‘kızım niye gelmiyorsun, bir dosyada senin imzan eksik, dosyayı kapatamıyoruz’ demez mi? 1,5 yıldır bu tantana için kaçtığımı öğrenince çok çok şaşırdım… ” O köprü yıkılmasaydı Can Ertuna 1969 yılı... Dünyadaki sol dalganın Türkiye’yi de sardığı, geniş kesimlerin devrimi “an meselesi” olarak gördüğü, aydınlar, öğrenciler ve işçilerin “hangi sol”u tartıştığı günler. Aynı zamanda ülkenin gündemine birbirine zıt iki ayrı köprü projesinin damgasını vurduğu yıl. Bir tarafta dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in inisiyatifiyle geliştirilen İstanbul Boğazı’na köprü projesi. Diğer tarafta ise daha o günden böylesi bir köprünün kentin sırtındaki yükü ağırlaştıracağını gören, bu köprüyü ülkenin eşitsiz gelişiminin bir simgesi olarak algılayan ve “Boğaz’a değil, Zap’a köprü” sloganıyla adını sadece kitaplardan duydukları Doğu’nun ücra köşesine, Hakkâri’ye giden üniversite öğrencileri. Belgesel film yönetmeni Bahriye Kabadayı, 1999 yılında bir gece “faili meçhule” kurban giden, 30 yıl boyunca Zap Suyu’nun iki yakasını birleştirdikten sonra dinamitlenen Devrimci Gençlik Köprüsü’nün öyküsünü “Büyük Bir Zap Şairi: Devrimci Gençlik Köprüsü” filminde anlatıyor. Onunla ve o yılların iki tanığı, dönemin Mimarlar Odası İstanbul Şubesi Başkanı, mimar ve yazar Demirtaş Ceyhun ve bundan yaklaşık 40 yıl önce Hakkâri’nin yolunu aşındıran öğrencilerden biri olan yazar Masis Kürkçügil ile konuştuk. Menderes’in idamı, Kanlı Pazar, Taylan Özgür’ün öldürülüşü, 70’lerdeki sağsol çatışmaları... “Hatırla Sevgili” dizisi, Türkiye yakın tarihini anlatıyor. Dizi, çoğu 68 ve 78’li için bir nevi o günlere dönüş; sonraki kuşak içinse öğrenme yolu. Eleştireni de çok, izleyeni de. İşte yönetmeni Ümmü Burhan, danışmanlardan Mustafa Yalçıner ve izleyici Hürriyet Özçelik’in anlattıkları... DENİZ CANLANDI SANDIM... MUSTAFA YALÇINER (68 kuşağından / Dizinin danışmanı) Mustafa Yalçıner 68’li yıllarda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde okumuş. ABD Büyükelçisi Komer’in makam aracının yakılmasından tutun da, 6. Filo’nun denize dökülmesine kadar birçok olayda yer almış, arkadaşlarının çoğu öldürülmüş, Deniz, Yusuf ve Hüseyin ise yanlarından alınıp idama götürülmüş. Dizide Deniz Gezmiş’i canlandıran Barış Koçak’ı karşısında görünce bir an Deniz Gezmiş’in canlandığını düşünmüş, sonra da ona Deniz Gezmiş’in beden dilini ve hareketlerini öğretmiş. Dizideki karakterlerden biri de Yalçıner, bir oyuncu da onu canlandırıyor. Hatırla Sevgili’yi, gençlere o dönemi anlattığı, bilgilendirdiği için önemli ve gerekli görüyor. “O günlere dönüp bakacak olursak, üniversiteler 68 döneminde daha demokratikti” diyor “Bizim o dönemler savaş verdiğimiz konular şimdi daha çok savaş vermeye ihtiyaç duyuyor. Deniz Gezmiş antiemperyalist tutumun bir simgesi haline gelmişti. Şu an Deniz’e kötü bir laf eden yok, ama Deniz tekrar ete kemiğe bürünse Türkiye’nin gündemine düşse, insanların karşı bir tutum sergileyeceklerini düşünüyorum. Deniz antiemperyalizme karşı kendini ortaya atmış ve hiçbir beklentisi olmadan her şeyi göze almış birisidir. Bizim dönemimizde yaşadığımız tarihsel süreç sanki tekrardan yaşanıyor. 