Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
18 HAZİRAN 2006 / SAYI 1056 5 IŞIL ÖZGENTÜRK YAZARYÖNETMEN Muhalif olmak her zaman biraz taşlanmak demektir. Hele de bunu bir kadın yapıyorsa erkek kültürlü dünyamızda bu kolay hazmedilemez. Gelişmiş demokrasilerde daha az rastlanan bu durum, bizim gibi demokrasi kültürünün henüz oturmadığı ülkelerde daha da vahim bir hal alıyor. “Benden değilsin öyleyse vatan hainisin. Katlin vaciptir!” Ancak muhalif düşüncenizden ötürü vatan haini olmak da çok vahim bir şey değil. Büyük muhalif ve büyük şair Nâzım Hikmet’i anımsayın. O vatan hainliğine hâlâ devam ediyor! Savaşta, özellikle de etnik kökenli savaşlarda en büyük acıyı çocuklar ve kadınlar çeker. Saraybosna’ya gittiğimde dehşet içinde kalmıştım. Tam 20 bin kadın tecavüze uğramış, tecavüzden gebe kalanlar da doğurmaya mecbur bırakılmış, kaçabilenlerse kocaman demir bir çubukla çocuklarını düşürmüşler. Bu demir çubukları çoğu zaman anneler kızlarına vermiş. Bir demir çubuk, bütün bir savaşın simgesi olup çıkmış. Böyle anlatılacak ne kadar çok acı hikâye var. Öyleyse tüm savaş karşıtı eylemlerde var olmamız, örgütlenmelerde çalışmamız, namus cinayeti, kadına uygulanan şiddet karşısında kendimizi sorumlu hissetmemiz gerekir. Çok basit bir nedenden, sadece kadın olduğumuz için. ŞEBNEM İŞİGÜZEL YAZAR Herhangi bir ülkeden başka ülkelere borçlu oldukları şeyleri çıkarıp alın, kalanıyla da gururlanabilirseniz gururlanın. Milliyetçilik işte bu. Bu ucuz içgüdü kendisinden farklı düşünenler için bir tehdit oluşturmaya başladı. Vicdani ret hakkını savunmak üzere yazı yazdığı için yargılanan Perihan Mağden’in mahkemesini basanların hakarete varan pankartları ve eylemleri dehşet uyandırıcıydı. O rencide edici pankartları ellerinde taşıyan kadınların şehit anneleri olması da işin başka trajik boyutu. O zavallı kadınları oraya süren zihniyet insanı endişelendiriyor elbette. Çünkü bu zihniyetin uzantıları Pınar Selek’i hapse attırdı, sekiz yıl mahkemelerde süründürdü. Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” romanında kahramanlarının söylediği sözler yüzünden mahkemeye verilmesi de aynı dalganın icraatı. Bunları, o mahkeme önü milliyetçilerine anlatmak çok zor. Onlar bu memleketin yazarını, çizerini, fikir adamını sevdikleri şairin dizelerindeki gibi ‘öz vatanında garip, öz vatanında parya’ haline getirmeye kararlılar. Tez zamanda sadece Türk olduğu için mecburen faşist olan milyonlarca adam yaratıldı. Mahkeme mahkeme dolaşan ve linç etmeye hazır o kalabalığı yaratmaya pek çok insan, gazete, televizyon, kurum, kuruluş, siyasetçi el verdi. Kadınlar bu linç kültürüne siyasete daha fazla yönelerek ve kaderine sahip çıkarak karşı durabilir. JÜLİDE KURAL OYUNCU Kadına yönelik bir tehlikenin yanı sıra, toplumun bütününü kapsayan, şiddetin gitgide meşru bir zemine taşındığı ciddi bir sorun yaşıyoruz. Yaşananlara karşı bir tepki oluşması gerekirken, tekrarlana tekrarlana olağanmış gibi gösterilen linç kültürüne, düşünceye karşı tahammülsüzlüğe kapı daha da aralanıyor. Elbette şiddetin kadına yönelik olmasının da özel bir sebebi var, düşünen, düşündüğünü söyleyen kadın da potansiyel bir tehlike olarak görülüyor. Gelişen ve beslenen milliyetçi yapılanmaya karşı tüm düşünenler, duyarlı insanlar olarak yan yana gelmeliyiz. Milliyetçi yapılanmalara ve protesto gösterilerine baktığımızda, bilinçli bir tepki yerine, duygusal bir reaksiyon göze çarpıyor. Bu çok tehlikeli, çünkü nereye uzanacağı belirsiz, ortak dil kurmayı güçleştiren bir zemin oluşturuyor. Bilinçsiz ve temelsiz tepkiler, farklı patlamalara ve daha büyük kamplaşmalara yol açabilir. Kürt, PKK gibi belli kavramlar tetikleyici öğeler gibi gösteriliyor. Kadınların karşı karşıya getirilmesi de bunun bir parçası, böylece düşmanlaştırılıyorlar. Hepimizin ortak paydası savaş karşıtı olmak olmalı, çünkü yaşananlardan herkesin canı yanıyor. Ancak bir taraf mağdur gösteriliyor ve bu mağduriyet üzerinden bir taraf haklı