1955’li yıllarda kim derdi ki 68 kuşağında devrimci gençler olacak, aynı şey neden şimdi olmasın? İçinde yaşadığımız olaylar gelecekle ilgileri verileri barındırır.” Devrimci Gençlik Köprüsü, 30 yıl boyunca Zap Suyu’nun iki yakasını birleştirdi... “Boğaz’a değil, Zap’a köprü” sloganı 1969’da İstanbul Boğazı’na köprü yapılacağını duyuran Demirel’e karşı yükseldi. Sahipleri, Hakkâri’ye gidip dediklerini yaptılar. Devrimci Gençlik Köprüsü, Zap’ın iki yakasını birleştirdi, ta ki 1999’da kimliği belirsiz kişilerce dinamitleninceye kadar... Köprünün hikâyesi şimdi Bahriye Kabadayı’nın belgeselinde. Dizi, Türkiye tarihindeki gençlik örgütlenmelerini de anlatıyor... Müge Serçek Baştarafı 1. sayfada Türkiye’de siyasi içerikli bir şeyler yapmak zordur. Böyle bir dizi yapmayı nasıl göze aldınız? Bunu göze alan Tomris Giritlioğlu. Yaptığı bütün projeler riskli ve hepsini göze alarak yapıyor. Yani Türkiye’de çok fazla suya sabuna dokunulmayan meselelerin üzerine gidiyor ve bunları geniş kitlelere ulaştırmak için televizyonu kullanıyor. Biz sadece reyting uğruna bir dizi yapmıyoruz. Nasıl ki diziler reklamları izletmek için yapılıyorsa, biz de yakın tarihimizi izletmek için araya aşk hikâyeleri serpiştiriyoruz. Dizide sizi en çok heyecanlandıran konu hangisi? Belgesel niteliği taşıyan tüm sahneleri çok seviyorum. Çünkü yaptığımız tarihe karşı bir sorumluluk. İleride birileri bu dönemlere ait bir şey yapmak istediğinde bizim dizimizi alıp izleyecekler. Siyasi tarihi anlatırken nelere dikkat ediyorsunuz, önem verdiğiniz noktalar neler? En çok dikkat ettiğimiz şey hata yapmamak. Anlatılan tarihe dair kitapları incelediğiniz zaman herkesin farklı bir yorumu olduğunu görüyorsunuz. Amacımız kimin haklı ya da haksız olduğunu ortaya çıkarmak değil, biz ortak derdin ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. O dönem kim ne diyordu, üniversiteler neden işgal ediliyordu, solcular ve sağcılar ne istiyordu? Bu ülkede kimler ne uğruna, ne yaptılar? Demokrasi çok kolay kazanılmadı, bu ülkenin çocukları çok ciddi bedel ödediler. Filler tepişirken çimenler ezildi. Biz de bunu en doğru biçimde anlatmaya çalışıyoruz. Çok sayıda dizi danışmanımız var, Can Dündar, Mümtazer Türköne, Ferhat Kentel, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Yalçıner... Her sahne çekim aşamasına gelene kadar tartışılıyor. Üniversiteli devrimciler, köprünün inşasına 1969’da başladılar... Devrimci Gençlik Köprüsü’nün öyküsünü bir belgesele taşımaya nasıl karar verdiniz? Bahriye Kabadayı: 2000 veya 2001 yılıydı. Bir arkadaşım vasıtasıyla o dönem İTÜ İnşaat Fakültesi Öğrenci Derneği Başkanı olan ve köprünün inşasında önemli rol oynayan Yaşar Yılmaz ile tanıştım. Öyküyü dinleyince çok heyecanlandım. Seslenmeye çalıştığım esas kitle 80 kuşağı olarak adlandırılan genç kesimdi, onlara “böyle şeyler yapılabilir” demek istedim. Çekim için Hakkâri’ye, Zap’ın kıyısına yaptığınız yolculuklar sizde nasıl bir izlenim bıraktı? Bahriye Kabadayı: Yaklaşık 10 yıldır farklı projeler kapsamında bölgeye gidiyorum, ama çekimin sonlarına doğru Hakkâri’de otelde röportaj yaptığımız birkaç kişiyle sohbet ederken, bir anda gözümden yaşlar boşandı; “Ben de bu ülkede yaşıyorum, siz de bu ülkede yaşıyorsunuz, ama neden böyle bir eşitsizlik var” diye... Bir dakika öncesine kadar kahkaha atarken bir anda bütün film ekibi ağlamaya başladık. İşte o patlama noktasıydı galiba. Bu film belki oraya yeniden köprüler yapılmasını sağlamaz, ama insanların “orada Hakkâri diye bir yer varmış” demesi bile benim için önemli. Boğaz Köprüsü’nü protesto etmek için Zap Suyu’na köprü yapma fikri nasıl gündeme geldi? Demirtaş Ceyhun: Mimarlar Odası Boğaz Köprüsü’ne karşı 1966’dan itibaren yoğun ibir kampanya başlattı. “Köprü yapılırsa İstanbul biter, demografik yapısı bozulur, nüfusun yüzde 80’i batı, yüzde 20’si doğu yakasında yaşarken bir köprü yapılırsa yüzde 50yüzde 50 olur. Anadolu’dan yeni göç çeker, nüfus artar, o zaman da her 10 yılda bir köprü yapmak gerekir” diyorduk. Bu tartışmalar sırasında Şemsi Belli’nin “Anayaso” şiiri çıktı, Bahriye Kabadayı ve Masis Kürkçügil. “Ben gülmezem, dil bilmezem. Şavata’dan Hakkâri’ye yol vs. okumuştuk ama görmek çok farklıydı, tahayyül bilmezem” diyordu. Hasan Pulur köşesinde bu şiiri edilebilecek gibi bir yer değildi. Bir kütüphane var, her yayımladı ve Boğaz Köprüsü tartışmaları varken Zap tarafı cam. Sohbet olsun diye köylülere “ne güzel Suyu’nda köprü olmamasını gündeme getirdi. Bu şiir kütüphaneniz var” dedik, bizimle dalga geçtiler, “Yazın ortalığı sarstı ve Milliyet gazetesi Mimarlar Odası’yla sıcaktan, kışın soğuktan içine girilmez”. işbirliğine girerek bir kampanya başlattı. Demirtaş Ceyhun: Ben aslında şantiyeye Masis Kürkçügil: Ben o dönem İktisat Fakültesi gitmeyecektim, ama bir gün Milliyet Gazetesi Genel Yayın öğrencisiyim. Daha bu kampanyadan önce bizden oraya Yönetmeni Abdi İpekçi telefon etti. “Derhal Hakkâri’ye gidip yer tespiti yapan, Şavata Köyü’ne çıkan arkadaşlar git, öğrencilerle Tayyar hoca birbirine girmiş” dedi. oldu. Dönemin gençlik lideri Harun Karadeniz fikir Öğrencilerin başındaki Tayyar Tayar’ın şantiye tecrübesi aşamasında önemli rol oynadı. Zap köprüsü adeta bir yoktu. Öğrenciler “sen bu işi bilmiyorsun” deyince hoca buluşma noktasıydı. Şiiriin de önemli payı var, o olmasa şikâyet etmiş: “Ben köprü yapmaya çalışıyorum. Bunlar Zap’ı tanımazdık. Ayrıca bizim amacımız sadece köprüyü kaytarıyor, köylerde propaganda yapıyorlar”. yapmak değildi, bu vesileyle bölgeyi tanımak istiyorduk.. Masis Kürkçügil: Hoca oraya gelenlerin köle gibi çünkü