gösteriliyor. Çözüm yolu, soğukkanlı bir şekilde tartışma zeminlerinin oluşturulmasında, tüm bu düşmanlığın altında yatan nedenlerin konuşulabilmesinde yatıyor. ECEHAN BALTA POLİTİKACI Kadına yönelik şiddet, militarizmin temel özelliklerinden biri. Sadece kadın olmak bile bu şiddetin nesnesi haline gelmek için yeterli gerekçe olabiliyor. Militarizmin şov sahnesi savaşlar ise kadınları bir cins olarak kadın, savaşa gidenlerin annesi olarak kadın ve savaşın yarattığı ekonomik çöküntü karşısında evinde daha çok çalışmak zorunda kalan kadın kimlikleri ile daha görünür bir biçimde eziyor. Sıradanlaşan şiddet insanlığın kendi yıkımını hazırlıyor. İşte bu noktada, militarizme, onu besleyen milliyetçilik ve cinsiyetçiliğe yönelik yapacağımız tek gerçekçi mücadele bir arada yaşamayı savunacak bir toplumsal iradeyi açığa çıkartmak. “Bir arada yaşamayı savunmak” ise, egemen olmadığı için “farklı” olan toplumsal kimlikleri ve yine egemen olmadığı için “farklı” olan fikirleri kendinize rağmen, öyle düşünmeseniz bile savunmaktır. Bir arada yaşamayı savunmak, bir çoğulculuk ve demokrasi kültürünün derinleştirilmesini gerektirir. Fakat aynı zamanda sizinle ekonomik, toplumsal, siyasal olarak eşit olmayana yönelik pozitif ayrımcı düzenlemeleri de içermelidir. Özgürlük eşitlikle birlikte gerçekleşmiyorsa, kendini gerçekleştirme hakkın var fakat olanağın yok ise, ne gerçek bir demokrasiden ne de özgürlükten söz edilemez. 25 Haziran’da Kadıköy’de miting var... Bir arada yaşamı savunalım... Ö zgür, eşit, demokratik bir Türkiye’de bir arada yaşamı savunanlar, 25 Haziran Pazar saat 12.00’de Kadıköy İskele Meydanı’nda buluşacaklar. Mitinge başta Yeni Türkü olmak üzere pek çok sanatçı ve grup da katılacak. Amaç, “suni bir çatışma sürecine sokulan Türkiye’de sorunların ancak daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlükle çözülebileceğini” haykırmak. Bir de isteyenin kendi kimliğini, kültürünü öne çıkararak, isteyenin de sade yurttaş olarak özgürce yaşadığı bir Türkiye’ye ulaşmak. ÖDP’nin yanı sıra, sendikaların, sivil toplum kuruluşlarının ve meslek odalarının desteklediği eylemde, Susurluk’tan Şemdinli’ye, Danıştay saldırısına kadar tüm çete ilişkilerinin derin devlet bağlantılarının aydınlatılması da istenecek. ÖDP Genel Başkanı Hayri Kozanoğlu için bu eylem giderek bir iç çatışma sürecine evriltilen toplumun bir arada yaşama duygusunu güçlendirmek açısından önemli, çünkü halka sunulan “ya şu ya da bu” dayatmasının dışında bir seçenek daha olduğunu gösteriyor. “Bu sadece bir parti etkinliği değil” diyor Kozanoğlu, “Tüm demokratik kamuoyunun, sendikaların, meslek kuruluşlarının, yurttaş inisiyatiflerinin, aydınların, sanatçıların, bireylerin katılımı sağlanabilirse amacına ulaşır. Toplumu parçalayan milliyetçilik, ayrımcılık hak ettiği cevabı alır. Herkesin desteğine, katkısına, el ve omuz vermesine ihtiyacımız var”. İstekler mi? İşte bazıları... “Ülkemizi yoksullaştıran, ülkemiz ve komşu halkların başına çorap ören, halkları birbirine kırdıran emperyalizme bağımlı politikalardan vazgeçilsin istiyoruz. Kimsenin aç, açıkta ve çaresiz kalmadığı, insanın insanı ezmediği, sömürmediği, paylaşmaya ve dayanışmaya dayalı bir yaşam istiyoruz. Kürt sorununda çatışma hali ülkemizi perişan ediyor, maddi ve manevi yıkıma sürüklüyor, toplumu parçalıyor. Kürtler adına silahlı eylem yapanların, bu eylemlere son vermesini istiyoruz. Devletin de artık bu sorunu bir asayiş sorunu olarak görmekten vazgeçmesini, bütünlüklü çözüm önerileri geliştirmesini, bir sıfır noktası ilan etmesini, herkesin demokratik toplumsal yaşama katılmasının önünü açmasını istiyoruz. Devletin dini ya da dinin devleti sahiplenmediği, devletin hiçbir din ve inancı resmen benimsemediği, hepsi ile eşit uzaklıkta olduğu, bütün inançların, inançsızlıkların serbestçe karşılık bulduğu özgürlükçü bir laiklik istiyoruz. Özgürlükçü, sosyal ve ekonomik hakları güvence altına alacak yeni bir anayasa istiyoruz”. CUMHURİYET 05 CMYK