Türkiye’nin siyasi yapısının köprüyü yapmasını bekliyordu, ama gelenler de hem feodal, yarı feodal ya da kapitalist olup çalışmak hem de orayı tanımak istiyordu. Bir de bir olmadığına ilişkin siyasi bir meselemiz arkadaş Hakkâri Valisi gelince Kürtçe plak çalmış, ortalık de vardı. iyice karışmıştı.. Demirtaş Ceyhun: O yıllarda Demirtaş Ceyhun: Şantiye’ye bir kamyon çimento Türkiye’de istisnasız hepimiz devrimi an gelmişti. Şoför, “gelmiyorlar, boşaltmıyorlar” diye meselesi olarak görüyorduk. homurdanıyordu, baktım çadırda toplanmış “devrimci Hatırlıyorum, karım ev sahibi olmak için çimento boşaltma yöntemini” tartışıyorlar. kooperatife girdiğinde üzerine Şimdi geçmişe dönüp baktığınızda, ne yürüdüm, “Ne yapacaksın orada, düşünüyorsunuz? yakında devrim olacak, özel mülkiyet Masis Kürkçügil: Bizim biraz romantik, biraz naif kalmayacak!"diye. yaptığımız şey, bu konuda düşündüklerimiz, Peki o güne kadar kitaplardan duyduklarımız radikal bir değişime uğradı. Bu benim için okuduğunuz Doğu’yla bir gençlik heyecanıyken birdenbire orada yaşayan karşılaştığınızda ilk izlenimleriniz insanların hayatında çok derin izler bırakmış olduğunu neler oldu? fark ettim. Sanırım birçok insanı cezbeden şey de Masis Kürkçügil: Yolculuk o güne birtakım insanların kazma kürek alıp bir köprü yapması kadar yaptığım en uzun ve en keyifli değil, çimentonun, taşın, alın terinin bir kardeşlik duygusu tren yolculuğuydu. İsmail Beşikçi’nin Demirtaş Ceyhun. uyandıracak bir karışım oluşturması oldu. “Doğu Anadolu’nun düzeni” kitabını “Hatırla Sevgili” dizisinde 1970’li yıllarda sıkça yaşanan üniversite eylemleri de canlandırılıyor... Siz bu tarihe nasıl bakıyorsunuz? Ben daha çok 80 kuşağının genciyim, ama zamanında üniversitede yaşanan gerginliklerin içinde bulundum. O döneme ilişkin olarak tek bir şey söyleyebilirim, resmi tarih her zaman için yazılı olmayan tarihi belirliyor. O dönem yaşanan birçok şeyin devletin politikasıyla alakalı olduğunu düşünüyorum. Mesela 65’ten itibaren inanılmaz düzeyde antiemperyalist bir gelişme var. Bu durumu bütün toplumsal kesimlerde görebilmek mümkün, memurlar, polisler, işçiler… Her kesim topyekun “Bağımsız Türkiye” diye bağırıyor, ama bunu önce polisöğrenci, arkasından sağcısolcu çatışması gibi gösteriyorlar. O gençler birbirleriyle çatışmak istemiyorlardı ki… Dizide Adnan Menderes gibi Deniz Gezmiş’in de asıldığını görecek miyiz? Birebir asılmalarını vermeyeceğiz belki, ama farklı bir şekilde işleyeceğiz. O dönemde ismi geçen ya da ilerleyen bölümlerde ismi geçecek olan kişiler diziyi takip ediyor mu? Bilemiyorum. Umarım hepsi izliyordur. İzlemiyorlarsa da izlesinler, çünkü anlatılan onların tarihi. Siyasi tarih açısından diziyi nerede noktalayacaksınız? Bu sezon 70’li yılların sürecini işleyeceğiz ve geçen sezondan çok daha ilgi çekici olacak. 80 İhtilalini göstermeyi çok istiyoruz. Çünkü üç darbe sürecini ele alarak yola çıktık. Her zaman istekler ve imkânlar uyuşmuyor. Hedefimiz 80 ihtilaliyle noktalayabilmek. Belki daha sonrasında neler yaşanıldığını anlatan ayrı bir hikâye gerçekleşir. YENİDEN DARAĞACINDA ÜÇ FİDAN Diziye gelen tepkiler nasıl, bir gerilim yaratıyor mu? Kimi olumlu kimi olumsuz oldukça fazla tepki geliyor, ama ne yönde olursa olsun bu bizi çok sevindiriyor. Hiç olmazsa bir tepki var. Mesela birileri çıkıp “Kanlı Pazar” olayını dinciler organize etmiş gibi göstermişsiniz diyor, ama geçmişi birçok kaynaktan araştırsalar hata yapmadığımızı görecekler. Bir de devrimcileri “tiky” gösteriyorsunuz diyorlar, ama yine o dönem incelendiğinde aristokrat ailelerin çocuklarının devrimci olduğunu görüyorsunuz. 68 kuşağından ne tür tepkiler alıyorsunuz? 68 kuşağının yarısından çoğu bizi izliyor. O dönemde yaşayıp da hiç suya sabuna dokunmamış insanlar “Ay ne güzel, içki kadehlerine kadar özenmişsiniz. Ben de öyle giyiniyordum, aynı kıyafetten benim de vardı” gibi reaksiyonlar veriyorlar. Siyasal süreç içinde bulunmuş insanlardan da genellikle olumlu tepkiler alıyoruz, yardımcı ya da uyarıcı yaklaşıyor, “Şu olayı şöyle anlatmışsınız, bir de bu yanı vardı, elimde şu tür dergiler, kaynaklar var. Yollamamı ister misiniz?” diye soruyorlar. Peki, gençlerin tepkileri nasıl? Gençler çok duyarlı. Üniversitede panellere çağırıyorlar. O dönemi anlatan kitaplar yeniden gündeme geldi ve okunmaya başlandı. Yassıada sürecine dair kitapları okuyorlar, şu sıralar çok satan kitap listesinde Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını anlatan “Darağacında Üç Fidan” var. Gençler aynı zamanda dizide anlattığımız aşk hikâyemizi de çok beğeniyor, çok naif ve zarif buluyorlar. Dizide kimse eline silahı alıp mafyacılık oynamıyor ya da kendi çıkarları için bir şeyler yapmıyor, kesesini doldurmak için diğerinin gırtlağına basmıyor. Gençler, anlattığımız dönemin şu an içinde bulunduğumuz dönemle bu kadar çok benzemesine de şaşırıyorlar. Bu dönemin gençlerinin gördüğü en görkemli mitingler “Cumhuriyet mitingleri” oldu. Ancak o dönemde insanlar her gün sokaklarda, en azından on bin kişi yürüyorlardı. Yönetmen Ümmü Burhan... Danışmanlarla nasıl bir çalışma yürütüyorsunuz? Dizide anlattığımız aşk hikâyesi ve siyasal süreç birlikte gitmek zorunda. O tarihlerde olan olaylar zaten çok belli ve net olaylar. Senaryo yazılıyor ve dizinin danışmanlarına yollanıyor. Onlardan gelen düşünce ve notlarla birlikte senaryo diyaloglar haline dönüşüyor ve hep birlikte senaryo üstünde çalışmaya, olayları detaylandırmaya başlıyoruz; olayın gerçekleştiği yer, kullanılan pankart, atılan slogan… Bir yanlışlık yapmamak adına danışmanlarımızı çekimlerimize de çağırıyoruz. Mesela Vedat Demircioğlu’nun cenazesinde yakalarda kart var mıydı, cenaze bayrağa mı yoksa yeşil örtüye mi sarılıydı? Bunların hepsi detay olduğu için çok titizlenerek çalışıyoruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle